Bir fikrin iyi olup olmadığını nasıl anlarsınız? Sektör insanlarına, hedef kitleye doğru güzelce sektirirsin, dönerse senindir. Dönmezse hiçbir zaman senin olmamıştır. Çok karmaşık bir yapısı yok. Şurası bir gerçek: Fırsat eşitliğinin en parlak olduğu çağ bu. Parlak bir fikriniz varsa bunun bir yerde gömülü kalması mümkün değil. Uydurmayalım! Zamanında parlak bir fikrin hakkının verilmediği çok olmuştur tabii. Fakat o çağ bu çağ değil. Yaptığın işi oturduğun yerden, kimseye ihtiyacın olmadan, tüm dünyayla paylaşabilirsin. Ben Justin Bieber’ım. (Öyle düşünün... Biraz zaman alacak ama sorun değil bekleriz...) Evde gitarımla şarkı söylüyorum. Sonra bunu YouTube’a yüklüyorum. Ve kimse beğenmiyor, izlemiyor. Hiçbir menajer beni bulup elimden tutmuyor. Mümkün değil!
Cem Yılmaz: Y kuşağı nereden geliyor?
Cem Yılmaz’ın bu kez sahnede olmasının nedeni başka. Karşımızda ‘kreatif’ ve ‘yaratıcı’ ruhlu kitle; yaratıcılık, iyi bir fikir, dostlarla çalışmanın hoşluğu ve de Y kuşağı gibi kavramların boşluğu üzerine konuşuyoruz.
1
8
Nasıl yapmak istediğin ‘mesleği’ yaratabilirsin? Mesleksizlik bizim memleketin en büyük sorunlarından biri. 60’larda bunu dile getiren yazarlar, şairler bile var. Bu negatif yük, ne mutlu ki bizim uğraştığımız, merak sardığımız işlerde anlamını yitiriyor. Üretmek için bir unvanının olması illa da gerekmiyor. Yapacağın işin, önce heyecanlı bir tüketicisi olmanla başlayan bir macera bu. Ben yapmazsam yapılmaz diye yapılmayacak bir iş, çekilmeyecek bir film, sahnede anlatılmayacak bir hikâye var mı diye düşünmeye başlıyorsun. Sonra kabaca bu mesleğine dönüşüyor. Her ne kadar bu alan genişledikçe ve kendi unvanlarını, sıfatlarını türetse de sen en baştaki o merak duygusuyla devam ediyorsun ki işin sırrı da burada yatıyor. İşini mesleksiz ve unvansız yapmanın tadını çıkarıyorsun.
2
8
Çalışma ortamınız nasıl? Sizce üretmek için ‘ofis’ şart mı? Bu çalışma ortamı ferahlığını hatırladığım ilk sektör reklamcılıktır. Ajansı geniş yapalım, itfaiye borusundan toplantı odasına inelim, insanlar kaykayla gelsin.. İyi, güzel de ‘malzeme’ ne? Kreatif iş çıkıyor mu? Müşteri memnun mu? “E abi kayarak geldik ya...” Resmin bu kısmıyla çok ilgilenirsek meselenin özünü kaçırabiliriz. Ozan ile (Güven) beraber gezdik burayı. Girişte küçük bir telefonla konuşma kabini gördük. Ozan dedi ki: “Ben burayı tutarım!” E haklı! Çünkü bizim sadece o kadarına ihtiyacımız var. Bugüne kadar yaptığım işleri üretmek için ihtiyacım olan alan, ayaklarımın yere bastığı kadar.Bir ofisin, çalışma ortamının en önemli dekoru ‘insan’ olmalı. En kıymetli olan malzeme ‘insan’. Bırakalım insanları “Sen X’sin, seni şu kata alalım; sen Y’sin, siz de şurada durun...” diye sınıflandırmayı...
3
8
‘Y kuşağı’ tabiri size neyi çağrıştırıyor? Bir üniversitede “Y kuşağı nereden geliyor?” diye sordum, kimseden cevap gelmedi. Etiketi bilmeden kabul ediyor yani. Biri çıktı: “Biz sorgulayan kuşağız. ‘Y’ de ‘Why’ (neden) sözcüğünden geliyor” dedi. (‘Y’ ile ‘why’ kelimesinin ingilizcede telafuzu aynı) Benim kuşağımsa ‘What if?’ kuşağı, yani Nasreddin Hoca modeli: “Ya tutarsa” mantığı... Oysa hangi kuşak kendini sorgulamadı ki... Yıllar önce taş devrinden kalma bir yazı tableti bulunmuş, üzerinde ‘Bu kuşak gerçekten tırt çıktı, biz daha acayiptik’ minvali şeylerin yazdığı ortaya çıktı. X, Y, Z... Kuşakları tanımlamaya çok da takılmamak lazım. Edison’a baktığında da aynı ruhu, girişimciliği görürsün. Bu tabirler işin biraz paketi, süsü. Bunlar sadece insanın kendini rahatlatmak, iyi hissetmek üzerine yaptığı bir ‘paketleme’ işlemiyse bundan pek bir fayda çıkmaz.
4
8