‘Seni Kimler Aldı’nın başarı mücadelesi…

Dizi dördüncü bölümde de konum istikrarını koruyup dokuzuncu ve onuncu oldu. Ancak bu sonuçları başarısızlık gibi görmemek lazım.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

‘Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz’ demiş Efesli filozof Heraklitos… Gel gör ki günümüz insanı kullanılmaktan rengi dönmüş suda cup cup yapmaktan hiç yüksünmüyor. Çamura batanın da, yan yatanın da bir ekmek yediği… Hatta çamura batan bir dilim ekmek için çırpınırken yan yatanın pastaların en okkalısını lüplediği gerçeğinde kaliteli şeylerin önemi kalmadığından mıdır ne? Suyu değiştirmeye kimse niyetlenmiyor. Arada değişim için hamle yapan çıksa dahi hemencecik önü kesiliveriyor. Dön baba dönelim… Aynı sularda yüzelim. Fiiliyatta durum bundan ibaret. Nasıl ki, sayısal yönden engin olup yaratıcılık açısından hayli dingin kalan dizi âlemimiz için de bu geçerli.

Kayıp çocuklar, çalınan hayatlar ve intikamcılık hevesinden doğan aşklar… Genel izleyici kitlesinin beğenisine hitap edebilmek için birbiriyle kıyasıya yarışa tutuşan son dönem yapımlarının gözdeleri. Çatışmacılık ve devasa süreleri doldurmak için bunlardan elverişlisi yok zira. Nitekim İki buçuk saati aşan ilk bölümünü soluksuz yayınlayarak ekrana merhaba diyen ‘Seni Kimler Aldı’ da bu öğeleri kullanmayı tercih edenlerden. Ancak içerikler tabanda benzerlikler taşıyınca dizilerin kendilerini beğendirmeleri için verdikleri mücadele de bir hayli zorlaşıyor. Bu etapta klişeleri görünmez kılmayı başarabilenin ayakta kaldığı kesin.

Total’de 10’uncu, AB’de 21’inci(tekrarı 18’inci) sıradan reyting yarışına dâhil olarak ilk bölüm sınavını atlatan ‘Seni Kimler Aldı’yı bu açıdan değerlendirdiğimizde… İkinci bölümünde her iki grupta da dokuzunculuğa yerleşen dizi, üçüncü bölümde Total’deki yerini korurken AB’de 11’inciliğe geriledi. Dizi dördüncü bölümde de konum istikrarını koruyup dokuzuncu ve onuncu oldu. Ancak bu sonuçları başarısızlık gibi görmemek lazım. Çünkü AB grubunda hızla toplanıp yükselen dizinin Survivor ve Savaşçı gibi her şekilde üst sıraları parselleyen çok güçlü rakipleri var. Onlardan geriye kalan sıraları da Bodrum Masalı ve sinema seçenekleri doldurunca ‘Seni Kimler Aldı’nın mevcut pozisyonu normal duruyor. Önemli olan bundan daha geriye düşmemesi. Lakin bunun için de dizinin içeriğinden karakterlerine daha ilgi çekici bir tablo sunması lazım. Aksi takdirde şu an için stabil görünen pozisyonun yönü aşağıya dönebilir. Anlayacağınız ‘Seni Kimler Aldı’nın başarı mücadelesinde durumu bıçak sırtında! Bu saptamanın ardından gelelim dizinin yüz aklarına ve günahlarına…

BEDELİ ÖDENMEYEN GÜNAH YOKTUR DA…

Tercihler ve hesap sormalar üstüne kurulu öyküsüyle iddiasını ispatlamaya çalışan ‘Seni Kimler Aldı’ kendine slogan olarak, ‘Bedeli ödenmeyen günah yoktur’ sözünü seçmiş görünse de özünde bununla çelişkili bir tablo sunmakta bize. Dizi, günahların ödeneceğini söylerken güzel bir detaya parmak basmış olsa da, kendi günahlarının bedelinin reyting kaybı olacağını düşünememiş gibi! Peki, nedir ‘Seni Kimler Aldı’nın günahları? En göze batanlarını sayalım…

-Zehra bebeği ameliyat ettirip hayatını kurtarmak için diğer kızı Zeynep’i para karşılığı vermek durumunda kalan annenin dramıyla başlayıp buradan 20 yıl sonraki mezarlık acısına geçen dizinin ilk etaptan yarattığı günah, ölüm döşeğindeki babasından gerçeği öğrenen Ceren’in evlatlık verilmesi ve üvey aile cephesinde çıktı karşımıza.

Halil’in ‘Ya Zehra, ya ikizler. Kararını ver’ sözüyle bir kez daha tercih durumunda bırakılan ve ‘Dünya yıkılsa vazgeçmem çocuklarımdan. Bir ana çocukları arasında tercih yapabilir mi hiç’ diyen Aynur’un bebeğini ameliyat ettirmek için diğer çocuğunu verişini kabullenemedim mesela. Kocası bir işte çalışmıyor muydu da sigortadan faydalanmadılar? Tut ki adam işsiz… Bu ülkede 1992’den bu yana ‘Yeşil Kart’ denen bir olay var. Niçin oraya başvurmadılar? Velhasıl Aynur’un Zeynep’i verme gerekçesi, derinliğine düşünüldüğünde akla sığmıyor.

Öte yandan Zeynep’i alanların cephesi de mantıklı bir tablo oluşturamadı. Şöyle ki; Cahide’nin kumar borcu gerekçesini anladık da… Ya kızı hiç istemeyen Endam’ın kocası niye milletin çocuğunu parayla satın alma hevesine kapılmış? Amaç evlat edinmekse, Kurum’da çocuk dolu. Böyle problemli bir yola başvurmak neden? Hani ‘Evlat Kokusu’ndaki gibi donör durumu da yok ki! Gelelim Endam olayına… Ceren’e eziyetlerine baba olan adam nasıl göz yummuş? En önemlisi de Ceren’in kendi üstüne kumar oynayıp ona tecavüz edilmesine seyirci kaldığını bile bile Endam’la görüşmeyi sürdürmesi! Baba bildiği adama niçin bu rezilliği anlatıp suç duyurusunda bulunmamış? Yani öyle pısırık, mıymıntı bir tip de değil. Dolayısıyla dizinin intikamcılığını yaratan Ceren’in geçmişi bir hayli bedeli ödenmemiş günahla dolu.

-‘‘Zeynep’in hikâyesine girip çıkan herkes bedel ödeyecek’’ diyerek intikam çemberini genişleten Ceren’in kimi zaman abartıya kaçan tavırları da dizinin günahlarından. Yıllar sonra gerçeği öğrenen Ceren, Sarmaşık sakinlerini bünyesine dolduran İstanbul’un sayılı zenginlerinden Çamay Ailesi’yle jet hızında gelişen yakınlığındaki yapaylık ve annesi Aynur’a karşı tabancalı niyetlerindeki iticilik bir yana… Her bölümde korku filmlerinden fırlamış psikopat suçlu gibi davranmakta. Bu da karakterin haklı davasını haksıza dönüştürmekte. İlaveten Ceren’in bütün öfkesini annesine, kıskançlığını Zehra’ya yönlendirmesine karşın işin baba kısmına (ki, asıl sorumlu olan o) hiç bulaşmaması da bedeli ödenmeyen günah gibi!

-Dizide, ‘Davetsiz olduğun halde koynuma girdiğin gece’ diyen Talat da, günahının bedelini ödemeyenlerden! Kadınların başkasından hamile kalıp bir başkasına ‘Senin çocuğun’ diyerek kakalamaları… Veya adamların para uğruna bile isteye baba rolünü kabullenmesi, kadınları dolapçı şeytan yapan dizilerin baş klişelerden olduğundan burada da Cahide-Talat mazisinin kurbanı, Barış ve Suat. Günahın bedeliyse, mantıkla çelişen Talat’ın boynuna… Madem davet etmemiş, madem istememiş neden Cahide’yi koynuna alıp bebek yapımına yardım etmiş? Ayrıca Talat’ın yıllar sonra havalı manken edasıyla çıkıp geldiği evde Suat’a yüklenmesi ve onu beceriksiz gösterip her durumun kurtarıcısı gibi davranarak ortamı sahiplenmeye çabalaması da içeriği zedeleyenlerden. 25-26 yıldır neredeydin diye sormazlar mı adama? Anlayacağınız Talat karakteri sunumdan mantığına sırıtıyor ortamda. Karaktere yön verilmeli!

‘SENİ KİMLER ALDI’NIN YÜZ AKLARI…

Pınar Uysal ve Yazım Ekibi’nin (Tufan Bora, İbrahim Güler, Erdal Bektaş) imzasını taşıyan ‘Seni Kimler Aldı’nın seyredilmesini sağlayan yüz aklarının başında her konudan nasiplenerek ilerleyen senaryonun temposu geliyor. İzmir-İstanbul hattında mekik dokuyan ilk bölümden konuya dalması baştan elini açmış gibi dursa da, özellikle dördüncü bölümünde gelişmeler konusunda merak uyandırmayı başardı. Kullandığı klişeleri, Sadullah Şentürk’ün yönetmenliği sayesinde mahalle-konak hattını kurtlar vadisine çevirerek, iç baymadan diziye yedirmeyi beceren senaryonun tümüyle Barış-Zehra aşkına bel bağlamak yerine gizem yaratarak gelişmeye başlaması da çok güzel. Umarım bölümler ilerledikçe, sırlarını lastik gibi uzatarak kabak tadı verenlerin yoluna girilmez.

Dizinin diğer yüz akı, oyuncular kanadında… Özellikle Yiğit Kirazcı! Enerjisi, esprili duruşu ve karakterin duygularını alabildiğine gerçek sunması mükemmel! Bu yeteneklerinden dolayı, dış görünüşünde değişim yapmadığı halde eski rollerini hatırlamadan doğrudan Barış’ı benimsetebilmekte bize. Kısacası kendini değil, oynadığı karakteri ön plana çıkartmayı başarabilen Yiğit Kirazcı tam rol adamı. Bu noktada Fulya Zenginer’in de hakkını vermek lazım. Gittikçe gelişen oyuncu, Barış karakteriyle uyumda güzel bir performans sunuyor. Kötülük düşünen karakterlerin ‘kırmızı ruj’ rutinine uyan Ceren’in Duygu Yetiş’i de öyle.

Funda İlhan’ın, geçmişin yükünü taşıyan Cahide’yle özdeşleştiği dizide asıl yüz akına gelince… Sadece başrollere ağırlık vermek yerine yardımcı karakterlerin oluşturulmasına da aynı özeni gösterme mantığı! Herkes tam dozunda yer alıyor dizide. Yardımcı karakterlerin varlığının boş olmamasının en etkili örneğiyse, Evren Erler’in canlandırdığı Volkan!

SONUÇTA; Hizmetli kesiminin ev sahiplerinden daha ev sahibi olduğunu, dedikoduculuk ve olaylara burun sokmada sınır tanımadığını ekranda bir kez daha resmeden… Mahalle ile konak ahalisini kaynaştıran ‘Seni Kimler Aldı’, klişelerden özgünlük çıkartmayı becermiş… Başlangıç olumsuzluklarını kırarak sıkılmadan izlenebilecek hale gelmeye başlamış bir dizi.

Görünen o ki, ‘Hayat bir oyun. Kaybedecek hiçbir şeyin yokmuş gibi oyna’ diyerek intikam için her şeyin gözden çıkartılabileceği bir süreci başlatan Ceren’i ne kadar hain yaparsak o kadar ilgi çekeriz mantığıyla hareket etme yolunda. Bir noktaya kadar bu iş yapar ama sürekli fısıldar gibi konuşan Ceren ile Barış arasında yakınlaşma geliştirip buradan yeni bir Efsun-Bahar tablosu türetmeye çalışmak da hoş olmaz. Bence dizi kendi özünden şaşmadan ayakta kalmaya çalışmalı. Zehra-Barış-Ceren cephesinde ayrı bir yol çizmeli. Aksi takdirde, ‘O Hayat Benim’den içi şişenler hemen akabinde benzeri bir tablo görmek istemeyeceklerinden, ‘Seni Kimler Aldı’nın şansı, artacağına azalır. Dolayısıyla bu güzel kadronun emeğinin hakkını vermek için kolaycılığa kaçmayıp orijinal bir gelişime gidilerek dizinin ömrünü uzatmaya çalışmak daha iyi olacaktır derim. ‘Seni Kimler Aldı’nın başarı mücadelesinde erken finale yer olmaması temennisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster