Paramparça’nın işi neden zor?

Her ölüm ardında bir boşluk bırakır. Hele gideni önemseyenler için daha farklıdır bu boşluk.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Çünkü hayat ne kadar devam etse de, gidenin yerine birileri gelse bile aynı olmaz. Hani, ‘Ben sensiz yaşayamam diyenlerden değilim. Sensiz de yaşarım ama senle bir başka yaşarım’ demiş ya Nazım Hikmet… Onun gibi işte.

Ölüm olgusunun yarattığı bu durum dizilerde de aynen geçerli. Özellikle başrollerden birinin ayrılışı zordur. Hem izleyiciye kabullendirmek, hem de dizinin gelişimi açısından sorun yaratır. Üstelik öykünün temeli ölen karaktere dayanmışsa, bölümler boyu oradan gelişmişse ölümle dengesi bozulan senaryoya çok daha fazla iş düşer. Bir yandan ölüm gerekçesinin ‘Bunun böyle olması lazımdı’ inandırıcılığını taşıyan sunumunu sağlamak, bir yandan da o karakterin gidişiyle boşalan içerikte dizinin başarısını azaltmayacak bir süreç yaratmak gerekir. Ne yazık ki her yapım, oyuncularla yollarını ayırıp karakterleri ölüme yollarken bu ayrıntılara yeterli özeni göstermiyor. Böylece kendi sonlarını da hazırlamış oluyor. Onun için sevilen bir dizide ölüm yaşanacaksa, bunun alt yapısının ve sonrasının sağlam tutulması şart.

Son zamanlarda arka arkaya ölümler yaşayan dizi dünyasında ‘Paramparça’nın Gülseren’ini de uğurladık. Peki, nasıl etki etti bu ayrılık? ‘Paramparça’ya ilgiyi azaltır mı? Bakalım.

GÜLSEREN’SİZ ‘PARAMPARÇA’NIN DÖNÜŞÜMÜ

‘Paramparça’nın Nurgül Yeşilçay’sız yolculuğunun nasıl olduğunu yorumlarken üstünde durulması gereken en önemli nokta, Gülseren’in dizideki varlığı ve bununla bağlantılı olarak geçirdiği dönüşüm! Bu dönüşüm, Gülseren’den ikinci sezon itibariyle vazgeçildiğinin ve karakterin ‘Paramparça’daki etkisizliğinin habercisiydi aslında.

Şöyle ki; Gülseren kocası tarafından terk edilmiş çocuklu kadınların yaşamdaki zorluklarıyla gösterdi yüzünü. Özverili anne, gururlu kadın olarak sunulurken gelişim mantıksızlıklarına rağmen bir parça sempati topladı. Gülseren ve Hazal’ı çokça işleyerek çatışmasını başlatan dizi, çocuk kapma kavgacılığını ve Cihan’la sevgililiği devreye sokup izleyiciyi de kutuplaştırdı. Cansu ve Hazal öykünün odak noktasında görünse bile asıl ağırlık, Cihan-Gülseren aşkına ve Dilara’nın, kocasına sorun yaratan kadın, haline getirilmesine verilmişti. Bu süreçte aslında gayet itici olan Cansu’yu alabildiğine şirinleştirip Hazal’ı her tür kötülüğü yapabilecek paragöz kız şeklinde sunan senaryo, Gülseren’i parlatıp tavrını masumlaştırmak için de elinden geleni yapıyordu. O denli gayret gösteriyordu ki, saçmanın saçması bir araba kazası, Hazal’ı denizden kurtarma şovu dahi sunuldu bize. Kısacası ‘Paramparça’nın ilk sezonunda kızlar arasındaki trafikte de hayli etkin olan Gülseren’in dizi gidişatındaki rolü fazlaydı.

Ancak ikinci sezonda durum değişti. Gülseren’siz ‘Paramparça’ya dönüşüm başladı. Kim bilir belki de izleyicinin Gülseren’i yuva yıkan kadın olarak görmesi, Dilara’ya haksızlık yapıldığını düşünmesi bu vazgeçişin fitilini ateşlemiştir. Oyuncular arasındaki gerilim de bu ateşi körüklemiştir. Ayrıca ilk sezonda Gülseren-Cihan ilişkisinin tatsızlaşıp, ilerleme kaydedilemez oluşu da bir gerçek. Konunun tıkandığını fark edenler Barış Falay’ın canlandırdığı Harun’u devreye soktu zaten. İyi de oldu doğrusu. Çünkü sezon boyu tüm yükü üstlenip dizinin başarısına katkıda bulunan Erkan Petekkaya’ya destek geldi. Bu katılım Dilara’yı da ‘kötü eş’ durumundan kurtarıp ‘mutluluğu hak eden kadın’ konumuna yükseltti.

Peki, böyle bir gelişimde şayet ölmese Gülseren’in payına dişe dokunur bir şeyler düşebilir miydi? Düşse de rolleri tersyüz eden senaryonun ilgi çekiciliği ne kadar sürebilirdi? Süremezdi. Bu nedenle zaten izleyici gözünde itici bir konumda bulunan ve Nurgül Yeşilçay’ın dik konuşma tarzı-sert tonlamalarıyla bu izlenimi daha da güçlendiren Gülseren’i için en hayırlısı, beter hale düşürülmeden ölüp gitmekti! Öyle de oldu zaten.

Şimdi gelinen noktada ‘Paramparça’nın senaryosu, bir kez daha dönüşüm geçirme evresinde. Gülseren’in eksikliğini hissettirmeyecek bir yola sokulan yapım, Dilara-Cihan-Gülseren üçgeninden kurtulup Cihan-Dilara-Harun üçgenine yelken açtı. Harun’un Dilara’nın hamileliğini öğrenmesiyle işler daha da karışacak. Tabii bu esnada eski defterler de açılmaya başladı. Bir de atarlı halamız Maide(Hümeyra) girdi devreye… Hazal’ın öğretmen aşkından epeyce malzeme çıkacağı kesin. Cansu-Deniz cephesinden de Rahmi’nin payına düşen şamata bol olur. İlaveten Özkan ile Keriman’ın atışmalı komedi tadını da unutmayalım. Yani Gülseren’in yokluğunu hissedecek zaman kalmaz. Hepsinin ötesinde Hazal’ın, Cansu’nun, Cihan’ın anıları sağ olsun. Nasılsa hepsi birer ikişer hatırayla geri dönüşler yaşatıp Gülseren’i yine dizide var ederler. Eh bunlar yeter de artar bile, Gülseren’in öldüğü bölümde reytingi yükseltip sonrasında eski seviyesini koruyan ‘Paramparça’yı idare etmeye.

NURGÜL YEŞİLÇAY’SIZ ‘PARAMPARÇA’ BİTER DİYORSANIZ…

Adettendir. Bir dizide başrollerde kopma oldu mu hemen ‘Dizi biter mi’ sorusu akıllara gelir. ‘Paramparça’daki ölümün ardından da aynısı oldu. Görüşümü soran çok. Buradan topluca cevaplayayım. Nurgül Yeşilçay’ı sevenler ve gidişine üzülenler için dizinin biteceğini düşünmek normal. Ancak Gülseren karakterine ağırlık verip yola çıkan, sonra onu yavaş yavaş dışlayarak yeni karakterlerle boşluk doldurmaya başlayan ‘Paramparça’nın Nurgül Yeşilçay’sız yolculuğunun hemen biteceğini düşünmek de hata.

Çünkü bu karakterin yaptıkları ve Nurgül Yeşilçay’ın performansı baştan itibaren eleştirilere maruz kalmaya müsaitti. Yani herkesin ‘olmazsa olmaz’ diyeceği biri olmayı başaramadı. Hatta kimilerine itici bile geldi. Her oyuncu ille de çok beğenilecek, sevilecek diye kural yok tabii. Ama gerçek şu ki kimisi kılını kıpırdatmadan fenomene dönüşür, kimisi de yırtınır paralanır ama bir türlü izleyici geneline hitap edemez. Artık rol performansından mıdır, yoksa izleyiciye yansıtılan enerjiden midir bilinmez… Sözün kısası, her veda aynı oranda etkilemez izleyiciyi. Maalesef Cihan’ın karısı olan ama ona karılık etme şansı yakalayamayan Gülseren karakterinin ve Nurgül Yeşilçay’ın vedasına yaklaşım da bu özellikte! Gülseren, izleyiciyi sımsıkı kavrayacak bir pozisyonda olamadı, sempatik gelecek bir karakter sunamadı. Yanı sıra tüm forsu, senaryo gelişimindeki abartılarla ve yersizliklerle ilk sezonda çabucak tükendi gitti.

Öte yandan Gülseren’in yollanış senaryosu da hiç hoş değildi… Kesinlikle çok saçmaydı. Gülseren’i düğün günü öldürmeye karar verenler daha yaratıcı olabilirlerdi. Ozan’ın evli-çocuklu kadın takıntısıyla dındınının dındını biçiminde yaratılan kıskanç eski koca, birdenbire mahallenin namus bekçisi kesilen komşunun yemeyip içmeyip araması sonucu gaza geliyor. Düğün yerini de biliyor zaten ve elini kolunu sallayarak giriveriyor mekândan içeri. Sonra da tabancayı çekiyor ve Gülseren de nereden nereye görüp fırlıyor, siper ediyor kendini. Mesajcılık çok da… Gel de inan bu yaşananlara. Mekânda bulunanların tepkisiyse, izleyici açısından tam soğuk duş. Sanki herkes ‘Aman iyi ki vuruldu, kurtulduk’ deme havasında… Donuk donuk bakıp neden sonra bir zahmet hafiften üzülür gibi yaptılar. Her karede zorlama gün gibi ortadaydı. Olay sonrasındaki ambulans-polis süreci daha beter komedi… İzleyici deseniz, Gülseren’in ölüp gideceğini bildiğinden heyecan sıfır. Hani biraz daha sürpriz bir şekilde verilseydi, daha dramatik ve gerçekçi bir uğurlamayla akılda kalıcılık sağlansaydı fena mı olurdu? İyi olurdu da… Neyse.

Neticede; Ölen ölür kalan sağlar bizimdir durumu geçerli ‘Paramparça’ için! Nurgül Yeşilçay’ın ayrılışı sadece kendini bağlar nitelikte. Zaten rolü iyice pasifleşen ve diziye katkısı oldukça azalan Yeşilçay’ın, kendisine reva görülen mini sahnelerin mantıksızlığında varlık göstermeye çalışan Gülseren’i olmadan da ‘Paramparça’ aynı tempoda ilerlemeyi başarabilir. Dizinin işinin zorlaşacağı filan da yok anlayacağınız. Boşa kasmayalım kısacası.

Zaten şu aşamada Star’ın ‘Survivor’ ve ‘Kırgın Çiçekler’in yer aldığı Pazartesi gecesine ‘Paramparça’ dışında başka seçeneği de yok. Üçüncü sezon derseniz… İşte orada pil bitebilir. Ama yine de kestirip atmamak lazım. Belli mi olur? Bir bakmışsınız Gülseren kıskacından kurtulan Cihan daha erkek dünyasına dalar ve işin intikamcı aksiyon yönü ortaya çıkar. İzleyiciye sempatik gelen isimlerle sürpriz de yapıldı mı… ‘Paramparça’, karakter ölümleriyle gelişen ‘bitti-bitecek’ kötümserliğini kırıp kendini aşabilir. Her şey senaryoya bağlı!

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal