Bir Deniz Hikayesi'ne ne dersiniz?

Güneş, yaz ve deniz… Bu kavramlar kime çekici gelmez ki! Sıcaklığından kavrulsak dahi güneşli günleri kara bulutlara tercih etmiyor muyuz? Kış boyunca yazın sürprizlere açık atmosferine özlem duymuyor muyuz? Hele deniz? Elbirliğiyle kirletmiş dahi olsak coşkuyla dalıp stres attığımız bir ortam sunmuyor mu bize?

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Lafı uzatmaya gerek yok. Velhasıl birbirini bütünleyen ve herkese canlılık veren bir üçlü ‘güneş, yaz ve deniz’. İnsanlarda hoş çağrışımlar uyandıran bu sözcüklerin tılsımı, son süreçte Kanal D dizilerinin de ilham perisi oldu adeta.

Güneş’i Beklerken dizisinin yarattığı kırgınlığı telafi ettirmek istercesine karşımıza getirilen Güneş’in Kızları’yla açılışını yapan Kanal D, yaz ekranındaki yetiştirme yurdu modasına da Yaz’ın Öyküsü ile ayak uydurdu. Böylece Güneş’i, Yaz’ı karakter isimleri olarak kullanıp gönülleri fetheden kanalın üçlemeyi tamamlama noktasındaki eksiği, Deniz’e dair bir hikâyeydi. Görünen o ki bu açığı kapatmak için de ‘Bir Deniz Hikâyesi’ yaratılıverdi.

KÜÇÜK DENİZ, BÜYÜK TUFAN

Yabancıların iki misli olan ve bir türlü kısalamayan dizi sürelerinin senaryo yaratıcıları için büyük engel olduğu hep dile getirdiğimiz bir gerçek. Öte yandan bu uzunluğa bir de hızla artan talep eklenince, hem özgün konular ortaya çıkartmak hem de dizileri beğendirmek günden güne zorlaşıyor. Bu engeli aşma noktasındaysa, izleyici profilini ve nelerden hoşlandıklarını çok iyi bilen yapımcı akılcılığı giriyor devreye. Bul karayı, bas parayı misali.

Muhakkak ki her kültürün kendine has bir beğeni kriteri bulunmakta… Bizimkisi de ağırlıklı olarak, Yeşilçam’dan talimli aile dramları ve Kore yapımlarından ilhamla Amerikan havası basan romantik komediler! Yanı sıra Sezercik, Ömercik, Ayşecik dönemlerinden kalma çocuk karakterlerin cazibesi de vazgeçilmezlerimizden. Nitekim macera-komedi tarzındaki ‘Arka Sokaklar’ın yeni dönemde de devam edeceğini duyurarak dizinin müdavimlerinin yüreğine su serpen Erler Film, bu alandaki yönelimleri en verimli biçimde değerlendirmeyi başaranlardan.

Geçtiğimiz sezon noktalanan ‘Küçük Ağa’ ile bu becerisini Kanal D’de örnekleyen yapımcı, Eylül’den itibaren ‘Bir Deniz Hikayesi’ ile aynı yolda yürüyecek… Üstelik ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisinde popülerleşip bu avantajı kullanmak için yaratılan ‘Küçük Ağa’da, evin afacanı sıfatıyla boyundan büyük işlere kalkışan ve kimi zaman da yaşını aşan söylemlere girişen Emir Berke Zincidi ile birlikte!

Çok akıllıca bir yeniden çekim gibi algılanmaya müsait kıvamda olan ve Emre Kızılırmak ile Begüm Birgören’in başrolde yer aldığı ‘Bir Deniz Hikayesi’nin Aylin Süer’in kaleminden çıkan senaryosu nasıl bir genel hikayeye sahip derseniz… Annesiz büyüyen Deniz, oğluna hem annelik hem babalık yapmak zorunda kalan Hakan ve ailesinin itirazlarına kurban giderek çocuğundan ayrı düşen Zeynep üçgeninde gelişecek olaylar.

Ağva’daki çekimlerine başlanılan dizi, babası ile birlikte yaşayan küçük Deniz’in haylazlıklarını ve buna rağmen mahalle esnafı tarafından sevilmesini işlerken bir yandan da rastlantı sonucu kopacak büyük tufana zemin hazırlayacak. Şöyle ki; küçük Deniz annesinin hayatta olmadığını sanarak büyümüş ve bunun eksikliğini hep içinde hisseden bir çocuk. Ama aslında annesi olan Zeynep hayatta. Deniz’in babası Hakan’ın Zeynep’le tanışması, teknesine kaptanlık yaptığı sırada oluyor. Zeynep’in ailesinin karşı çıkmasına rağmen evlenen çift, Deniz’in doğumundan sonra bir şekilde ayrı düşüyor. Aradan yıllar geçiyor ve bu süreçte Zeynep de Semih’le evleniyor. Buraya kadar süt liman olan küçük Deniz’in büyük tufanın içine düşmesiyse, günün birinde tekne gezisine çıkan Zeynep ile yollarının kesişmesinden sonra yaşanıyor.

Anlayacağınız ilahi tesadüfle karşısına çıkan Deniz’e kendini yakın hisseden Zeynep’in gerçeği öğrenmesi, herkesin kurulu düzenini bir şekilde etkileyecek. Bunların nasıl sunulacağını ve büyük tufandaki çatışmaların heyecan düzeyini, dahası fazlaca tanıdık olan öyküde ekstralara yer verilip verilmeyeceğini ‘Bir Deniz Hikayesi’nde hep birlikte göreceğiz.

MEHMET CAN’DAN DENİZ’E MAYA TUTAR MI?

Kurgu dünyasında genel adettir, bir karakter veya öykü tuttu mu farklı yapımlarla onun üstüne oynamak. Şimdilerde reklamlarda da sıkça karşımıza çıkan Emir Berke Zincidi’nin ‘çocuk karakter’ çekiciliği de bu nitelikte.

Küçük Osman’daki cevheri keşfedip onu ‘Küçük Ağa’ Mehmet Can yapan Erler Film, görünen o ki aynı karakter yapısından ve benzer olay örgüsünden birkaç sezon daha faydalanma arzusunda. Bu amaçla da arayı çok açmadan Mehmet Can’dan Deniz’e maya çalınmak için kollar sıvanmış.

Bu maya tutar mı? Başta da dediğimiz gibi bizim izleyici kitlesinin çoğunluğu, Yeşilçam filmlerinden gelen kültür ve algı yapılandırmasıyla, bu tarz işlere büyük ölçüde itibar etmeye müsait. Dolayısıyla Nasreddin Hoca’nın ‘Ya tutarsa’ sözüyle kendini gösteren şansa dayalı, temennici mantıktan fazlası geçerli buradaki başarı olasılığında. Kısacası, tutar mı tutar.

Diğer taraftan, Mehmet Can’dan Deniz’e maya çalmaya uğraşılırken mayanın sütle bağdaşmaması ve kesmesi ihtimali de mevcut. Çünkü bu proje ilk bakışta ‘taklitçi kolaycılık’ şeklinde algılanmaya müsait yapıda! Zira ‘Bir Deniz Hikayesi’; hem Emir Berke Zincidi’nin karakter oluşumu, hem de yukarıda genel itibariyle aktardığım öyküsüyle ‘Küçük Ağa’ dizisiyle fazlasıyla örtüşmekte. Afacanlıklarla esnafa dadanan ama bir o kadar da sevimli olan Deniz’e bakıp Mehmet Can’ı hatırlamak, Hakan ile Zeynep’in ilişkisinde Ali ile Sinem’in aile-aşk çekişmelerinin ‘deja vu’sunu yaşamak mümkün.

Tabii bu yorumlar şu aşamada geçerli. Dizi yayına çıktıktan sonra nasıl bir performans sergilenecek, konu gelişimi nasıl yapılacak bilemeyiz. Ancak Emir Berke Zincidi’nin küçük yıldızlığını sürdürmek ve onun büyümüş de küçülmüş hallerinden mümkün mertebe faydalanabilmek hedefinde ilerlerken, ‘Bir Deniz Hikayesi’nde başarıyı sağlamak için kendini tekrara düşmemenin önemli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Neticede; ‘Bir Deniz Hikayesi’ yaratılırken geçmişten kalan mayalara pek fazla bel bağlanmasın. Küçük Deniz’e Mehmet Can’dan maya çalınırken, büyük tufan çıkartmak isteği, yetişkinlerin hikayeleri ön planda tutularak geliştirilsin. Burada da ‘Küçük Ağa’nın bildik aile çatışmacılığından soyutlanılması şiddetle tavsiyemdir! Zira papazın her zaman pilav yemeyeceği gibi, her gün bal yiyen de tüm beklentileri yıkarak baldan usanıverir kolayca.

Bu ön kritiğin ardından dizinin bütününe eleştiri hakkımız yeni dönemde baki kalmak üzere… Papazı kendi haline, balları da sayılarını hızla azalttığımız arıların emeğine bırakıp ‘Bir Deniz Hikayesi’ne mayası tam kıvamında tutan bir sezon dileyerek koyalım noktamızı.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster