Engin Günaydın’lı İçimdeki Ses’in gerçekleri

En İyi Senaryo Ödüllü ‘Vavien’in dramının ardından gelen ‘İçimdeki Ses’te yaşama mizahla bakan, ama bunu yaparken de farklı noktalara gerçekçi göndermeler yapan Engin Günaydın ile Çağrı Bayramı bir kez daha buluşturan film, sıkılmadan izlenen dinamik bir akışa sahip.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Karşımızdakinin iç sesini duyabilsek ne güzel olurdu değil mi? Gerçek duygular apaçık ortaya dökülüverir, yanılgı olayı ortadan kalkardı. Misal, seçim meydanlarında vaatlerde bulunan siyasilerin iç sesleri dinleyenlere yansısaydı, milletin vekili sıfatıyla koltuklara kurulup sonrasında milletin tekiline dönüşüverenler, acaba nasıl bir sonuçla karşılaşırlardı? Kim bilir, balık hafızası veya koşulsuz kabullenme güdüsü iç seslerin çirkinliğini de görünmez kılardı!

Olasılıklar bir yana, akıllarındaki düşüncelere karşın tam tersini söyleyenler pıtrak gibi çoğalırken, insan böylesi yeteneğe daha bir ihtiyaç duyar hale geliyor. Ama her ne kadar söylem-eylem denkliğinden ya da kişilerin tavırlarından çıkarımlar yapmak mümkün olsa dahi, maalesef başkalarının iç seslerini tam olarak algılayabilme becerisine sahip değiliz.

Buna karşılık diğer insanların ötesinde bir de, kendi içimizdeki ses olayı var… O, tamamen bizim kapsama alanımızda. Üstünde durmamız gereken, yaşamımıza yön veren de bu ses aslında. Çünkü insanın, yaşanmışlıkların ve kişilik bilincinin desteğinde, kendi kendisiyle durum değerlendirmesi yapmasından daha etkilisi olamaz. İçindeki sese kulak verdiği sürece hata yapma payının düştüğünü hemen herkes deneyimlemiştir. Öyle ki, ‘İçimdeki Ses’ başlığıyla romanlar-şiirler yazılmış, bu etiket altında türlü felsefi konuşmalar yapılmıştır.

Nihayetinde herkese ilham veren bu yol gösterici olgu, ‘İçimdeki Ses’ ismiyle beyazperdeye de taşınmış bulunmakta… Hem de gala yapmayıp oraya ayrılan bütçeyi, başkanlığını Gülben Ergen’in üstlendiği ‘Çocuklar Gülsün Diye Derneği’ne bağışlama akılcılığıyla!

SEMPATİK KADROYLA SAMİMİ BİR BASIN GÖSTERİMİ

Basın gösteriminden kaçınıp galaların masraflı ve şaşaalı ortamlarını tercih edenlerin aksine, basın gösterimiyle yetinen ‘İçimdeki Ses’ için ilk sözüm, kadronun özelliği üstüne olacak…

Salon merdivenlerini dahi dolduracak kalabalıktaki katılımla gerçekleşen gösterim öncesindeki aşama onların yaptıkları işe inançlarını gözlemlemek için güzel bir fırsat yarattı.

Engin Günaydın, Ersin Korkut, Leyla Lydia Tuğutlu, Füsun Demirel gibi isimlerden oluşan ekibin katıldığı basın gösteriminde oyuncuların tümü, sıradan bir konuk edasındaki mütevazı tavırlarıyla dikkat çekiciydi. Onların bu yaklaşımı, filmdeki samimiyeti ve sempatiyi salona taşımıştı adeta. Bu noktada Engin Günaydın’la ilgili bir hususu tespit etmek doğru olacak…

Ekranların sevilen işlerinden olan ve bitirilmesini doğru bulmadığım ‘Galip Derviş’le bütünleştikçe başlangıçtaki ‘Monk’ kıyaslaması handikabını aşıp gönüllerde taht kuran Engin Günaydın, magazinde yansıtılanların dışında bir duruşa sahip. İnsanlarla ilgilenen, Ersin Korkut ve diğer rol arkadaşlarıyla birlikte poz veren, tüm bunları yaparken de kimilerinin burnu büyük havalarından eser taşımayan Günaydın’ın o anki iç sesini duyamasak bile yaptığı işin heyecanının ve gururunun yüzüne vurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

ENGİN GÜNAYDIN GERÇEKLERİ KONUŞTURMUŞ!

Başlangıçta, asıl üstünde durmamız gerekenin içimizdeki ses olduğunu vurgulamıştık ya… İşte Engin Günaydın da, bazen ‘Kes sesini be’ dediği iç sesini konuşturma bilinciyle hareket edip kendi dünyasını beyazperdede yansıtma yolunu tercih etmiş.

En İyi Senaryo Ödüllü ‘Vavien’in dramının ardından gelen ‘İçimdeki Ses’te yaşama mizahla bakan, ama bunu yaparken de farklı noktalara gerçekçi göndermeler yapan Engin Günaydın ile Çağrı Bayramı bir kez daha buluşturan film, sıkılmadan izlenen dinamik bir akışa sahip. İmkânsızlıktan gelişen aşkı, senaryo yazarı Selim ile genç ve zengin kız Ayşıl üstünden aktaran ‘İçimdeki Ses’in içeriğine baktığımızda karakterlerin, kendilerini canlandıranların yaşamından izler taşıdığını görmek mümkün. Filme dinamizm katan da bu aslında.

Ayşıl karakterinin hikâyesi, onu başarıyla yansıtan Leyla Lydia Tuğutlu’nun Berlin’de doğması ve annesinin Alman oluşuyla örtüşmekte… Hakkârililiği sıkça vurgulanan Yılmaz Erdoğan’a benzerliğiyle senaryoda yer bulan ve Hamdi Kahraman’ın canlandırdığı dublör Mahir’le yarışan Yılmaz karakteri de, kuzeni Yılmaz Erdoğan’la anılmaktan ziyade ‘kendi’ kimliğiyle ayaklarının üstünde durmak isteyen Ersin Korkut gibi oyuncu…

Ve Selim… 42 yaşında, alkol ithamlarının hedefinde ve içindeki canavarı bastırma çabasında olan bu karakter, Engin Günaydın’ın gerçeklerinden fazlaca nasiplenmiş. Füsun Demirel’in can kattığı yanak delisi Mehpare Anne’yi, Umre’ye yollayan ve dönüşünde sıkça dini söylem yaptıran senaryo, bu detayla sanki Engin Günaydın’ın 2012 yılındaki ‘Söz Sende’de anlattığı şekliyle, darbe sonrası gelişen telkinlerle çarşafa giren annesini ve çevresini resmediyor.

Kısacası; açılışını D Productions’a selam yollayıp Barakuda Film’in yapımcısı Kayımtu’nun karızmasını da film boyunca anmadan geçmeyen ‘İçimdeki Ses’, karakterlerinden öykü mantığına, Engin Günaydın’ın gerçekleri konuşturduğu bir çalışma!

İÇİMDEKİ SES’TEN YANSIYAN MESAJLAR…

Kendine iyilik yaparak spora başlayan ve hissettiği kalp çarpıntısını ‘mutluluğun cezası’ olarak gören Selim’in iç sesiyle başlayan film, ilk sahneden itibaren altı çizilen saptamalarla dolu.

Bu saptamaların en sektöreli, ‘ödül’ konusunda… Zırt pırt dağıtılan ve medyadan göze sokulan ‘ödül’ olayı Engin Günaydın’ın senaryo taşlamalarından nasiplenirken, prestij elde edip kariyerini düzeltmek isteyenlere, para karşılığı ödül verdirtmeyi iş edinenlerin varlığı da çıkıyor ortaya. Böylece ‘İçimdeki Ses’ sayesinde, leblebi çekirdek gibi ikram edilen ödüllerin kurgudan ibaret fosluğuna, gerçekleri yansıtmadığına olan inancım da perçinlenmiş oluyor. Kariyer satın almanın ödüllü çirkinliğini dillendirdiğin için ‘Teşekkürler Engin Günaydın’!

‘Medeniyette insan zaaflarından faydalanmak yoktur’ diyen ve öpüşmenin doğallığını vurgulayan Selim’i, ahlak bekçiliği üstünden iç sesiyle konuştururken, koşu bandından düşürüp salaklığın ‘özgürlük’ getirisini yansıtan yapımdan özümsenecek baş mesaja gelince… Hayatın kusurlu olduğu ve kusurun insanı ‘gerçek’ yaptığı!

Değiştim demekle gerçekten değişmenin mümkün olmayacağını ve mazinin çöpe atılamayacağını hatırlatarak, bir anlamda çevresel faktörlerin baskıcılığındaki işe yaramazlığı ortaya çıkartan ‘İçimdeki Ses’, bu gerçeği bastırılmış kişiliklerle buluştururken, her insanın içindeki canavarın ve çirkin yüzün varlığını alabildiğine doğallaştırmış halde… Kusursuz bir tablodan gerçeklik beklemeyin kardeşim, dercesine…

Yaş ve göbek üstüne konuşan iç sesle, genç kızlarla takılma arzusundaki erkeklerin kaygılarına taşını atar görünüp bir yandan da, ‘Erkekleri varlıkları için kafalayan kızlar çok’ diyerek çıkar beklentisiyle yaşlı erkeklere kancayı atan çıtır kızların türediğine dikkat çeken filmdeki aşk ve ilişki olgusu basit olduğu kadar karmaşık da… Bu durum soruları da beraberinde getirmekte…

Kendisiyle hiçbir denkliği bulunmayan erkeği bir genç kız neden ister? Böyle bir ilişkide mutlu sona ulaşılabilir mi? Erkekler iç seslerini dinleyip gerçekleri görmek yerine neden bile bile lades olmayı kabullenirler? Para-iş kapmak veya oyunculuğa kapağı atmak isteyen kızların gerçek yaşamdaki yönelişlerini de hesaba katarsak, böylesi kadınlar aşk ve ilişki olgusunu erkeklerden çok daha yozlaştırmış olmuyorlar mı?.. Ve daha neler neler…

‘Sevgiliniz annenize benzese ne yapardınız’ diyerek ilişki ilerledikçe değişim geçiren kadınların cazibe kaybını işaret eden filmin düşündürdüğü bu soruların cevabı, herkesin içindeki seste!

Bunun dışında ‘Mutsuzluğun çaresinin hayata yeni bir yön vermek olduğu’ mantığıyla, Amerikan filmlerindeki sağlıklı çocuk olmaya karar vererek boynunda havlu koşturan Selim’le, fit görünme merakını hicveden bir tablo yaratan ‘İçimdeki Ses’, ünlülerin açıklarını yakalamaya çalışan magazincilerin ‘sarhoşluk’tan haber türetme tutkusunu da unutmamış.

En nihayetinde; Sosyal medya meraklısı teyze karakterleriyle gerçekçiliği bir kez daha yakalayıp yaşı ilerlemiş bayanlara düzenlenen turların iç yüzündeki katakullilere ve ev kadınlarını ‘ağıt’ yoluyla uyutma kurnazlığına değinen film, doğal oyunculuğundan nokta atışlı içeriğine, ses tasarımından görüntü yönetimine bir hoşluk bütünü olarak karşımızda. İçindeki sesten yola çıkıp, içimizdeki gerçekleri senaryolaştıran ve ekipçe güzel bir işe imza atan Engin Günaydın ‘İçimdeki Ses’ derken, hem çok şey söylüyor hem de düşündürerek gülümseten bir seyirlik sunuyor. Ben de, tasla dövülüp yanakları çekiştirilerek büyütülen oğulcukların ve anne özlemi çeken kızların dünyalarına pencere açan ‘İçimdeki Ses’in gerçeklerine bakıp ‘Bunu değerlendirmek gerek’ diyorum. Tavsiye bizden, iç sesinizi dinlemek sizden.

Anibal GÜLEROĞLU

İÇİMDEKİ SES FRAGMAN

FİLMİN İKİNCİ FRAGMANI İÇİN TIKLAYIN

LEYLA TUĞUTLU FOTOGALERİ İÇİN TIKLAYIN

Tüm yazılarını göster