Peygamberin Kalbinde Yer Edinmek

Ben “Kutlu Doğum” haftasını bir etkinlik salonunda okunan Kuranları ve gösterileri alkışlayarak geçirmektense ihtiyaç sahibi bir kardeşimle dertleşerek geçirmeyi tercih ediyorum.

Sibel Üresin Sibel Üresin

Son yıllarda “Kutlu Doğum Haftası”nı sık sık duyar olduk.

Peki, nedir bu “Kutlu Doğum Haftası?”

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Milâdî takvime göre ise bu 571 yılı Nisan ayının yirmisine rastlamaktadır.

Bu gece, Müslümanlar arasında yüzyıllardan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta, Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır. Büyük Türk alimi Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı “Vesiletün'necat” olan Mevlid kitabı O'nun doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini en güzel bir şekilde dile getiren değerli bir eserdir.

Fakat bu yazı da dile getirmek istediğim konu bu yıllardır süren kutlama tarihindeki tutarsızlıklardan ziyade kutlamaların son yıllardaki şekli ve mahiyeti olacak.

Çünkü kutlamalar son yıllarda maalesef manevi bir atmosferden çıkıp adeta bir şenlik ve şölen havasına bürünerek geleneksel bir dini ibadet törenine dönüşmüş durumda…

Bu kutlamaların ruhunu doğru anlamak ve ümmet olarak hassas bir şekilde hareket etmek durumundayız.

Kutlamalarda işlenen konulara şöyle bir göz attığınızda genellikle “sevgi” ve “hoşgörü” temaları olduğunu göreceksiniz. Bu konuların işlenmesi tabi ki son derece önemli, fakat kutlu doğum haftası etkinliklerinde peygamberin her şeyden önce bir eş, bir baba, bir evlat olarak beşeri yönlerinin anlaşılmasını çok daha fazla önemsiyorum.

Namazın, orucun, tesettürün ruhunu anlamaktan ziyade şekli kısmının ön plana geldiği ve de yaygınlaştığı bir dönemde artık gelenekselleşen bu kutlu doğum etkinliklerinde ümmet olarak bir manevi uyanışın ve aydınlanmanın gerçekleşmesini umut ediyorum.

Resmi kutlamaların adeta bir şölen ve şov havasında geçmesini de üzüntü içerisinde takip etmekteyim…

Peygamberin doğum gününün kutlanması bize bir yetimin başını okşamayı, bir öksüzü bağrımıza basmayı, bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermeyi ve de bir mülteciye kapımızı açma duyarlılığını kalplerimizde uyandırmayı başaramıyorsa, burada Peygamberin doğumunu kutlamaktan bahsetmek bence riyakar bir davranıştan öteye geçmez…

Ben “Kutlu Doğum” haftasını bir etkinlik salonunda okunan Kuranları ve gösterileri alkışlayarak geçirmektense ihtiyaç sahibi bir kardeşimle dertleşerek geçirmeyi tercih ediyorum.

Tüm kardeşlerimin de kalbi uyanışlarının gerçekleşmesini dileyerek büyük salonlarda kalabalıkların içerisinde yok olmaktansa, küçük bir kalbin içerisinde kocaman yer edinerek var olmalarını tavsiye ediyorum…

Sevgiyle ve muhabbetle…