İçindeki Çocuğu Öldür

Yaptığınız her yanlışta arkasına saklanıp suçlamak için var tutuyor iseniz lütfen öldürün onu.

Ayşe Sönmez Ayşe Sönmez

Zaten hemen bir başkasını suçlamaya can atan bizler için ne güzel fırsat oldu, ''sen değil çevrendekiler suçlu'' diyen televizyon dizileri.

Bir otorite çıktı ve tam ihtiyacımız olan şeyi söyledi ''aslında sen ne şahane, ne güzel, ne sevgi dolu bir insan olacakmışsın ama gel gör ki ziyan etmiş seni birileri''. Sanki yıllardır birinin çıkıp bunu söylemesini bekliyormuşcasına coşkuyla tekrar edilen ''çocukluk yaralarımdan sebep bugün sahip olduğum tüm yanlışlarım''.

Elbette kendi köklerimiz üzerinde büyüyoruz ve elbette çok kıymetli can suyumuzu kimin nasıl verdiği ancak her ayağımızın takıldığı taştan onu sorumlu tutmak kısmı biraz mübalağa, biraz da kolaycılık geliyor bana. Hazır tüm can sıkıcılığım üzerimdeyken altını çizerek söylemek isterim ''travmalar sadece sizi dibe çekmek işine yaramazlar, kendi içlerinde üzerine basıp güçleneceğiniz şahane basamak olmak gibi bir gizil yanda barındırırlar''.

Daha ilk çocukluk zamanlarımızdan kalan, geçmiş zaman yaralarını bugüne taşımak, ağlayan çocuk yanımıza gerçekten sahip çıkmak mı? Düşünmek gerek derim ben ki ağlamak yetişkin zamanlarımızda hangi sonucu değiştirdi hesaba katarak düşünmek.

Peşinen cevap veriyorum ben de biliyorum Nasrettin Hoca'nın ''sen nereden bileceksin damdan düşmenin acısını, aynı damdan mı düştük'' diye acısını küçümseyene verdiği ayarı anlatan hikayesini. Zira amacımda var olanı yok saymak, görmezden gelmek yada azımsamak hadsizliği değil lakin sevgisiz bir evde hakedilmemiş davranışlarla büyümüş olmak aktarımda zorunlu olduğunuz bir aile mirası değil diyorum ben.

Evimize kapalı zamanlarımız, sanki yeni bir Nuh tufanı gelmekte olan ve ancak sele kapılmamayı becerebilenlerin devam edebilecekleri yeni bir yazgı öncesi. Bu sefer kocaman bir gemi öngörülmemiş bizler için sanki, daha zorlu bir parkurda, zamanı geldiğinde kendi küçük, en çok bir kaç kişilik sandallarımız ile devam etmemiz istenecek.

Belki çok yakın zamanda çalınacak Sûr düdüğünü bekler dururken bir daha sormalıyız dönüp kendimize ''ruhumun bunca yükü ile batmayacak mı sandalım'' diye. Bunca yangın yeri iken ortalık, hikayemizin bizi anlatır sonunu yazmak için ne kadar zaman var onu bile öngöremezken hala daha kendi kötülerimizi başkaları üzerinden anlamlandırmaya çalışmamın ne türlü bir faydası olacak ki bize.

Affetmek kurtaracak bizi diyorum ben, canımızı yakan kim ise işte tam da onu affetmek. Başkalarını kendi acımalarımıza ortak etmek yerine o bildik acılardan uzak tutmayı denemek. Yaralarımızın kabuk bağlayıp iyileşmesine izin vermemiz gerekiyor artık diyorum. Kolay olmayacak bilmiyorum başka çok şeyin kolay olmadığı gibi bu da kolay olmayacak.

İçimizdeki çocuk ki yetişkin zamanlarımızda bize kılavuzluk yapıp, inanmayı bıraktığınız zaman dayan diyen yedek irademiz olmak için var orada. Acıyan yerlerini sarıp sarmalamamız ve bir daha sana kimse bunu yapmayacak dememiz için var. Onun başına gelenleri kendi kötülüklerimize sermaye yapmak adil değil ve sırf bu adaletsizliğin yükü bile yeter kurtuluş varsaydığımız sandalımızın batmasına.

Burada olsa bilge tavşan, hangi kapıyı seçeceğine bir türlü karar veremeyen Alice' e dediğinin aynını derdi eminim ''gitmek istediğin yola uygun kapıdan geçmelisin'' . Tam o kapının önünde varsayın kendinizi , ya hepsi geçti ve biz yeni çocuklar için en güzel şeyleri yapan olacağız diye gülümsetin içinizde ki çocuğu yok ama yaptığınız her yanlışta arkasına saklanıp suçlamak için var tutuyor iseniz lütfen öldürün onu.