Abone Ol

5 kez boşanan Yeşim Salkım: Evlilik insan doğasına aykırı

Ünlü şarkıcı ve oyuncu Yeşim Salkım, evlilik ve boşanma öykülerini Armağan Çağlayan'a anlattı. Bakın evliliğin gereksiz olduğunu Yeşim Salkım nasıl anlamış..

5 kez boşanan Yeşim Salkım: Evlilik insan doğasına aykırı

Armağan Çağlayan'ın röportajı...

Kısa süre önce beşinci evliliğinden boşanan şarkıcı Yeşim Salkım, "Evlilik insan doğasına tamamen aykırı ve insana yapılmış en en büyük haksızlık. Ben çok acı çektim halen de çekiyorum. Kolay mı 96 yılından beri, 2015 yılındayız, bir mücadelenin içindeyim ben. Evlenmeler, boşanmalar... Her boşanma bir kanseri yenmek kadar güç bir şeymiş" diyor.
Yeşim Salkım: Bir daha evlenmem!

Bana deseler ki Yeşim Salkım için aklına gelen ilk sıfatları söyle, derim ki şanslı, şanssız…
Evet ya, kimine göre çok şanslı kimine göre şanssız, kimine göre ikisi…
Herkesin hayali olan bir hayatta yaşadınız, ama sonra da hiç yüzünüz gülmedi. Ne evliliklerinizde, ne iş hayatınızda, ne özel hayatta… Niye böyle oluyor? Durup düşünüyor musunuz, ‘Bir dakika ben şurada yanlış yapıyorum?’ diye?
Benim herhangi bir yanlışımla herhangi bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. İstedim, yaşadım, risk aldım diyorum ben. Hayatta pişman olduğun zaman kendinle çok büyük çelişkiye giriyorsun ve daha da mutsuz oluyorsun. Ben belki de gücümü, ayakta kalabilmemi, pişman olmamalarıma borçluyum. İstedim yaşadım. İyi ki yaşadım çünkü o zaman bu kadın olamazdım, insanların kıymetini bilemezdim, hayatın kıymetini bilemezdim, ailemle mutlu olmanın kıymetini bilemezdim.
Mesela ‘Bir daha evlenmem’ diyor musunuz?
Bir daha evlenmem. Neden evlenmem biliyor musun? İkinci çocuğu da yaptım ya, onu artık kendim büyütmek isterim. Tabi ki hayatımda birileri olur ama artık o dengeyi iyi tuttururum. Yani herkes evinde. Ben bir evin içerisinde insanları çok şımartıyorum.
Aşksız yaşayamayan kadınlardan mısınız?
Yaşayamıyorum ya galiba, evet. Seviyorum demek ki ben aşkı, aşkla yaşamayı, o heyecanı. Ama sonra o aşk devam etmiyor ya…
Bir yerde bitiyor...
Tabi, domestic line! Domestic line yani evde çalış, yemek yap, aman mutlu et… Ne kadar mutlu ettin? Az mı mutlu ettin, çok mu mutlu ettin?
Biraz evlilik başkası için yaşamak değil mi zaten?
Aynen öyle. İnsan doğasına tamamen aykırı, kadına da erkeğe de. Öyle bir şey yok. Evlilik insanın doğasına aykırı ve insana yapılmış en en büyük haksızlık, biliyor musun? Yok böyle bir şey. Çocuk evet. Çocuk yapabilmek için de böyle şeyler çıkmış işte. Siz birbirinize aitsiniz… Bence malla alakalı bir durum bu!

Acaba ünlü olunca egolar mı izin vermiyor?
Belki de ondan vallahi. Hani şey varmış ya eskiden, üç maymun. Görmedim, duymadım, bilmiyorum durumu. Ben mesela hiç buna tahammül edemiyorum. Nasıl görmedim, duymadım, bilmiyorum ya? Nasıl böyle bir şey? Ben Hakan Uzan’la evliydim, sırf bu adam beni aldattı diye boşandım. Şimdi düşünüyorum da ben geri zekalı mıymışım ya? Ya salak mı, aptal bir kadın mıymışım yani? Aldattıysa aldattı diyor kadın. Hiç oralı değilmiş gibi giyiniyor, süsleniyor püsleniyor Nişantaşı’na gidiyor kadın. Ben kuruyorum evde. Niye aldattı da, niye öyle oldu da, ben neyi eksik yaptım da… Kuruyorum kuruyorum sonra bir sabah kalkıyorum haydi güle güle.
Bir kadının, üstelik bizim piyasada meşhur bir kadının, o kadar parayı geri tepmesi, şaşılacak bir durum.
Evet, teptim. Kimse inanmadı ama teptim. Kalktım ve bir gün dedim ki yetti artık. Ben de benim yaptıklarıma bazen inanamıyorum. Annem de inanamıyor, ben de inanamıyorum. Ya ben özgürlükçü tarafı olan bir kadınım, bir de hakikaten hiçbir zaman materyal bir kadın olmadım. Çünkü bak eğer bunları hesaplasaydım şu anda çok başka konumda ve çok başka yerde olurdum. Bunları hiç hesaplamadım.
Belki de iyi oldu. Şimdi Ürdün’de yaşıyor olacaktınız!
Tabi canım, deli misin? Ailenden, evinden barkından ayrı… Yani ben her şart altında ülkemi seviyorum.
Hakan Eratik ile biten evliliğinizde, sizin için hep boşandı, boşanıyor, ayrıldı diye hep yazıldı. Galiba siz orada evliliğinizi çok kurtarmaya çalıştınız.
Evet, uğraştım. Yani bu konuda gece yastığa başımı koyduğumda vicdanen çok rahatım, çok mücadele ettim. Hem dışarıya karşı mücadele ettim ,hem kendi vicdanıma karşı. Bir çocuğumuz vardı ve bu kadar kolay olmamalı… Hani çocuk anneli babalı büyüsün var ya, uğraştım.Toparlayabilmek için çok çaba sarf ettim, çok uğraştım. Ama olmadı. Yaş farkı bir etken onu söyleyeyim. Hani değil diyorlar ya, yok kadında da erkekte de bu böyle. Bizim aramızda 7 yaş vardı onunla. Yani erkek de kendinden çok küçük bir kadınla olduğunda mutsuz olur, kadın da kendinden küçük bir erkekle olduğu zaman mutsuz olur. Olmuyor, başka bir denge var Armağan.
Aslında 7 yaş çok da değil. Kuşak farkı değil yani 7 yaş.
Kuşak farkı değil ama kadınlar biraz daha erken olgunlaşıyorlar ya, onu da eklediğin zaman o yaş farkı çıkıyor 15’lere zaten! Sen biraz daha büyümüş oluyorsun. Bir de anne olman çok etken. Şimdi erkek, baba oluyor sadece. Babalıkta sonradan öğrenilen bir şey ama sen zaten annesin. Anneliğin getirdiği sana işte o vicdan, işte sürekli bir çaba, sürekli bir mücadele verme mücadelesi!.. Çünkü anneler vermeye programlıdır.
Geri dönüp baktığınızda keşke bu piyasaya girmeseydim, dediğiniz oldu mu?
Bazen dedim galiba. Bazen dedim ama bunlar denir ya! Hani böyle düşüp tökezlediğin zaman işte çok kırıldığın, çok üzüldüğün zaman dersin yani.

Bu piyasada gerçekten dostunuz var mı?
Hayır. Emel Müftüoğlu benim, şöyle söyleyeyim hani en zor anında telefonun çalar ya, sen birini aramamışsın ama o telefon çalar, Emel’dir o. Onu ayrı bir yere koyarım. Onun haricinde hiç yok.
Bir dönem çok parayla beraber size bir güç geldi değil mi? Büyük bir güç.
Tabi ama güç gelmedi de dışarıdan öyle görünüyor. Yani bunu da kalkıp izah edip anlatamıyorsun Armağan. Böyle bir şey yok yani.
İşte bir müzik şirketi kurdunuz…
Müzik şirketim önceden vardı benim. Ben o adamı tanıyınca müzik şirketi kurmadım.
Mesela şu dedikodu doğru mudur; o dönem Rumeli Hisarı konserlerini Uzan’lar almıştı, siz bir liste verdiniz...
Külliyen yalan, külliyen yalan. Asla böyle bir şey olmadı. Eğer öyle bir şey olsaydı 30 gün boyunca bir gece mi sahneye çıkardım?
Hep bunu söylediler. Duymuşsunuzdur siz de...
