Ve diziler kadını yarattı!

Başka bir kafa yaşar olduk son yıllarda. Doğrular eğrileşti, eğriler de baş tacı edildi. Ne yılların öğretilerinin değeri kaldı, ne de insan denilen varlığın kalitesi. Bir zamanlar kültürel yozlaşma adına işyerlerine-ürünlere verilen yabancı isimlere, televizyondaki yabancı dizilere takmıştık ya kafayı…

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

İçe sinmeyen ödüller ve haksızlıklarla dolu yaşamın ve onun aynası gibi durmaya başlayan kurgular âleminin değişen yüzüne baktıkça arar olduk o zamanları. Gerçek şu ki; yerlileşmek, sözde özümüze dönmek adına hepten yabancılaştırdık tüm kavramları!

Evdeki hesabın, bile isteye çarşıyla uyudurulmadığı bu yozluğun yaygınlaşmasındaki en iletişimsel destek ise yerli dizilerimiz kuşkusuz. Yabancı dizilerdekilere özentiyle çiğ kaçan züppe tipler ya da fakir kızlara bir anda meftun olacak derecede saf erkekler veya kadına şiddeti teşvik edecek nitelikteki zorbalar yaratarak, karakter deformasyonuna sebep olan dizilerin gençliğe örnekliği bir yana kadına bakış açıları da bambaşka oldu. Özellikle, romantik komedilerdeki veya sözde töre havası estiren büyük ailelerin incir çekirdeğini doldurmayan çekişmelerinin aşkla karışık dramalarındaki kadın halleri hiç de tasvip edilecek türden değil.

Hani özünden paçozluk akanların bunu kabul etmeme itirazcılığı kadar sırıtmakta… Brigitte Bardot’un efsane filmi ‘Ve Tanrı Kadını Yarattı’dan ilhamla bana da ‘Ve diziler Kadını yarattı’ başlığını attıran yerli dizilerimizdeki bazı kadın tiplemeleri!

KADIN DEĞİL, RUH HASTASI SERİ KATİLLER

Televizyon ekranından ‘kadın dövme sanatı’nı detaylandıran çoook yüce şahsiyetlerin altın(!) değerinde fikir beyanlarının aydınlatmacılığındaki artışla paralel… Son zamanlarda sayıları hızla çoğalan dizi içeriklerinde de, kadın kahramanların hâkimiyetinde patlama yaşanmakta. Ne kadar olumlu bir gelişim değil mi? Ama hayır. İlk bakışta onca zamanın erkek egemen senaryolarına alternatif bir ilerleme ve hoşluk gibi duran bu tablo, karşımıza çıkartılan kadın tipleri sayesinde ne yazık ki hiç de mutluluk ve gurur verici olamadı. Kadını sürekli eve hapsetme, erkeğin sopasıyla ezme ve suskunlaştırma mantığındakilere karşı başkaldırı olabilecek bu gelişim öyle zırvalıklarla yapıldı ki, sevincimiz kursağımızda kaldı.

Bakıyoruz ekrandaki işlere… Aralarında nadir istisnalar çıksa dahi, çoğunluğun kadın karakterleri evlere şenlik abeslikte. Malum istisnalar kaideleri bozmaz. Dolayısıyla hoşa gitmeyen nitelikteki kadın kahramanları sıralamak da bize farz. Burada önceliğimiz, karanlık ruhlu, insan canını hiçe sayan ama görünüşte de masumu-mağduru oynayan kadınlar. Sağ olsun senaristlerimiz bu konuda birbirleriyle adeta yarışır haldeler.

İncelemeye, kamer arkasında suları fokur fokur kaynayan… Kamera önündeyse konusu tükendiği için durumu sabır taşı çatlatan türden gereksizliklerle kurtarmaya çalışıp topyekûn psikiyatrik vakaya bağlayan ‘O Hayat Beni’ dizisinden başlayalım…

Nuran Hanım’ın kazara işlediği cinayetle gelişen ve ağırlıklı olarak kadınların yollarını kesiştiren hikâye Yeşim Ceren Bozoğlu’nun gidişinin ardından öyle bir hal aldı ki, izlerken saçınızı başınızı yolmak an meselesi. Oya Başar, izleyiciye ters köşe yaptırmak hedefiyle yer alıp Sultan karakterini canlandırmaya başladıktan sonra dizinin gidişatı adeta kara komediye döndü. Bu noktada sözüm, kesinlikle Oya Başar’ın oyunculuğuna değil. Eleştirim, karaktere!

Başından epeyce olay geçmiş yani kaderin sillesini okkalıca yemiş sürpriz teyze olarak hikâyeye katılan Sultan, kadınlıktan çıkmış mafya babası daha doğrusu anası kılıklı bir tip. Evde yere bakıyor, köşkte ortalığı kavuruyor. Nuran’a efelenen Mücella’yı gölgede bırakan Sultan’ın Beyza’ya hükmetmeleri, tehditleri, köşkü ‘korku evi’ne çevirme saçmalığı… Dik bakışlı, yamuk duruşlu külhanlığı yetmiyormuş gibi teknolojiden de anlayıp dizinin diğer cani ruhlu kadını olan Hülya’yı dellendirme oyunu oynaması ve tüm bunları yaparken ürkütücü olmak yerine komikleşmesi nedir Allah aşkına? Şimdi soruyorum, Sultan karakterini yaratanlara… Kaderin sillesini yiyen kadınlar böyle dengesiz, seri katil tiplere mi dönüşüyor? Bu tip mantığa uygun mu? Çok düşündünüz mü böylesi komik katil kılıklı bir kadın karakteri?

Diğer bir örnek ‘Kara Ekmek’ dizisinden… Yalı ve Teneke Çıkmazı insanlarını buluşturan yapımın psikopat katili, Semra… Masum ve bir o kadar da sahte duruşuyla, sevecen olmaya çalışan konuşmalarıyla tonton nine kılığında karşımıza çıkan Semra, geçmişindeki ruhsal bozukluğuyla bir anda planlı-programlı seri katile dönüştü. Maşallah. Profesyonellere taş çıkartan becerilerle tuzaklarını kuran, ceset kaçıran, iz süren, teknolojiye aklı eren, intihar düzmecesiyle kendini aşıp nihayetinde zorla doğurttuğu Asiye’nin bebeğini alıp kaçan Semra’ya madalya verilse yeridir. Zira insan böyle bir anne-nineyi izlerken hem ürküntü duyuyor hem de ‘Helal olsun ne kadınlar varmış, kötülükte erkeklere fark atıyor’ diyesi geliyor. Tabii bir de bunca şeyi yaparken hiç fark edilmemiş olmak da büyük başarı.

Senaristler sayesinde cümle teyzeler, nineler canileşmeye başlarken bunların dışında ‘hanım ağa’ olarak sunulan gaddar anneler ve hemcinslerini silahın ucuna atabilecek kötülükteki kadınlar da sıkça yer bulmakta özellikle töreli möreli aile işlerinde. Nitekim son örnek ‘Sen Benimsin’deki Bereket Hanım ve diğer kadınlar. Bunlar ne menem şeydir ki, bile isteye ölüme yollayabiliyorlar bir kadını, bir insanı? Boşa hiç kınamayalım doğudaki yaşam tarzlarını.

Sözün kısası; Kadın karakterlere ağırlık vermek isterken, vur deyince öldürmen dizilerimizin, ya canileştirdiği ya da erkek kışkırtıcı hale getirerek şeytanlaştırdığı kadınlara bakış açısı çok yıpratıcı. Ayrıca rahatsızlık veren kadın deformasyonu bununla da sınırlı değil.

SIYRIKLIK, EDEPSİZLİK VE ŞAPŞALLIK

Ortak noktaları; sözde, ailelerini özde, çıkarlarını korumak olan ve mezarlarla-cesetlerle uğraşmaktan çekinmeyen katil ruhlu ve kötülük teşvikçisi kadınlar üretme merakını geçip dizilerin diğer yozlaşmış kadın çizgilerine geldiğimizde, farklı tezahürler çıkıyor karşımıza.

Erkeğin başka kadınla ilişkisini, ona duyduğu hisleri bile bile halen musallat olup ayartan, bu uğurda kadınlık gururunu ayaklar altına alan yani bir anlamda iyiden iyiye sıyrıklaşan kadın tipleri hemen her dizinin gözdesi. Çatışmacılık yaratmak adına paçoz sülükler türetmekten başka yol bulamayanların bu kolaycılığı, gerçek yaşamda da erkeklerin tüm kadınları bu gözle görmesine yol açacak türden. Nasıl ki fakir kadınların evli zengin erkeklere musallat etme tutkusunu, ‘Güllerin Savaşı’ ve ‘Paramparça’ dizileriyle sıkça dillendirdik.

‘Güllerin Savaşı’ demişken burada Gülru’nun Ömer’le yatmasının ardından terk edilmesine de pek çok tepki geldi. Ömer’in intikam yöntemi, kadını aşağılayan bir tutum olarak algılanmış. Gülru şayet gerçekten masum ve dürüst olsaydı bu görüşe ben de katılırdım. Ancak Gülfem kıskançlığıyla yanıp tutuşan, bu hırsını masum duruşla maskeleyen ve nihayetinde kendisini her şeye rağmen safça seven Cihan’ın başını yiyen Gülru’nun kendi ayağıyla koşa koşa Ömer’e gittiği de bir gerçek. Yani eden bulur hesabı! Böylece bu yöndeki eleştirileri de cevaplamış olduk. Gelelim dizilerin edepsiz ve utanmaz dişilerine…

Mevcut işler arasında en edepsiz kadın karakter kuşkusuz Efsun… İler tutar tarafı kalmayan ‘O Hayat Benim’in abarttıkça abarttığı ve Nuran’dan sonra iyice çığırından çıkarttığı bu tip, davranışlarının ve haykırmalarının yanı sıra abuk sabuk konuşma biçimiyle de kadınlığın yüz karası. Sözüm ona ‘Türk Malı’ndan ilhamla her kelimeyi bozarak konuşturup hoşluk ve özellik katılmak istendi de, baştan bu yana azıtarak gelişen tablonun ne denli rahatsızlık verici boyuta ulaştığı hiç görülmüyor. Kısacası, şu anda tek bir düzgün laf etmeyen Efsun modeli tüm sınırları yıkmış, gerzek ve zevzek kız özendiriciliğinde ekran yozlaşmasının baş katkısı!

Diğer yanda ‘Paramparça’daki Hazal’ı da suç ve yalan makinesine çevirerek genç kızlara rol model yaratan dizicilik mantığının utanmaz kız kategorisinden son örneği ‘Güneşin Kızları’nda Hande Erçel tarafından canlandırılan Selin’le gösterdi yüzünü. Haluk’un zenginliğini duyduğu andan itibaren ortama kene gibi yapışan ve kendini alabildiğine dağıtan yeni Kezban Selin, başlangıca damgasını vuran utanmazlık örneğini nerelere vardıracak hep birlikte göreceğiz.

‘Kara Ekmek’teki Asiye ile atarlı kadın modasını başlatan diziciler, izleyici avcılığına erkeksi kadınlarla devam edip ‘Aşk Yeniden’in Zeynep’i, ‘Güneşin Kızları’ndaki Nazlı gibi karakterlerle performans sergilemeyi sürdüredursun… Ekranlarımızın kadın dünyasında ‘şapşallık’ da alabildiğine revaçta. Bunun için seçilen dizi türleri de romantik komediler.

‘Işığı gören çıkıyor’ misali birbirlerinin kopyasına dönüşerek yaratılan aşk işlerindeki kadınlar, şirinlikten ziyade aptallığa daha yakın durmakta. Artık ‘Erkek akıllı kadından hoşlanmaz’ mantığının ürünü müdürler, yoksa izleyicinin şapşallığa-basitliğe merakından mı gelişmişlerdir bilemem. Ancak gerçek şu ki, aptallığını şımarıklıkla harmanlamış, üstüne de masumiyeti salça yapmış kadın menüsü yenilir yutulur cinsten değil! O bakışlar, o duruşlar, o ipe sapa gelmez cahilce konuşmalar… Bunlara baktıkça toplumun esasını oluşturan kadınlarımıza biçilen değeri görüp, onların yarattığı özendiricilikle yaşamda sayıları hızla artan zevzekleri düşündükçe yüreğim daralıyor. Böyle kadın sıfatları romantik komedinin format gereğidir anladık da, güldürmek ve izleyici çekmek için dozu kaçırılan şapşallıkta biraz ölçülü olsak diyorum. Orta yol her zaman idealdir.

Sonuçta; Dizilerimizin yeni model kadınlarında sergiledikleri cevherleri sıralamaya, tek tek ele almaya sayfalar yetmez. Değindiğimiz örnekler bile öne çıkartılmaya çalışılan kadın olgusuna uygun görülenleri algılamak için yeterli zaten.

Kadın karakterleri erkeklerle eşdeğer etkinleştirmeye evet. Ama yozlaştırmaya ve böylece ‘kadına şiddet’ merakını, peş peşe yaşanan vakalarla, her daim ispatlayan toplumun zihnindeki kadın imajını yüceltmek yerine daha da dibe vurdurmaya yönelik kadın karakter tasarımlarına ‘Hayır’!

Umalım da biri ne yaparsa onun peşinden giderek işin suyunu çıkartan dizicilerimiz yeni sezonda daha eli yüzü düzgün ve gerçekçi-yapıcı kadın figürleri yaratmayı becersin. Hiç değilse böylece taklitçilikleri de bir işe yarar. Böylece biz de olumlu vurgulamalarla ‘Ve diziler kadını yarattı’ deme fırsatı yakalarız!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster