Aşk ve Mavi niye sevildi?

Aşkın rengi nedir sizce? Kırmızı mı, pembe mi, beyaz mı? Her şeyin bir renginin olduğu şu dünyada, nasıl ki aşkın tarifi kişiye göre değişiyorsa, rengi de aşkın yaşanış-algılanış biçimine göre değişiyor haliyle.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Ateşlisine kırmızı yakışır, gençlik romantizmine pembe. Beyaz ise aşkın saflıkla bütünleşmiş halini simgelemek için birebir. Kimi aşklarsa karşılıksız kalır, karalara bürünüp siyahla bütünleşir.

Ekranlarımızdaysa, aşkların çoğunluğu klişelerle yansıtıldığından dizi aşklarını rahatlıkla ‘renksiz’ şeklinde nitelendirebiliriz. Gerçi şimdilerde ‘Aşk ve Mavi’ revaçta ve dizinin performans sonuçlarını göz önüne alırsak, aşkın rengi için ‘Mavi’ demek gerekiyor sanırım ama… Bir türlü dilim varmıyor buna. Zira ‘Mavi’ gökyüzünün ve denizin rengi olup enginlikle-dinginlikle eşdeğer… Bana göre özgürlüğü de hissettiren bir özelliğe sahip. Oysa ‘Aşk ve Mavi’nin bu özelliklerle uzak yakın ilgisi yok. Dahası karakterlerin yarattığı atmosferin aşk duygusunu hissettirdiğini söylememiz de mümkün değil.

Peki, o halde nasıl oluyor da Total’de dördüncü AB’de 14’üncü olarak yola çıkan bu ATV dizisi üçüncü bölümüyle Total’de zirveye yerleşebiliyor? En önemlisi de ‘Aşk ve Mavi’ dizisine gerçekten başarılı bir iş gözüyle bakabilir miyiz? İçeriği ve oyunculukları değerlendirerek bu soruları cevaplayalım.

‘AŞK VE MAVİ’ DİZİSİNİN GERÇEĞİ

‘Götür beni gittiğin yere’ diyen Emrah’ın yeniden ekranlara dönmesine vesile olan ‘Aşk ve Mavi’nin başlıca gerçeği, özünde başarılı bir iş olmamakla birlikte Total’in nabzına göre şerbet vermeyi hedeflemiş olması! Bu büyük bir akılcılık. Nasıl ki, bir diğer ATV dizisi olup ajitasyonun dibine vurarak AB izleyicisini de çekmeyi başaran ‘Kırgın Çiçekler’de de mevcut olan bu mantık ekranın yeni yükseleni. Evvel ezel Yeşilçam türü yapımlara merakımız olduğu kesin. Lakin zenginliğin hüküm sürdüğü, heveslenilip de erişilemeyen yaşam tarzlarının sergilendiği diziler hız kazanınca bu düşkünlük ötelenmişti. Görünen o ki, sürekli aynı tarzda işlerin üretilmesi, toplumun kültürüyle pek bağdaşmayan hayatların cazibesini zayıflattı ve daha ‘bizden’ olan Yeşilçam havalı içeriklere yönelik eskinin alışkanlığı yeniden depreşti.

Merak bir kez depreşti mi de gerisi Allah kerim… Öykü istediği kadar kof olsun, sahneler alabildiğine boş muhabbetlerle kurulsun önemli değil. Mühim olan, tüm bunların izleyicinin diliyle örtüşmesi, algısını zorlamayan basitlikte gelişmesi! ‘Aşk ve Mavi’ bu açıdan dört dörtlük. Öte yandan izleyicinin eskiden gelen Emrah tutkusunu da yabana atmamak lazım. Dizinin bu avantajı, ‘Yer Gök Aşk’ın Hamiyet’i olarak akıllara kazınan ve kötülükle sevimliliği birlikte sunmayı çok iyi başaran Işıl Yücesoy’la desteklemesi de takdire değer. Tüm bunlara Kapadokya yöresi ve izleyicideki ‘Asmalı Konak’tan kalma konak sevdası da eklendi mi ‘Aşk ve Mavi’nin gerçekleri ve Total kesimdeki başarısının nedeni daha iyi çıkıyor ortaya.

Kısacası; Bizim genel izleyici artık yabancı yapımlara özenti işlerden bıkmış. Alengirli, kafa yorucu senaryolardan oldum olası pek haz etmediği de malum. Değişen ve modernlikten uzaklaşan dünya görüşüyle haz etmeme seviyesinin yükseldiği de net. Üstüne üstlük Cuma gecesinin ‘Karagül’den kalma bir yöresellik alışkanlığı var. Ayrıca hâlihazırda ciddi rakip bulunmamakta. Yenilik sunamayan ‘Kiralık Aşk’ın yavaş yavaş kan kaybettiği, ‘Muhteşem Yüzyıl’ın IV. Murad dönemini başarıyla işlemesine karşın geçen sezondan kredisini tüketerek gelmenin ve yersiz tepkilerle yıpratılmanın dezavantajını yaşadığı Cuma gecesinde Total’e hitap eden yegâne rakip, yıllara meydan okuyan ‘Arka Sokaklar’… Ki onun takipçi kitlesi de belli zaten. Dolayısıyla bu boşlukta ağalı-yöreli aşk öykülerine hevesli olanlar için ‘Aşk ve Mavi’nin Emrah arabeski ve olabildiğince basite indirgenmiş hikâyesi bunmaz nimet.

‘AŞK VE MAVİ’, KONAK KOMEDİSİ GİBİ!

Total’deki birinciliğine karşın dördüncülüğe kadar yükseldiği AB’de 10’unculuğa gerileyerek hitap ettiği izleyici kesimini netleştiren ‘Aşk ve Mavi’nin içerik açısından olayı nedir diye bakacak olursak… Hatalarla yol alan bir akışın, aşktan ve yöresellikten ziyade konak komedisi tarzında sunumu diyebiliriz!

Şöyle ki; Atölyeden kumaş araklama formülünün ‘defolu çıktı’ demek olduğunu gösterip konfeksiyon emekçilerinin dünyasını ‘hilebaz’ hale getiren ilk bölümünde, ‘küfürbaz’ yüzünü de gösteren ‘Aşk ve Mavi’de alışılmış konak dramalarının ötesinde komediye odaklı mizansen gibi sergileniyor her sahne. Abisinin suçunu üstlenip hapse düşecek kadar kendi hayatını önemsemeyen Ali’yi, aşırı makyajlı ve şiş suratlı bir Emrah tablosuyla göstermenin ardından, inanılmaz biçimde zayıflatıp gençleştirerek görsel devrim yaratan dizide cinayetler, ihanetler gırla ama kimin umurunda. Gırgır şamata, para pul hırsıyla, göbek atarak veya yerli yersiz çıngar çıkartarak yürütülüyor işler. Arada bir de Cemal’in sözde şeytanlıkları giriyor devreye ki, kötü abi klişesinin yöreselliği göstersin yüzünü.

Yani öykü namus belasıyla yaşanan kavgadan ve cinayetten filizleniyor ama bu durumun yarattığı duygular sadece sözden ibaret kalıyor. İntikam için Ali’ye kancayı atıp melek yüzlü Azrailliğe soyunan Mavi ile hapisten çıktığı gün kız kaçırıp evlenme moduna girecek kadar saçmalayan Ali’nin davranışlarında ne acıyı, ne aşkı, ne de gururu aktaran detaylar yakalamak mümkün olamıyor. Çünkü jet biçimde dönüşüm yaşayıp gençleşerek partneriyle yarattığı görsel denksizliği bertaraf eden Ali, bir garip! Boşluğa bakıyormuşçasına konuşup yüzünde maske varmışçasına sürekli aynı ifadeyle gezinmekle kalmıyor. Aynı zamanda ilk bölümde direksiyona geçip sağ-sol yaparak karşıdan gelen kamyoncunun başını yakmaya niyetlenen ve saçmalıklarını bir türlü sonlandırmayan Mavi’nin yaptığı her şeyi de gülerek karşılıyor.

Kanamanın hangi tarafta olacağına bir türlü karar verilememiş bıçaklanma olayı misal… Yeşilçam filmlerinde bile böylesine sahte bir sahne yoktur eminim. Adam bıçağı yemiş umursamıyor bile. Kuvvetli aşk var ya serde… Hadi canım sen de! Ali’nin ameliyatı Süpermen misali atlatıp çabucak ayağa kalkması yetmiyor. Mavi bıçakladığını itiraf ettiği halde kolayca paçayı sıyırıyor. Devamında ‘Kamu davası sürüyor. O bitene kadar boşanamayız’ gevelemesiyle durum kurtarılmaya çalışılsa bile bu saçmalık akılda iz bırakıyor. İnsan ister istemez düşünüyor… Mavi elini kolunu sallayıp gezerken ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’daki Fırat niye içerde diye… Öyle ya, orada da babası gidip şikâyetçi olmadığını beyan etti ama adalet ona cezayı kesti. Fırat fakir çocuğu, Mavi zengin karısı diye mi adalet farklı işliyor?

Koca parası yememek için tarlada patatesçilik yapma komedisi sergilerken borçla halıcılık işine tav olan Mavi deseniz her tondan komedi… Tavırları o denli şımarık ki, sözüm ona intikamcılıkla çıktığı yolu vıcık vıcık etmekte. ‘İşçiyim, dikine dikine konuşuyorum. Minnet de duymuyorum’ diyerek yersiz erkeklik sergilediği evde, bıçaklama olayından sonra ne yüzle durduğunu anlamak için herhalde onun kadar duygusuz olmak gerek. Kadının öyle bir havası var ki, bıçaklamak en doğal hakmış gibi. Mavi’nin Kolye olayından sonra Fatma’yı kurtarmak için müdahale eden Ali’ye kızması deseniz… Tam manasıyla komediydi. Ortalığı dağıtmak, Ali’ye tokat atmak… Neydi öyle?

Bıçaklamayı ‘aşk’la hafife alıp Mavi’yle evlilikte direten ve Cemal’e karşı da saflıkta tavan yapan Ali’nin Mavi’nin ailesini konağa yerleştirmesiyse apayrı bir garabet. Yahu kadının oğlunu öte tarafa yollamış abin, bu nasıl bir iyi niyet böyle? Ama daha da önemlisi, annelerin evlatların hizmetçisi olduğunu söyleyerek yüzsüzlüğünü felsefi biçimde kapatmaya çalışan Hasibe’nin paragözlüğüyle gelişen gurursuzluk! Kadın işi o denli azıtıyor ki, oğlunun katili olarak bildiği halde Ali’ye ‘Oğlum’ demekte sakınca görmeyip Mavi’nin arabuluculuğuna soyunuyor. Pes. Konağa kapağı daha sağlam atmak için Pembe’yi de İsmet’e yamamaya çalışan Hasibe’nin Birgül’le mutfakta liste kapma savaşıysa çocukça. Sahi Refika Hanım da amma vefasızmış. Onca emek veren, laf taşıyan Birgül’ün üç kuruşluk kişisel harcamasını ‘tırtıklama’ görüp onun pozisyonunu kan davalısı Hasibe’ye veriverdi. Helal senaryoya.

Sonuçta; Korkutarak hatadan vazgeçirmek yerine sevgi ve şefkatle yanlışın gösterilmesi gerektiğinin altını çizen ‘Aşk ve Mavi’, alışılmış konak dizilerinden farklı bir yapım. Kırsaldaki kadınların evlenmeden mercimeği fırına verip çocuk peydahlamaktaki maharetini bir kez daha saptama ve kaynana şiddetini yansıtma görevini üstlenen Fatma karakterini, kolye olayıyla dizideki saçmalıklar listesine dâhil eden senaryoda fantezi hevesi kursağında kalan Safiye’nin ‘Hizmetçi şeysini Birgül için aldım’ demesinden tutun da, diskocu Pembe’nin kedi gibi yerde sürünmesine… Gülizar’ın Ali’ye hangi ara âşık olduğuna kafa yordurmaktan, Fazıl ile Refika’nın İsmet’i aralarına alıp sevgi seansı düzenlemesine… Ve dahi yıldızlar altında romantikliğe yeltenip işi, ‘arabanın farları gibi göze’ bağlayan Ali ile Mavi’nin bezdirici evcilik oyununa… Konak komedisi örneğine dönüşen ‘Aşk ve Mavi’de önümüze konanların cümlesi koskoca bir şaka gibi!

Fazıl Bey’in ‘Aranızda akıllı yok ki! Hepiniz delirmişsiniz’ diyerek içsel durumu çok güzel özetlediği… Cuma gecesinin yeni Kendal’ı olmaya niyetlenen Cemal’in en gerçekçi karakter olduğu ‘Aşk ve Mavi’de boş beleş gülmek bedava. İzleyicinin özlem çektiği de bu galiba.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster