Yarim İstanbul

İstanbul’a çok ayrı bir zaafım vardır.

İrem Moralı İrem Moralı

Bilenler bilir. Benim belki de İzmir’den de çok çevrem vardır İstanbul’da. Ya zamanında orada yaşamış olduğumdan dolayı,ya da geçen seneler içinde vefaya çok önem veren bir yapım olduğu için olsa gerek,hep sürdü dostluklarım.

Hatta gün be gün çoğalarak gitti desem yeridir. İstanbul’a çok ayrı bir zaafım vardır. İzmir’liyim,elbette İzmir’i çok seviyorum ama buranın acı ama gerçek; emekli olunca huzur için yaşanması gereken bir şehir olduğuna inanıyorum. İstanbul; trafiğiyle, gürültüsüyle falan yorucu olabilir ama “ekmek orada arkadaşlar” İstanbul daima yaşayan, nefes alan bir şehir. Her ne kadar bu gidişimde gece özellikle hayatının biraz sallantıda olduğunu gözlemlesem de yine de bana gittiğim mekanlar fazlasıyla yetti.

Bizler İzmir’de kesseniz Salı gecesi veya Perşembe gecesi dışarı çıkmayız. Ancak Çarşamba veya haftasonu. Ama İstanbul öyle değil ki; İstanbul’dan arkadaşlarım geldiğinde hemen arayıp bana sosrarlar “nereye gidelim?” Buyur…. Allah’ın Pazartesi veya Salı gecesi sana ben nereden mekan bulayım? hepsi kapalı ki..

Anca sağolsun 45’lik açık. Rakı balık isterse Balıkçı Hasan, Bir de Lounge olarak senelerin Cafe Plazası.. Başka da yok! yok! yok!.. Ama İstanbul’da tam tersine özellikle haftaiçi daha güzel geceler, daha hareketli. Dedim ya İstanbul nefes alıyor çünkü..

Neler mi yaptım İstanbul’da?

15 Ekim günü aniden akşam vakti gitmeye karar verdim İstanbul’a. Arkadaşım Görkem’i aradım ve "size topla bizim guruptakilerin hepsini yarın akşam geliyorum" dedim.

Size dediğim yer; Nişantaşı’ndaki “MÜŞKÜLPESENT LOKANTASI” Görkem de dedi ki İrem toparlayayım da ya sürpriz yerine getirilemezse gelemeyen olursa? Nasıl yapacağız. Bende dedim ki e tamam o zaman ben Niyazi’ye yazarım, Cengiz’e çaktırma derim, o yapar organizayonu. Niyazi’ye iyi ki haber vermişim. Çünkü sonra ortaya çıktı ki meğer onlar da bana doğum günüm diye sürpriz yapmaya hazırlanıyorlarmış. İzmir’e yola çıkacaklarmış sabah. Gerçekten de eğer haber vermeseydim,onlar izmir’e ben istanbul’a gitmiş olsaymışız bize herkes çok gülerdi kesin.

Neyseki toparladık ve 16 Ekim akşamı canım İzzet Çapa’mın ve muhteşem ekibinin mekanlarından Müşkülpesentte aldım soluğu. Zaten artık İzzet’in, Barış’ın, Burak’ın olduğu her mekan bana evim gibi gelmeye başladı. Kendimi prensesler gibi hissediyorum.

Hele ki doğum günü fonksiyonum da olunca,bir de yanımda sevdiğim dostlarım Özlem Yıldız, Betül Kurt, Niyazi Serdaoğlu, Ebru Gençoğlu, Seyide Güngör, Serhan Sokulgan ve Cengiz Dalar olunca herşey muhteşemdi!..

Başarılı oyuncu Celil Nalçakan’ın sahne performansı vardı o gece. Celil,elbette şarkıcı değildi öyle de bir iddiası da zaten yoktu ki bunu sahnede de espirileriyle de defalarca dile getirdi.

Ama yine de bizim damarımıza basan şarkılarla rakıya gömülmemize sebep oldu ve çok eğlendik. Hele bir de sonra mekandan içeriye “geldi gönlümüzün efendisi” dedirterek Hakan Altun girince gece tam oldu. Sahneye çıkmaması mümkün mü? Tabiki de hayır. Zaten mekan izdiham ve herkes Hakan’ın gözlerinin içine bakarken o da kırmadı ve başladı o muhteşem şarkılarını Celil’le beraber okumaya. O efendiliği yüzüne vurmuş naif duruşu,güleryüzü,şarkılarının güzelliği, içimize işleyen sesiyle “İyi ki doğum günümde buraya gelmişim be!” dedim.

Zaten spontane yapılan programlar hep en iyileri olmuştur benim için.

