Babamın Günahları’nın ederi bu mu?

Babamın Günahları’nın ederi bu mu?

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Annelik ve babalık… İnsan yaşamındaki en temel ve değerli kavramlardan. Çünkü anaların varlığı hayatın ebediliği olurken, babalar da bu ebediliği koruyan güç durumunda.

Zaten ‘Çocukluk çağında baba korumasından daha güçlü bir ihtiyaç düşünemiyorum’ diyerek tasdik etmiş bu gerçeği, Sigmund Freud de! Ancak her ana-babanın aynı oranda korumacı ve sevgi dolu davranmadığı gerçeğini de unutmamak lazım.

Her türlü istismar diz boyu. Böyleleri sıkça yer buluyor haberlerde. Tabii bir de işin haberlere yansımayan yönü mevcut. Artık dört duvar arasında ne boyutta yaşanıyorsa ana-baba istismarı, Allah’a havale…

Anlayacağınız analık da, babalık da değerli yönleriyle öne çıktıkları kadar, toplumsal şartlar ve kişisel karakterler doğrultusunda şekillenip yansıyan kavramlar.

Nitekim dizi senaryoları da her şekilde örneklemekte ana-baba hallerini. Önceleri annelerin çilekeşliği, baba hoyratlığıyla tamamlanıyordu ya… Son zamanlarda anneler kadar özverili babalar da çoğalmaya başladı ekranlarda. ‘Babamın Günahları’ da son modeli… Hem de en özverili olanlardan. Zira kızını hayatta tutabilmek için yaşamak zorunda olan bir babanın ‘ölmeme’ sözünü tutabilmek için katlanacakları ve entrikalar üstüne kurulu duygusal yoğunluklu bir öyküye sahip!

Lakin aylardır tanıtımı yapılıp gerek konu, gerekse oyuncu kadrosu açısından ilgi çektiği halde ilk bölümünün reyting sonuçlarıyla hayal kırıklığı yarattı. Mipcom Dizi ve Format Fuarı’nda ilk tanıtımını yapıp, bu tanıtımın sosyal medyaya sızdırılmasıyla Ortadoğu’daki fanlarını da meraklı bekleyişe sokan dizinin başlangıç sıralaması şok edici nitelikte. Doğrusu, ‘Diriliş’ ve ‘Meryem’ ile aynı güne konulan dizinin biraz gerilerde yer almasını bekliyordum ama bu kadarına hiç ihtimal vermemiştim. Total’de 2.81 reytingle 23’üncü olup AB’de 2.60 ile 16’ıncılıkta kalmak ne demek? Reytingdeki geriliğin gerçek izleyici kitlesini yansıtmadığını ispatlar nitelikteki sosyal medya ilgisi bir yana, ‘Babamın Günahları’nın ederi kesinlikle bu olamaz. Olmamalı. Eminim izleyici de bunu fark edip sonraki bölümlerde diziyi hak ettiği yere getirecektir… Tıpkı 21’incilikle başlayıp devamında yükselen ‘Kızlarım İçin’de olduğu gibi!

Öte yandan, ederi kesinlikle bu olamaz, dedik ama… Başlangıç itibariyle diziyi aşağıya çektiren, bir anlamda ayağına taş olan detayların varlığını da görmezden gelemeyiz. Bunun için ‘Babamın Günahları’nı her yönüyle masaya yatırıp analiz etmemiz ve göze çarpanları vurgulamamız şart. Hadi bakalım…

BABAMIN GÜNAHLARI’NIN ANALİZİNDEN NE ÇIKTI?

Senaryosu Ahmet Saatçioğlu’na ait olan, yönetmen koltuğunda Abdullah Oğuz’un yer aldığı ‘Babamın Günahları’ için ilk sözüm, senaryo mantığının çok güzel kurulduğu ve görüntünün, oyunculukların göz doldurduğu yönünde olacak. Akışı izlerken akla takılan ayrıntıların hemen akabinde bir açıklamayla izah edilmesi hoşuma gitti. Misal, Zeyno’nun Ozan’ı görür görmez baba demesinin açıklaması, annesiyle çekilmiş resme sahip oluşuna bağlanmış. Keza Yeşim’in pelüş oyuncağı kızının elinden alıp atma ısrarcılığı, ‘Bir anne hasta kızına böyle sert davranır mı’ şeklinde tepkiyle karşılanmaya müsait. Ama senaryo bu yaklaşımı da, doktorun tüylü oyuncakları zararlı bulması ve bir yandan maddi sıkıntı içinde olan annenin gerilim haliyle izah edivermiş çabucak. Yani mantıksal pürüzlerin çoğunluğuna bir açıklama bulduk ilk bölümde. Dahası baba figürü de iyilik ve kötülüğüyle kolayca kabul edilebilecek bir mantıkla yaratılmış. Dolayısıyla Nobel ödüllü yazar Anatole France’ın ‘Babanın faziIetIeri, çocukIarın servetidir’ sözüyle paralel mantıkla, babaların günahlarının çocukların hüznü olacağı gerçeğini hissettiren dizinin, fazilet ve günah olgularını harmanlayarak sunacak türden özenli bir iş olduğunu hissettik en baştan. Üstelik hiç sıkılmadan!

Kimilerinin iddia ettiğinin aksine gayet anlaşılır biçimde başlayıp hızlı tempoda ilerleyen ‘Babamın Günahları’nda diğer dikkat çeken ayrıntıysa, çocuk oyuncunun performansıydı. Gökçen Bilgin Çiftçi’nin Zeyno karakterindeki başarılı canlandırmasıyla ilk andan itibaren ‘çocuk’ gücünün yüksek olacağını belli eden yapımdaki faziletler ve günahlar da Zeyno’ya odaklıydı zaten. Zira babanın faziletini, can verdiğinden habersiz olduğu kızının hastalığına derman olma sözüyle ortaya koyan akış, sevdiği kadını ve yeni bulduğu kızını etkileyecek günahları da geçmişteki karanlık bağlardan yaratmıştı. Bundan dolayı dizinin gelişimini garantilediğini ve içerik şekillendirme kapasitesini en baştan yüksek tuttuğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Buna karşılık ‘Babamın Günahları’nın hikâyesini yansıtma üslubunda göze çarpan bir ‘benzeşme’ olumsuzluğu olduğunu da vurgulayalım hemen…

Şöyle ki; İstanbul’un çarpık kentleşmesinin ortasındaki bir hastane odasında, yaşama dair özlemlerini dile getiren küçük kızın ‘hazır olma’ sevinciyle açılışını yapan dizi, hem pelüş kaplumbağasıyla vedalaşmak zorunda kalan hem de gitme hayalleri yıkılan çocuğun hüznünü en doğalından aktardı bize. Kan bağı olan donör gereksinmesiyle de, ayakları kırılasıca uyuşturucusu tacirlerinin dadandığı mahallenin koruyucusu Ozan’ın had bildirme aksiyonuna dâhil etti izleyicisini. Böylece hem hüznü, hem de sosyal mesajcı hareketliliği birlikte yaşadık. Buraya kadar sunulanın özgün bir tarzı olduğu ve rahatlıkla adapte olunacak bir dil kullanıldığı muhakkak. Ancak işin içine mafya tablosu girince durum değişiverdi birden. Mustafa Uğurlu’yu baba-dayı vasıflarıyla sahneye çıkartan yük gemisindeki bir garip infazın ardından dalınan 6 yıl öncesinin anıları, bizi de ‘İçerde’ atmosferine sürükledi inceden inceye.

Hafiften abartılı davranan Ferruh Efendi’nin, Ozan’ım, diyerek yayvan yayvan konuşmasıyla Celal Baba havası estiren dizi, Mustafa Açılan’ın canlandırdığı Murat’ın psikopat tavırlarıyla da Davut’u anımsattı. Mafya kadrosunu oluşturan elemanlardan Murat Atik’in canlandırdığı Zeynel’i, kara gözlüklü Alyanak’a benzetirken Ferruh’un dev cüsseli adamını da ‘İçerde’nin Minik karakterine karşılık getirdik hemen. Bu tabloya, Ferruh’un sakin-tatlı duruşunun altında tıpkı Celal Baba gibi psikopat bir kimlik sakladığı gerçeğini de ilave edince, işin mafya ayağındaki benzeşme taşları daha yerli yerine oturdu neticede.

Ayrıca bir de Ozan’ın yetimhanede büyümüş ve Ferruh tarafından himaye edilmiş bir çocuk olması durumu var… Ki, buradan Ozan’ı da ‘Mert/Umut’ karakteriyle özdeşleştirmek mümkün. İşte bu noktada Ozan-Melike ikilisinin geçmişi giriyor devreye. Her ikisi de görünürün ötesinde, çözümlenmeyi bekleyen tipler. Ozan anne babasından bihaber… Kültür elçiliği kisvesi altında uyuşturucu işini Ferruh’la birlikte yürüten Melike de, uyuşturucularını sabote eden Ozan’a düşman hâlihazırda… Ama onun geçmişinde de bir kayıp kardeş durumu söz konusu. Kaybolan küçük oğlunun acısını yaşayan annesine, onu bulma sözü verdi nitekim. Bu kombinasyondan Melike’nin Ozan’ın ablası çıkacağını düşünmekteyim şahsen. Hatta Melike’nin sırf bu amaçla Ferruh’la işbirliği yapıp kardeşini aradığını bile varsayabiliriz. Böylece ‘Babamın Günahları’ndan yeni bir Sarp-Mert denklemi çıkabilir. Tabii bizimkisi bir varsayım sadece. Senaryo ne getirir göreceğiz.

Gelelim Savcı Hanım’a… Sezin Akbaşoğulları’nın canlandırdığı Melike’nin henüz ucundan verilen gizemli çok yönlülüğünün yanı sıra Mehrnoush Esmaeilpour’un Savcı Feride’si de derinliği olan bir karakter. Geçmişteki acının intikamcılığıyla hareket eden gizemli bir tip olarak yer almakta. Bu karakteri de ‘İçerde’nin Yusuf’uyla eşleştirip, Zümrüt’ün katili diye yakalanan Ozan’ı, Ferruh’un ipliğini pazara çıkartma hususunda köstebek olarak kullanacağını düşünmekteyim. Hani Ferruh tarafından oyuna getirilen Ozan’ı ilerleyen bölümlerde ‘İçerdeyim’ derken görürsek şaşmayalım.

Tabii tüm bunların dışında bir de İsmail Demirci’nin Reha’sı var sahnede… Şimdilik kızının derdiyle meşgul olan ve yeni bölümde Ozan’ın aksiyonuyla tedirginlik yelpazesini genişletmesi kuvvetle muhtemel duran Yeşim’in polis nişanlısı kendisi… Lakin Zeyno ile yakından ilgilenip çok sevecen bir tablo sunan ve Ozan’ı olay mahallinde yakalayan Reha’nın arka planı karanlık gibi. Onun için de ikircikli bir tip diyebiliriz. Yani o da dürüst kimliğinin altında bir kötülük barındırabilir. Olay yerine çabucak ve tek gelmesine bakarsak, Ferruh’un polisteki köstebeği bile çıkabilir.

Melisa Sözen’in sakin ve ölçülü oyunculuğuyla, terk edilen bir kadın gururu bırakıp hamileliğini erkeğe haber vermeli mi, sorusunu akıllara düşüren… Annenin çocuğun varlığını babadan gizlemeye hakkı var mı, konusunu tartışmaya açabilecek pozisyonda olan Yeşim karakterine çok uyduğu... Kenan Doğulu’nun ışıl ışıl gözleriyle bir kez daha babalığa soyunduğu ‘Babamın Günahları’nda benzeşmenin ötesinde dizinin performansını etkileyen ve akıl kurcalayan yönlere gelince…

Ozan’ın onca yıl mafyanın içinde kalmasına, uyuşturucu imalathanesini basma cevvalliğine karşın birlikte çalıştıkları Suphi’nin Ferruh’un muhbiri olduğunu anlamamasına mana vermek zor. Sonra tüylü oyuncaktan enfeksiyon kapma gerekçesiyle çekinildiği halde sokaktan gelen herkesin Zeynep’i şapur şupur öpmesi de inandırıcılık açısından kendini sorgulatanlardan. İlk bölümde en havada kalanlarsa, Zümrüt’ün ajanlığa yönelişi ve Savcı Feride’nin tavırları!

Başlardaki hediyelere, iltifatlara ve göz boyayan olanaklara aldanıp Ferruh’a yanaşan Zümrüt onun dengesiz ve şiddet dolu psikopat hallerinden bunalıp intihara niyetleniyor. Tuhaf yansıtmalarla desteklenen Zümrüt’ün anlatımı bu yönde olduğu halde ne baştaki tavırlarında ne de genel duruşunda bu psikopatlığın izlerinden eser göremiyoruz. Kaldı ki, bu denli korkan bir kadının gayet soğukkanlı biçimde şıp diye ajanlığı kabullenmesi de doğal değil. Yani kısa yoldan gönderilen Zümrüt’ün olayı fazlasıyla es geçilmiş ve öykünün temelinde büyük yer tutan bu sürece zarar verilmiş.

Savcı Feride kanadında da durum aşağı yukarı aynı… Mesela, Ferruh’la ilgili operasyon krokisini neden elbiselerinin ardına sakladığına bir türlü anlam veremedim. Zümrüt’e verdiği kayıt cihazını da çok komik buldum. Teknoloji bunca ilerlemişken nal gibi kamera ve uzaktan kumanda vermek, sonra da Zümrüt’ten bunları kendisine teslim etmesini istemek bir hayli geri kalıyordu günümüz olanaklarında. Millet minnacık böceklerle-kameralarla uzaktan izleyip kayıt altına alırken bu kocaman aleti denizkızının içine yerleştirip çıkarttırmak neyin kafasıydı? Savcı Feride mi teknolojide çok geriydi yoksa bu işi adli mercilerden gizli yürütüyordu da elinde sadece bu nal gibi cihaz mı mevcuttu? Ayrıca Zümrüt üç beş dakikalık kayıttan sonra niye apar topar kamerayı çıkartıp Savcı’ya koşturdu? Savcı’nın, Ferruh’un Zümrüt’ü izleteceğini akıl edip ona farklı bir telefon vermesi gerekmez miydi? Anlayacağınız Zümrüt ve Savcı Feride kanadında o denli boşluklar çıktı ki nasıl yorumlayacağımı bilemedim.

SONUÇTA; Geçmişle bugün arasında gidip gelmesiyle bazılarının aklını karıştıran… Öyküye orta yerden girişiyle, adapte olama güçlüğü çekenlere sıkıcı gelme ihtimali taşıyan… Ekrana çıkartılmakta geç kalınması yetmiyormuş gibi gün handikabına maruz bırakılıp ‘Diriliş’in karşısına yem yapılan ‘Babamın Günahları’nın başlangıç analizi şimdilik bu kadar.

‘Seni bir daha görebilecek miyim baba? Söz vermiştin her gün arayacaktın?’ diyerek babasıyla annesinin resmine bakan Zeyno’nun ölüm üstüne çocuk doğallığındaki sözleriyle duygulandırırken… Kızın iyileşme umuduyla, Ozan’ın tuzak olumsuzluğunu buluşturup ilk bölümünü noktalayan dizi üstüne sözümüz bu kadarla sınırlı kalmayacaktır kuşkusuz. Şimdilik, her ne kadar ‘İçerde’ etkisini hissettirse de, senaryonun kendine has potansiyele sahip olduğunu ve aldığı sonuçları hiç hak etmediğini vurgulayarak koyalım noktayı. Bol şans.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster