Çilek Kokusu’nu hissedebildik mi?

Yani yaz dizilerinin uzun ömür garantisi yok gibi. ‘Çilek Kokusu’ da bir yaz dizisi olduğuna göre, mevcut haliyle öngörü yorumu yapalım dedik biz de. Hem durum tespiti hem de uyarı babında…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Çilek Kokusu’nu hissedebildik mi?

Başlığa bakıp ‘Her türden pis kokunun ortalığa yayıldığı, insanların yozlaşmayı kanıksadığı şu günlerde tek eksiğimiz çilek kokusu mu’ diyeniniz çıkacaktır elbet. Bir bakıma doğrudur. İnsanların kolayca harcandığı… Laf üretmenin ötesine geçilemediği… Hırsların dile gelip hedefler yaratır olduğu koyu karanlık zamanlarda, beyazcamdaki kurgular üstüne eleştiriler yadırganabilir. Ancak nihayetinde devam eden hayatın içinde moral bulabilmek için bunlara değinmek de lazım. En azından biz, ‘Kanaat etmekten hiç kimse ölmemiştir. Hırs besleyerek hiç kimse padişah olmamıştır’ diyen Mevlana’nın mantığıyla değerlendirdiğimiz yaşamda tüm olumsuzlukların, zorlamalarla-doğallıktan uzaklaşıldıkça ortaya çıktığının bilincindeyiz.

Ne var ki, gözlerini daha fazlasına dikenler sayesinde tabiatın doğasına aykırı gelişir oldu her şey bir kere. Doğallık mumla aranır hale geldi. Bencilleştikçe yapaylaşan insanlar gibi, önümüze konanlar da garipleşti. Natürelliğin dibe vurduğu, sözde yemek-özde bedava gezmek tarzındaki TV programları eliyle organikliğin olağanüstü özellik haline getirildiği günümüzde hiçbir ürünün tadı-kokusu eskisi gibi değil. Yazın başında çıkıp belli bir süreliğine tezgâhta kalan çilek de bunlardan biri. Metrelerce öteden burun direklerimizi sızlatan güzelim kokuyu ara ki bulasın şimdi. Tıpkı vicdanlar gibi bu doğallık da yitip gitti. Olay sadece kokuyla kalsa razı olacağız ama… ‘Osmanlı’ türüyle bir başka güzelleşen çileğin kokusunu yok edenler, hormonlu halleriyle görüntüsünü de anormalleştirdiler. İçinde boşluk olan şişirilmiş süngerimsi gariplikler ‘çilek’ niyetine ortalığa dökülmekte…

Başka seçenek olmayınca insanlar da önlerine geleni el mahkûm yemekte. Nasıl ki, yaz gazıyla reyting toplayanlarından olan ‘Çilek Kokusu’ dizisinde de durum aynı kıvama gelmiş bulunmakta! Hisset, hissedebilirsen.

İLHAMLARLA GELİŞEN ‘ÇİLEK KOKUSU’ İÇİMİZİ BAYDI!

Yeni sezon savaşının ateşi bayram sonrası daha iyi hissedilecek olsa da, dizilerin akıbetlerine yönelik kritik bir süreç yaşıyoruz şimdilerde. Birbirlerini çelmelemek isteyen kanallar yaz dizilerinin verimliliğini masaya yatırmakta. Üstelik geleceğe dair olası hesaplarla yapılan bu değerlendirmede hâlihazırda durumları iyi olan yapımlar da mercek altına alınmakta. Yani yaz dizilerinin uzun ömür garantisi yok gibi. ‘Çilek Kokusu’ da bir yaz dizisi olduğuna göre, mevcut haliyle öngörü yorumu yapalım dedik biz de. Hem durum tespiti hem de uyarı babında…
Hissedilemeyen duyguların ‘Çilek Kokusu’ ayağında, baştan itibaren bir doyumsuzluk hâkimdi aslında. Sebebi de, benzerlerinden farklı bir tat yaratamamış olması. Yazın yüzü suyu hürmetine ve çilek kokusu özlemiyle ‘Dur bakalım ne olacak’ diye bekledik epeyce. Ama maalesef beklentimiz her geçen bölümle birlikte daha ümitsiz hale geldi. Sabır tükendi.
Bu tarz diziler malum… Öyle bir yaratılıyorlar ki, konu itibariyle ne heyecan var ne de merak uyandıracak bir yön. Zaten olayın tüm hedefi, ‘çift’ oluşturmak ve işi buradan idare etmek üstüne... Yani allem edilecek kalem edilecek esas oğlanla esas kız çiftleştirilecek. ‘Çilek Kokusu’ndaki baş çiftimiz de AsBur oldu ya… Bana sorarsanız öyle aman aman bir yakışma durumu da pek çıkamadı ortaya. İşin görsellik yönü kotarılsa bile, sanki düz duvara bakıyormuşçasına birbirlerine bakıp ezberden konuşan Aslı ile Burak’tan romantik bir çift yaratma çabasının nafileliği ilk andan görüldü. Çünkü bildik karakterler çok sahte, klişe içerikleri koftu. Tıpkı hormonu yedikçe doğal özelliklerini kaybedip tatsızlaşan çilekler gibi!

Şimdi buna bir de başka dizilerden esintiler eklendi. Misal; Çağla-Aslı hesaplaşmasında yaşananlar Güneş’in Kızları’nın intikam sahnesini anımsatır nitelikte çıktı karşımıza. Aslı’yı bertaraf etmek isteyen Çağla, tıpkı oradaki gibi bahçede verilen davete Aslı’nın gelmesini sağladı ve üstünü kirletti. Tek fark Çağla daha harbi çıktı ve kamera oyununa girişmeyerek mutluluk fotoğraflarını gösterme nispetiyle ve laf çakmayla yetindi. Ötesini koyuver gitsin.
Kısacası; çilekli pasta yapma maharetini de gösteren mahcup kız pozlarındaki Aslı’nın kokusu tüm çiçekleri bastırırken, farklı yapımları anımsatan zorlamalarla öyle bir yapay koku yayıldı ki ortalığa, içimizi baydı.

KENDİNİ TEKRARLAYAN DİZİ EZİYETE DÖNÜŞÜYOR
Çilek kokulu Aslı’nın çoğunlukla ağladı ağlayacak havada boy gösterdiği dizinin en büyük kusuru, senaryonun sürekli ‘kendini tekrar’ durumuyla yürütülmesi. Hiçbir özellik taşımayan gereksiz konuşmalar ve ruhumuzu yaşlandıran boş bakışmalar burada da vakit doldurmanın temel formülü. Kabul. Hep işaret ettiğimiz gibi, senaryo olayını basite indirgeyenlerin süreyi doldurmak için bunlara baş vurması kaçınılmaz bir durum. Ama hiç olmazsa sergilenen performansın doğallığına özen gösterilse, dizinin kendini tekrarlaması bu kadar eziyete dönüşmeyecek. Üstelik ekranda kalış için de gelişim avantajı sağlanacak. Ama nerede? Hal böyle olunca da bir ayrı, bir barışık ve dahi ortaya karışık sunulan AsBur çiftinin garnitürlerle renklendirilmeye çalışılan ilişkisine ‘dön baba dönelim’ mantığı hâkim oluyor neticede!

Telefonu suya düşürme, benzini bitirme, ormanlık yerde arabayı bozma veya çarpma rutininin cılkını çıkartan romantik komediler kervanına katılarak ilk bölümleri dolduran ‘Çilek Kokusu’, ılık cılık alışverişin, makarna-salata yapmanın, havuz başı kaçamağının ve her türlü sulu cırtlaklığın da hakkını verdikten sonra eski sevgilinin ve ailelerin ara bozma safhasını başlatıp ‘Kiraz Mevsimi’ sefasını sürmeye niyetlenmekte. Hem de duygudan eser taşımayan sahnelerle… Eski klişelerle yeni eziyetimiz hayırlı olsun.

ÇAĞLA VE VOLKAN ‘ÇİLEK KOKUSU’NUN DOĞALLARI

Anasının kuzusu hallerini abarttıkça yaşıyla orantısız bir tablo yaratan Aslı ve merakını zevzekliğe dönüştürdükçe yorucu hale gelen Gonca baştan beri beni saramadı. Sudan muhabbetlerle iyice tırtlaşan dizideki diğer karakterler de sanki görev icabı olayın içindeler. Bu yansıma, karakterleri iyice boşlaştırıyor. İçerikteki kısırdöngünün aşılması için büyüklerden medet uman dizide bana göre en doğal duruş, birden bire gaza gelip ‘Ben bitti demeden hiçbir şey bitmez’ havasına giren ‘Çağla’… Gözde Kaya, abartıya kaçmadan eli yüzü düzgün bir performans çıkartıyor. Fakat senaryo onu destekler mahiyette değil ne yazık ki!

Aynı durum Volkan için de geçerli. Burak’la kıyaslandığında duyguyu daha güzel veren Volkan sanki harcanıyor. Aslı ile Volkan çok daha uyumlu bir çift olabilirdi. Nitekim küçük şeylerden büyük mutluluk çıkartma detayında ölçüyü kaçıran Aslı karakterinin Volkan’ın yanındaki hallerinin daha doğal olduğu bir gerçek. Bunda Aslı’yla hiç düşünmeden evlenmeye hazır olan Volkan’ın duruşunun etkisi büyük kuşkusuz. Yani Yusuf Çim’in canlandırdığı Burak’tan gerçekçi bir romantizm ve his çıkartılmak isteniyorsa, tavırlarını natürelleştirmek lazım. Onu şirinleştirmek ve havalı zengin erkek konumunda yüceltmek için gereksiz çaba harcamak boşa. Zira bu şekilde sunulan aşk oyunu iyice yapaylaşıyor. Hele sürekli tekrarlanan performanslarla, inandırıcılık da hoşluk da iyiden iyiye kayboluyor. Bizden söylemesi.

‘ÇİLEK KOKUSU’ KIŞI GÖRÜR MÜ?

Taze çileğin mevsiminin çoktan geçtiği bugünlerde gencinden olgununa, doğallıktan uzak zoraki ilişkiler sergileyen ‘Çilek Kokusu’nu niye hissedemediğimizi aktardıktan sonra ‘Yaşanan yaprak dökümünden etkilenir mi, yoksa kışı görür mü’ diye sorgulayacak olursak…
Bu olasılıklar ilk etapta senaryo gidişatına bağlı! Dört tane çiçeğin dikiminden uzunca konu yaratıp, hatıraların canlandırılmasını sıkıştıkça araya serpiştirerek geri dönüşlerden medet uman… Daha olmadı baştan sona müzik parçalarını kullanmanın üstüne yatan senaryo yeni dönemde varlık sürdürmek için epeyce zorlanabilir. ‘Mucuk mucuk’ların çekiciliğiyle gençlere oynansa dahi ortada elle tutulur bir konu olmadığı kesin çünkü. Dolayısıyla kışa sarkma durumunda, suni gündem yaratanlar misali, senaryonun yapay konular türetmesi kaçınılmaz. Peki, böylesi yan konuların kalıcılığa katkısı olur mu? Yüzeysellikleri sırıttıkça zor gibi! Dahası, şirinlik abidesi misali dolanıp kendisine bebek muamelesi yapan annesine patlayan Burak ile mahcup-saf ev kızı tiplerindeki Aslı’nın gittikçe daha çok ‘Kiraz Mevsimi’ne dönen dizideki cazibesi de, bu ikili yeterince şamata yaratamadığı için, bir noktadan sonra sönükleşecektir.

Sonuçta; Ekim ‘Çilek Kokusu’nu layıkıyla hissettiremeyen dizi için kritik bir ay olabilir! Bu süreçte ‘Muhteşem Yüzyıl: Kösem’ ile ‘Kara Sevda’yı ekrana çıkartacak olan Star, gün kıtlığında en avantajlıları seçmek adına, büyük ihtimalle yazdan kalanları gözden geçirecektir.
‘Paramparça’ ve ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’ dizilerinin yanı sıra ‘Eğlendirme Dairesi’ni de ekrana sürerek üç gecesini dolduran kanalın, Çarşamba’yı ‘Muhteşem Yüzyıl: Kösem’e, Perşembe’yi de ‘Kara Sevda’ya vermesi olası. Ayakları daha sağlam yere basan ‘Kiralık Aşk’ da Cuma’da olduğundan ‘Çilek Kokusu’ için tehlike çanları çalabilir. Bu durumda ya ikinci kuşağa yol görünür, ya da doğrudan doğruya noktalanır. Neticede her iki halde de ‘Çilek Kokusu’nun kışı görmeye ömrü yetmez. Bu öngörüyü yaparken ‘Temennimiz yanılmaktan yana’ diyeceğim ama… Doğallığı sağlayamayan ‘Çilek Kokusu’nu hissedip keyif alamadıktan sonra…

Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal