El Kızı’nın Hüzünlü Hikâyesi…

"FOX’un aynı adı taşıyan dizisi de romanın izinden gitmeye niyetlenmekle birlikte, birebir uyarlama olmak yerine orijinal içerikten ‘devam öyküsü’ geliştirmeye niyetli bir iş görünümünde. ‘El Kızı’nın hüzünlü hikâyesinde niyetlerle gerçekler örtüşür mü?"

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

‘Biraz gülecek olsam, vay sen misin gülen? Hemen yetişir hüzün’ demiş büyük şairlerimizden Behçet Necatigil…

Gerçekten de yaşam mutluluktan ziyade hüzün dolu. Ayrılıklarla yoksunluklarla gelişen özlemlerin hüznü… Aşıkların gönül kırıklıklarından doğan hüzün… Ve hayat şartlarının yalnızlıkla, acılarla geliştirdiği bin bir türlü hüzün… Sanırsınız insanlar sevinç dolu tasasız günlerle ödüllendirilmek yerine hüzünlerle imtihan edilmekte. Kim bilir… Hayat boyu mutlulukla paslaşarak yol alan hüzün, insanı diri tutan yaşam motivasyonudur belki de! Hani ünlü guru Osho ‘Üzüntü derinlik verir. Mutluluk yükseklik verir. Üzüntü kökleri verir. Mutluluk dalları verir’ şeklinde tanımlamış ya durumu… İşte o hesap.

Hal böyleyken insanların kurgularda mutluluğa ağır basan hüzün tutkusunu da yadırgamamak lazım. Nitekim yeni sezon için hazırlıklar tam gaz devam ederken bir hüzünlü öykü daha sahne alacak ekranlarımızda… ‘El Kızı’!

‘El Kızı’ dendiğinde akla gelen ilk şey dışlanmışlığın hüznü olsa da… Kurgu dünyasındaki karşılığı 1960 tarihinde roman olarak okurlarıyla buluşmanın ardından 1966’da sinemaya uyarlanan ve 1989’da Perihan Savaş ile Engin Çağlar’ın başrolünde TRT için altı bölümlük dizi haline getirilen Orhan Kemal’in unutulmaz eserlerinden biri olmakta. Şimdiyse ‘El Kızı’ NTC Medya imzasıyla FOX dizisi olarak anılmakta.

Anlayacağınız ‘El Kızı’nın hüzünlü hikâyesinin kurgusal yönden çekiciliği bir hayli fazla. Hele bir de ilhamını, gerçekçi eserleriyle edebiyatımızın unutulmaz isimleri arasında yer almayı başaran Orhan Kemal’in ‘El Kızı’ adlı romanından alıyorsa bu çekiciliğin gücü daha da artmakta. Dahası ‘El Kızı’nın hüzünlü hikâyesi dram meraklılarının uygun özellikler taşımakta.

Hal böyleyken, ön bilgi verme ve değerlendirme bağlamında, çok yakında çekimlerine başlanacak olan ‘El Kızı’nın orijinal kurgusuna göz atalım dedik.

KADIN VE ERKEK DÜNYASINA ‘EL KIZI’ BAKIŞI…

Kadının aile içinde gördüğü baskılar ve toplumda karşılaştığı olumsuzluklar müzmin bir sorun olmanın ötesinde dramaların da baş malzemelerinden. Gerçekçi ve etkili bir anlatım diliyle ele alındıklarında izleyiciden büyük ilgi gördükleri de aşikâr. Bu doğrultuda Orhan Kemal’in ‘El Kızı’ romanını değerlendirdiğimizde, yazarın, ‘El Kızı’nı hayal ürünü bir kurgu olmaktan çıkarttığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Yazar, burada kadın-erkek dünyasını her yönüyle ele alırken, sindirilmiş kadınların gerek aile hayatındaki gerekse toplumdaki açmazını da ortaya koyarak yarattığı hüzünle dokunuyor ruhlara.

Anlayacağınız 50’li yılların atmosferini de layıkıyla resmeden ‘El Kızı’ romanı özellikli bir kurguya sahip.

Kısaca özetlersek… Bu kurgu, insanın hafızasından kolay kolay silinemeyecek bir aile dramını gerçekçi tespitlerle ve yaşanmışlıklardan kopmadan aktarıyor bize. İlaveten olay örgüsünün değişkenliği ve çok dinamik bir yapıya sahip olması da içeriğin iz bırakma gücünü artırıyor. Hüzünle öfkeyi iç içe geçirerek duygusunu güçlendiren ve farklı karakterlerin yan öykülerini de ihmal etmeden ele alan içerik ayrıca ‘Haksızlıklar karşısında susmanın ve aşırı saflığın yanlışlığı’nı da kadın-erkek etkileşimi üzerinden işliyor beyinlere!

Mesaj yoğunluklu ‘El Kızı’ romanını farklılaştıran bu saptamaların ardından kurgunun genel hikâyesine bakacak olursak…

Nazan, küçük yaşta anne-babasını kaybedip teyzesiyle yaşamak durumunda kalan talihsiz bir kız. Sığıntı olma duygusunu teyzesiyle yaşarken tadıp, içine kapanık bir kişiliğe bürünen ve insanlara karşı da aşırı saf olan Nazan’ın itaatkâr hayatındaki ilk dönüm noktası, Hukuk Fakültesi’nde öğrenci olan komşuları Mazhar’la evliliği oluyor. Zira Mazhar’ın ilgisini öğrenen teyzesinin kendisini evden atmasıyla adeta bu evliliğe mecbur kılınan Nazan o andan itibaren fettan bir kayınvalidenin avucuna düşüyor. Kendi hoppalığını örtmek istercesine gelini Nazan’a baskı uygulayan ve onun Mazhar’la yakınlaşmasını önlemek için elinden geleni yapan Hacer’in tek hedefi gelinini oğlundan ayırmak. Bu konuda en büyük kozu da Nazan’ın saflığı ve suskunluğu oluyor. Hacer süslenip püslenip gezerken Nazan da evin her işini yapan ve Hacer’in ‘Ayıp’ telkinlerine kanarak kocasına karşı hayli mesafeli duran bir kadına dönüşüyor. Böylece teyze evindeki sığıntılıktan koca evindeki sığıntılığa geçiş yapan Nazan, kendisini seven kocasıyla yakınlaşıp oğullarıyla birlikte mutlu bir aile olmak yerine, aynı evde yaşamayı sürdüren acımasız kayınvalidesinin boyunduruğu altına girerek gittikçe güçsüzleşiyor ve kendi yıkımını hazırlıyor.

Görüldüğü üzere insanların hayatlarını karartan sorunların çoğunun aile içinden kaynaklandığı gerçeğini her şekilde hissettiren ‘El Kızı’, anasız-babasız büyüyen ve tüm yaşamı boyunca kimsesizliğin yarattığı sığıntılık duygusunun yükünü taşıyan Nazan’ın suskunluklardan doğup gelişen hüzünlü hikâyesinin romanı.

Kadın ve erkek dünyasına Nazan’ın ‘utangaçlık-saflık-suskunluk’ üçgenine sıkışıp kalmasıyla gelişen olaylar üstünden bakan ‘El Kızı’, aynı zamanda kıskançlıklarla yaratılan gelin-kaynana denklemindeki ‘Kadın, kadının kurdudur’ acımasızlığına da bolca yer vermekte. Yanı sıra karısından ilgi göremeyen erkeğin mutluluğu dışarıda arayacağı ve annesinin dolduruşuna geleceği detayı da romanın önemli mesajlarından.

Peki, Orhan Kemal’in kurgusundaki bu tablo çekimlerine Muğla’nın Ula ilçesi ve çevresinde başlanacak olan dizinin içeriğiyle uyuşacak mı? Bu soruyu cevaplayabilmek için öncelikle yeni sezon için hazırlanan ‘El Kızı’nın yaratılış mantığını sorgulamak gerek. Dizi, birebir uyarlama mı yoksa Orhan Kemal’in eserindeki ana öykünün devamı şeklinde mi gerçekleştiriliyor? Buyurunuz, yorumumuza…

EL KIZI’ UYARLAMA MI, DEVAM SENARYOSU MU?

‘Çok korkuyorum. Ben böyle olsun istemedim’ diyerek ağlayan ‘El Kızı’nın yangın görüntüsüyle tanıtımını yapan diziyle ilgili öncelikli saptamam, uyarlama söylemi medyada yer alsa dahi halihazırda dizinin bilgi kısmında böyle bir detayın bulunmadığı yönünde olacak.

Peki… Buna rağmen 1989’daki dizinin ardından Perihan Savaş’ın bir kez daha rol aldığı ‘El Kızı’ birebir uyarlama mı devam senaryosu mu diye soracak olursanız…

‘‘Gemi su almaya başladığı gün, ilk ‘El Kızı’nı attılar aşağı…’’ cümlesiyle özünü vurgulamayı seçen yapımın hikâye tanıtımı, birebir uyarlamadan ziyade, sanki orijinal eserde Nazan ile Mazhar’ın oğlu olan Doktor Haldun’un yerine Ezo’yu koyarak yola devam edilmek istendiğini hissettirmekte bana. Böylece kötülere karşı başkaldırabilen ve annesine yapılan haksızlıkların intikamını almaya soyunan güçlü bir kadın öyküsü yaratılmak istenmiş adeta.

Keza Fikret Kuşkan tarafından canlandırılacak olan ve romanda Nazan’ın kocası Mazhar’a karşılık gelme pozisyonundaki Ezo’nun babası Resul da bu hususu güçlendiren bir detay. Dolayısıyla burada, Orhan Kemal’in suskun-sinik Nazan’ının kader kurbanlığına odaklanmak yerine, annesinin kaderini yaşamamaya ve onun gibi el kızı olmamaya kararlı intikamcı Ezo’nun gemileri yakma mücadelesinin anlatılacağını düşünebiliriz.

Anlayacağınız Hilal Yıldız imzalı yeni ‘El Kızı’na baktığımızda sanki Orhan Kemal’in eserinden bağımsız bir ‘El Kızı’ tablosu sunulacak gibi duruyor. Daha net ifadeyle orijinal ‘El Kızı’ndaki ayıplarla şekillenmiş kaderini kabullenmiş kadın güçsüzlüğünün ötelendiği… İçeriğin günümüz kadın mantığına ve dizi algısına daha uyumlu hale getirildiği bir hüzün öyküsüyle karşılaşma ihtimalimiz kuvvetle muhtemel. Dahası Orhan Kemal’in eserinde olmayan ‘intikam’ hırsı da mevcut burada. Kısacası ön değerlendirmeyle bile iki ‘El Kızı’nın pek de benzeşmediğini söyleyebiliriz. Bu farklılık diziye avantaj sağlar mı peki? Onu da ortaya çıkartılacak işi izleyince netleştiririz.

Öte yandan Sevda Erginci’nin kendisine biçilen role uygun olduğu konusunda hiç şüphem yok. Her canlandırdığı karakterle kendisini daha da geliştiren bir oyunculuk tablosu sergileyen Erginci, içerikten bağımsız olarak performansını koyacaktır ortaya diye düşünüyorum. Yine de hep vurguladığım üzere içeriğin aşırı klişeleşmesinin ve sahnelerin kurgusundaki anlamsızlıkların-abartıların oyuncu performansına etki gücünü de yabana atmamak lazım.

SONUÇTA; Orhan Kemal’in ‘Ağlayarak yazdım’ dediği ‘El Kızı’ pek çok klişeleri bünyesinde barındırmakla birlikte anlatım üslubu ve karakter gerçekçiliği yönüyle kolayca benimsenebilecek, akılda iz bırakabilecek eserlerden.

FOX’un aynı adı taşıyan dizisi de romanın izinden gitmeye niyetlenmekle birlikte, birebir uyarlama olmak yerine orijinal içerikten ‘devam öyküsü’ geliştirmeye niyetli bir iş görünümünde. ‘El Kızı’nın hüzünlü hikâyesinde niyetlerle gerçekler örtüşür mü?

Bu bağlamda yönetmen koltuğunda Feride Kaytan’ın oturduğu yeni nesil ‘El Kızı’nda uyarlamayla özgünlük arasında nasıl bir yol haritası izleneceğini, hüznün dozunun intikamcılık karşısında ne kadar olacağını… Velhasıl iki ‘El Kızı’nın nerede kesişip nerede ayrışacağını bekleyip göreceğiz.

Yolları açık olsun…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster