Örgütlü kötülükle mücadele

Kızı olan Annelere Babalara kırgınım en çok da.

Oya Ulaş Oya Ulaş

Güne; büyük kaygı, korku ve telaşla başlamak nasıl bir cehennem bizler için. “İnsanın zulmü, günahlarından güçlendikçe artar” derler, doğruymuş.

Bir taraftan bizi karanlığa itenlerin günü, diğer taraftan umutların yeşerdiği, yarınların habercisi Nevruz.

Nasıl bir ülkede yaşıyorsak ne olayı bitiyor, ne heyecanı. Bildiğin modern zaman kabusları.

"Gün geçmiyor ki" dediklerinden.

Rahatsızlığımdan ve hafta içi geçirmek zorunda kaldığım bir operasyon yüzünden bakmıyordum haberlere, lakin dün ve bugün bir miktar maruz kalmak zorunda kaldım.

Üstelik; tam da, endişe, çokça heyecan ve üzüntü barındıran bir hafta geçiriyorken.

Kötü bir sabaha uyanmışız meğer.

Test sonuçlarımın kötü geldiğini öğrendiğim o sabaha uyandığım gibi.

Gece yarısı kararnamesiyle, 42 milyon kadının hakkı, hukuku elinden alınmış. Bizler uyurken üstelik.

Tek bir kişinin imzasıyla.

Sessiz, sedasız, vicdansız.


Bu arada söylemem gerek, sözleşmenin esas adı "kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin avrupa konseyi sözleşmesi " yani bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi.

Kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin arttığı bir dönemde, tam olarak uygulanmayan bir uluslararası sözleşmeden çıkmak demek, bundan sonra yaşanacak kadın cinayetleri ve kadına şiddet olaylarının sorumluluğunu almak demektir. Öyle de oldu. Sayelerinde.

İçimde inanılmaz üzüntü, öfke, isyan ve karamsarlık var.

Sadece İstanbul Sözleşmesinin iptalini değil, iptal edilme yöntemini bile kabul edemiyor aklım.

Nasıl olur ? Anlamak mümkün değil.

Hissettiğim en güçlü duygu kalp kırıklığı.

Hepsine. Her şeye.

Bu karara alkış tutan, sevinen herkese.

Kızı olan Annelere Babalara kırgınım en çok da.

Kadınları, çocukları hayatta ve güvende tutma yükümlülüğü veren bir sözleşmeye, eşitliliği sağlayan bir iradeye karşı çıkmak, bunu savunmak, buna sevinmek akıl alır gibi değil.

Buna niye sevinir ki insan? Niye sevinilir ki ?

İşin en acısı da bu.

Ama suç biraz da bizim sanırım.

Muhalefet yapamadık.

Örgütlenemedik.

Örgütlü muhalefet de yetersiz kaldı.

Olmadı.

İzin verdik.

Göz göre göre hayatımızın cehenneme çevrilmesini izledik, her seferinde öylece kaldık. Üzüldük. Ama üzgün olmak yetmedi. Üzgün olmanın ötesine bile geçemedik.

Hadi iktidar hırsı, koltuk sevdası bunları yaptırdı, yaptırıyor !

Ya sosyal medya yorumları ?

“Morardınız mı ?” diye açılan tag’ler?

Örgütlü kötülük yayan insan bunlar.

Bunlarla mücadele etmek zor.

Örgütlü kötülükle mücadele etmek zor.

Ama imkansız değil.

Daha önce yapıldı, yine yapılır.

Biri yazmış ; “Pedofiliyi ve sapkınlığı savunan sözleşme ile korunmayacakmış. Kendi kendini korurmuş”. Gülemedik bile.

Hani seviniyorlar ya, neye sevindiklerini bile bilmiyorlar. Belli ki okumamışlar.

Oturdum 30 sayfanın hepsini teker teker sıkılmadan okudum, bir tane "türk aile yapısı" denilen şeye zarar verebilecek madde yok. Bu sözleşmede, eşcinsel evliliklerin yolunu açabilecek herhangi bir madde yok. Yok.

Okusalar, “bunu hoş görmüyorlar” diyebilirim ama okumamışlar, okumuyorlar.

Tüm bu olanlar karşısında hissettiğim acıyı artık anlatamıyorum bile. Çok yoruldum ben, çok yorulduk.

Sadece bir kadın olarak; son nefesime kadar, ne bize yapılan bu ihaneti, ne dün geceyi, ne de katilleri teşvik eden bu kararı asla unutmayacağımı biliyorum.

Unutmayacağız.

Ve tek bir kadın cinayeti kalmayana kadar mücadeleye devam edeceğiz.

Çünkü biz hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz.