Santorini'den sevgiler

Bu virüse yakalanan sevdiğim arkadaşlarımın durumu için endişelenmekten asla yazı yazmaya konsantre olamadım gitti.

İrem Moralı İrem Moralı

Sizlere bu köşe yazımı Santorini Adası’ndaki, tüten volkanın az ötesinde, denizin üzerindeki bembeyaz malikanemde, yemyeşil çimlerin üzerinden yazıyor olmayı dilerdim.

Hatta yazımı bu kadar uzun süre yazmayı ihmal etmemiş olmayı da dilerdim. Ancak hepinizin bildiği gibi ülke olarak, hatta dünya olarak çok ama çok zor bir süreçten geçmekteyiz. Bundan 25 gün kadar evvel, “Corona Virüsü” haberleri çıkmaya başladığında, evet başlamıştım korkmaya ben de. Ama bu derece ağırlaştırılmış müebbet misali evlerimize kapanacağımızı ilk başta çok idrak etmemiştim. Tıpkı birçoğumuz gibi.

Ama işin ciddiyetini algılamam çok da vakit almadı. Acilen erzak alışverişi yapıp, kızımla beraber evimize kapandık. Ablam, ilk başta iki kez sevgilisini görmeye gidince, giriş çıkışları yasaklayıp “ya o ya biz” diyerek onu da eve kapattım. Başka çaremiz yoktu çünkü.

İşte her geçen gün tüm dünyayı saran bu illet virüs yüzünden dakika dakika tüm sosyal medya platformlarını ve haberleri takip etmekten, bu virüse yakalanan sevdiğim arkadaşlarımın durumu için endişelenmekten asla yazı yazmaya konsantre olamadım gitti.

Neredeyse gün aşırı aldım elime bilgisayarımı, açtım.. O bana baktı, ben ona. Resmen kesiştik.

Hepimizde olduğu gibi bende de gelecek günlerin, ayların hatta yıllarımızın endişesi, banka borçları, kart ekstreleri, kira derdi, yaşayabilmek için ayakta durma savaşı var. Bir yandan da psikolojimi zinde tutmaya, ufak tefek kendimi oyalayacağım şeyler bularak gülümsemeye çabalıyorum. Mesela ben de gün aşırı müzisyen bir arkadaşımı canlı yayınıma konuk ediyorum. Beraber müzik yapıyoruz, şarkılar söylüyoruz, takipçilerimizle, arkadaşlarımızla keyifli vakit geçirmeye çalışıyoruz.

Kelimelik indirdim yeniden, okuyamadığım kitaplarımı, eğer konsantre olursam, okumaya çalışıyorum. Yemek ve tatlı denemeleri yapıyoruz. Muhtemelen “Ağır Yaşamlar” programına konuk oluruz diye düşünüyorum bu iş bittiğinde. Ama vitaminlerimizi ve spor yapmayı asla ihmal etmiyoruz. Bol sebze yemeye özen gösteriyoruz. Arada haftalar geçtikçe evde küçük çaplı birbirimize girmeler olsa da, mecbur dayanacağız. Herkes gibi bu savaştan sağlıkla, en az zararla çıkacağız inşallah.

Elbette çok fazla düşünme fırsatı da buluyorum bu süreçte. Hayatım boyu yaptığım hatalarım nelerdi? Neleri sonra yaparım diye erteledim bu zamana kadar? Elalem ne der diye neleri yapmadım? İçimde kalan bir şeyler var mı birine veya birilerine söylemeyi ihmal ettiğim? diye.

Ve daha bu gibi bir sürü şeyi düşündüm. “Özgür kalacağımız zaman neleri yapmak istiyorum en çok?” diye kafamda ufak bir listem var artık.

Dün Instagram hesabımda da yazdığım bir konu vardı. Ben, yapı olarak dokunmayı çok seven birisi değilim. Hatta bir o kadar da dokunmatik insanlara tahammül edemem. Sinir basar bana fazla dokunulursa. BASARDI!...... Artık öyle değil. Meğer ne çok kırmışım belki de arkadaşlarımı “Allah aşkına bir de bu kadar dokunmasan her şey ne güzel olacak” dediğim zamanlarda.

Bilememişim sarılmanın, dokunmanın, öpmenin ne büyük değer olduğunu, ne özel olduğunu. Nasıl özledim arkadaşlarıma sarılmayı, onları görmeyi, sevdiklerimle vakit geçirmeyi. Hatta gökyüzüne doya doya bakmayı; en önemlisi güneşi ne çok özlemişim…

Nefes alabilmenin bu hayattaki önemi mutlaka farkındalığı yüksek bilinçteki bir çok insan için zaten çok uzun zaman önce idrak edilmişti. Şükür sebeplerimizin en başındaydı nefes almak, alabilmek!..

Şimdi sanki dünya eşitlendi gibi hissediyorum. Maddi geliri çok yüksek olan kesimden tutun, en düşük olan kesime kadar herkes evinde. Olması gerektiği gibi. Bazısı dünya devi, Başbakan, dünyaca ünlü oyuncu, şarkıcı… Ama fark etmiyor! Ne kadar paran olursa olsun, bu virüsün zengine fakire diye bir ayrıcalık tanıdığı yok. Şansın varsa, görecek günlerin varsa daha yaşıyorsun. Yüce Allah’ın da takdiri oluyor elbet. Her zaman da böyle değil miydi zaten? Binlerce hastalıktan, binlerce insan hayatını kaybetmedi mi?

Sevdiklerimizi kendi ellerimizle toprağın altına vermedik mi?

Bir söz vardır, çok severim “aynı yerden canı yanmayan seni asla anlamaz”..

İşte şimdi dünya olarak herkes, her kesim aynı şekilde canı yanarak, endişe duyarak belki de ilk defa aynı hisler içerisinde.

Tabi hala sokaklarda gezinen bazı duyarsız bir takım insanlar da söz konusu. Hala anlamıyorlar ki, gezdikçe her geçen gün onlar yüzünden bu karantina sürecimiz daha da uzayacak. Ne diyeyim gerçekten de bilemiyorum. Erol Köse’nin bu konudaki duyarlılığını kesinlikle takdir ediyorum. Evlerinde party düzenleyenleri de afişe ediyor. Çok da iyi ediyor. Sanki bizler gerizekalıyız da evimizdeyiz, haftalardır sevdiklerimizden uzakta, bir onlar akıllı sadece!

Bu arada evli veya beraber yaşayan çiftlerin birbirlerine tahammülsüzlükleri başladığını duyuyorum.

Muhtemelen bu karantina sonrası belki de ayrılan çok çift olacağı gibi yeni bebek müjdesi alacağımız çiftler de olabilir.

Her ne olursa olsun, dilerim herkes sağlıklı olsun, huzurlu ve mutlu olsun.

Sağlıklı günlerde kavuşmak dileğiyle