Abone Ol

Gezi'nin sapanlı teyze'si: Pişman değilim, geleceğimize sahip çıktık

Gezi Parkı eylemlerinde 'sapanlı teyze' olarak tanınan Emine Cansever, "Bugün Gezi olsa yine giderim. 27 yıl hapis cezası ile yargılıyorlar ama istedikleri kadar yargılasınlar. Biz orada geleceğimize sahip çıkmak için sokağa çıktık...

Gezi'nin sapanlı teyzesi: Pişman değilim..

Gezi Parkı eylemlerinde 'sapanlı teyze' olarak tanınan Emine Cansever, "Bugün Gezi olsa yine giderim. 27 yıl hapis cezası ile yargılıyorlar ama istedikleri kadar yargılasınlar. Biz orada geleceğimize sahip çıkmak için sokağa çıktık. Gezi’den dolayı hiç bir pişmanlığım olmadı. Bedelsiz mücadele olmaz. Nereler de bedel ödenmiyor ki. Yaşarken de bedel ödüyoruz" diye konuştu. Cumhuriyet'ten Hilal Köse ve Ali Açar'a konuşan Cansever, "Niye polise taş attın diyorlar? Ben de diyorum ki; Kimin ayağına basarsan bas o kişi bir gün Köroğlu olur başkaldırır. Polis saldırırken tabi ki ben de baş kaldıracaktım" diye konuştu.

Hilal Köse ve Ali Açar'ın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberi şöyle:

Gezi Direnişi, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere, yaşam alanlarına yapılan saldırılara karşı, her yaştan ve siyasetten insanın tüm farklılıklarıyla bir arada durabildiği tarihi bir dönemeçti. Üzerine çok şey yazıldı, söylendi.... Yazılmaya da devam edecek. Dönemin Başkakanı olan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi’deki orantısız güç kullanımını “polisimiz destan yazdı” diye teşvik etmişti. Asıl destanı, canları pahasına, Gezi Parkı’na ve özgürlüklere sahip çıkanlar yazdı. Direnişten geriye kalan o duvar yazıları ve simge fotoraflar, yıllar geçse de unutulmayacak. Gezi’nin 3. yılında, o fotoğraflara yeniden bakmak, hafızayı tazelemek hepimize iyi gelecek. Gezi’deki polis şiddeti, 8 genci canından etti, 11 kişinin gözünü kaybetmesine neden oldu. 60’ı ağır, binlerce kişi yaralandı. 103 kişi kafa travmasına uğradı. Şiddetin sorumluları ise 3 yıldır yargı önüne çıkarılmadı.

'Sıkışmış enerji patlaması'

Taksim Meydanı’nda elinde Türk bayrağı olan bir yurttaşı polis müdahalesinden elinden tutarak kaçırmaya çalışan Kürt genci Ali Şahin:

Gezi’yi ne bir devrim hareketi, ne hükümeti düşürecek ne de ülkeye demokrasi getirecek bir eylem olarak gördüm. Gezi sıkışmış bir enerjinin patlamasıydı. Olaylar sırasında Şanlıurfa’da çalışıyordum ve burada olmam gerektiği için işimi bırakıp geldim. Devletin halka uyguladığı şiddete karşı halkın yanında yer almak istedim. Tarlabaşı’ndaki Nevruz kutlamalarında daha fazla ölüm riski aldığımı düşünüyorum. Bu ülkede 6-7 Ekim olayları yaşandı, Sur’da evler yıkılıp ateşe verildi. Bugün ülkemizde yaşanan durum o dönemden daha karanlık. Orada bayrak üzerinden bir değerlendirme yapılıyor. Ben bir insanı kurtardım. Yoksa üzerinden polis panzeri geçecekti. O bayrak Türk halkının birleştirici ve saygı duyduğu bir simgedir ve biz de buna saygı duyarız. Elinde Türk bayrağı var diye kurtarmadım ki. Bir nevi orada benim yoldaşımdı. Gezi’den bu yana Kürtler, Aleviler, devrimciler ve sosyalistler aynı noktada. Tek fark liberaller ve kemalistler açısından değişiklik oldu. O dönem halen iktidarın ortağı olduklarını ve parmak sallayabileceklerini düşünüyorlardı. Böyle olmadığını gördüler. Bugün solcular oturmuş, Meral Akşener kazansa da AKP gitse, diyor. Bu kadar aciz, umutsuz siyaset düşünüyorlar. Bu ülkede gerçek anlamda sosyal demokratlar, Kürter, Aleviler, devrimciler ve sosyalistler birleştiği zaman ülke yaşanabilecek bir noktaya gelir. Günlük yaşamımda da pek bir farklılık yok. Sinema sektöründe sanat yönetmenliği görevi yapıyorum. Şimdi Rojava’nın uzun metrajlı filimini çekiyoruz. Ölenlere bir bakın, hep emekçi ve Alevi çocukları. Devletin Kürtlere savaş açtığını düşünüyorum. Artık toplumun birlikte harekete geçmesi lazım. Belki bedel ödeyeceğiz ama hep birlikte kurtulacağız.

'Gençliğime gittim'

Gezi’de sapanıyla tanınan Emine Cansever:

Gezi süreci beni gençliğime götürdü. ‘Tamam’ dedim halk budur. Bu halk devrimi yapar gözüküyordu aslında. Bir umut, ışık gördüm. Duygulanıyordum. Vapurla gelip gidiyor gençler sloganlar atıyor farklı bir heyecan vardı. Tıpkı 15-16 Haziran işçi direnişindeki gibi bir kımıldama oldu. TOMA’lar saldırıyor, gençeler kafaları gözleri kırılmalarına karşı direniyordu. Bunun iki ağaç için kopartılmış bir patırtı olmadığını biliyorduk. Çünkü yaşam şartlarımız ağırlaştırılıyor, özgürlüklerimeze saldırıyorlardı. Sonradan iktidar ile yapılan görüşmeler ile halkın talepleri yerine getirilmedi. Ama o umut bitmiş değil. Bugün Gezi olsa yine giderim. 27 yıl hapis cezası ile yargılıyorlar ama istedikleri kadar yargılasınlar. Biz orada geleceğimize sahip çıkmak için sokağa çıktık. Gezi’den dolayı hiç bir pişmanlığım olmadı. Bedelsiz mücadele olmaz. Nereler de bedel ödenmiyor ki. Yaşarken de bedel ödüyoruz. Örneğin insanca yaşayamıyoruz. Toplu taşımayı, eğitim hakkını, sağlığı hiç birşeyi yeterli kullanamıyoruz. Bizi dayanışma ile suçluyorlarsa, dayanışmaya devam edeceğiz. Ben bu suçu işlemeye devam edeceğim. Niye polise taş attın diyorlar? Ben de diyorum ki; Kimin ayağına basarsan bas o kişi bir gün Köroğlu olur başkaldırır. Polis saldırırken tabi ki ben de baş kaldıracaktım. Halen Gezi meşru bir halk hareketi mi diye tartışıyorlar! Evet Gezi meşru bir halk hareketidir. Orada birbirine zıt fikirlerin bir arada ortak mücadele vermesi bunun halk hareketi olduğunun göstergesidir. Benim hayatımda Gezi’den sonra pek değişiklik olmadı. Sadece bir ara tutuklandım ve hakkımda dava açıldı.

'Hâlâ o acıyla yaşıyorum'

Gezi’deki o şiddetin ardından hayatını A’dan Z’ye yeniden yapılandıran bir isim Lobna Allami. Gaz bombasıyla başından vurulduktan sonra bilinci kapalı bir halde yerde yatarken çekilen fotoğrafıyla tanıdık onu. Şimdi Berlin’de yaşıyor. Berlin’deki Maxim Gorki Tiyatrosu’nda çalışıyor. Lobna, ayağa kalkıp konuşunca ilk kez Maxim Gorki Tiyatrosu’nda “Akdeniz’in Tuzu” adlı iki günlük bir festival düzenlemiş. Şimdi 3 kişilik bir tiyatro oyunu üzerinde çalışıyor. İki beyin cerrahıyla aynı sahneyi paylaşacak. Oyunun konusu ise insan beyni: Kafatasında hasar olan insan tekrar nasıl öğreniyor, ayakta nasıl duruyor? Oyunda, Lobna’nın bütün hayatı yer alacak. Vurulduktan sonraki ve vurulmadan önceki bütün hayatı...

Lobna’nın tedavisi ise 3 yıldır sürüyor. Sağlık durumuyla ilgili şunları söylüyor: “Acıyla yaşıyorum. Her gün altı tane ağrı kesici alıyorum. Epilepsi vurulmadan önce yoktu. Epilepsi nedeniyle de 3 bin miligramlık ilaçlar alıyorum. Geçen hafta yine ameliyat olacaktım. Hasarlı kafatasını çıkarıp, yerine estetik bir şey koyacaklardı. Kafamı bir yere vurmamam lazım. Sol tarafta, kafatasım ile beyin arasındaki zarlar yok. Direkt birbirine değiyorlar. Çok yaşlanınca kask takacağım...”

Lobna’nın Türkiye’ye küskünlüğü ise devam ediyor. Bu konudan bahsederken hüzünleniyor. Gezi’yi sorunca ise “Diyarbakır harap, Suriye yerle bir, Filistinliler 68 senedir öldürülüyor. Ne diyebilirim ki... Ne yapabiliyoruz” diyor. Berlin’de mültecilerle de çalışıyor Lobna. Lobna, Taksim’de vurulduktan sonra 1.5 sene hiç konuşamamıştı. Müzikle hayata döndüğünü vurguluyor. Devam etmek zorundasınız, pes etmek yok. Müzik, aşk ve barış. Yeter. Başka bir şey istemiyorum. Herkes de bunun istesin”diyor. Bir gün Türkiye ile barışır mısın?’ diye sorunda da “O adam giderse...” diye yanıtlıyor.

'Onur duyuyorum'

Gezi’nin doktoru olarak bilinen CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker:

Gezi faşizmin tüm organlarıyla kendini hissettirdiği, bu kadar da olmaz diye insanların isyan etmesinin bir sembolüydü. Bende bu ülkenin bir yurttaşı olarak isyan edenlerden biriydim. Oraya ilk gittiğimde böyle bir olay olacağını düşünerek gitmedim. İlk gün polis müdahele edince doktor olmamdan dolayı arabamda bulunan sağlık çantam ile yaralılara müdahale ettim. Sonrasında ise olayların sürmesi ile birlikte bir hekim olarak şiddet ortamına karşı orada hep bulundum. Şimdi geriye dönüp baktığınız zaman TOMA ve polis sayısı artırıldı. Yandaşlarda daha da zengin oldu. Gezi bize, ne kadar baskı kurarsanız kurun kaderimize sahip çıkmak için kimseyi tanımayız dedirtti. Gençlerin bu işe sahip çıktığını, faşizmin kolay kolay gelemeyeceğini ve kendisini dayatamayacağını da bize gösterdi.

'Üç yıl öncesinden kötüyüz'

Erdem Gündüz, 37 yaşında. Modern dansçı. 17 Haziran 2013’te saat 18.00 sıralarında Taksim Meydanı’nda AKM’ye karşı ‘durma’ eylemine başladı. Ayağının dibinde siyah bir sırt çantası vardı. Eylemini gece saat 02.00’da sonlandırdı. Yüzlerce yurttaşın destek verdiği eylem kısa sürede tüm Türkiye’ye yayıldı. Kendini ‘herhangi biriyim’ diye anlatan Gündüz, “Herkes kendi yolunu bulabilir. Politikacılar eğitim sisteminden elini çekmediği sürece ne özgür düşünce ne de hür irade olacak. Belki, pasif direniş olarak, eğitil almamayı önerebilirim” diyor. Gündüz, 3 yıl önceye göre daha kötü durumda olduğumuzu dile getiriyor: “Şimdi daha çok üzülüyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü noktasında da gittikçe her şey daha kötüye gidiyor. Doğa tahrip ediliyor. Gezi, bir deşarj olma anıydı. Hızını aldı, gittikçe sönümlendi. Deprem gibi.. Benzer bir olayın bir daha yaşanması mümkün değil, sistem öğrendi önlemini alacak.” Duran Adam eylemini “herkes gibi ben de protesto yaptım o kadar. Gezi olmasaydı duran adam da olmazdı. Sonuca bakarsak, demek ki günlük hayatımıza bu protestonun pek bir etkisi olmamış. Eylem o dönem insanlara umut verdi. Demokrasi kapitalist sistemin, emperyalist ülkelerin oyuncağı olmuş, kendilerince yorumluyorlar” diyor. Gezi Parkı’nın, her gün bir parçasının yok edildiğine, talan edildiğine dikkat çekiyor. Merdiven ya da yol yapma bahanesiyle yapılan çalışmalara, ağaçların kesilerek kurutulmasına değiniyor.

t24