Maral'ın en güzel hikayesi bu mu?

Bazen maya tutmadı mı istediğiniz kadar çabalayın, malzemeleri yoğurdukça yoğurun… Nafile. Yapmaya çalıştığınız şey her ne ise bir türlü umduğunuz sonucu vermez size. Haber olayını boş geçip eğlence ve şovlara ağırlık vermeye odaklanarak ekranda tarzını yaratmak isteyen TV 8’in dizi macerası da, ‘kabaramayan kek’ kıvamına girmiş durumda.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

‘Survivor All Star’ dışında bir parça ‘ O Ses Türkiye’ ile yüzü gülen… Ama Turabi’nin şiddet merakının ardından ‘Ütopya’da sevgilisinin kucağına uzanan Semih’in canlı yayında ‘mastürbasyon’ yaptığı iddiasıyla bir kez daha eleştiri oklarının hedefi olarak tepki çeken Acun’un kanal yolculuğunda dizi şansının da yaver gitmediği meydanda.

‘Kaçak Gelinler’i transfer edip umduğunu bulamayan, Birol Güven imzalı ‘Hom Ofis’ ile daha büyük bir hayal kırıklığı yaşayan TV 8’in umudu, ‘Maral’dı… Her ne kadar ben aksini düşünsem de!

Nitekim haftalar boyu farklı haberlerle medyada yer bularak bir anlamda büyük reklamı yapılan dizinin, ‘En Güzel Hikâyem’ iddiasıyla ekrana gelmesi tam da tahmin ettiğim gibi, beklenen verimliliği sağlayamadı. Şimdi birileri çıkıp yine sosyal medyada fırtına estirdi, şöyle başarılı oldu, böyle sarsıntı yarattı diyebilir. Bu performans sonucu ‘Maral’ için olumlu bir başlangıç görülüyorsa o başka tabii… Böbürlenmek serbest.

Ancak bana göre bir işte hedefe varabilmek için gerçekçi yaklaşmak esas olduğundan, Hazal Kaya, Aras Bulut İynemli gibi gençlere hitap edebilecek isimlerin varlığıyla dahi yüksek kapasiteli sonuç yaratamayan ‘Maral’ın gerçeklerine gözleri kapatıp boş övgüler dizmek, gaz vermek yerine bu sonucun neden alındığını düşünmek daha doğru olacaktır.

HAZAL KAYA İLE YENİ BİR ‘KİRAZ MEVSİMİ’ YARATMA GAYRETİ

TV 8 ve Acun’a hüsran yaşatan ‘Maral’ın en büyük handikabı, birilerinin iddia ettiği gibi ekrana çıktığı gecenin dizi bolluğu olamaz. Çünkü zaten boş bir gece bulmak imkânsız. Buradaki en önemli olumsuzluk, ‘dizi’ olayını baştan boş geçerek zaten TV 8 alışkanlığı olmayan izleyiciyi kaçıran kanalın, benzeri ekrandayken aynı türden bir işe soyunuyor olması!

Amaç ve hedef çok pratiğe indirgenmiş durumda. Modacı çatışmacılığının, dizilerin yükseleni olmasından yararlanıp ‘Luna’ olayını yaratarak bir ‘department store’ hikâyesi çıkartma formülü düşünülmüş. Hani 1909 İngiltere’sinde mağazacılığa yeni bir yüz kazandırma idealiyle işe sıfırdan başlayan bir adamın kariyerindeki yükselişini anlatan ‘Mr. Selfridge’ dizisi var ya… Hem Hazal Kaya’ya benzerliğiyle anılan Özge Gürel’in Öykü karakterine ve modaya odaklanan ‘Kiraz Mevsimi’ne gösterilen büyük ilgi de orta yerde durmakta! Öyleyse hemen kolları sıvayıp Hazal Kaya’nın benzerine bayılanlara, orijinaliyle ‘Luna’dan bir selam yollamak şart. Yanına, atarlı âşık havasında Aras Bulut İynemli de katıldı mı, tamamdır.

Peki, bu pratik zekânın sonucunda uygulamaya dökülen projede her şey tamam mıdır? Tamam olmadığını hep birlikte gördük.

Orijinali varken taklidi hükümsüzdür mantığının şimdilerde unutulan değerler arasında olduğu düşünülememiş herhalde. Zira ortalık taklitlerle doluyken, proje üretme noktasında kim elini çabuk tutuyorsa işin kaymağını da o yiyor.

‘Kiraz Mevsimi’yle, aynı mantıkla yola çıkan ‘Maral’ kıyaslandığında gerçek şu ki, beğeniyi hak eden Hazal Kaya’nın canlandırdığı karakterin çok daha aklı başında olması, aptalı oynamaması ve benzeri üstünlükler bir dolu ‘Maral’da. Ancak bunların ‘Maral’ lehine büyük bir avantaj yaratamadığı da gelen sonuçlarla meydanda.

Neden derseniz… ‘Kiraz Mevsimi’nin tüm olumsuzluklarına karşın yola ‘ilk’ çıkan olma gerçeği var. Dolayısıyla senaryosu taklitçilik iddialarıyla gündeme düşse de, ‘Kiraz Mevsimi’ Öykü’nün çocuksu tavırlarıyla şapşikleştirdiği aşk hikâyesi sayesinde izleyici ilgisinden bir güzel nasiplenmekte. Erken kalkanın yol aldığı gibi.

Şimdi ekranda bu tablo tutmuşken ‘Maral’ nasıl görünür? Birileri kalkmış, ‘Madem Hazal Kaya benzeriyle moda konusu çok tuttu. Biz de bu tarz bir mağazacılık kariyeri konusu geliştirip Hazal Kaya olgusundan faydalanalım’ demiş gibi algılanmaz mı? Algılanır.

Anlayacağınız oyuncu duruşundan, tema benzeşmesine mevcut bir iş varken televizyona çıkartılan ‘Maral’ın uyandırdığı ilk izlenim, ‘Hazal Kaya ile yeni bir Kiraz Mevsimi yaratalım gayreti’ni yansıtmanın ötesine geçemiyor. Konusu farklı olsa bile, işleniş noktasında ağzıyla kuş tutsa dahi estirilen bu havayı kırmak oldukça zor. Tabii bunun dışında olumsuzluklar da mevcut. Onlara da bir bakalım…

MARAL’I, ‘LUNA’ HAFİFLİĞİNDE YARALAYANLAR

Rüyalarla yaşayan İstanbul’un içindeki bambaşka bir masal dünyası olarak çizilen ‘Luna’nın alışveriş âleminde aksayan işlerin nahoşluğu ve çikolatacı çocukla garson kızın yakınlaşma bir hoşluğunda başlangıcını yapan ‘Maral’ aslında hiç de yabana atılacak bir yapım olmayabilirdi!

Çünkü en başta az ama öz kadrosu güzel oluşturulmuş. Hazal Kaya, oyunculuk gücü yüksek olan ve beğenerek izlediğim bir isim… Aras Bulut İynemli de farklı rollerde kendini ispatladı. Keza Ceyda Düvenci, Rıza Akın, Reha Özcan, Gümeç Alpay da rollerinin hakkını veren oyuncular. Yani ‘Maral’ dizisi ‘En güzel hikâyem’ derken kadrodan yana bir sıkıntı yaşamıyor.

Ama iş, sadece isimlerle bitmiyor ki! Bunun artık böyle olamadığını, ‘Sevdam Alabora’nın dört bölümde finale yollanması çok net örnekledi. TV 8’in yeni dizisinde de aynı durum mevcut. İsimler şahane. Lakin ‘Hayaller gerçek olmak içindir’ mesajı çerçevesinde bir mucize yaratıp kendi halindeki garson kızımız Maral’ı Luna’nın tepesine oturtan senaryoya gelince… Asıl problem de burada başlıyor işte! Ne olayların gelişimi, ne de karakterlerin senaryo dâhilindeki yansıtılması gerçeklerle bağdaşan türden değil.

Mesela; büyük ihtimalle babası Halis Feyman olan ve babasız büyümenin sıkıntısını içinde taşıyıp bir anda organize soyguncuya dönüşüveren Sarp karakteri…

Çekicilik katmak için damlardan aşırtılıp merdivenle eve daldırılan Sarp yürüyüşünden konuşmasına, bir dolu abartılarla yapaylaştırılmış. Mutfakta çalışan çikolatacı mıdır, yoksa podyumda yürüyen hovarda manken mi, ya da çete elebaşı mı? Böylesi bir tabloya Amerikan yapımlarında bile rastlamak çok zor. Ayrıca sözde çalışıp sürekli yenilik yarattığı o mutfak ortamı da özensizlikle dolu. Adamların işi, yiyecek üretmek ama malzeme bulunmamasını geçtim, hijyen hak getire. Sarp’ın ukala tavırları, başını örtmeden uzun saçlarını sallaya sallaya ortalıkta dolaşması, bu da yetmiyormuş gibi çikolata kabı açıktayken yere düşen önlüğünü üstüne silkelemesi… Bunların hepsi cool erkek yaratmak adına havalı şeyler fakat aynı zamanda gerçekliği de öteleyen ve inandırıcılığı zedeleyen detaylar. Oyuncu kimliğine odaklanılırken bu tarz iticiliklerin gözden kaçırılması büyük hata.

Romantizm için el çabukluğu marifetle herkesin ‘kâğıt sanatı’ ustası kesilip kâğıttan çiçek yapabildiği büyülü Luna dünyasında, Arya’nın ince uçlu-sivri ökçeli ayakkabılarıyla intihara teşebbüs becerisi sergilediği sahneden gelişen masalcılıksa apayrı bir basitliğe sahip.

144 siparişin yanlış yollandığı haberiyle gazeteye düşen şirkette bir Allah’ın kulu da gelip rapor vermiyor. Sadece bir satış elemanının kıytırık telaşı ortalıkta… Buranın departmanları uyuyor mu da biz, kimseyi göremiyoruz? Böyle durumlarda yöneticiden önce diğerleri olayın üstüne gider. Ama gazeteciyi üstü kapalı rüşvetle yola getiren babasının sunduğu olanaklardan bunalma tribine giren Arya’nın ne yardımcısı, ne de sekreteri devreye girip bu konularla ilgilenme ihtiyacında. Neyse ki baba talimatıyla defalarca oynatılan kamera görüntülerinin ağır travmatik havası veriliyor da işin ciddiyetine vakıf olabiliyoruz.

Dahası İngilizlerin köklü mağazalarındaki havayla karşımıza çıkartılarak tam bir özentilik sergileyen Luna’daki elemanlar da evlere şenlik. Müşteri tepkisi karşısında deneyimli olması gereken yıldız ve fal meraklısı satış görevlisi bocalıyor… Garsonluktan başka her şeyle ilgilenen Maral koşup hemen müdahale ederek durumu düzeltiyor. Bu da yetmiyor. Çocukluktan gelen ve yine yabancı yapımları anımsatan özenti öyküyle verilen ‘hayat kurtarma’ vefasının, uydurma bir mektup ve birkaç belgeyle ‘yöneticilik’ rüyasına döndüğüne şahitlik ediyoruz Luna’da. Masalcılıkta salla gitsin.

Sarp’ın depodaki malları kamyona hangi ara doldurttuğunu anlayamadığımız dizide diğer bağlantılar da evlere şenlik, kopuk kopuk… Melek yüzlü şeytan kıvamındaki Deniz’in Benan’la gizli ilişkisini, dakka bir gol bir hissettiren ve garson kıza yaptığı saçmalıkla da ne derece kötü kalpli olduğunu anlatmaya soyunan senaryo, her şeyi jet hızında geliştirmekten mantığı da bir kalemde silivermiş. Bu nedenle, tonton ve meraklı arkadaş olarak dizinin en tutarlı karakteri diyebileceğimiz Aslı haricinde, ne karakterlerin ne de olayların içleri tam doldurulamamış.

Kısacası; ‘Luna’ ismiyle, 1979 yapımı olup bir anne oğlun gittikçe enseste kayan ilişkisinin anlatıldığı İtalyan filmini anımsatan, alışveriş mağazasının merkeze alındığı yeni nesil olma çabasındaki dizinin senaryosunda işler hiç de tıkırında değil!

İşte bu nedenlerden dolayıdır ki, oyuncusundan çekimine güzelliğiyle, kesinlikle çok daha başarılı olması mümkün olan bir iş hak ettiğinin gerisinde kalmış durumda. Bu gerçeğe dayanarak senaryonun, Maral’a en güzel hikâyesini yaşatmaya soyunup onu, ‘Luna’ hafifliğinde yaralayan baş etken olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bir ihtimal ‘Maral en güzel hikâyen bu mu’ sorgusuna sebep olan senaryo çıkmazında Merkür’ün etkisinde kalınmış olunabilir… Ki, bu etkiden kaynakla gelişen senaryodaki acelecilikle de her şey, acemice örülüp güzelliği gölgelenen Arap saçına dönmüştür!

‘Umarız Luna masalının devamı iyi gelir de Maral, diziden yana yüzü gülmeyen TV 8 ekranına tutunabilir’ diyerek koyalım noktayı.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster