Kut’ül Amare ve Vatanım Sensin savaşı başlarken

TRT 1’in Mehmetçik: Kut’ül Amare'yi, ‘Vatanım Sensin’le rekabete sokmasına karşılık, Kanal D’nin de Mehmet: Bir Cihan Padişahı’nı Çarşamba dizisi yaparak Diriliş Ertuğrul’a rakip çıkartacağı ekranda tarihi çarpışmanın boyutu büyük olacak!

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Tarihi çarpışmada tablo nasıl?

Ünlü yazarlarımızdan olan Cenap Şahabettin, ‘İnsanlar, tarihe her istediklerini söyletebilirler. Çünkü ölüler itiraz edemezler’ yorumuyla baksa da tarihe… Tarihten gelen coşkuyla milletlerin güç kazandığı, tarihin zaferleriyle akıllara kazındığı bir gerçek.

Nitekim edebi eserler ve kurgular da bu coşkuyu diri tutup perçinleme amacının en önemli hizmetkârları durumunda. Lakin bu hakikatin bizde fark edilmesi oldukça zaman almış.

Yabancıların tarihi gerçeklerle kurgusallığı birleştirip görkemli ve dünya çapında ilgi gören işler üretmesine karşın, tarihi kurgu anlayışımızın uzunca bir süre abartılı üsluptaki Yeşilçam filmlerinden ve TRT’nin belgeselleriyle mini dizilerinden ibaret kaldığı malum.

Bununla paralel, tarihi, kitaplarda yazılandan ibaret sayıp dokunulmaz addeden izleyicinin de dişe dokunur tarihi kurgu görme konusunda talepkâr olduğu pek söylenemez. Ne zaman ki, rahmetli Meral Okay tarafından ‘Muhteşem Yüzyıl’ ateşi yakıldı ekranda, işte o raddeden sonra hem tabular yıkılmaya başlandı, hem de tarihi işleme merakı sardı yapımcıları.

Tarihe farklı yorumlarla bakılabileceğini fark ettiren ve izleyiciyi geçmişin olaylarına merak duymaya yönlendiren bu yapımın ekrana en büyük katkısıysa, kendi sözünü söyleyip kendi özünü yansıtmak isteyen TRT’yi de harekete geçirmek oldu.

Devlet televizyonu olmanın yarattığı maddi avantajı kullanma potansiyelindeki TRT’nin bu alanda ciddi rakip olacağı muhakkaktı. Nitekim hayret uyandıran yüksek reytinglerini dört sezondur korumayı başaran ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisi 2014’te başlattığı rekabetçiliği tam gaz devam etmekte.

Altuğ Küçük’ün yaratıcı senaristliğiyle yolculuğunu başlatıp ‘Bir Osmanlı Polisiyesi’nin ustalıkla yaratılabileceğini gösteren ‘Filinta’yı da aynı dönem devreye sokan TRT kanalı bu iki işin izleyici tarafından büyük beğeniyle karşılanmasının ardından tarihi dizi atağını her dönemi ele alma hususunda geliştirdi. Nasıl ki, Kanal D’nin ‘Vatanım Sensin’ ile tarihi aydınlattığı sezonda yine bir ES Film yapımı olan ‘Payitaht: Abdülhamid’ çıkageldi. O dönemin analizine ışık tutarak kurgusunu yaratan bu yapıma da cümleten ‘Hoş geldin’ dedik.

Reyting sıralamasındaki yerini adım adım yükseltmeyi bilen ve Osmanlı tarihinde en çok tartışılan padişahlardan olan Abdülhamid Han’ın dünyasına, tarih kitaplarının ötesinde, bakılmasını sağlayarak tarihteki yasak aşka da yer veren bu dizi, ‘Diriliş Ertuğrul’la birlikte ekrandaki varlığını sürdürürken gördük ki, TRT 1 tarih rekabetçiliğine yeni bir sayfa açmakta…

Osmanlı’nın kuruluş evresini ‘Diriliş Ertuğrul’la kurgulaştırıp, yıkılışından önceki son güçlü padişah dönemini ‘Payitaht: Abdülhamid’le izleyicisine yansıtan kanal, şimdi de Kurtuluş yıllarını dizileştirme yolunda ilk adımı ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’ isimli yapımla atmakta…

Yapımcılık ve senaristlik koltuğunda ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinin yapımcı ve senaristi Mehmet Bozdağ’ın yer aldığı, yönetmenliğini Mustafa Şevki Doğan’ın üstlendiği ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’ dizisini, içeriğinin ötesinde dikkate değer kılan baş detaya gelince…

Kanal D’nin Kurtuluş Savaşı yıllarındaki atmosferi anlatan dizisi ‘Vatanım Sensin’ ile aynı gün rekabetçiliğe tutuşacak olması! Rekabetçilikte kim daha avantajlı derseniz… Bu tarihi çarpışmadaki tabloyu değerlendirmek için öncelikle iki dizinin içeriklerini değerlendirmek lazım derim.

‘VATANIM SENSİN’ ATAĞA KALKTI

‘Vatanım Sensin’ dizisini bundan kısa bir süre önce iki yazı halinde değerlendirip ‘‘Vatanım Sensin’de Ne Bulduk’’ diye sorgulamıştık. Dişli rakibin varlığında, bir kez daha kısaca bakacak olursak dizinin performansına…

İlk sezonunu, Albay Cevdet’in Yunan Ordusu’ndaki köstebekliğini gizli tutma çabaları çerçevesinde gelişen olaylar ve İzmir’in işgalinin ilk evresindeki tarihi gerçekler üstüne kurup Cevdet-Azize aşkını duygusal güzelliklerle yansıtmıştı izleyicisine. İngilizlerin oyunbazlığını vermenin yanı sıra Ali Kemal-Yıldız ile Leon-Hilal ikilisinin olmazlıklarla mücadele etme durumundaki sevdalarını da işleyen ‘Vatanım Sensin’, izleyiciden yoğun ilgi görmesine karşın, Azize’nin kocasıyla ilgili gerçekleri öğrenmesi ve Tevfik’in hainliğini anlaması hususunda yaşattığı gecikmeyle tepki çekmişti ufaktan. Bunun dışında senaristleri de ithamlarla değişime uğramıştı malumunuz. Yine de izleyici desteği hafif çaplı kayıplarla baki kalmıştı.

Sezon finalini, savaş ortamında kavuşma umutlarının nasıl hayal olduğunu ve her şeyin vatan uğruna feda edilebileceğini yansıtarak getiren dizi, yeni sezonunu başlatmakta gecikince bu kez de ‘final’ söylemleri sokulmuştu devreye. Bitti-bitecek tartışmaları arasında ikinci sezona çıkan ‘Vatanım Sensin’ bu gecikmeyi hangi gerekçelerle yaşatmıştı bilinmez ama senaryodaki kendini tekrar havası ve söylem değişimi ayan beyan ortadaydı. Dizi, senaryonun içine düştüğü kısır döngüyle kendi kendini çelmeler hale gelmişti adeta.

Ayrıca Dağıstanlı’nın gereğinden fazla öne çıkartılıp Kurtuluş mücadelesinde efelerin, Mustafa Kemal’in düzenli ordusundan daha çok zafer kazanıyormuş gibi algılanmaya müsait bölümlerle sunulması, dizinin ilk sezon söylemini zayıflatan bir hava estirmişti.

Azize’nin Ayşe Bacı’ya dönüşerek kendisini öldü bilen Cevdet’ten ayrı düşmesi, bir sezon boyu düşmanlık eden Hamilton’ın birdenbire Mustafa Kemal destekçisi kesilip Cevdet’le işbirliğine girişmesi gibi detaylarla mantık sorgulaması yaratan senaryoda dişe dokunur tek şeyin ‘Rüyalarda ve aşkta imkânsız yoktur’ diyen Leon-Hilal birlikteliği olduğunu da vurgulamıştık zaten. Yani ‘Vatanım Sensin’in ikinci sezonundaki ilk etap, istenilen tadı vermekten bir parça uzaktı.

Neyse ki, ekranlarımıza renk katan dizide bu handikap çabuk aşıldı. Cevdet’in, Yanık Efe’nin Tevfik olduğunu öğrenmesiyle başlatılan atağa kalkış, İsmet İnönü’nün sahneye çıkması ve Mustafa Kemal’in talimatlarını doğrudan Cevdet’e yollamaya başlamasıyla hız kazandı.

Kendini düzenli ordudan üstün gören Dağıstanlıyı, başa güreşme hırsıyla gözden düşürüp dönemin efe ayaklanmalarına ve iç savaş tehdidine pencere açan senaryo, Azize’nin yaşadığını ortaya çıkartma mantığıyla da atağını perçinlemeye kararlı olduğunu göstermekte.

Bu hızlı gelişme için ‘sürpriz’ diyemeyiz tabii. Aksine, diri kalıp izleyiciyi kaybetmemek açısından yapılması gereken bir durum… Zira TRT 1’in Perşembe rekabetçiliğini körükleyecek ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’ faktörü var hesapta! Bundan gayri ‘Vatanım Sensin’ için tarih kulvarında işlerin daha zorlaşacağı kesin.

Leon-Hilal aşkındaki çalkantılar ve Cevdet-Azize kavuşması bir kerte iş yapsa dahi, rekabetçilikte galip gelebilmek adına daha dişe dokunur ataklar yaratılması lazım. Bu da ancak yüzü bir türlü gösterilmeyen Mustafa Kemal’in ve Ankara’nın fiilen devreye sokulmasıyla, o zaman dilimindeki Kurtuluş Savaşı ruhunun dişe dokunur çarpışmalarla canlandırılmasıyla sağlanabilir.

Aksi takdirde, sezon başlangıcına oranla üstündeki ölü toprağını silkeleyip atağa kalkmış olsa bile, ‘Vatanım Sensin’in yeni rakibi ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’ karşısında kan kaybetmesi kaçınılmaz! Bu hakikati vurgulamanın ardından gelelim, Kurtuluş Savaşı sürecinde gizli kalmış kahramanları, pek gün yüzüne çıkartılmamış zaferleri yansıtmanın ilk ayağı olan ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’ye…

KUT’ÜL AMARE’YE TARİHLE BAKIŞ

İzleyici, TRT’nin reyting kaygısı taşımadığını düşünerek, Kanal D’nin noktaladığı ‘İsimsizler’in TRT’de devam etmesi talebinde bulunadursun… Ekrana ikinci bir ‘Ekmek Teknesi’ kazandırma umuduyla başlanan ‘Yalaza’yı bütçe gerekçesiyle sonlandırma kararı alınması gösterdi ki, kazın ayağı hiç de sanıldığı gibi değil. Yani TRT de tıpkı özel kanallar gibi, reyting getirisine ve maliyet dengesine önem vermekte.

Öte yandan şartları ve bütçesi çok daha elverişli ve büyük kaynak destekli olduğundan, bünyesindeki yapımlara kendilerini ispat etme hususunda da nispeten toleranslı davranabiliyor. Dahası, TRT’nin bu rahatlığının dramalardan ziyade tarihi diziler açısından belirgin olduğu ve algılara hitap etme özelliğindeki büyük prodüksiyonlara yönelerek ‘baskın’ rekabetçilik geliştirmede kendini gösterdiği aşikâr. Ön hazırlık aşaması iki yıldan fazla süren ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’ de bu avantajla yola koyulanlardan…

Çekimleri, Riva’daki dev platoda gerçekleştirilen… Kadrosu Kaan Taşaner, İlker Aksum, İsmail Ege Şaşmaz, Gamze Özçelik, Özgü Kaya, Serdar Gökhan gibi isimlerden oluşturulan dizi, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’nda kayıtlara geçmiş son zaferi olan Kut’ül Amare’de yaşananları kurgularla harmanlayıp anlatacak bize. Umudumuz ve öngörümüz, tarihin başarılı biçimde anlatılmasından yana.

Dizinin nasıl bir tablo sunduğu ve gerçeklerle bağdaşması gibi yönler şu aşamada net olmadığından, aksaklıkları zaman içinde yorumlamaya bırakıyoruz. Buna karşılık Kut’ül Amare’ye tarihle bakıp bilgi vermemiz de, gerçekçi yorumculuğun gereği.

Halil Paşa’nın ‘‘Osmanlı’nın, Çanakkale’den sonra ikinci kez İngiliz inadını kırdığı zafer’’ olarak müjdelediği… İngiliz tarihçisi James Morris tarafından ‘Britanya tarihindeki en aşağılık şartlı teslim’ şeklinde nitelendirilen Kut’ül Amare olayının aslına baktığımızda tablo, zaferle yenilginin iç içe geçtiği iki muharebeden ibaret…

Şöyle ki; 1915’te Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizlerin, Hint askerlerden oluşan 6. Poona Tümeni Bağdat’a ilerlemeye çalışırken Osmanlı tarafından sıkıştırılıp Kut’a sığınır. Osmanlı 6. Ordusu’nun başına atanan Alman Mareşal Goltz Paşa da, Irak ve havalisine komuta eden Sakallı Nurettin Bey’e Kut’u kuşatma emri verir.

Bu bölgede kıstırılan İngiliz-Hint tümeni, tarihte ilk kez gerçekleştirilen havadan ikmal girişimine rağmen, uçaklardan atılanların Osmanlı tarafına düşmesinden dolayı, takviye göremez. İngiliz askerleri bir yandan yiyecek ve mühimmat kıskacı altında kalıp hastalıkla-açlıkla mücadele eder, bir yandan da Osmanlı’nın saldırılarına karşı koymaya çalışır. Bu süreçte Kut’u kurtarmak için yapılan İngiliz saldırısı geri püskürtülür ama Sakallı Nurettin de emrindekileri geri çeker. Bunun üzerine görevinden alınıp yerine Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa getirilir.

Halil Paşa’nın topladığı askerlerle takviye olan Osmanlı güçleri kuşatma altındaki İngilizlere iyice bastırır. 29 Nisan 1916’da İngiliz general, yaşanan açlığın ve ikmal yoksunluğunun da etkisiyle, teslim olma kararı alır. Irak cephesindeki Birinci Kut Muharebesi de böylece zaferle sonuçlanmış olur.

Ancak bu zaferin rövanşı vardır. Generalleri, subayları ve askerleri teslim almanın ardından 6. Ordu’ya mesaj yollayıp Kut soyadını alan Halil Paşa’nın kazandığı Kut’ül Amare zaferinin şaşkınlığını üstünden atan İngilizler hemen destek kuvvetlerle saldırır. Britanya askerleriyle gerçekleşen İkinci Kut Muharebesi ne yazık ki yenilgiyle sonuçlanır ve Kut’ül Amare zaferinin üstünden bir yıl geçmeden, 23 Şubat 1917’de İngilizler Kut şehrini geri alırlar.

1952’ye kadar Türk Ordusu’nun içinde bayram olarak kutlanan ve Menderes Hükümeti’nin Nato’ya üye olmasının ardından kutlanmasına son verilen Kut’ül Amare zaferine tarihi açıdan bakış böyle. Bu noktada önemli olan ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’ dizisinin tarihi olayları, yaşanmış gerçeklere ne denli sadık kalarak yansıtacağı; bu yansımada düşman kanadının nasıl resmedileceği! Yani kahramanlık olgusuyla hareket edilip düşman gereğinden fazla küçümsenerek mi ele alınacak, yoksa çarpışmalar ve kuşatma yazılı kayıtlar doğrultusunda mı verilecek?

Araya sokulacak kurgusal takviyeler istenildiği gibi şekillendirilebilinir ama yakın tarihi anlatan askeri mücadele detaylarında gerçekçi olmak, dünya markalığı açısından, üstünde özenle durulmayı gerektiren bir husus nihayetinde. Eminim dizinin yaratıcıları bu ayrıntıya dikkat edeceklerdir. Ne oranda gerçekleşeceğini izleyip göreceğiz hep birlikte.

NETİCEDE; TRT 1’in ‘‘Mehmetçik: Kut’ül Amare’’yi Perşembe akşamındaki ‘Vatanım Sensin’le rekabete sokmasına karşılık, Kanal D’nin de ‘Mehmet: Bir Cihan Padişahı’nı Çarşamba dizisi yaparak ‘Diriliş Ertuğrul’a rakip çıkartacağı ekranda tarihi çarpışmanın boyutu büyük olacak!

Kenan İmirzalıoğlu ile Engin Altan Düzyatan’ı karşı karşıya getirecek olan yeni rekabetçiliğin tahlilini sonraya bırakırsak… General-Miralay Cevdet ile Süleyman Askeri Bey’i karşılaştıranlar sayesinde… Efelerin ve Mehmetçiğin İzmir’de Yunan’la yürüttükleri Kurtuluş mücadelesiyle, Birinci Dünya Savaşı’nın Irak cephesindeki Süleyman Askeri Bey ve gönüllülerden oluşan Osmancık Taburu’nun İngilizlerle çarpışmasını ekranda birbirine kırdıran bir tablo göreceğiz.

Başka bir deyişle, TRT maddi gücün avantajını kullanıp gövde gösterisine soyunurken, özel kanal da TRT’ye karşı varlık mücadelesi verecek Çarşamba akışında.

Dolayısıyla büyük emek verilen bu işlerin ekrandaki varlıklarının reytingden soyutlanarak değerlendirilmesinde fayda var. Tabii Kanal D’nin, TRT’nin maddi gücüyle mücadelede soluğu nereye kadar yeter, o da ayrı bir konu! Ele aldıkları dönemleri, gerçeklerle ve mantıkla çelişmeden aktaran…

Yorumlarını, kurgu dilinden uzaklaşmadan yapan… Ve dönem dizisi olmanın hakkını objektif biçimde veren her yapımın yolu açık olsun diyelim.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal


Tüm yazılarını göster