Game of Thrones’a davet edilen Alper Atak ile röportaj

Game of Thrones’un sinema versiyonu için HBO ile sözleşme imzalayan Alper Atak 1972 Adana doğumlu…

Eylül Kübra Uzun Eylül Kübra Uzun

8.sezonu ile geçtiğimiz aylarda final yapan ve bu yıl 71.si gerçekleşecek Emmy Ödüllerine 32 adaylıkla damgasını vuran Game of Thrones’un sinema versiyonu için HBO ile sözleşme imzalayan Alper Atak 1972 Adana doğumlu… İlk, orta ve liseyi İstanbul’da bitirdikten sonra Çukurova Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği bölümünden mezun olmuş…

Tiyatroya olan aşkı ve ilgisinden dolayı üniversitede tiyatro grubu kurup ilk sahne deneyimini yaşamış. Ve başlayış o başlayış… Adana’da Şehir Tiyatrosu’nda başlayan serüvenini 40 yaşından sonra radikal bir karar alarak İstanbul’a taşımış.

İstanbul’da Genel Sanat Yönetmeni olarak faaliyetlerini halen sürdürdüğü kendi tiyatrosu Tiyatro Öykü adı altında özel bir tiyatro kurmuş.

40 yaşında aldığı bu karar ilgimi çekince ben de hemen ilk sorumu sordum.

BU BİR YOLCULUK, UCUNDA BİR VARIŞ NOKTASI YOK!

Hayallerine ulaşmak adına İstanbul’a gelmek dersem ne dersin?

Ceketimi aldım, çıktım, geldim. 40 yaşından sonra kimileri için delice, kimileri için aptalca gelen -ki bu konuda çok eleştirildim- bir karar verdim. Bugün yaşadıklarıma bakınca en doğrusunu yaptığımı düşünüyorum. Mutluyum, sevdiğim işi yapıyorum, istediğim hayalin peşinden koşuyorum. Bu bir yolculuk, ucunda bir varış noktası yok. Hayatımı bu yolculuğa adadım, nereye götürürse götürsün gidiyorum.

Çok cesur bir karar değil mi?

Bir hayalin varsa, gerçekleşmesine inandığın bir tutkun varsa artık hiçbir şey senin için zor olmuyor, her şeyle başa çıkmayı öğreniyorsun. Çünkü benim bir oğlum var ve Yiğit’e küçüklüğünden beri hep diyordum ki “Oğlum hayallerinin peşinden git, hayattaki tek gerçeğin hayallerin olsun, hiçbir şey seni hayallerinden geri koymasın, bunun için mücadele et”… Hep hayallerinizin peşinden gidin, tek gerçeğiniz düşleriniz olsun diyen ben, sonra bir gün kendi adıma bu konuda bir şey yapmadığımı fark ettim.

İşte o gün karar verdim ve İstanbul’a geldim, bu cesurluksa kabul… Sonraki adımımda uluslar arası bir oyuncu olabilmek için neler yapmalıyım diye araştırmalar yaptım ve Amerika’da San Francisco State Üniversitesi’nde ileri oyunculuk programı için başvuru yaptım. O başvuru sonrasında başta yabancı dil olmak üzere birkaç yeterlilik testinden geçtim ve programa kabul edildim.

Eğitim ne kadar sürdü?

Eğitim 8 ay sürdü, evrensel ve kolektif bilinç gelişimi yönünde oldukça faydalı geçti diyebilirim.

SENİN ÜLKENDE TİYATRO YOK DEDİLER!

Eğitim almaya gelenlere neden buraya eğitim almaya geldiniz diye sormadılar mı?

Sordular tabii… Daha gittiğimiz ilk gün sordular. Ben de bu eğitimin döndüğümde benim orada daha iyi işler yapmama yarayacağını, belki eğitim vereceğimi söyledim. “Eğer bu işi Amerika’da yapmayacaksan burada teknik öğrenmenin ne gereği var? Sen burada öğrendiklerinden sonra geri döndüğünde mutsuz olacaksın, çünkü senin ülkende tiyatro yok!” dediler.

Ben de benim ülkemde tiyatro olduğunu söyledim. Tiyatro izleyicisinin olmadığı bir ülkede, tiyatrodan bahsedilemez dediler. Durdum, düşündüm ve hak verdim. Gerçekten de yeterli derecede tiyatro izleyicisi olmadığı için Türkiye’de tiyatro sanatı çok istediğimiz yerde değil…

Seninle Alamut isimli oyunda birlikte sahne almış bir tiyatrocu olarak ben de aynı fikirdeyim. Ayrıca oğlunun da konservatuarda tiyatro okuduğunu biliyorum. Kendi hayallerinin peşinden koşarken oğluna nasıl yardımcı oluyordun?

Aslında ona olan yardımım doğduğu gün başladı, çünkü doğduğu günden beri sanatın içerisinde büyüdü. Sınava psikolojik ve alt yapı olarak hazırdı, sadece işin teknik kısmını halletmemiz gerekiyordu. Teknik kısmında da aldığı eğitimlerden dolayı birlikte yaptığımız çok kısa bir çalışma ile sınava hazırlanmış oldu. Şu an Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro bölümünde okuyor.

Yurtdışı projelerinde oynayan birçok oyuncumuz var ama bunun büyük ses getirmesi; bu kadar büyük bir yapım şirketinin fenomen dizisi Game Of Thrones olması değil mi sence?

Daha ben yer almadım, oynamadım. Girişimde bulunan seçilmiş bir oyuncuyum sadece…

O zaman seçilme sürecine gelelim. HBO ile görüşmeye gittin. Sana nasıl ulaştılar?

Bize eğitim veren hocamız bana “Sen İtalyan, İspanyol, Akdeniz ya da Ortadoğu projelerine çok uygun bir adamsın, aksanın da Akdeniz aksanı olduğu için yeteneklerini burada kullanabilirsin” dedi. Sonuçta kendi ülkemde bu işin zorluklarıyla baş edemezken, dünyanın bir ucunda ve Amerika gibi bir yerde nasıl baş edebileceğimi sordum. Bana Amerika’nın bu anlamda bir fırsatlar ülkesi olduğunu, yardımcı olabileceğini ve ondan haber beklememi söyledi. O zaman fark etmemiştim ama HBO’ya gidiş yolumun ilk adımı bu olmuş.

Türkiye’de sistemin nasıl çalıştığını biliyorsun. Haber beklemek denince o haber pek gelmez. Bunu duyunca ne hissettin?

Türkiye’de haber beklemek denince sonucun olumsuz olduğu düşünülür, dolayısı ile ben de başta pek önemsemedim. Eğitim sürecindeyken hocamız HBO yapım şirketinin deneme çekimine girmem için beni Los Angeles’a çağırdığını söylediği zaman şaka yapıyor sandım. Davet ettikleri zaman Game of Thrones’un 8.sezonunu henüz çekmeye başlamamışlardı ve rol seçimleri yapılıyordu. Diriliş Ertuğrul’daki görüntülerimi çok beğenmişler, oradaki bir karaktere de fiziksel olarak uygun olduğumu düşünüp çağırmışlar.

Yapım şirketine giderken ne için gittiğini biliyor muydun?

Evet, biliyordum. Düşünsene Amerika’ya gidiyorum, daha gider gitmez benim önüme bu fırsatlar çıkıyor. Sanki evren “Haydi, artık buradan ilerleyeceksin!” diyordu.

GERÇEK BİR SAHNE ORTAMINDA DENEME ÇEKİMİNE GİRMEK!

İyi bir Game of Thrones izleyicisi olarak hangi sahneyi gönderdiklerini merak ettim. Ne zaman gittin ve seni kimler izledi?

Bana gönderdikleri parça Game of Thrones’un çok eski bölümlerinden bir sahneydi. Hangi sahne olduğunu söyleyemem. Sana daha sonra kayıt dışı söylerim. Mayıs 2018’de HBO stüdyolarına gittim. Bir oyuncu koçu, dizinin geçmiş döneminde yer almış bir oyuncu, cast direktörü asistanı, rejiden bir kişi ve yönetmen vardı. Orada her şey deneme çekimi için de olsa sanki film çekiliyormuş gibi hazırlanıyor. Bizde maalesef süreçler böyle olmuyor. O kadar profesyonelce hazırlık yapılmış bir ortamda deneme çekimine giriyorsunuz ki, role girememek mümkün değil…

Yönetmenin de olacağı, hazır bir set ortamı bekliyor muydun?

Orada geçirdiğim sürede bu konuda bilgi sahibi olmuştum. Deneme çekimi için son repliğimi verdikten sonra Cast Direktörü kamera karşısında bu kadar rahat olacağımı beklemediğini söyledi. Ben de ülkemizde bir sezonda 180, 200 dakika süren, yaklaşık 30-40 bölüm dizi çektiğimizden bahsettim. “O zaman sen bir senede Al Pacino’nun kariyeri kadar film yapıyorsun!” diye espri yaptılar.

Deneme çekiminden çıktıktan sonra ilk ne yaptın?

Deneme çekimi sonrası doğrudan Oscar Ödülleri’nin verildiği Dolby Theatre’a gittim. O salonda yıldızların oturduğu koltuklara oturdum. Burada Meryl Streep, Al Pacino, Robert De Niro oturdu diye düşündüm. Yıllarca hayal ettiklerimi artık yaşamaya başladığımı hissettim.

Çekim yapılacak sahneye ne kadar sürede hazırlandın?

Sahneyi çalışmak için yaklaşık 1 aylık bir sürecim vardı.

Bizdeki gibi ertesi gün deneme çekimine gelirsin değildi yani, süpermiş…

Orada mümkün değil öyle bir şey… Akşam senaryo gönderip, sabah sete çağırmak yok… Bu arada deneme çekimine girdiğimde hiçbir bilginin dışarıya sızmaması için benden imza aldılar bunu da unutmadan söyleyeyim.

Gerçekten söylendiği gibi milyon dolarlık bir sözleşme miydi?

Ciddi yaptırımları olan bir sözleşmeydi.

Ve ikinci görüşmeye çağırıldın?

İkinci görüşme için New York’a gittiğimde tekrar deneme çekimi isteyeceklerini sanıyordum. Proje koordinatörü/direktörü, senarist, yapım ortağı ve yönetmeni yani projenin neredeyse her şeyi olan David Benioff ile görüştüm. Kendisi gerçekten özel bir enerjiye sahip… Benden ikinci bir deneme çekimi almayacaklarını söyleyerek tamamen gizli kalması gereken, 8.sezon ve sinema versiyonu nasıl olacak gibi konular hakkında bilgi verdi. Bu arada verecekleri belgelerle evrakları hazır hale getirip, onlardan haber beklememi istediler.

Sonra çalmaz o telefon…

Çok profesyonel ve sistematik oldukları için umutsuz değildim. Bir süre sonra haber geldi ve benim düşündükleri karakteri dizide değil, filmde canlandıracağımı söylediler.

GAME OF THRONES 2020’DE SİNEMA FİLMİ İLE TEKRAR HAYATIMIZDA OLACAK!

Belgelerini hazırladın mı?

Hazırlıyorum. Amerika’da çalışmak için gerekli olan O1 (sanatçı vizesi) vizesini aldım. Sonra SEG’e başvuruda bulunduk, çünkü sendika üyeliği olmadan orada çalışamıyorsun. HBO bu sene Mart ayında beni tekrar New York’a çağırdı. Bundan sonraki süreçle ilgili bilgi akışında bulundu, oynayacağım karakter İskoç aksanıyla konuşacağı için bu konuda çalışmalar yapmam istendi. Şimdilik çekim tarihi 2020 yılı olarak belirlenmiş. Burada benim için en önemli nokta HBO tarafından sürekli bilgilendiriliyor olmamdır.

Bu projenin olmama ihtimali de olabilir mi?

Film projesinde varım. Vazgeçilir mi bilemiyorum. Game of Thrones ile ilgili her zaman sürekli konuşuluyor bildiğin gibi… Bir yandan değişik açıklamalarla projenin gündemde kalmasını sağlıyorlar diye de düşünüyorum.

Game of Thrones’un önceki yıllarını anlatan bir dizinin pilot çekimleri başladı deniyor ne diyeceksin?

Ben de okudum bu tür haberleri… Ama bizimle çok detay vermeden bilgi paylaşımında bulunuyorlar. Biz de bekliyoruz. Kim bilir belki de HBO’nun bugüne kadar yaptığı işlerde bu kadar başarılı olmasının nedeni bu olabilir.

Olabilir, zaten IMDb’de ilk 10’a baktığımda hep HBO projeleri var, sadece belgesellerle yarışıyor HBO... Zirvede Çernobil, The Wire, Game of Thrones ve belgeseller var.

True Detective de iyi bir projeydi.

Evet, o da var. Bu sene Mahershala Ali oynuyor True Detective’de, sabırsızlıkla bekliyorum. Ve ben Green Book’ta da çok beğendim, zaten bu performansı ile Oscar’da En İyi Yardımcı Oyuncu Ödülü’nü kazandı…

Zaten çok yetenekli ve iyi bir oyuncu… Normalde Akademi iki yıl üst üste ödül vermez, ama o kadar hak etti ki… Aslında o filmde başrol oynuyor, hatta Viggo Mortensen’den daha iyi bir performans sergilediğini düşünüyorum. Bence En İyi Oyuncu kategorisinde yarışması gerekirken muhtemelen tecrübesi ve yaşından ötürü Viggo’yu o kategoride yarıştırdılar.

OSCAR’DA ARTIK DÜNYANIN HER YERİNDEN AKADEMİ ÜYELERİ VAR!

Genelde her ödül töreni sonrası tartışmaları da beraberinde getiren bir süreç yaşanıyor sen ne düşünüyorsun bu konuda?

Oscar ödülü Amerika’da bir grubu, bir sınıfı hedef alan ve onların dışında bu işi dışarıya taşımadan döndürdükleri bir gösteri diye düşünüyorum. Şu an bu ödüle inanan ve inanmayan bir gruplaşma var orada… Törene hiç katılmayan, ödüllere aday olmayan çok başarılı Hollywood yıldızları var. Bir de hayatını sadece bu ödüle adamış, gösterinin bir parçası olmak isteyen ve bununla beslenen kitle… Fakat yine de şöyle özetleyeyim; Oscar bugün dünyada kabul gören, bir oyuncu için en ulaşılmaz, en önemli ödül… Bu bir sembol… Şu anda Akademi’nin 4000 üyesi var ve önceden sistemi bu 4000 kişi yönetiyordu. Şimdi sistem değişti ve Akademi tüm dünya üzerinde üye sayısını arttırma yoluna gitti. Bunun nedeni bence Akademi de bir noktada tıkandı, artık bir değişiklik yapması gerekiyordu. Bunu nihayet gerçekleştirdiler.

Değişiklik demişken, bu sene Akademi’de 10 ayrı kategoride yarışan Roma filmine bakacak olursak, En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde ilk oyunculuk deneyimi olan oyuncusu (Yalitza Aparacio) aday oldu.

Roma filminin kadın oyuncusu dediğin gibi daha önce kamera karşısına hiç geçmemiş ve ilk projesinde En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde yarışıyor. Bence bunu gören birçok kişide neden ben de yapmayayım algısı ve heyecanı oluştu. Şimdi bu umut satma bana göre… Dünyadaki insanların Oscar’dan ve bu umuttan vazgeçmemesini sağlamak üzere bir manipülasyon da olabilir.

Alfonso Cuaron bunu yaparken kendi dadısına benzediği için o oyuncuyu seçtiğini açıkladı. Bu doğru mu sence? Hiç eğitimi olmayan birinin ilk projesinde bu kadar büyük bir ödüle aday gösterilmesi…

Amerika’da oyuncuya bir marka değeri olarak bakmıyorlar. Seçimlerde oyuncunun İnstagram’da ne kadar takipçisi olduğuna ya da Ahmet amca ile ilişkisinin ne kadar iyi olduğuna bakılmıyor. Kriterleri bu değil. Oradaki birincil öncelik role uygun olman, Cuaron da bu duruma böyle yaklaşmış.

AMERİKA’DA HER YIL TANINMAMIŞ İSİMLER YILDIZ OLUR!

Bizdekinin tersine işliyor durum… Bence sosyal medyada takipçi sayısının ya da bağlantılarının bir etken olmaması kesinlikle doğru... Baktığında ülkemizde milyonlarca takipçisi olan birçok oyuncu var ama HBO’ya çağırılan sensin…

Evet, ben deneme çekimine sadece o role uygun olduğum için çağırıldım; beni tanıdıkları ya da yüz binlerce takipçim olduğu için gitmedim. Hocam bana o fırsatı yarattı, onlar da gördü, “Bu adam bizim çizdiğimiz karaktere uygun, oyununu görelim.” dediler. Amerika’da her yıl isimsiz kişiler yıldız olur, çünkü fırsat veriyorlar. Ondan sonra onu alıp, geliştiriyor ve dünya yıldızı yapıyorlar.

Bizde tanınmamış kişilere pek fırsat tanınmıyor. Sanki bir çember var ve bu çembere dahil olan kişileri sürekli projelerde görüyoruz. Son yıllarda projelerin yayından kalkmasına neden bu olabilir mi?

Buna verilecek tek bir cevabım var; bu ne kadar risk almak istediğin ile ilgili…

Oyunculukta Amerika ile aramızdaki farklar sence nelerdir desem…

Bence oyunculuk anlamında gerçekten oradaki oyunculardan bir farkımız yok diye düşünüyorum. Hatta kamera karşısındaki rahatlık ülkemiz oyuncuları için Amerika’daki oyunculara kıyasla kesinlikle bir avantaj tabii ki… Dedikleri gibi Amerika’daki birçok oyuncunun kariyerinde o kadar film yok...

Bir oyuncuda olması gereken en önemli şey sence nedir?

Bence hayal gücü geniş olmalı bir oyuncunun… Bizler duygusal yanı, değerleri, geçmişinde yaşadığı travmaları fazla olan, duygu durumu geniş bir toplumuz… Amerikalı oyuncular bize göre daha sistematik, daha statik düşünüyor. Orada oyuncular Adler, Meisner, Eric Morris gibi farklı teknikler kullanıyor. Bizde ise teknikten ziyade yaşayarak deneyimlediğimiz bir oyunculuk hakim…

Metod oyunculuğu demişken, ülkemizde de artık eğitim kurumlarında bu teknikler kullanılmaya başlandı. Senin kendine yakın bulduğun, oyunculukta yardım aldığın bir teknik var mı?

Gerçek hayatta hissettiğin her duyguyu kamera önünde de, sahnede de verebilmek oyunculuktur. Stanislavski bu işin kitabını yazmış ama Shakespeare, Stanislavski’nin anlatmak istediğini 400 sene önce söylemiş. Bu dili çözebildiysen, biraz da hayatı duyguları ile yaşayabilen bir insansan, bence teknik budur. Ayrıca oyuncu kendi tekniğini bulmalıdır. Ben aldığım eğitimlerle beraber kendi tekniğimi bulduğuma inanıyorum ve bunu da geliştirmek için her gün kendimi daha fazla besliyorum. Çıkıyorum, kamera kayıt diyor ve oynuyorum. Demek ki performansımı beğeniyorlar ki oynamaya devam ediyorum.

HBO tarafından seçilen, yıllardır tiyatro yapan, birçok projede yer alan sen, kendini oyuncu diye nitelendirenlerden farklı olarak ben iyiyim demiyorsun, demek ki beğeniyorlar diyorsun…

Bütün mesele burada zaten Eylül... Ben iyi oyuncuyum diyemezsin ki, kendini büyütmeye gerek yok… Bugün ben oyuncuyum diyen kamera önü oyuncularını bir de tiyatro sahnesinde görelim, o zaman da kendine oyuncuyum diyebiliyor mu hala demek istiyorum. Seyirci tarafından gerçekten alkışlanabiliyorsa, performansı ile ilgili işin üstatlarından olumlu eleştiriler alıyorsa olmuştur. Zaten o zaman kendini ben şöyle iyiyim, böyle iyiyim diye açıklamaya da ihtiyacı kalmaz.

Kesinlikle aynı fikirdeyim seninle… Gerçekten zor bir sektör… Bu anlamda yaşadıklarınla birlikte verebileceğin tavsiyelerin var mı?

Müşfik Kenter’in söylemiş olduğu bir söz ile cevap vereyim… “Önce insan olun.” Eğer karşındaki insanın dünyasına, acısına, sevincine, yaşadığı her şeye ortak olmayı seçip, duyarlı bir birey olup, ben odaklı değil, biz odaklı düşünürsen bu seni her geçen gün daha çok insan yapacaktır. Artık internet çağındayız, sosyal medyanın hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz, Üretim yok, insanlar sadece tüketiyor. İlişkileri, işi, yemeği, her şeyi tüketiyoruz. Sosyal medyada hikayelere bakıyorsun, herkes başka bir dünyada… Yanlış mı değil, o onun dünyası… Kısacası önce insan olacaksın, sonra da insanın kusurlu bir canlı olduğunu kabul edeceksin. Bir de ben umutsuzluklarımda, kırgınlıklarımda, başarısızlıklarımda hiçbir zaman yılmadım. O düşüşlerden çıkmanın yolu benim hayatımda hep bu oldu. Dibe indim, yukarıya da çıktım, tekrar dibe indim, şimdi tekrar yukarı çıkıyorum. Belki tekrar düşeceğim, hayat bu…

Genel olarak her şeye pozitif yaklaşan Alper gergin olduğunda ne yapar?

Müzik dinler. Jazz dinler. Miles Davis, Chet Baker gibi… Plak koleksiyonum var, caz ve blues ağırlıklıdır. Ama daha kötüysem ve müzikle halledemiyorsam, hemen kendimi en yakın su kenarına atarım. Belki balık burcu olduğum içindir; deniz görmek, su görmek beni acayip rahatlatıyor…

Bugüne kadar oynadığın ve en keyif aldığın karakter?

Birçok karakter oynadım, birçok karakteri sevdim, ama bu soruna tiyatrodan örnek vereceğim. Neil Simon’un Aklımdaki Kadınlar isimli bir oyunu vardır. Benim hayatımda en çok sevdiğim ve keyif alarak oynadığım karakter şizofren olan Jack diyebilirim. Daha da iyi olabilirdi belki ama…

Hep o var değil mi içeride? Olacaktır da hep…

Olmalı tabii… Oldu dediğin zaman zaten yazık sana…

Ben tekrar bir Game of Thrones’a döneyim. Final sezonu çok beğenilmedi, sen bir izleyici olarak ne düşünüyorsun? Sonu hep çok merak edilen, çok konuşulan projeler, finallerinde genel olarak hayal kırıklığı yaratıyor. Game of Thrones için de beklentimizi çok yüksek tuttuk diye mi bizi tatmin etmedi bu final?

Açıkçası benim için de final biraz havada kaldı. Belki bu tamamen bir stratejiydi bilemiyorum. Zaten artık her şey algı ile yönetiliyor. Bir Game of Thrones algısı var, merakla beklendi, hatta bir sezon es geçildi, ihtimaller konuşuldu. Bu yüzden muhteşem bir sezon geliyor algısı ile insanların beklentisi arttı. İnsanlar da zihninde hayal ettiği finali göremeyince böyle oldu. Yani bu işin açıklaması bu bence…

Cersei’yi oynayan Lena Headey, kendi ölüm sahnesini beğenmediğini açıkladı. Bence Cersei dizinin en acımasız ve kötü karakteri olduğu için ölüm anında ona o kadar korkak, aciz ve çaresiz olduğu bir final yazıldığını düşünüyorum. Beni aslında onun ölümü tatmin etti diyebilirim. Sen ne düşünüyorsun?

Bence de Cercei’nin ölüm sahnesi doğru düşünülmüş, sana katılıyorum.

Bence dizide çoğu oyuncunun performansı gerçekten çok iyiydi ama senin belli başlı favorilerin var mıydı?

Böyle işlerde aslında bir oyuncunun üzerine bir takım şeyleri yıkmak çok doğru değil diye düşünüyorum. Genel olarak bence de hepsi çok başarılıydı. Ama ille de bir isim vermem gerekirse ben Rory McCann (Sandor Clegane / Hound) diyorum. Bence inanılmaz bir performans sergilemiş. Ama dizinin en fenomen karakteri bence Tyrion (Peter Dinklage)...

Eskiden Amerika’da sinema oyuncuları dizilerde pek yer almazdı, artık bu durum değişti. En iyi dediğimiz oyuncuları da dizilerde görmeye başladık. Ne düşünüyorsun bu konuda?

Netflix çok önemli bir akım başlattı. Sektör için önemli bir marka ve güç… Ayrıca oyuncunun doğru projelerde yer alıp, iyi kazanabildiği noktada onun için dizi olmuş, film olmuş, bir farkı yok ki…

Sorularıma samimi bir şekilde cevap verdiğin için çok teşekkür ederim, daha kayıt dışı soracaklarım var tabii ki, heyecanla onları bekliyorum…

Ben teşekkür ederim, bütün bu süreci zihnimde tekrar yaşattın, yeniden gözden geçirdim. “Neden bu soruyu ben kendime sormadım?” dedim. Bu röportajı sana vermekten ayrıca çok mutlu oldum. Çünkü samimiyetine ve dürüstlüğüne çok güveniyorum, enerjine çok inanıyorum. Benim sürecimle ilgili, “Alper Atak kimdir? Bu adam ne yapmıştır? Bir Game of Thrones duyduk, adam reklam mı yapıyor?” diye düşünenlerin sanırım bu röportaj ile meraklarını gidermişizdir. İnşallah süreç istediğimiz gibi sonuçlandığında en güzel cevabı yine yaptıklarımızla vereceğiz.

instagram.com/eykub