Kabusun yıl dönümü

Covid 19’un hayatımıza girmesinin yıl dönümüydü üç gün önce.

Oya Ulaş Oya Ulaş

Hani; 11 Mart'ın ilk saatlerinde Sağlık Bakanlığının, Türkiye'de ilk vakanın görüldüğünü duyurmasının yıl dönümü.

12 Mart'ta Türkiye'de ilk ve orta dereceli okullar ile üniversitelerde, eğitime ara verilmesinin seneyi devriyesi.

“Kâbus’un yıl dönümü” de diyebiliriz.

Sizi bilmem ama bana 10 yıl gibi gelen bir yıl oldu.

Bir sene; hem bu kadar hızlı, hem bu kadar yavaş nasıl geçti ?

Resmen, 3 yıl uzunluğunda, 1 ay hızında geçen bir yıldı.

Tüm dünya, eş zamanlı olarak hazırlıklı olmadığı, bilmediği bir şeyle karşılaştı ve ölüm gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleşmek durumunda kaldı. İnsanlar hem kendi hayatı hem de sevdiklerinin hayatı için aynı zamanda ve topluca kaygı duydu. Bir yandan hareketsizlik, moral bozukluğu, bilinmeyenle savaşmak, ortada sağlıklı net çözümlerin olmayışının getirdiği çaresizlik, gelecek kaygısı ve ekonomik kaygılar ile yaşam bir yük haline gelirken; öte yandan kendi hayatı ve sevdiklerinin hayatına yönelik tehdidin yaşamlarının merkezi haline gelmemesi için çabaladı ve ölüm korkusunu hafifletmek için yaşama yeni anlamlar kazandırmaya çalıştı.

Dönem olarak alırsak, sinirlerimizin son derece yıprandığı bir dönem oldu.

“Cebimizde kolonya ve dezenfektan ile gezmek de varmış” diye kederlendiğimiz öğreti oldu bizler için.

Her gün onlarca, yüzlerce ölüm haberi alırdık, önemsemezdik. Trafik kazası, cinayet vs. Hatta ebola, aids, sars ölüm haberleri bile bizi pek alakadar etmezdi, çünkü bizi öldürme şansı neydi ki? bize bir şey olmazdı.

Nasılsa, her biri yalnızca birer sayı, birer istatistikti bizim için. Görmediğimiz insanların hayatlarını kaybedişleri bizi ilgilendirmiyordu, korkutmuyordu.


Coronayı ilk duyduğunda da eminim çoğu kişi aynı pencereden baktı hadiseye. Yalnızca birer istatistikti her şey. Çok uzaktalardı, taa Çin’de bir şeyler oluyordu ama bize neydi? ama öyle olmadı. “Bize ne ? “ olmadı. Çok kısa sürede her şey bizimle de ilgili olmaya başladı, dünyaya bakışımız, algılayışımız değişti. Algıları değiştirdi, sorgulattı, anlam arayışına soktu. Kendi adıma konuşmam gerekirse insanların "kendi ölümleri" söz konusu olduğunda, tavırlarının nasıl değişebildiğini öğretti.

Ekonomilerimizin ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu gördük. Piyasaların, borsalarımızın kağıttan yaptığımız kuleler olduğuna şahit olduk. 1 yılda çok fazla şey değişti, çok fazla şey öğrendik.

“Her şeyin başı sağlık” derken bile laf olsun diye konuşmuyoruz artık. 

Peki bu bir yılda öğrendiklerimizi ne kadar süre hatırlarız? Hemen unutur muyuz acaba?

Bilmiyorum !

Onu da her şey gibi zaman gösterecek.


Öğretici zamanlardayız.

Unutamayacağımız derslerin çok olmaması temennim.

Hazır yukarıda, “Ekonomi” demişken; Ekonomik desteklerin yokluğunda pek çok sektör darboğaza girdi, iş yerleri iflas etti. Esnaf çalışanlarının ücretlerini, sigortasını, işletme giderlerini ödeyemedi, kepenk indirmek zorunda kaldı.

2020 yılı Ocak-Aralık döneminde 16 bin şirket ve 24 binden fazla gerçek kişi, ticari işletme kapandı, yaklaşık 100 bin esnaf kepenk indirdi. Diğer bir deyişle, bir günde 273 esnaf iflas etmiş oldu. İşsizlikle mücadelenin sonucunda artan intihar vakalarından bahsedip sizi üzmeyeceğim elbet. Ya da aşı karmaşasından.

Genelde bazı şeyler, birinci yılını doldurduğunda güzel değişiklikler olur, güzel hatırlanır.

Pandeminin yıl dönümünde, bizler için değişen tek şey ülke olarak daha da kötüye gitmemiz.