Kara Kutu’daki Geçmişi Olmayan Adam…

Aynı gün yeni dizi başlatma merakı, kanalların son dönemlerde anlamsızca sürdürdükleri bir yarışa dönüşmeye başladı. Her ne kadar gerçekleri tam yansıtmadıklarına inansak da bu yarışın kime faydası olduğunu anlamak için mevcut değerlendirme kriteri, reytingler malumunuz. Ne yazık ki buralardan alınan sonuçlar, birbirlerini kırmak için ekrana sürülen yenilerin eskilere...

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Star’ın ‘Serçe Sarayı’ ile TV 8’in ‘Maralı’nın aynı gece devreye sokulması ne ‘Kocamın Ailesi’ne, ne de ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ya hiç etki etmedi. Mevcut işler aynı performansla yollarına devam ederken yeniler kendi aralarında çekişip tatmin etmeyen neticeler aldılar. Kabul etmek gerekir ki bu olumsuzlukta, kör dövüşü gibi ekrana sürülen yenilere karşı eskilerin yarattığı alışkanlık avantajından ziyade, yenilerin yeterli çekiciliğe sahip bir seçenek sunamama dezavantajı büyük etken! Gelecek bölümler neler gösterir, bekleyip göreceğiz.

Ancak aynı mantık bu kez, Kanal D’nin ‘Kara Kutu’su ile ATV’nin ‘Racon’unu karşı karşıya getirip benzer bir tablo çıkarttı karşımıza. Her iki yapım da ilk bölümleriyle hayli gerilerde kalarak Salı’nın nimetlerinden faydalanamadı. Peki neden?

Nedenler bakış açılarına göre değişebilir. Bizim için önemli olan gerçekçilik. Bu yaklaşımlar, totalde 28’inci sırada yer bulan ‘Racon Ailem İçin’ dizisini bir başka yazının konusu yapmak üzere sonraya bırakıp 20’incilikle yetinen ‘Kara Kutu’yu değerlendirecek olursak...

‘KARA KUTU’ NEDEN BU SONUCU ALDI?

Her şeyden önce şunun altını çizmekte fayda var… Bu tarzda tecrübesini ispatlayan Pana Film imzalı, ‘Kara Kutu’nun hikâyesi orijinal olmasa bile gayet güçlü ve gelişime müsait.

Matt Damon’ın başrolünde oynadığı ‘Bourne/Geçmişi Olmayan Adam’ı çağrıştıran öyküsü böylesi konulara meraklı olanlar için birebir. Hatırlanacağı üzere orada da ölmek üzereyken kurtarılan hafızasını kaybetmiş bir adam vardı. İyileştikten sonra dövüş ve dil konusundaki özel yeteneklerini fark eden ama geçmişini hatırlayamayan genç adam, güzel bir kadının da yardımıyla kendisini öldürmeye çalışan suikastçılardan kaçarak kimliğini bulmaya çalışıyordu. Konu o denli derin ve istihbarat öykülerine meraklılara hitap etmeye müsaitti ki seriye dönüştü.

Diyeceğim o ki, ‘Geçmişi Olmayan Adam’ ile aynı temada yol alan ve 15 ay öncesindeki mutlu aile tablosuyla açılışını yapıp uyuşturucu-ihanet sarmalıyla gelişerek Irak’tan İstanbul’a uzanan ‘Kara Kutu’nun da hikâye geliştirmede önü açık ve şu aşamada öyle göze batıcı senaryo sıkıntısı bulunmamakta.

Oyunculuk derseniz… ‘Sağır Oda’da Aras Dağlı’yı canlandırarak hafızalara kazınan ve ‘Diğer Yarım’dan ‘Tanıklar’a pek çok başarılı karakter çıkartan Orhan Kılıç, tam rolünün adamı. James Bond filminde ünlü oyuncu Daniel Craig’e dövüş dersleri veren hocalardan aksiyon sahneleri için eğitim alan Orhan Kılıç’ın performansı da gayet inandırıcı. Düşmanı olan Rüştü’yü canlandıran tiyatro kökenli Hazım Körmükçü’nün de ondan aşağı kalır yanı yok. İhanetle sevecenliği başarıyla buluşturan karakter için doğru seçim. Müzik olayının ne yazık ki dibe vurduğu Bar’ın sahibesi olarak Şevval Sam’ı konuk etmek ise karanlık dünyaya renk katma noktasında olumlu bir seçim. Ayrıca her geçen gün rahmetli babası Sadri Alışık’a daha çok benzeyen Kerem Alışık’ın en doğal haliyle Komiser Columbo misali ortamda yer alması, farklı yüzleri dizilerde görmek adına iyi olmuş.

Kısacası, ‘Umudunu Kaybetmeyenler Derneği’ vasıtasıyla kayıplara dikkat çeken ve ara yere Mossad-İsrail-Afganistan-silah detaylarını da sıkıştırarak gelecekteki yol haritası konusunda ipuçları veren ‘Kara Kutu’nun kadrosunda ve öyküsünde bir problem bulunmamakta.

O halde sorunun kaynağı nerede? Kanal D’nin yeni dizisinin istenen verimliliği yaratamama gerekçelerini incelerken ilk başta üstünde durulması gereken nokta, sezon ortasında böylesine derin ve karanlık konuya sahip olan bir işi devreye sokmanın hata olduğu!

Salı gecelerine ‘Küçük Ağa’ ile egemen olan Kanal D, bu konunu kabak tadı vermesi ve ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’ ile onun ardından ‘Aşk Yeniden’in devreye girmesiyle ister istemez bir arayışa yöneldi. Bulunan seçenek de ‘Kara Kutu’ oldu.

İyi güzel ama izleyici psikolojisi ortada eğlenceli ve renkli seçeneklerin rahatlatıcı hafifliği varken, entrikalarla örülü hikâyeleri ve karanlık insanların beyin jimnastiği yaptıran dünyasına kafa yormayı tercih etmez ki! Bu tür kapsamlı işler ancak sezon başında varlık gösterirse ilgi çekip kendini izletir. Sezon içinde romantik komedi kıvamında absürtlüklerle ilerleyen parlak dünyalar sunulursa ve buralardaki kahramanlar da izleyicinin benimseyeceği gerçeklikle işlenirse mevcutların alışkanlığını kırmak mümkün olur.

Bu baş nedenin ötesinde bir diğer önemli olumsuzluk, ‘Kara Kutu’nun yapımcısının aynılığından dolayı ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ ile özdeşleştirilerek sunulması!

Böylesi konuların meraklısı olanlar zaten yıllardır ‘Kurtlar Vadisi Pusu’yu ilgiyle takip etmekte. Dolayısıyla kalkıp da içeriğe dair yeterli aydınlatıcılığı yapmadan ve farklılığını ortaya çıkartmadan ‘Kara Kutu’yu ekrana taşımak, üstelik iki dizi arasında ‘Yok aslında birbirinden farkı’ imajı yaratmaya uygun bir dille ‘Kara Kutu’yu izleyiciye takdim etmek yanılgıya düşürülen izleyici ilgisini baştan kırmak demek.

Oysa ‘Kara Kutu’, şu aşamada ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ ile yapımcısı dışında bir benzerlik taşımıyor ki! Ne gerek vardı her anonsta ‘Kurtlar Vadisi Pusu’nun yapımcısından kısmını öne çıkartarak kendine has bir iş olan ‘Kara Kutu’nun vasıflarını ötelemenin?

Tüm bunların dışında bir başka detay, başlangıcın sindirilerek işlenmemesi! Yani konu iyi, oyunculuk tam ama akışta bir telaşa düşülmüş. Bunun neticesinde de gidişatı zedeleyen mantık boşlukları yaratılmış. Mesela Bar’daki kavgaya sebep olan başlangıç sahnesi… Sadi Celil Cengiz’in canlandırdığı Serhat karakterinin yanındaki kadınların tavırları ve Serhat’ın Bar’dan çıkartılışı hiç inandırıcı değildi. Ayrıca Bar’daki müzikal hava daha coşkulu yapılıp ilk bölümden karanlık bir atmosfer solutmak yerine, izleyiciye cazibe yaratılabilirdi. Aynı şekilde kayıpları arayan dernek olayına da daha kapsamlı yaklaşmak mümkündü. Ne yazık ki şekeri, sigara gibi kademeli olarak bırakma pazarlığı yapıp kırmızı et iştahını dillendiren Emekli General Cevahir’in yiyecek-sağlık olayını gayet detaylı veren akış, asıl üstünde durulması gereken planları hızlıca işleyerek izleyici algısını zorlamış durumda.

Bu tarz konularda başlangıç ayrıntılarla verilir ve acele edilmezse daha rağbet görüyor. Nihayetinde ekran başındakilerin olayı ve neyin ne olduğunu kavramaları için fırsat tanımak lazım… Ki örnekler, bizde, karmaşık ve hızlı giden başlangıçların rağbet görmediği yönünde.

Neticede sözün kısası; Yerli ‘Geçmişi Olmayan Adam’ımız Barış-Mehmet’i istihbarat dünyasındaki karanlık olayların kahramanı yapan ve içinde çok cevherler barındıracağına inandığım ‘Kara Kutu’, ufak tefek boşlukları hariç ayakları yere basan bir iş.

Nasıl gelişeceğini merak ettiğim senaryosuyla ve oyunculuğuyla ilgiyi hak edip uzun solukluluğa müsait olan ‘Kara Kutu’da yeter ki, hemen telaşa kapılınmasın ve doğru taktiklerle izleyiciye ulaşılabilsin.

Bunun ötesinde ‘Karadayı’, ‘Kara Ekmek’ dizilerinin ardından ‘Kara Kutu’nun da ‘kara’nın nimetlerinden faydalanmaması ve ‘Kara Kutu’daki Geçmişi Olmayan Adam’ın akıllarda yer etmemesi için hiçbir sebep yok.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster