Türk gençlerinin nişan, kına ve düğünle imtihanı

Bu haftaki köşe yazımda, kendi bakış açımdan, Türk usulü evlenmeden bahsetmek istiyorum. Biraz linç yiyebilirim ama olsun.

Belemir Çelebi Belemir Çelebi

29 yaşında insanım, ama toplasam 4-5 düğüne ya gitmişimdir ya gitmemişimdir.

Bunlara nişanlar ve kına geceleri dahil. Bu tür organizasyonlar beni ciddi anlamda çok yoruyor. Sizce de nişan aşırı saçma değil mi?

Tamam anlıyorum, söz dediğimiz etkinlik ailelerin tanışmaya, gezmeye, tozmaya, sinemaya gitmeye falan izin verme şekli. Yani sevgili olmanın daha 'namuslu' biçimi.

Ayy en sevmediğim kelimelerin başında geliyor namus kelimesi ama neyse. Kısaca çiftler aile onaylı sevgililik yaşayabiliyorlar. Nişan da sözün bir üst kademesi, sadece aile değil, konu komşu eş dost akraba ve çevrede ne kadar insan varsa, hepsi çiftin ulu orta sevgililik yaşamasını onaylıyor.

Daha doğrusu ailenin 'biz bunların sevgili olduğunu biliyoruz, size laf düşmez' deme organizasyonu.

Buraya kadar okey ama bu söz ve nişan olayı insanları çok gereksiz zorlama durumlara düşürmüyor mu?

Düşünsenize, ayrılacaksınız ama aile herkese duyurduğu için konuya komşuya rezil olmamak için zorla evlenmek zorunda kalabiliyorsun toplum baskısından.

Hadi ayrıldı, bu kez ikinciye kalkışınca, yaaa bu kız daha önce söz/nişan attı kesin bunda bir sıkıntı var diye dedikodu çıkıyor.

Böyle durumlarda sorun zaten hiç bir zaman erkekte aranmaz, damgayı hep kız yer. Erkek isterse bin kere yüzük atsın hiç sorun yok, ama kız bir kere atsın vay onun haline.

Üstelik bir nişan etkinliğine, aile küçükse en az 600 kişi, aile büyükse en az 1500 kişi geliyor. Bir sürü gereksiz masraf, dans mans derken düğünün bir küçük versiyonu düzenleniyor. Pasta bile kesiliyor.

Gelin güzelse kaynana altın günü arkadaşlarına hava atıyor, baaaak benim gelin seninkinden güzel bakışları atıyor falan. İnsanları gereksiz yere altın ve para takmaya mecbur bırakmaları konusuna hiç girmiyorum. Bu konu fazlasıyla konuşuldu zaten. Düğüne davetiye gelince herkes geriliyor, kimse aksini iddia edemez.

Neyse, özetle nişan olayında çiftler herkesin önünde ‘biz birimizden başka kimseyle sevişmicez’ sözü veriyorlar. Sonra hayırlı olsun da ama ya hayırlı olmazsa? Ya bu iki insan anlaşamaz ayrılırsa? Özellike yaşadığımız şu yüz yılda, kim kime neyin sözünü verebilir ki?

Neyse, gelelim kına gecesine.

Bu yazıyı yazmama bir kına gecesi davetiyesi vesile oldu aslında, ama tabi ki gitmedim, gitmediğim için trip yedim. Kına gecesi ortamı aşırı saçma. Nişandan daha saçma bir ortam diyebilirim.

Şöyle düşünün genelde sadece kadınlar oluyor ve herkes herkesle yarış halinde. Özellikle kız ve erkek tarafı. Erkek tarafı gelini aşırı sahiplenmeye başlıyor. Gelinin annesi ezik ezik kenarda köşede suratı asık oturuyor falan.

Kısaca özetlemeye çalışacağım. Önce kaynanayı yerden yere vurmalı şarkılar eşliğinde alakasız insanlarla göbek atıyorsun. Sonra birden göbek atmayı bırakıp, istesen de istemesen de üzülmen ve hafif gözlerinin dolması lazım. Tam o anda gelinin annesinin yanına en yakın arkadaşları gider, biri bir tarafta diğeri diğer tarafta durur ve Anneyi teselli etmeye çalışırlar.

Hafif cenaze havası olur. Herkesin elinde mendiller ve psikolojik olarak ağlamaya hazılanır herkes. Öyle bir ortam ki mecbursun ağlamaya. Bazen ağlamayanları koca manyağı olarak damgalıyorlar, bak dünden razı bu kocaya gitmeye ateşli bu yanık gibi şeyler diyorlar.

O ağlamalı ortamda evli olanlar evlendiği güne lanet okuyor filan. Sonra gereksiz tripler oluyor, gelin elini açmıyor, ilk günden kaynanaya geçiriyor, altın filan istiyor. Açmıyorsan açma, sanki kaynanan çok meraklı sana.

O an kaynana gelinin başında başbakan edasıyla gövde gösterisi yaparken, gelinin annesi kenarda köşede salya sümük ağlıyor. Baya dramatik bir ortam.

Neyse, peşinden akan makyajınla tekrar göbek atıyorsun ama böyle saniyesinde modunu değiştirmeye mecbursun. Daha sümüğünü silmeden a be kaynana naptın bize şarkısında dans etmek zorundasın.

Bonus olarak bekarsan tanımadığın teyzelerin potansiyel gelin adayı oluyorsun. Seni oğluma alacam muhabbetleri başlıyor derken, plastik bardaklardan sıcak ve asiti kaçmış cola içiyorsun, masadaki diğer kadınlarla mandalina muz falan paylaşıyorsun. Kuruyemiş desen 1990 yılından kalma. Kınadan artan kuruyemişi düğün gecesi tekrar yiyorsun.

Bir ara damat kahvede okeyi yarım bırakıp kınaya uğruyor, kına yakılırken gelinin yanına oturuyor ve "sevişmek için bunca şeye gerek var mıydı keşke Allah benim belamı vereydi de bu işe kalkışmasaydım" diyor. Ama muhtemelen evlenmeden seviştikleri için mecburen bu çıktığı yoldan dönemiyor ve kızla karşılıklı iki göbek atıp, kahveye okey masasına dönüyor.

Umuyorum ki bu yazıyı okuyanlar arasında bana hak verecek bir iki insan çıkar. Lütfen bana yazın..

Almanlar bu konuda çok pratikler. Tanışma, sevgililik, evlilik kararı, 50 kişilik minnoş bir düğün ama düğün dediğime bakmayın, baya doğum günü tarzında mütevazi arkadaşlarla eğlenme gibi bir şey sonra balayı ve kapanış. Mis gibi, borçla harçla girmiyorlar dünya evine, evlenmek için kredi de çekmiyorlar.

Cepte ne kadar varsa, ona göre uzatıyorlar ayaklarını. Bizim Türkler her şeyin en pahalısı, en iyisi, en bilmem nesi derken gerdek gecesinden sonra bir açıyorlar gözlerini, bir dünya borç...

İlk günden eve misafir gelen kaynana ve tayfası, sonra karısı ve annesinin arasında kalan ana kuzusu damat derken, boşanma oranları neden artıyor. Tabii artar, artmasın da ne yapsın. Bu devirde Avukatlar kazanıyor en iyi parayı, çocuklarınızın avukatlığa yeteneği varsa mutlaka teşvik edin.

Kısacas, neden kınama, düğünüme gelmiyorsun diye trip atanlar, bu yüzden gelmiyorum.

Neyse, bu kadar yargılamadan ve büyük konuşmadan sonra, kendimi kaynanamla kına gecemde akmış makyajımla halay çekerken gördüm.

Sevgili Evren, söylediğim her şeyi geri alıyorum, ben ettim sen etme..

Teşekkürler.