Kayış koptu, cümbüş başladı

Genelgede anlatılanı haber kanalları bile anlamazken, halka suç bulmak yanlış olurdu.

Oya Ulaş Oya Ulaş

Bakanlık bir genelge yayınladı hafta içinde.

Şöyle diyordu; 21 kasım cumartesi günü saat 20:00'den, 22 kasım pazar günü saat 10:00'a kadar ve 22 kasım pazar günü saat 20:00'den 23 kasım pazartesi 05:00 a kadar sokağa çıkma kısıtlaması uygulanacaktır."

Yani Cumartesi 20:00'a kadar dışarısı serbest. Bu doğrultuda ilk uygulama, 21 kasım cumartesi yani dün akşam saat 20:00'den itibaren başlayacak- yazımı yazmaya başladığımda başlamıştı-...

Peki bu genelge sosyal medyaya nasıl düştü?

Haber siteleri bunu nasıl servis etti?

“Yeni bir karara kadar hafta sonları 10.00-20.00 saatleri dışında sokağa çıkma kısıtlanacak"

Ve bununla kayış koptu, cümbüş başladı, sosyal medya karıştı.

Genelgede anlatılanı haber kanalları bile anlamazken, halka suç bulmak yanlış olurdu.

Bir Ortadoğu ülkesinde, yönetenlerin halka yasağı bile anlatamamasını okuduk ve yaşadık örnekleriyle.

“Sabah 10’da Esenler’den Artvin otobüsüne bineceğim, yasak başladığında Samsun’da inip ertesi sabahı mı bekleyeceğim? yok inmeyip yola devam etsem kaçak mı sayılacağım? diyen vatandaş da vardı.

Yorumcu olarak katıldığı programda, “sokağa çıkma yasağı başlıyor, bizim maçta 7’de başlıyor, ilk yarı oynayıp bitirmemiz lazım” diyen menajer de.

Yasakları anlamayanlar, anlamayanlara anlatmaya çalıştı.

Anlamayanlar için şemalar çizildi, tablolar yapıldı, resimli görseller paylaşıldı.

Havuz problemlerini geçti uygulanan yasakları anlamak ve çözmek.

Koca memleket de herkes birbirine sordu; “tedbirler neymiş?” diye!

Bir saat sorunumuz olmuştu buna benzer, sabah kalkıldığında kimse saati bilmiyordu.

Anlamamıştık ama muhakkak çok önemli kararlardı.

Cumhurbaşkanını ilk dinlediğimde, okullarda eğitime ara verilmesini anladım ben de, yasakları çok anlayamadım.

Hem nasıl anlayayım; 20 dakika “gavur izmir” dedi, yaptıklarından bahsetti. Belediyenin ve vatandaşların güzelliklerini kendisine bağladı.

Kesinlikle bir şeyler olmuştu ama biz yine fark edememiştik.

Belki de amaç kafası karışık olan virüsü delirtmekti. Kim bilir ?

Herkes anladığı kadar sokağa çıkarsa, sorun çözülecekti ama yine de kendileri bilirdi.

Ne geyikler döndü, ne mizahlar arşa çıktı. Aslında gülüyorduk ağlanacak halimize.

Yaptıklarımız şaka değildi, ülke koca bir şaka olmuştu.

Kısıtlamalar saçma olunca, anlatılması ve anlaşılması da saçma olmuştu elbet.

Kafalarda onlarca soru vardı.

Yasağın başlamadığı saatlerde; avm’ler, kuaförler neden açıktı?

Metrobüsle, toplu taşımalarla işe gitmek zorunda olan insanlar ne yapacaktı?

Bir gecede işsiz kalan binlerce garson, kasiyer, kafe-bar-kulüp çalışanları için tedbirler alınmış mıydı?

Covid yüzde beş ihtimalle öldürüyorken, bu politikalarla insanlar gerçekten yüzde yüze ölecekti.

Uzun saatler boyunca, koştur koştur çalışıp hakarete, tacize, yorgunluğa üç kuruş için direnen bir ordu insan, o üç kuruştan da mahrum kalmıştı.

Bu ikinci dalganın ve bu saçma, hiçbir altyapısı olmayan kısıtlamaların toplumda neleri tetikleyeceğini düşünmek ne korkunçtu.

Virüs ilk çıktığında, gizli rapor basına sızmıştı. Bu virüsün toplam üç dalga da olacağı yazıyordu. Haziran’da yasakları kaldırıp, insanlara krediler verip tatile yollamanın manası yoktu.

Bizi her fırsatta kıskanan Almanya, kapattığı restaurant'lara geçen yıl, aynı ayda devlete bildirdikleri gelir üzerinden %75'ini hibe olarak yardım şeklinde verdi.

Davulun sesi hoş gelir misali, gurbetçi vatandaşlarımızın dediği gibi kıymetini bilmiyorduk buranın.

Kaldı ki biz de böyle bi şey yapılsa; bazı firmalar hariç herkes batar, gelirinin yüzde onunu beyan ettiği için.

Neyse ki, biz şahlanma dönemine giriyoruz, Titanic’in batarken şaha kalkışını unutmuş bir vaziyette.

Zamanında yaşadık ve çöktük, toparlanırken yine düştük. “Önlem almayın” demiyoruz, fakat böylesini almayın.

Sağlık Bakanı çıkıp; “bir çok ülkeyle kıyasladığımızda sağlık için ayırabildiğimiz kaynaklar oldukça sınırlı” diye beyanat veriyor.

Madem kaynaklarımız oldukça kısıtlıydı. Neden ABD, İspanya, İtalya başta olmak üzere 158 ülkeye maske, tulum, ilaç gönderdik?

Öncelikle toplumun dürüst olması gerekir ki, gelecek lider de dürüst ve namuslu olsun.

Toplum neyi hak ediyorsa, öyle yönetilir.

Biz de 7 uçakla kıbrısa pikniğe gitmenin, ülkemizin gelişmişlik düzeyini gösterdiğini sanmaya devam edelim.

Ahh o piknikte kaç mangal yandı kim bilir ? ...