Tabi ki... Ama bak 30 gün orada bir konserler silsilesi var. Herkes 3-4 gün çıkıyor. Bir gün sahneye çıktım, bir gece. 10 gün çıkardım. Gönderirdim otobüsleri her yere. Toplayın halkı getirin derdim, şarkı söyleyeceğim ben ya. Kim nereden bilecek? Şimdi yaptıkları gibi. 600 bilet satıyorlar, gerisini bedava dağıtıyorlar. Külliyen yalan, asla öyle bir şey yapmadım.
O zamanlar bir müzik şirketi kurdunuz, işte Rumelihisarı konserleri yapıldı, böyle dedikodular çıktı, yani siz o zamanlar çok güçlü bir kadındınız. Sonra acaba piyasa sizden intikam mı aldı?
Vallahi kendince insanlar intikam almış olmaya çalışmış olabilir. Ben mesela hayatım boyunca gidip bir yapımcının kapısını çalmadım. Asla çalmadım. Benim işe ihtiyacım var demedim ben, bütün gazeteler ve basın bana karşı olduğunda bile! Çünkü ben mimar olsaydım böyle olmazdı bu. Yeşim Salkım olduğum için böyleydi. Mimar Yeşim, Hakan Uzan’la evli kimin umurunda olacaktı ki. Orada bir günah keçisi aranıyordu. Herkes de gitmişti. Ben de böyle tabak gibi duruyordum karşılarında. Başka hiçbir şey değil gerçeği. Asla değil yani.
Çok zor bir dönem aslında.
Çok, yani hakikaten hayatımın böyle dibe dibe gidip, hak etmediğim bir bataklığın içerisinden ‘Nasıl çıkacağım?’ dediğim bir dönem...
‘Nasıl çıkacağım?’ dediğiniz için mi hayatınıza bir sürü erkek girdi? Onlara sığındınız, evlendiniz?
Aynen aynen, hatadır bunlar hep. Şimdi benim tek güvenebileceğim yer neresi olmalıydı? Mesleğim. Ben iyi bir şarkıcıyım ve iyi bir oyuncuyum. Yani mesleğini doğru kullanabilen, doğru yapabilen, kimseye böyle hayatı zindan etmeyen bir kadınım. Ne sahnemde ne de oyunculuğumda... Eğer buralardan faydalanabilseydim, bu tarafa bu kadar asılmazdım diye düşünüyorum. Burdaki bütün yollar kapanınca ben sadece bu tarafta aramaya başladım huzuru. Çünkü bir yerde bulmak zorundasın, yoksa gider kendini öldürürsün. Çünkü çıkış bulman lazım. Bir çocuğun var, ailen var, ayakta kalmak için bir mücadele sürdürüyorsun, ki bugün böyle bir mücadele sürdürüp ayakta kalan nadir kadınlardanım ben Türkiye’de. Baktığın zaman 15 sene olmuş ben Hakan Uzan’dan boşanalı. Hala insanlar aynı şeyi konuşuyor, sanki dün gibi. Üzerine 3 kere evlendim!
Ama ne büyük bir iz bırakmış demek ki…
Vallahi herhalde çok büyük bir iz de, bence benim için kötü bir şey. Yani bana artı olarak dönmeyen bir şey, beni yanlış tanıtan, kendimi anlatabilmeme ifade edebilmeme izin vermeyen… Para çok tehlikeli bir şey Armağan. Para hem güzel iyi bir araç, gezelim, eğlenelim, yiyelim, içelim, hastalandığımızda aman paramız var diye güvenelim ama doğru kullanılmadığı zaman hani kurunun yanında yaşta yanar mevzuuna giriyorsun. Ve insanlar Türkiye’de çok mutsuz. Yani baktıkları zaman senin sadece o parayla mutlu olabileceğini düşünüyorlar ama ben o altın leğenin içine kan kusmuşum onların umurunda değil. Çünkü zenginim ben. Ve zengin acı çekmez! Zengin, zengindir ya onun hiçbir şey umurunda değildir yani. Ama ben çok acı çektim halen de çekiyorum. Halen psikiyatrlara gidiyorum, hala konuşuyorum, hala anlatıyorum. Kolay mı 96 yılından beri, 2015 yılındayız, bir mücadelenin içindeyim ben. Evlenmeler, boşanmalar… Her boşanma bir kanseri yenmek kadar güç bir şeymiş. Yaptığın hatalar, karşına çıkan şeyler ve sen kuyruğu dik tutma derdindesin sürekli ve insanlar sadece uzaktan bakıp ‘Aman boş ver ya ona koyar mı?’ falan diyor. Ay, resmin çok güzel çıkmış diye arayan oldu! Resmimin altında iğrenç şeyler yazıyor. Ya sen onu boş ver resmin güzel diyenler var falan. Kahrediyorsun yani böyle 3 ay 4 ay duvarlara bakıp ağladım!
Şu bile söylendi, sizin düğün akşamı eve hırsız girdi mücevherleriniz çalındı ya, bunu sizin yaptırdığınız bile söylendi.
Tabi canım her şey söylendi. Ben gazetede okuduğumda inanamadım. Kendinden şüphe duymaya başlarsın ya, çok tehlikeli bir şey o. Bu ülkenin kasası var. Banka kasası. Ben deli miyim evin içinde böyle mücevher tutacak. Aklımı kaçırdım herhalde. Ben cahil bir kadın değilim ki. Okumuş bir kadınım. Görmüş bir kadınım. Görmemiş olsam, bilmiyor olsam birileri sana bir şey söyler ona göre hareket edersin. Öyle bir şeyim de yok ki. Benim söylediğim, ağzımdan çıkan hiçbir şeye inanmadılar. Başkalarının söylediği her şeye inandılar.

Ne kadar zor. İnsan kendinden şüphe eder niye bana inanmıyorlar diye...
Tabi canım. O durumdasın. Sürekli kendini inandırabilmek için uğraşıyorsun, çırpınıyorsun. O sırada işte acayip hatalar yapıyorsun. Ama şu oluyor. Ben risk aldım. Hadi alsınlar bakayım. O kadar kolay mı?
Ne riski aldınız?
Her şeyde risk aldım hayatta. Evlendim, ayrıldım. Ben çektim acısını. Sana ne? Ben riske girdim kardeşim. Sen girebiliyor musun? Her şeyi düşünüyorsun, hesaplıyorsun. Ben hesaplamadım. Hesapsızca yürüdüm ben. Sana bir zarar vermedim ki. Kendime verdim. Verdiysem kendime verdim. Bu benim Allah’la aramda. Bunun hesabı kitabı yok. Ben bir şey yaşadıysam sahici yaşadım, sahte yaşamadım. Geceden başlayıp sabaha kadar planlar, programlar kurmadım. Kalktım ve yaşadım. İyi ki de yaşadım.
Hiç keşke yolum kesişmeseydi dediğiniz insan oldu mu?
Hiç olmadı. Hepsi bana bir şey öğretti hayatta. Hepsinden bir şey öğrendim.
Hiç korktunuz mu?
Hiç korkmadım ya. Ben koç burcuyum. Ben çok cesurum.
Atıyorum, o çok ünlü olduğum dönemde bana dediler ki bırak bu işi gel Med Yapım’ın starı ol. İş çıktıkça sana para verelim. Yok dedim. Ben memur çocuğuyum. Her ay benim maaşım olacak. Nitekim hiç çalışmayı bırakmadım. Korktum...

Türkiye’de bir şey oluyor ve önce müzik susuyor ya…
Hiçbir şey susmuyor. Diziler, reklamlar; sokaktaki süpermarketler kapanmıyor. Taksiler durmuyor. Hiçbir şey durmuyor. Önce müzik susuyor. İlginç! Şimdi bizim gibi ülkelerde sürekli bir olay oluyor. Dünyada da oluyor ama orada hayat devam ediyor. Tabi ki insanların içi yanıyor birilerine bir şeyler olup okuduğumuz zaman. Ama bunun sorumlusu biz değiliz. Başımızda bir devlet var. Onlar bakacak çözümüne. Ben seçmişim seni. Değil mi? Düzeni sağla. Ülkemde sorun olmasın, burada bomba patlamasın, insanlar ölmesin diye benden seçim zamanı oy istemişsin. Ben de oy vermişim. Sana ya da bir başkasına. Benden çıkmış. Sorumluluk sende. Niye dönüp tekrar bana topu atıyorsun? Ben topu vermişim sana. Kaleye topu çakacak olan sensin. Ben değilim ki.
Mutlu musunuz ülkenin içinde bulunduğu durumdan? Ben depresif oldum mesela.
Ben de. Her gün ne olacak diye uyanıyorum. Bugün ne olacak? Kalkıyorum, bakıyorum, diyorum ki acaba bugün ne oldu? Bir yerde birileri öldü mü? Bir yerde bir şeyler patladı mı? Herhangi bir şey oldu mu diye bakıyorum? Bir yerden bir karar çıktı mı? Hükümet kurulabildi mi? Ne oldu? Sürekli endişe. Gece yatıyorsun. Çünkü kendin için olsa her yere sığarsın. İnsan tek başına her yere sığabilir. Bir de alışkanlıkların var, ülken var. Bırakıp da gidemiyorsun. Burada oturuyorsun, ailen var. Çevren var. Kurduğun bir düzen var, sadık bir şeyin var. Ama iki kız evladın olunca, ne olacak ne olacak ne olacak?
Korkuyor musunuz onların geleceği için?
Çok. Bu ülkede korkuyorum evet. Bence herkes korksun zaten. Korkuyorum.
Ne olma ihtimali var mesela?
Zaten bizim içimizin dışarıdan da karıştırıldığını, içimizden de karıştırıldığını bildiğim için, yani iç etkenler ve dış etkenler birbirine karıştığı için bugün sadece Güneydoğu’da mı patlıyor bu bombalar? Ben anlayamadım. Burada da şunu yakaladık, bunu yakaladık, şöyle yaptık gibi haberler okuyoruz. Tamam, iyi, güzel. Ama orada bir şeyler oluyor. Bir şeyler oluyor orada. Sebepsiz olmuyor, birileri bir şeyleri karıştırıyor. Bu kadar değerli topraklar, biliyoruz orada ne olduğunu da. Yanı başından petrol çıkıyor şuradan, on kilometre ilerinde petrol var, sende mi yok? Güldürmesinler bizi. Orada ne olduğunu da biliyoruz. Bütün bunları bile bile, salak muamelesi görmek beni çıldırtıyor. Bu ülkenin vatandaşı olarak çıldırıyorum. Ben salak değilim, okuyorum, görüyorum. Dünya tarihini de okuyorsun. Daha önceki tarihimize de bakıyorsun. Yapılan antlaşmalar, bizden neler saklanmış. Bir yerde hocaya denk geliyorsun. Adam tarih profesörü, aklı başında. Şu kitapları alın okuyun diyor. O zaman üzülüyorsun tabi. Çünkü müthiş verimli insan gücü var. Güzel topraklar. Arada köprü gibi duran bir ülke. Bu kadar güzel bir ülkeyi yıpratmak için herkes el birliği yapmış sanki. Uğraşıyor.
Bir ayda ölen insanların sayısına bakınca… Onlar anne ya. Canları yanıyor ya. Gencecik. Şuna kızıyorum: Twitter ve Instagram’da klavye kahramanları var. Oturduğu yerden ülkesini seviyormuş gibi habire milleti gaza getirmek için acayip acayip şeyler yazıyor. Gitsen baksan o sırada arkadaşıyla goy goy yapıyor, eğleniyor. Elinde telefon, sen niye tatil yapıyorsun diye yazıyor sana. O da tatilde ama bu arada. Senin çocukların yok mu, Allah seni kahretsin, inşallah senin çocukların da ölsün diyor. Ulan siz bu kadar çok şeyi biliyordunuz da niye bir türlü bu ülkede bir seçim olduğu zaman bir sonuç çıkmıyor. Ne yapıyorsunuz o sırada? Ne yapıyor bu insanlar? Hiç mi milli irade diye bir şey yok? Hiç mi ortak hareket etme diye bir şey yok? İnternette var bakınca. Ama iş icraata geldiğinde sıfır.
Siz de Cumhurbaşkanı tarafından iftara davet edilenler listesinde miydiniz?
Hayır. Ben değildim. Hiç edilmedim.
İster miydiniz?
İstemezdim. Ben pek politika seven bir insan değilim. Bu normal bir şey ama. Dünyanın her yerinde sanatçıları davet ediyorlar. Sanatçılar da bir şekilde gidiyor. Bu bir tercih. Ama oraya gittim diye fotoğraflar çekip Instagram’a koymalar falan pek doğru bir şey değil. Gidebilirsin. Sana bir davet gelmiş. O davete de katılmış olabilirsin. Gidersin, görürsün. Soracağın soru vardır belki. Bunlara karşı değilim. Ama ondan sonrasında, biliyor musunuz ben yemeğe davet edildim diye böbürlenerek resimlerini paylaşmak bana çok mantıklı gelmiyor.
Sizden farklı oluyor. Bir güç.
İyi de bu ülke ne güçler gördü ya. Kimse ölümsüz değil ki hayatta. Güçler gelir, güçler gider bir şekilde. Değişir bir anda şartlar.
Siz sanatçının apolitik olmasından mı yanasınız?
Sanatçı politik olabilir ama sanatçı politik görüşünü yaptığı işle gösterir. Sanatçı her politik görüşünü çıkıp bangır bangır insanlara galeyana getirip arkasındaki kitlelere bu kadar bağırmamalı. Yap bir şey ve göster. Şarkı mı yaparsın, konser mi yaparsın, tiyatro oyunu mu yaparsın, film mi çekersin? O filmin içinde mi bulunursun? Tabi ki apolitik olmayacaksın. O zamanda derler ki, kimin atına binerse onun türküsünü çığırıyor. Görüşünü belli edersin. Yemeğe de gidersin. Orada herkesin içinde soru sorarsın. Bu böyle ama niye böyle dersin. Bu cesaretin olmalıdır. Oraya gitmenin bir amacı olmalıdır. Sırf iftar için gitmemelisin. Gereksizdir.
Bir de sizin eski gelin olduğunuz aile şimdi devletle davalı.
Tabi. 15 senedir davalı.
Size hiç bilgi falan soruldu mu?
Hayır hiç sorulmadı. Çünkü kişi yanında bilir bir şeyleri. Erkekler önce karılarından saklar.
Öyle midir?
Tabi, erkekler önce karılarından saklar olan biten şeyleri. Evli erkek karısına bu hayatta yeterince dürüst davranmıyor!
Bizim piyasanın emekliliği var mı?
Yok. Biz emekli olamayız. Biz senle 15 sene sonra burada oturup ne yapıyoruz acaba bir şey mi yapsak diye konuşuyor olabiliriz!
Son şarkınız ne kadar çok çalıyor radyolarda.
Sevdin mi?
Çok güzel.
Teşekkür ederim. O kadar denk geldi ki. Bazı şeyler hayatta denk geliyor. Ben bu şarkıyı çok severek okudum çünkü.
Çok güzel şarkı ama. Hep de çalıyor.
Evet, çalıyor ya.
Ama mesela şöyle bir şey hissettim. Çok çalıyor ama siz sahip çıkmıyorsunuz gibi.
Yok elimden geldiğimce sahip çıkıyorum. Ama şöyle bir korkum var. Sabah kalkıyorum, burada YouTube’da… Biz gerçek tıklanma oranlarıyla yaşamaya çalışıyoruz. Onu söyleyeyim.
Bir de gerçek olmayan oranlar var tabi.
70 milyon ülkede 150 milyon tık aldım dedikleri zaman ben neremle güleceğimi şaşırmış durumdayım! Böyle bir şey yok. Benim her şeyim net. Herkese de tavsiye ediyorum. Kendi bildiğim bir şey zaten. Sabah kalktığında biliyorsun. 70 milyon ülkede beni kaç kişi tıklar? 250 bin kişi tıklasa tamam. Şahane. Albüm satmıyor, o olmuyor, bu olmuyor. Milletin derdi başından aşkın. Ben bunu biliyorum. Birtakım olaylar varken Instagram ve Twitter’da bunu paylaşamıyorum. Dozunda yapmaya çalışıyorum. Röportajlar yapıyorum. Yaz olduğu için televizyon programları yok. Radyo programlarına gidiyorum.
Şundan mı korkuyorsunuz, tam şarkısı çıktı boşandı. Demek ki reklam yapıyor.
Tabi. Onu da dediler. Vallahi dediler. Şimdi ben daha boşanalı 1 ay oldu. Gerçekten çok zor günlerin ardından boşandım. Rahimim 5 ay önce alındı. Çok zor bir ameliyat geçirdim. 30 tane dikiş var karnımda. Hemen arkasından 2 buçuk 3 ay sonra boşanma kararı aldık. Bunlar çok zor oldu. Ben hala çok zor bir dönem geçiriyorum. Bütün bunları yapabiliyor olmam bile bir mucize. Bütün bunların üstüne bana demir kadın diyorlar ya. Hiç canım yanmıyor ağlamıyorum ya. Her zaman ağlıyorum. Her sabah ağlayarak uyanıyorum, her gece ağlayarak uyuyorum. Bir de hiçbir şey olmamış gibi bunların üstüne gidersem yine beni yerden yere vuracaklar. Bundan çok korkuyorum. Daha doğrusu korkuyorum derken gücüm yok. Bittim, yoruldum.
Bir de şimdi beraber tatil falan yaptınız Hakan Bey’le. Onun için de ‘Demek ki boşanmadılar’ diye yazıyordu.
Tabi canım. Birlikte tatile mi gidilirmiş diye anket yapıldı. Yüzde 78 gidilmez çıktı. Tabi gitmeyin, aynı evde oturun, acı çekin. Sen başkasına gönlünü koy, öbürü başkasının yatağına girsin. Ama oturun. Oturun aynı evde. Bu daha doğru. Bu daha ahlaklı. Bu daha namuslu...
Bütün bu anlattıklarınızdan sonra Hakan Bey’in başkasına ‘aşık olduğu’ duygusuna kapılıyorum.
Yok başkasına aşık olmadı. Ya da ben bilmiyorum. Çok samimi söylüyorum. İnan bilmiyorum. Ben ona defalarca bunu sorduğumda, ‘Hayır, yok böyle bir şey’ dedi. ‘Ben boğuluyorum’ dedi. ‘Gitmek istiyorum’ dedi. ‘Evli kalmak istemiyorum’ dedi.
Özgürlük istedi.
Evet. Ben onu duyduğum gün, tamam dedim. Çok zor dedim. Ama tamam dedim. Hayatımda ilk kez bir evliliği ben bitirmedim. O bitirdi. 8 sene çok sakin yaşadık. Sakin, kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmadan. Ben bu sefer oldu dedim. Bu sefer filmin sonunun güzel bitmesini istedim. Mutlu bitmesini istedim ama olmadı.
Terk edilen taraf oldunuz.
Evet.
Şimdi onlarla empati kuruyor musun?
Kurmuyorum hiç.
Siz Altın Portakal aldığınız zaman da sizin ödülünüze laf söylediler.
Söylediler. Söylüyorlar zaten.
O zaman da mı siz evliydiniz?
Boşanmak üzereydim. Ama söylediler.
Jüriyi satın aldı Yeşim Salkım dediler.
Ya öyle bir jüri, düşünebiliyor musun? Sene 2001, jürisi şimdiki gibi değil. Demet Akbağ’la ikimiz aldık ödülü biliyorsun. Ben hiç cevap bile vermedim. Çok kirletmek istemedim. Çok ayıp çünkü. Bu kadar da değil yani. Kolay mı ya bu insanları satın almak? Onlar aldı galiba birkaç kere!
Çok parası olunca insanın şöyle bir duygu geliyor mu üzerine: Ben her şeyi hallederim.
Yok halledemediğini görüyorsun. Çok parası olup da ölenleri görünce. Yok ya bana hiç öyle bir şey olmadı. Çünkü ben o paranın içerisinde çok mutsuzdum. Onun zevkini yaşayamadım ben. Tadamadım. Başka şeyler vardı halletmeye çalıştığım.
Bütün evliliklerinizde eşlerinizin aileleriyle sorunlarınız oldu. En son Hakan Bey hariç.
Aslında ilk Hakan Uzan’la olan evliliğimde çok problem yaşamadım. Biraz ilk yıl oldu. Sonra beni tanıdıkça yok bu düzgün bir insan dediler. Sonrasında biraz problem yaşadım yurtdışında evlendiğimde. İlker’le evlendiğimde zaten 9 ay hiçbir şey anlamadım zaten. Başlamasıyla bitmesi bir oldu. Orada yaşadığım problemin aileyle hiçbir ilgisi yoktu. Zaten Filiz Hanım beni çok sever. Babam Filiz Akın’ı İstanbul’a getirmiş.
Ama biz sorunlu diye okuduk.
Evet hep öyle yansıtıldı. Ben o zamanlar biraz ketum olduğum için ve her şeyi çıkıp rahat rahat anlatmadığım için herkese öyle yansıdı. Ben de hep susmayı tercih ettim. Susarsam belki susarlar diye düşündüm. Ama öyle olmadı. Susmadılar. Susmuyorlar. Biz çok röntgenci bir toplumuz. Kendi derdimiz haricinde başkalarını oturup konuşmayı çok seviyoruz.

ARMAĞAN ÇAĞLAYAN / RADİKAL