Müşkülpesent Lokantasına zannetmeyin ki sadece doğum günümde gittim. Son geceme kadar yine hep oradaydım. Bağımlılık yapan mekanlardan birisi olduğunu net söyleyebilirim. Mesela bu Çarşamba yine Celil var ama ben kaçırıyorum. Sizlere tavsiye ederim mutlaka gidin.

O gece sonrasında, Müştemilat’a gittik. O mekan için aynısını söyleyemeyeceğim üzgünüm boştu. Garsonların servisi kötüydü, hesapları birbirine karıştırmalarından şu anda bahsetmiyorum bile… Bahsedersem epey uzun sürecek..

Sonraki durağımız tabiki Aztek oldu. Her İstanbul seyahatlerimde mutlaka gittiğim yerlerden birisi de bu mekan. Seviyorum müziklerini,pazu sarmasını,ve sucuklu yumurtasını ve salaş ortamını, her köşeden bir tanıdık çıkmasını:)

İstanbul gecelerimde tabiki her gece dışarı çıktım. (1 senedir gelmemiştim hakkımdır) Cuma gecesi Biber ve sonrasında tabiki Alaçatı’da da evimden daha çok vakit geçirdiğim Bedevi’ye gittim. Benim canım dostlarım Fahri ve Eda Çağlayan bana orada da yine doğum günüm için jestler yaptılar bir kutlamada orada oldu.

Biber’in başına senelerce Akmerkez Homestore yöneticiliğini yapan ve İzmir Homestore’da beraber çalıştığım eski arkadaşım Ertaç Avkan gelmiş. Çok da iyi olmuş. Ama bizler biberin 80’ler 90’lar müziğine senelerdir alıştığımız için, 2 tane isimlerini malesef bilmediğim genç kızın baya baya club tarzı bangır bangır çalmasına alışamadım. Ben Berry White isterim Bibere gittiğimde,Ben Donna Summer dinlemeyi isterim.

Ertaç’a bizzat söyledim. İlk geceleriydi kızlarımızın. Bilemem sonra ne karar verildiğini. Ama tek bildiğim sonra Bedeviye geçtiğimizde “soft etnik müzikleriyle kulağımızın pası silindi”

Yanlış anlaşılmak istemiyorum. kızlar asla kötü çalmıyordu ama çalacakları yer Biber olmamalıydı.

Cumartesi gecesi de yine Müşkülpesent ve sonrasında Ottoman’ın içinde açılan yeni bir mekana gittik. Yemin ediyorum size,İstanbul’da yaşadığım senelerden Şamdan’ın müdavimleri arasındaki bizlerden yaşça epeyce büyük olan herkesi seneler sonra orada görme imkanım oldu, çok keyif aldım. Kaliteli, güzel müzik çalan ama çok kalabalık nefes alınması biraz zor olan bu mekan tutar bence. Havlandırmaya çözüm bulunursa herşey süperdi zaten ilk gece için çok normal böyle şeyler..

Ottoman sonrasında 25 senelik dostum Demet Akalın’ın sahne aldığı Etiler Sahne 34 ‘e geçtik. Demet’in gerek kendi güzelliğinden gerek sahnesinin güzelliğinden bahsetmeme ne kadar gerek var bilmiyorum.. Herşeyiyle harikaydııııııı! Mekan full, dansçılar on numara, Demet muhteşemdi.

Bir de misafir olarak Cengiz İmren’de Demet sahnesine gelince, Demet onu sahneye alınca; of aman offff diyorum.. Kısacası efsane bir İstanbul'u, bitmek bilmeyen doğum günü kutlamaları, sevgi seli içinde yaşadım. O sahne telaşı içinde yine jestiyle beni duygulandıran can Demet’ime “varlık değil yokluk arkadaşıma" ayrıca teşekkür ediyorum.

Maşallah derseniz sevinirim.En son Alaçatı finalimi kem gözlerin nazarından dolayı ambulansla kapattığımı henüz unutmadım.

Pazar günü de artık bütün gün Ebru’mla evde dinlenip, o bitmek bilmeyen İstanbul havalimanına doğru yola koyuldum. Alanda; yürü Allah yürü çıkış kapısına yetişmeye çalışırken tükendim, tam uçağı beklerken hostes gelip çıkış kapınızın numarası değişti dediğinde kadının gözlerinin içine muhtemelen ağlayarak bakıyordum..

Yine o devasa yollarında yürüdüm yürüdüm ve gerçek çıkış kapısının önünde; "lütfen yine değişmesin Allah’ım" diye dua ederek bekledim. Çok şükür değişmedi ve İzmir’ime, evime, kızıma,ve dört ayaklı çocuklarıma kavuştum.

Şimdiden özledim seni yarim İstanbul