Bu ‘Tutsak’lık nereye kadar sürer?

‘Tutsak’ olmak ne kadar itici bir kavram gibi görülse de, aslında herkes kendi yaşam sürecinde tutsaktır bir şeylere.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

‘Tutsak’ olmak ne kadar itici bir kavram gibi görülse de, aslında herkes kendi yaşam sürecinde tutsaktır bir şeylere. Kimi aşka, kimi paraya, kimi güce, kimi hırsa, kimi de korkuya… Nitekim Seneca da ‘Tutsak olmayan birini göster! Kimi tutkusunun, kimi cimriliğinin, kimi ün hırsının, herkes umudun, herkes korkunun tutsağıdır’ diyerek felsefi hale getirmiş bu hakikatimizi.

Anlayacağınız, tek başına inzivaya çekilip dünyevi nimetleri düşünmeden yaşamadıkça, tam anlamıyla özgürlükten bahsetmenin mümkünü yok. En büyük tutsaklığımızsa, kurgusal dayatmalara... Sorgulamadan, neyin ne olduğunu irdelemeden kabullendiğimiz şeylerle beynimizi, kurguların efendilerine tutsak ediyoruz! Medyanın bu tutsaklıktaki rolü çok büyük hiç kuşkusuz. Birbirinin benzeri haberler yetmiyormuş gibi aynı yolun yolcusu diziler de, oldukça etkili zihinsel tutsaklığımızda. Allah’tan arada esaret zincirlerini kıran tepkiler ve farklılık denemeleri çıkıyor da, hepten dibe vurulmuyor akıl tutulmasında. Ancak bunların gücü, düşünce korkusuna tutsak olarak basitliklere prim verenleri etkilemeye yetemiyor. Hal böyle olunca, kalıp söylemlere ve algı yönetimlerine tutsaklığın sonu gelmiyor.

Nasıl ki, aynı cümlelerin evire çevire tekrarlandığı metinlerden oluşturulan ve rutin söylemleri dayatan haberlerin beynimizi esir alışını sineye çekmemiz… Bazı dizilerin, fark yaratma potansiyelindeki içeriklerine rağmen, defalarca yayınlanmış filmlerin gerisinde kalmasına sebep olan klişeleşmiş ekran tercihimiz hep bu tutsaklığın ürünü. Peki… Gün gelir yok olur mu bu tutsaklık? Ne yazık ki, zahmetsizce iş yürütme ve insan beynini düşüncesizliğe sevk etme alışkanlığı kırılamadıkça, dayatmalara tutsak olup içine düşülen hatalar karşısında ‘Yanılmışız, kandırılmışız’ demeyi sürdüreceğiz. Bu meyanda türlü tutsaklıkları deşifre etme ve olumluya yönlendirme gücündekileri de heba edeceğiz. Sessiz sedasız fark yaratmaya gelen ‘Tutsak’ dizisinin gidişatında olduğu gibi! Şimdi bu ‘Tutsak’lık neler getirmiş, mevcut haliyle nereye kadar sürer bir bakalım…

İKİNCİ BİR ‘TUTSAK’ HEZİMETİ OLABİLİR Mİ?

Kanal D’nin yeni sezon mücadelesindeki öncü dizisi olup, ‘Hayat Şarkısı’nın yerini doldurmak ve Salı akşamları kanala bağlanan izleyiciyi kaçırmama akılcılığıyla ekrana sürülen ‘Tutsak’, bu sezonun fark yaratanlarından… Bu farkı fark edebilmek için de tutsaklık yapılanmasına yoğunlaşmak lazım. Zira tam anlamıyla iç içe geçmiş bir tutsaklık tablosu sunmakta… Hem de ilk andan itibaren soru işaretleri yaratarak. Ancak dizinin bu detaylarına geçmeden önce geçmişteki bir ‘Tutsak’la bağlantı kurmak ve ‘İkinci bir Tutsak hezimeti olabilir mi’ diyerek sorgulamak isterim.

Kocası tarafından eve hapsedilmiş bir kadının tutsaklığından yola çıkan 2017 model ‘Tutsak’ aslında izleyicinin ‘Tutsak’ tablosuyla ilk karşılaşması değil. Hatırlanacağı üzere, 2007 yılında Artı Film yapımcılığında bir ‘Tutsak’ vardı. Uğur Polat, Hülya Darcan, Kaan Urgancıoğlu, Ezo Sunal gibi isimlerin rol aldığı yapımın öyküsü, kocasını ve kızı Elif’i trafik kazasında kaybeden bir kadının günün birinde kızı Elif’in yaşadığını öğrenmesine dayalıydı. Kocasının iş ortağı tarafından tutulan katil, Elif’i yedi yıl boyunca hapsetmiş ve şantaj vesilesi olarak kullanmıştı. Sonra da hedef değiştirip kızın annesine yönelmişti. Velhasıl, odak noktasında para tutsaklığı olan bir işti. O döneme göre farklı konuya sahip olmasına karşın ne yazık ki kanalın yeterli özeni göstermemesi sonucu da kısa sürede ekrana veda etmek zorunda kalmıştı.

Geçmişten, günümüzdeki ‘Tutsak’ tablosuna dönersek… Burada da amcası tarafından, hırs ve menfaat yüzünden ailesi katledilmiş… Amca zoruyla kendisinden 30 yaş büyük kocanın gardiyanlığında eve hapsedilen bir kızın öyküsünden yola çıkılmış. Üstelik kızımızın adı da Elif! Lakin yeni model ‘Tutsak’ta şimdilik benzeşme bundan ibaret gibi. 1441 Productions-İrfan Şahin yapımı olan Kanal D dizisi, temelde tutsaklık fikrinden doğmuş olsa dahi farklı bir gelişim yoluna gitmiş. Üstelik Agatha Christie romanlarını hatırlatan bulmacalı bir suç içerikli akışla. Dolayısıyla benzeşmelere çok takılmayıp ‘Kaderi benzemesin’ diyoruz.

Gel gör ki bu hususta da gönlümüz pek rahat değil. Çünkü durum o rahatlığı hissettirecek parlaklıkta değil. Dizinin öyküsü zaten karanlık bir tabloyu sunmaya soyunmuşken bu süreçte akış temposunu düşürmek ve kimi karakterleri abartılara yöneltmek ilgiyi azaltmak için yeter de artara bile. Kaldı ki ikinci bölüm sonuçları acilen tehlike sinyalleri olarak algılanmalı!

Kendisiyle ilgili çok ipucu vermeden tanıtım sürecini geçirerek ekrana gelen yapımın en etkili evresinin, başlangıcı olduğuna şüphe yok. Kırsaldaki Elif’in ve ailesinin İstanbul’da kazanılan Hukuk Fakültesi sevinciyle açılışını yapıp hemen ardından aynı kızın İstanbul’da babası yaşındaki bir adamın yatağında gözlerini açmasının şokunu yaşatarak öyküsünü anlatmaya başlayan dizi, belli ki erkek şiddetinden ‘Tutsak’ etmek istemiş izleyicisini. Bunun için de sinirleri zorlamadan ama ateşi de düşürmeden, şiddete dayalı sahnelerle yol alınmış bir süre.

Sadullah’ın karısına eziyetini izleyen Bahadır ve annesi cephesinden ‘Aman biz karışmayalım. Cezasını Allah verir’ diyerek işi öte dünyaya havale etme tutsaklığına uzanıp ‘Korkak insan kafesteki kuşa benzer’ nasihatiyle tüm korkakları silkeleyen bölüm, ne zaman ki Sadullah’ı hesapta çıkan 5 milyonluk açığın derdine düşürmüş, işte o andan itibaren akışın temposu da yavaş yavaş düşmeye başlamış. Tıpkı 2007 model ‘Tutsak’ta olduğu gibi!

Diyeceğim o ki; Şayet 2017 yılının ‘Tutsak’ tablosunda daha akıcı bir dil kullanılmazsa ve iç içe geçmiş tutsaklıkların yansıtılmasında gereken özen gösterilmezse 2007’deki ‘Tutsak’la aynı kaderi paylaşması kaçınılmaz olur. Bu saptamanın ardından gelelim diziye hem çekicilik katan hem de izleyici algısını karıştırarak olumsuzluğa dönüşen iç içe geçmiş tutsaklık tablosuna…

İÇ İÇE GEÇEN ‘TUTSAK’ TABLOSUNDA GÖZE BATANLAR…

‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın sahneye çıktığı gecede ilk bölümüyle mücadeleye katılan ‘Tutsak,’ başlangıcını gayet makul bir sıralamadan yaptı. Ancak ekranların efendisi olan reyting yönüyle beklentiyi karşıladı mı derseniz… İşte orası biraz sisli puslu. 3.27 reytingle Total’de beşinci sırada yer alıp 4.07 reytingle AB’nin dördüncüsü olan yapımın ikinci bölümü Total’de 3,4 reytingle dokuzuncu sırada yer buldu. Dahası AB’de de 3,6 reytingle sekizinciliğe geriledi. Tabii TRT 1’deki Beşiktaş maçının bu sonuçlarda etkisi vardır ancak dizinin kendinden gelen hatalarla kan kaybettiği de aşikâr.

Dizinin, ekran gerçeğindeki en büyük hatası, Sadullah’ı ilk bölümden öldürüp 30 yaş büyük adamla evlenmek zorunda bırakılan kız olayını çabucak ikinci plana atmış olması. Gerçi polisiyenin işin içine girip olayın ajitasyondan kurtarılması ve gizemliliğe yönelip ‘Katil kim’ sorusunu açığa çıkartması benim namıma çok güzel bir şey! Lakin Nazlı Gülhan’ın adalete yardım isteğiyle ve arabadaki adamla iyice çetrefilleşen içerikteki kurgu mantığının, dramalara tutsak olmuş izleyicinin beğeni algısına hitap etmeyeceği de muhakkak. Öte yandan dizideki külliyen ‘Tutsak’ olma tablosunun ortaya çıkarttığı karmaşanın da izleyici üstünde negatif bir etki yarattığını söyleyebiliriz.

Şöyle ki; Elif’in mini düzeyde kalan tutsaklığı fazlasıyla kafa karıştırıcı! Tamam, katil amcanın elinden kurtulmak için evlenmiş de… Hani okumamış, kapasitesiz bir kız olsa sözümüz yok. Fakat İstanbul’da Hukuk Fakültesi kazanmış olan bir kızın eve tıkılıp ‘Yapma, etme Sadullah’ pozisyonuna düşmesine akıl erdirmek güç doğrusu. Neden yetkililere gidip yardım istememiş, niye İstanbul’a gelip okuluna başlamamış? Bu devirde hem çalışıp hem okuyan, kendi göbek bağını kendi kesen kız dolu. O da pekâlâ yapabilirdi bunu. ‘Kırgın Çiçekler’deki kızları örnek alaydı en basitinden. İşin şakası bir yana Elif’in bu beceriksizce içine düşürüldüğü yetersizlik ve çaresizlik tablosu ‘Ana-baba yoksa, kızın hayatı bitti’ mantığına tutsak etmede olumsuz bir detay. Neticede ilkokul çocuğu değil ki ‘Beni istemediğim adama zorla verdiler’ desin. Ayrıca Elif’in kendisini dövdüğünü söylediği, kapıyı bacayı üstüne kilitleyerek eve hapseden kocasının ölümünün ardından ‘Kim olursa olsun böyle ölümü hak etmiyor’ şeklinde iyi niyete bürünüp kocasını sahiplenmesini de ‘Kocamdır ne yapsa haktır’ mantığının tutsaklığına destek olarak görmek mümkün. Bunların ötesinde Gülperi Özdemir’e karakter tam uysa da bazı sahnelerin problemli olduğunu belirtelim. Misal, hırsızlıkla suçlandığındaki zoraki tavırları, aslında güzel olan canlandırmasını abartıyla zedeliyor. Yani biraz daha ölçülü ve rahat olunursa rolün güzelliği bozulmayacak.

Yemek teklifini reddeden Elif’e ‘Kenan çağırsaydı böyle mi yapacaktın’ diye terslenen Bahadır da dizideki iç içe tutsaklık açısından bir başka yön. Caner Şahin gayet sakin ve güzel bir oyunculuk üslubuna sahip. Fakat Bahadır’ın Elif’e duyduğu ilgi üstünden ‘şiddet gören kadına yardım’ teşvikçiliği başlatıp hemen ardından aşkı devreye sokmak, zamansız bir taktik! Bahadır’ın kadına ilgisinin ‘yardım’ amacının dışında bir yakınlaşma arzusundan doğduğunu hemencecik göstermesi, bu yolla erkeklerin kadınları tutsak etme merakına farklı bir pencere açsa da, bence hiç iyi olmamış. Çünkü daha dün bir bugün iki Elif’le kaynaşma isteği, Sadullah’ın tutsak etme eylemini haklı çıkartmış oluyor. Nitekim ev sahibine ava atlamaya hazır sırtlan misali tavırlar sergiletmek de karısını dış dünyadan korumak için kapıyı bacayı kilitleyen Sadullah’ın mantığını destekler nitelikte yaratılmış. Yani dizinin bu detaylarında, kaş yapayım derken göz çıkartma ve kendini, kendi yanlışlarına tutsak etme tablosu mevcut.

Dizideki hizmetli kesimi de tutsaklıkları yansıtma adına iç içe geçmiş öykülere sahipler. Ancak öylesine abartılı biçimde olaya dâhil edilmişler ki sırıtmaları kaçınılmaz. Bahadır’ı seven ama onun tarafından ‘Denedik olmadı. Bir şey yaşadık bitti’ mantığıyla geri çevrilen Elmas, kadının kendi kendini tutsak etmesine örnek. Kendisini istemeyen adamın peşinden koşturup gözyaşı dökmesi ve aralarının bozulmasına Elif’i mazeret görmesi, kadınların ‘Acıyı sevme’ merakı gibi! Her sorduğuna ‘Aman tamam uğraşamam şimdi seninle’ diyerek nokta koyan Derin’in Kenan’a bakıp iç çekmesiyle bir başka tutsaklığı hissettiren yapımda hizmetlilerin her yerde mantar gibi bitme tablosuysa ‘Ev ahalisi hizmetlinin tutsağı olur’ gerçeğini açığa çıkartmakta.

Sadullah’ın ölümünden sonra kendini ‘Etraf ne der’ tutsaklığına sokup bir anlamda erkeklerin kadınları baskılamasını normalleştiren Elif’e ilk andan garez olan Bennu için ‘Dizinin baş problemi’ desem yeridir. O ne abartı öyle? Elif’i hırsızlıkla suçlayıp ‘Soyun her yerini arayacağım. Kim bilir neresine sokmuştur’ diye bas bas bağırması bir mağazada yaşanan olayı hatırlattı ya… Karnı burnunda hamile olmasına bakmadan ‘Evin ilk torununu doğuruyorum’ yaygarasını kendi pisliklerini kapatmak için kullanan Bennu’ya pek yakışmadı. Zaten yaptıkları baştan sona mantıksızlık. Sahip olma hırsına tutsak Bennu’nun telefondaki kişiye Okan’ın anneannesinden kalma seti vermesini kabul edebiliriz. Ama o arabanın evin dibine kadar gelmesini ve kadının hiç görülme kaygısı taşımadan onu evine çağırmasını aklımız alamıyor. Yani ister istemez sorguluyoruz… Neden bu zengin evinin tek bir koruması, kamerası yok? Varsa da kimin gelip gittiği umurlarında değil herhalde ki, Bennu’nun belalısı girebildi eve. Yoksa bu adam da mı aileden? Aksi takdirde arabayla bahçeye dalıp eve sokulması imkânsız. Neyse. Elbet bir açıklama gelir ileri bölümlerde.

SONUÇTA; Başlangıçtaki mağdur kadın pozisyonundan çok çabuk kurtulan Elif’in değil, geçmişteki büyük sırrını merak ettiğimiz Kenan ve ailesinin asıl ‘Tutsak’ olduğu dizi içerik kapasitesi açısından hayli potansiyele sahip bir iş! Fakat izleyici üstünde yeterli etkiyi bırakıp rakipleriyle başa çıkma hususunda biraz sorun yaşamakta. Çünkü kurgusundaki yersizliklerle kendi kendini tutsak etmekte… Tabii bir de ekran başındakilerin basitliklere karşı geliştirdikleri alışkanlık tutsaklığı var hesapta. O da kırılır inşallah zamanla.

Ben şahsen bu ‘Tutsak’lığın uzun ömürlü olmasını diliyorum… Ve sürpriz biçimde ikinci bölümden cinayetle suçlanan Kenan ile ailesinin macerasının devamında ne gibi tutsaklıklar geleceğini merakla bekliyorum. Umarım diziye bir parça daha hareketlilik katılır ve yersizlikler azaltılır da bu dileğim gerçekleşir. Bol şans.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster