Güneşin Kızları başka kanala geçer mi?

Kanal D’nin ‘Güneş tükenmişliği var’ diyebiliriz. Zira yarattığı çiftlerle bir anda ekranda farklı hava estirip ilgi odağı haline gelen Güneş’i Beklerken dizisinin, iç dinamiklerin yanlış kullanımı sonucu heder edilişi halen akıllarda.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Güneş’in Kızları’na veda ederken…

‘Hayat bizi dört işlemle sınar: Gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda ‘topla kendini’ der’’ demiş Tolstoy. Bu sınavın içinde vedalar, bir başka etkiler insanı. Çünkü değerli olandan ayrı kalmanın hüznü büyüktür. Ama veda vakti gelmişse eğer, ne yapsanız nafile… Gitmesi gereken gider. Nitekim sevenlerine rağmen noktalanan yapımlar için de durum aynı. ‘Bitiyor’ dendi mi tutabilene aşk olsun.

1 Milyonu aşan tweet’le Güneş’in Kızları’nın final yapmaması için çağrıda bulunan fanları kâr etmedi sonuçta. Ekranda kaldığı sürede sosyal medya tepkiciliğiyle paralel ilgiyi göremeyen… Giderayak, sanki yeni fark edilmişçesine isim aynılığından dolayı suç duyurusuna malzeme edilen Güneş’in Kızları TV 8 umudunu da boşa çıkartıp mendil salladı Kanal D limanından. Güneş’in Kızları’na veda ederken ne kaldı geride? Ders alınabilecek detayları sıralayalım.

1-ÇOK KONUŞULMAK DEĞİL, ÇOK İZLENMEK ÖNEMLİ

Özellikle final yapılacağı haberinin ardından sosyal medyada çığ gibi büyüyen Güneş’in Kızları’nı bitirtmeme gayreti dikkate değer bir çabaydı. Ancak onca tweet’e ve paylaşıma rağmen finale bir kala gelen reyting sonuçları dizinin yüzünü güldürecek oranda olamadı.

Bu da gösteriyor ki, içindeki çiftlerin beğenilmesi, oyuncularına ilgi gösterilmesi, onlar üstüne çokça konuşulması veya haklarında sürekli haberler çıkartılması bir dizinin ekrandaki varlığını garantilemeye yetmiyor. Kanallar için asıl başarı kriteri, reklam payının büyüklüğünü etkileyen reytingler. Her ne kadar inandırıcı bulunmasa da, gelen sonuçlara şüpheyle yaklaşılsa da reyting, yegâne belirleyici. Yani çok konuşulmak değil çok izlenmek önemli!

2-İZLEYİCİ İSTEĞİ KANALLARA ETKİ ETMEZ

Daha önce de farklı yapımlarla yaşanan gerçek şu ki, bizdeki dizi olayında izleyici etkisiz eleman konumunda. Hoş cümle olumsuzluğa sadece izleyici kalmayı seçen vatandaş hangi konuda öyle değil ki! ‘Vur ensesine al elinden lokmayı’ kıvamında yuvarlanıp gidiyoruz işte. Bu düzen dizilerin tamam mı devam mı noktasında izleyici görüşünü değersiz kılıp, tüm söz hakkının kanallar ve yapımcılarda olmasını körüklüyor. Onların takdiri doğrultusunda yaşanan gelişmelerde, ne tepkilere ne de isteklere yer var. Nasılsa bu da unutulur mantığı hâkim çünkü. Nitekim Güneş’in Kızları da finale giderken ‘Zaman her şeyi yok eder. Her şeyin bir sonu var’ diyerek unutulmayacak şey olmadığının altını çiziverdi. Dizinin devamı için harcanan çaba da gitti güme.

Bununla birlikte her ne kadar örneklere dayanarak ‘İzleyici isteği kanallara etki etmez’ desek de… Sütten yanan ağzını unutma konusunda ustalaşan izleyici kesiminin, bu hakikati bir yana bırakıp her seferinde sevdikleri yapımların devamı için ‘Bir umut’ diyerek boşa kürek sallama alışkanlığından vazgeçmeyeceği de kesin. Umut fakirin ekmeğidir diyelim.

3-TV 8’İ ÇARE GÖRMEK BOŞ HAYALCİLİK

İnsanların en büyük zaafı, geçmişteki bir durumdan geleceğe pay çıkartma umudu olunca, çare gibi görünen her yolu denemek kaçınılmazlaşıyor. Bu iyi bir şey ama hayal kırıklığı yaşamamak için çare olarak görülenin olabilirliğini de doğru ölçüp biçmek lazım. Hani daha önce Star’daki durumu kritikleşen ‘Kaçak Gelinler’ TV 8’e transfer olmuştu ya… Güneş’in Kızları’nın final yapmaması için fanlarının yürüttüğü sosyal medya kampanyasında da umut, Acun’un kanalı oluverdi bir anda. Hatta ‘TV 8 olmazsa, FOX veya Show alsın diziyi’ diyenler bile çıktı umut kervanında. Oysa bir söz vardır… Papaz her gün pilav yemez!

İş dünyasında akılcılık esas olduğuna göre, Acun Ilıcalı da bunu çok güzel yürüttüğüne göre TV 8 aynı hataya bir kez daha düşer mi hiç? Reytingi düşen, hesabi kesilen bir yapımla dizi macerasına atılır mı? Tabii ki hayır. Dolayısıyla fanlar istedikleri kadar telefon, mesaj yağmuruna tutsunlar, ‘Survivor’la gecelerini doldurup zirveye yerleşen kanalın Güneş’in Kızları’yla işi olmayacağı baştan belliydi zaten. Dizinin güzelliği veya Ali-Selin, Savaş-Nazlı çiftlerinin sevimliliği transfer için yeterli motivasyon olamazdı. Hele bir de fanlara kanıp bir başka kanalın dizisini almanın kazandıracağı bir şey olmadığı önceden denenmişse… Ve dahi çokça güvenilen ‘Maral’ bozgunu yaşanmışsa… Kanalın dizi olayına katbekat temkinli yanaşacağı gerçeği meydandayken, böylesi bir beklentiye girmenin mantıksızlığı baştan belli. Kısacası; TV 8’i, dizi kurtarmada çare görmek boş hayalcilikten ibaret… Kulaklara küpe!

4-YAZ DİZİLERİNE YENİ SEZON YARAMIYOR

Dizi performanslarını gözlemlerken dikkat çeken bir ayrıntı da, yazdan kışa sarkan yapımların bu etapta fazla dayanamadığı! Tabii arada istisnalar çıkabiliyor ama çoğunlukla yeni sezon, yaz dizilerine yaramıyor. Niye derseniz…

Bu olumsuzluğun başlıca nedeni, yazın rekabeti az ortamında kendini daha kolay kabul ettirme şansına sahip olarak zirveye yerleşen yapımların yaşadığı alabora. Şöyle ki; Yeni sezonla birlikte yoğunlaşan rekabetçilik bir yandan çarpıyor, kanalları tarafından gün-saat değişimi yaşamak zorunda bırakılmaları diğer yandan sallıyor! İzleyici tatilden dönen veya yeni başlatılan işlere dalınca, yazın takipçisi olduğu yapımları kolayca öteleyiveriyor. İlaveten, günü-saati değiştirilen dizilere ‘gidici’ gözüyle bakılmasının yarattığı ilgi düşüklüğü de var hesapta. Güneş’in Kızları’nın başını yiyen ilk hata da, Kurtlar’a yer açmak için, Perşembe’den Pazartesi’ye atılması olmadı mı? Dolayısıyla yazdan yeni sezona dizi geçişi yapılırken gün değişikliğine gidilmemesi, hem yapım hem izleyici hem de kanal adına daha hayırlı olur.

5-KANAL D’NİN ‘GÜNEŞ’ TÜKENMİŞLİĞİ

Malum… Son dönemlerde ‘tükenmişlik’ dizi sektörümüzün moda sözcüklerinden oldu. Tükenmişlik denen şey ya kişiler bazında, ya da dizilerde bir şekilde yüzünü gösteriyor. Bana göre asıl tükenmişlik, yaratıcılık becerisi sergileyememe ve hatalardan ders alamama hali…

Bu açıdan Kanal D’nin ‘Güneş tükenmişliği var’ diyebiliriz rahatlıkla. Zira yarattığı çiftlerle bir anda ekranda farklı hava estirip ilgi odağı haline gelen Güneş’i Beklerken dizisinin, iç dinamiklerin yanlış kullanımı sonucu heder edilişi halen akıllarda. Ardında hayal kırıklığı yaratarak finale yollanan bu yapımdan sonra yeni bir ‘Güneş’ yaratıp izleyicisinin gönlünü almaya kalkan Kanal D ne yazık ki aynı yoldan gitti ve bu yapımı da hatalı politikalarla tüketiverdi. Üstelik diğer ‘Güneş’ 54 bölüm dayanmışken, yenisi 39 bölümde karartıldı. Bu da bize gösterdi ki, Kanal D’nin ‘Güneş’le yıldızı pek barışık değil. Bir parlayıp sönüveriyor.

6-SENARYOSU ZORA DÜŞEN YAPIMIN BİTMESİ ŞART

Bitişleri kabul etmek, insanların en zorlandığı konulardan… Ancak daha da zoru, biten bir şeyi sürdürmeye çabalamak! Senaryosunda pek çok cevaplanmamış ayrıntıyla sonlanan Güneş’i Beklerken için diyemeyeceğim ama… Sırlarını en kestirme biçimde ortaya çıkartarak, geride konusunu sürükleyici hale getirecek bir şey bırakmayan Güneş’in Kızları için de durum buydu.

Denizin bittiği noktaya ulaşan dizide Haluk’un tecavüzcülüğe varan ve intiharla sonlanan hastalıklı aşkı deşifre edilmiş… Selin, Ali’yle evlenmiş… Savaş ile Nazlı cümle gıcıklıkları arkalarında bırakıp sütliman olmuşlar… Melisa olayı bir garip biçimde gelişip noktalanmış… Peri, küçük farelikten kurtulmuş… İnci-Rana cephesi evin özgür mahkûmları kıvamında bırakılmış… Kocadan dayak yiyen mağdur kadın olarak gördüğümüz Sevilay, kıskançlığı caniliğe vardıran ruh haliyle, çevresini mağdur edene dönüştürülmüş. Kısacası ortada sır mır kalmayan dizideki her karakterin, senaryo yaratıcılığı bazında olayı tükenmiş. İş, bundan öteye taşımak istenseydi şayet, mantıksızlıklarla dolu gereksiz uzatmalarla tam bir çöküş yaşanırdı. Güneş’in Kızları final yapmayıp buradan başka bir kanala transfer olsa dahi uzun süre dayanmazdı. Anlayacağınız; Senaryosu tükenen her yapımın makul biçimde bitmesi şart.

7-İNTERNETTEN İZLEMEK FAYDA ETMİYOR

Güneş’in Kızları türü diziler en çok hangi kesime hitap ediyor? Tabii ki, içindeki gençlere ve yaratılan çiftlerin aşk hallerine merak saran gençlere. Onlar da, günümüzün teknolojik gelişiminde televizyonunu cebinde taşır hale gelmiş bulunmakta. Bu iyi bir durum gibi gözükse bile aslında hâlihazırda bedava izlemelerde pek işe yaramıyor. Öte yandan dizilerin fan çokluğu ve sosyal medya sevgisine karşın, televizyonda düşük reyting alma çelişkisi de buradan kaynaklanıyor.

Gençlerin geceleri ekran karşısına geçip televizyon izlemediğini düşünürsek… Yanı sıra reyting araçlarının takılı olduğu mekânlarda bu tarz dizilerin pek ilgi görmediği gerçeğini hesaba katarsak… Sıradan ve klişe işler ekranda kalırken kaliteli işlerin kaybolup gitmesindeki mantığı daha iyi kavrayabiliriz. Sözün kısası; Sadece internetten izlemek ve fan olmak fayda etmiyor.

8-GÜNEŞ’İN KIZLARI’NIN EKSİĞİ YOK FAZLASI VARDI AMA…

Son tahlilde; Kötülere cezasını veren, iyileri mutlu sona ulaştıran finale rağmen ardında üzgün takipçiler bırakan Güneş’in Kızları dizisinden izleyiciye yansıyan en önemli ders, ekran başındakilerin söz hakkının minimum olduğu gerçeği. Bu saptamanın ardından gelelim işin ‘Merhumu nasıl bilirdiniz’ kısmına…

Nasreddin Hoca gibi ‘Kimi kimden soruyorsun’ diyerek diziye dair görüşümüzü beyan edersek… ‘İyi’ bilirdik! Göründüğü gibi güzel sanılan adamların içlerinden tahmin edilemeyecek çirkinlikler çıkabileceği hakikatini Haluk’la çok net tasvir edip, anne-kız arasında samimi ilişkiye dair özlenen tabloyu da Güneş ve Selin-Nazlı-Peri üçlüsünün sevimli canlandırmaları sayesinde başarıyla sergileyen dizinin eksiği yok, fazlası vardı. Zaten ne geldiyse başına bu ‘fazla’dan geldi. Çünkü Güneş’in Kızları’nın içeriği bazılarına fazla geldi!

Bizler Maviş enişteyi, Gıcık Savaşı ve arkadaş grubuna maddi-manevi destek veren Emre’yi çok sevmiştik. Aynı şekilde Selin ve Nazlı başta olmak üzere kızlar cephesindeki şımarık-atarlı-çocuksu halleri de önce biraz yadırgasak bile sonrasında bir hayli benimsemiştik. Dahası büyükler cephesinde her karakterin geçmişinde saklı olan gizemlerin bize neler yaşatacağını çokça merak etmiştik. İyi bir kadroyla sunulan senaryonun kapasitesi her yönden gelişmeye fazlaca müsait olunca beklentimizi de yüksek tutmuştuk sonuçta. Gel gör ki; böylesi bir içerik sakız gibi uzatılan düz konulara, canhıraş feryatlara, ağlaklıklara alışkın olanların zevkine ters düştü. Haluk’un şiddete meyilli yönü göze battı. Ali’nin ona benzemeye başlaması tepkileri beraberinde getirdi. Diziye çekicilik kazandırmak için zaman zaman abartıya kaçılınca, Selin başta olmak üzere modern kızların tavırları, kimilerine fazla serbest gelmeye başladı. Derken, Sevilay’ın kendisini sürekli döven eski kocasına onursuzca yapışması olayı iticileştirdi… Haluk’un tecavüzcü çıkması tüyü dikti. Böylece gün değişiminden darbe yemiş olan Güneş’in Kızları’nın içeriğindeki kendine has fazlalıklar, dizinin ekranda yer bulanlardan farklılık gösterircesine başlayan yolculuğunu sağlayan reyting pilini bitirdi.

Sonuçta; Deniz Dargı ve Cenk Boğatur imzalı senaryo, aşk üçgenlerinin, sıradan gençlik öykülerinin ötesine geçebilecek güçteyken, başlangıçtaki özgürlükten ve özgünlükten uzaklaşıldıkça gücü tükendi, mantığı basitleşti. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamaz hale gelen diziden Kanal D de desteğini çekince hesabı kesiliverdi. Vay gidene…

Bu tespitlerin ardından sözümüzü noktalarken ‘Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar’ diyoruz… Lakin üçüncü bir Güneş vakası daha Kanal D’de yaşanır mı bilemiyoruz. Şayet Allah’ın hakkı üçtür kafasıyla ısrarcı davranılıp ‘Güneş’ tükenmişliğine yeni bir şans daha tanınmak istenirse, onun adı da ‘Güneş Tutulması’ olsun bari şeklinde bir öneri getiriyoruz. Belki böylece Güneş’i Beklerken güme giden hayallerin tesellisini Güneş’in Kızları’nda arayanlar, ‘Güneş Tutulması’ ile muratlarına kavuşurlar. Biz mayayı çalalım da… Tutar mı tutar.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal