Yeni yılı yasaklasak mı?

Yeni yılın ilk yazısında ne yazabilir insan? Filanca dizinin gidişatını mı ya da falanca yeni yapımın ön tahlilini mi? Yoksa ‘yılbaşı ekranı’ diye yutturulmaya çalışılan 31 Aralık 2014 gecesinin eski dönemlere kıyasla yavanlıkta tavan yaptığını mı? Yok, yok…

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Yeni yılın ilk yazısı için bunların hiçbirini gözüm tutmadı. Falanca diziyle filanca yeni dizi hep ele alınabilir. Yılbaşı programlarının zirzopluğuysa, ‘Yeni yıl’ kutlaması alerjisine tutulmanın marifet sayılmaya başlandığı bir süreçte çok da ‘tın’ değil hani… Öyleyse en iyisi giden yılın ardından göze batan abeslikleri konuşmak ve olumsuzluklarına bir mim koymak.

Bu noktadan yola çıkacak olursak giden ve gelen yıl denkleminde insan ruhunun yarattığı bir dolu şey çıkıyor karşımıza. Yılın bitmesi, ömürde yarattığı eksilmeyle, hemen herkeste birazcık hüzün veya ruhsal değişim hissettirir kuşkusuz. Lakin cevheri kendinden menkul insanlarda bir garip ruh halleri de geliştiriyormuş… Hele ki de içlerinde birilerine yaranma dürtüsü varsa, koyuver gitsin. Bunu 2014’ün son deminde yaşananlarla gözlemledik.

Yeniçeri’nin Noel Baba’yı kovalama garabetiyle övünüldüğü… Noel Baba’ya fütursuzca hakaret edilme özgürlüğündeki ekranlardan, televizyonda yılbaşı programı izlemenin dahi günah olduğu incisinin ortaya atılıp cüppeli şovuna dönüştürüldüğü… Okullarda yılbaşı kutlamalarının yasaklandığı… Ankara’nın Dikmeni’nin ‘Defol git’ nezaketiyle eski yılı kovduğu ekranlarda, ayaküstü yılbaşı özensizliğinin yarışırcasına hüküm sürdüğü…

Dahası… Yaprak dökmeyen ağaçları ‘ölümsüzlük’ simgesi olarak kullanmanın Mısır’dan kalma bir gelenekle tüm insanlığa mal olan ‘Yılbaşı ağacı’ olayının aslında bir Hıristiyan geleneği olmayıp, ‘Nardugan’ yani ‘Doğan güneş’ bayramında akçam altındaki fındık fıstıklı kutlamalarla eski Türklere dayandığı gerçeğini ‘pagan adetleri’ diyerek öteleyenlerin, böylesi kutlamaların tüm dinlerce reddedilmesi gerektiği vecizesini yumurtladığı…

Kısacası hani neredeyse karalar bağlamaya ve yeni yılı toptan yasaklamaya ramak kala kutlanan bir Yılbaşı’ gecesiyle 2014’ü devirip ‘Merhaba’ dedik 2015’e... Oleyyy…

Dubai’nin yılbaşını kutlamakta dinen sakınca görmeyişinin görkemiyle ve kutlanması caiz görülmeyen ama tatilini uzatmakta tereddüt yaşanmayan bir zıtlıkla karşıladığımız ‘Yılbaşı’, nihayetinde bir şekilde geçti geçmesine ama tarihe mal olacak çakarlık ve de çakallıklarıyla bir dolu garabetler, hüzünler de bıraktı ardında... Hem de koskoca evrende kum tanesi daha olamadığının bilincine erişemeyip ota moka bulaşmayı marifet sayan, hükümranlığa soyunan insanlığın en ‘sığ’ mantığından!

ÇAKAR ÇAKMAZ ÇAKANIN NOEL BABASI

Vay babam vayyy… Meğer ne kadar doluymuşuz bu ‘Yılbaşı’ konusunda… Bunca zaman neredeydik yahu biz? Karınca kararınca dükkânlarını süsleyen esnaf… Evinde soba başına toplaşıp, kestane kebap yapıp tombala oynayarak neşesini bulan yurdum insanı meğer ne büyük bir aymazlık içindeymiş… Bütün dünyada Noel Baba olarak tanınan ve Kültür Bakanlığı’nın koruması altındaki kemikleriyle- kilisesiyle turizmimize de gelir sağlayan Türkiye-Pataralı yani Demreli Aziz Nicholaos’a meğer ne denli hınç bağlanmışmış da onca zaman dışa vurulamamışmış… Mış, miş, muş… Başlar kuma gömülürken ötesi topyekûn tuş!

Yıl bitimine iki kala birisi çıkıyor beyazcama, futbol yorumunun arasına sokuyor Noel Baba hıncının müthiş felsefesini… Kimse, kimseyi veya çocuklara yaptığı yardımlarla-iyiliklerle tüm dünya insanlığına hitap eden bir simgeye dönüşen tarihi varlığı sevmek zorunda değil tabii. Herkesi inancında, dünya görüşünde de serbest. Ama kapı-baca olayında şamataya getirip, dinlere saygı gevelemesi eşliğinde, hakaret etmek de hak sayılamaz.

Dolayısıyla Noel Baba’ya ‘Madrabazın tekidir’, ‘Sahtekârın önde gidenidir’, ‘Adam değildir’ şeklinde hakaret etmek demokratik beyan haddini aşan türden bir abeslik! Hadi futboldan umut kesilip, programa ilgi çekme motivasyonunun gazına gelip bir had aşımı oldu diyelim. O zaman da ‘Arkadaş, sen Noel Baba’nın kankası mısın? Onu şahsen tanıma şansına eriştin de mi böyle betimleyici sıfatlar yakıştırma yetkisini kendinde buldun’ diye sormazlar mı adama? Sorarlar. Dahası bu sorguda, ‘‘Psikolojik olarak Noel Baba’nın sapık olduğunu düşünüyorum’’ demenin hangi mantığın, ruh halinin eseri olduğu da merak edilir.

Gerçek babalar, çocuklarına hediye vermek yerine dayak atıp onları sömürürken… Çocuk gelin olarak aldıkları karılarını, çocuklarının gözü önünde delik deşik ederken… Korku mokuna ifşa edilmeyen ‘ensest’ doludizgin yaşanırken… Onların ‘Baba’ sıfatının içine eden bu hakiki sapıklığını görmezden gelip tüm olayı, ‘baca’ esprisine bağlı olan hediyeci Noel Baba’ya ‘psikolojik olarak sapık’ yaftasını yapıştırmak, üstünde uzun uzun düşünmeyi gerektiren bir psikolojik pervasızlık durumu olarak görülmez mi?

Peki ya futbolun derinliklerinde yaşanan sığ konuşmalarda şov yapmayı, Noel Baba’ya laf çakmayı marifet sayarken, geçmişi M.S. 300’e dayanan bir azizi kapitalizmle suçlama aklına ne demeli? Kapitalizmin vahşiliği; magazine bolca malzeme yaratan futbolculara akla sığmayacak rakamlar verilirken, özel helikopterlerle bilmem hangi yabancının davetlerine icabet edilirken veya dört bir yana koca koca kuleler dikilirken, etrafımız para harcanması için kurulan AVM’lerle dolarken akla gelmiyor da Noel Baba’nın varlığında mı hatırlanıyor?

‘Adam’ın kemiklerinin dile gelip kendisine laf çakanlara cevabı çakacak hali olsa kendisini böylesine istismar edenlere bir çift söz ederdi herhalde. Ama ‘Adam’, yüzyıllar sonra doğup gömüldüğü topraklarda böylesine ucuza harcanırken bunun mümkünü yok. Sevilmediği halde kabul edilen ve futbol şovundaki mesajcı tertibe kurban giden Noel Baba oyuncağının dile gelme ihtimali de bulunmadığına göre… Cevap bizden gelsin cümlesine… İnsaf yahu! Biz hangi ara bu hale geldik?

366. GÜN’DE 2014’TEN ARTA KALANLAR…

‘Derin Futbol’un Noel Baba temaşasını Allah’a ve tarihe havale edip 1 Ocak 2015’e gelecek olursak… Adet olduğu üzere kanallarda 2014’ün öne çıkanları yayınlanır her biten yılın sonunda veya yeni yılın ilk gününde… Bu yıl da Kanal D’de ‘366. Gün’ başlığıyla ve Cüneyt Özdemir’in şık sunumuyla verilen 2014’ün özeti layıkıyla yerine getirdi bu rutini.

Gerek ülkemizde, gerekse dünya genelinde nasıl kara bir tabloyu ardımızda bıraktığımızı çok net ortaya çıkarttı. Bu öyle iç kapayıcı bir yıl bilançosu ki, hani bir ihtimal uzaylılar dünyamızı ziyaret edecek olsa ve bunları izlese, ‘Amaninnn… Biz nasıl bir yere düştük’ deyip arkalarına bakmadan ışık hızında kaçarlar alimallah.

2014’ün kan ve siyasi açgözlülük kokan karamsar tablosunda göze çarpan en tehlikeli detay, yükselişe geçen ırkçılık-ayrımcılıkla birlikte Allah adının her alanda çıkarcılıklar doğrultusunda istismar edilmesi!

Yanı başımızdaki IŞİD’in Yezidilere ve kendilerinden olmayanlara karşı kelle uçuran eylemciliğinin temelindeki din olgusunun düşündürücülüğü bir yana, ‘‘Allah’ın insanların bazılarını köle olarak satmayı emrettiği’’ zırvasını yaptıkları vahşete dayanak olarak sunan Boko Haram’ın çocuklara ve kadınlara reva gördüklerine mi yanalım? Yoksa her fırsatta hak yemenin kötülüğünden bahsedilmesine karşın Soma ve diğer katliam benzeri yaşanmışlıklarda hayatlarını yitirenlerin ‘fıtratında var’ mantığıyla kısa sürede unutulup, torba ve yargı çıkmazında tarihin derinliklerine yollanma haksızlığına mı isyan edelim?

Özgürlüğün anıtını dikip siyahî vatandaşlarının canını alan Amerika’sından insanlık adına kapkara utanç manzaraları yansırken, çocukları dahi hedef alan İsrail’in Filistin’e yaptığı saldırıları da 2014’ün kötücüllüğünde unutmamak lazım tabii…

Ayrıca Cem Evi’nin bahçesinde bir kurşuna hedef olanından tutun da adaletin yeterince tecelli edemediği elvan elvan insanların tamamına… Onların pisipisine bu dünyadan göçmelerine fırsat yaratanların yaptıklarının yanlarına kâr kalması da 2014’ün ‘Bu ne dünya kardeşim böyle?’ dedirten çirkin yüzü. Hepsi de görmeye niyeti olanlar için!

En büyük acı ise tüm bu çirkinliklerin, istismarların 2015’e sarkması ve hız kesmeden yaşanıp haberleşerek ekranlarımızdan evlerimize dolacak olması. Yani her yeni yıl, öncekinden gebe kalarak, kendi kötülüklerini doğurmaya aday. Hazır ‘Noel Baba’ya ve ‘Yılbaşı’ kutlamasına münafıklık azıtmışken 366. Gün’ün nice olumsuzluklarına bakıp ‘Yeni yıl’ı yasaklasak mı, ne dersiniz? Kim bilir, belki bu şekilde tüm kötülükleri durdurmuş oluruz… Diyeceğim ama…

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster