Çifte Saadet’in kadın dünyası hayırlı olsun

Bugünün adı, ‘Kadın’… Gerçi bencillikleri ve kaba kuvvetleriyle her günün efendisi olan erkeklerin dünyasında kadının adı pek yok ama…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Malum, 1975’teki Birleşmiş Milletler kararından bu yana 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü. Bundan dolayı da ‘Hepimize kutlu olsun diyerek başlamak istiyorum’ söze. ‘Kadınlar özgür olsun’ dedikleri için yerlerde sürüklenen, tekmelenen kadınların gün kutlaması ne kadar gerçekçi olursa artık!

Bu meyanda ‘Erkeklerin niye günü yok’ diye eleştirme cehaletine karşı bu günün öyle durduk yere çıkmadığını da hatırlatmak isterim. 1957’de New York’ta 40 bin dokuma işçisi kadının daha iyi çalışma koşulları için greve başlaması ve polisin saldırıp onları fabrikaya kilitlemesini takiben çıkan yangında yaşamını yitiren kadınlar adına ilan edilmiş. Yani ABD gibi özgürlükler ülkesinde dahi bir tarihlerde kadının adı yokmuş. Neyse. Gelelim günümüze ve esas meselemize… Günün adı ‘Dünya Kadınlar Günü’ olunca, konumuz da haliyle dizisel kadın yaklaşımı üstüne. Hedef tahtamızdaki, ‘Çifte Saadet’in kadın dünyası!

‘ÇİFTE SAADET’, ÇARPIKLIĞI KOMİKLEŞTİRİYOR

Her biri rolünün hakkını veren oyuncularıyla ayakta kalan, Hurşut’lu murşutlu içeriğiyle FOX’un komedi yüzü olmak üzere ekrana çıkan ‘Çifte Saadet’in mantığına ve öyküsünün aslında komediye malzemelik etmekten çok uzak olduğuna dair eleştirimizi ilk bölümün ardından yapmıştık. Cumartesi gecesinin keyifli aile dizisi olarak yerini sağlamlaştırabilmesi için senaryosunu doğru yönlendirmesinin gerekliliğini vurgularken, dizinin ‘çifte karılı erkek’ yönüne de ufacık bir dokundurmada bulunmuştuk. Ufacık diyorum çünkü bir umut, ‘Senaryo belki bizi yanıltır da iki kadını aynı eve tıkmaz’ düşüncesi vardı kafamızda. Lakin bu umut boş çıktı. Senaryonun temeli, Metin’in iki kadına sahip olma isteğine dayandığından, iki kadını aynı evde kapıştırıp komedi türetme kolaycılığı ağır bastı. Bu kolaycılıkta ‘Çifte Saadet’in kadın mantığı da hepten yoldan çıktı.

Dizinin kadın dünyasını eleştirmeye başlarken yasakçı zihniyete tamamen karşı olduğumu bir kez daha vurgulamak isterim. Bununla birlikte ‘Çifte Saadet’in içeriğinin izleyici üstünde yanlış motivasyon yaratmaya müsait yönünü de boş geçmem mümkün değil. Zira gücünü oyuncularından alan ‘Çifte Saadet’in öyle bir tarzı var ki, buradan kadını bayağılaştırıp erkeği iki kadınlı yaşama iten detaylar yakalamak çok kolay. Şimdi denecek ki, pek çok yapımda bir erkeğe iki kadın düşmekte; erkekler, kadınlar arasında mekik dokumakta. Doğru. ‘Asla Vazgeçmem’, ‘Karagül’ gibi yöresel motifler taşıyan işlerde aynı çatı altında çoklu eş durumu yaygın. Dahası sadece kırsalda değil siyasetçisinden, sosyetesine gerçek yaşamda da birden fazla eşi olan erkek dolu. Lakin bunların yansımasıyla ‘Çifte Saadet’inki aynı değil.

‘İki anneli hayat hoşumuza gitmişti’ diyerek kötü örnekliğe alet olan çocukların teşvik ediciliğini kendine dayanak yapan dizide, her iki kadına da git diyemeyen Metin’in karıları arasındaki rekabetçilik öylesine doğal bir şeymiş gibi komedileştirilmiş ki, hem bu çarpıklığın kabulü kolaylaştırılmış... Hem de kadınlar arasında taraftarlık yaratma özelliği doğmuş. Türü komedi olduğundan, sergilenen tavırlara kapılması daha kolaylaşan izleyici, kadınların yaptıklarını izlerken ister istemez iki kadının aynı adama eş olma durumunu hoş görerek es geçip, kimin galip gelebileceği noktasına takılabilir. Şahsen ben, ağırbaşlılığı ve disiplinli tarzıyla kendime daha yakın bulduğum Hülya’nın kalıp Perihan’ın gitmesinden yanayım. İşte bu taraf tutuş refleksi bile çarpıklığı komedileştiren ‘Çifte Saadet’in kadını rencide eden yönünün sakıncasını görmek için yeterli. Niyet dizi yapmak olsa bile, biraz dikkat lütfen!

KADIN KAVRAMINI ‘ÇİFTE SAADET’LE YOZLAŞTIRMAK

Erkeğe nikâh bağıyla bağlı kadınların ruhsal dengesizlik yaşayan, zorla evlilik yürütmek isteyen, anlayışsız, kötü veya dümenci gösterilmesi dizilerimizin vazgeçilmezi. ‘Çifte Saadet’ de bu modanın takipçisi. Kocasını destekleyip işinde gelişmesini sağlayan Hülya karakteri, arabozucu gibi sunuluyor. Yıllarca ortadan kayboluşuna getirdiği açıklaması hiç inandırıcı olmayan Perihan’la eşit gibi dursa da senaryonun karakterlere biçtiği roller sayesinde agresif, takıntılı ve aşırı titiz bir tipe dönüşmüş durumda. Resmi nikâhı bir yana Perihan’ın çocuklarını gül gibi büyütmüş olması da hiçe sayılıyor. Yemek becerisi ve cinsellik kullanarak Metin’i elde etmeye uğraşan Perihan ‘Çifte Saadet’in asıl mağduru gibi gösterilmeye çalışılıyor. Böylece oluşturulan çatışmacılıkla evlilik ve kadın kavramı alabildiğine yozlaştırılıyor.

Burada baş kusur, senaryonun cevheri gibi karşımıza çıkartılıp ‘Yazsam roman olur’ diyen Hâkim Abi’den kaynaklı… ‘Bizim kararımızdan daha önemlisi senin seçimin’ diyerek Medeni Kanun üstünden topu Metin’e atan Hâkim davayı bitirmiyor. Üstelik bir de emsali olmayan davanın uzun süreceği ihtimaliyle kâbusu sonlandırma işini Metin’e bırakıyor. Bu nasıl hukuk anlayışıdır böyle diyeceğiz ama… Kadına bakış açılarını, tecavüzcüleri indirimlerle ihya ederek gösterenlerin, mahkemeleri tanımayanların olduğu dünyada diyecek söz kalmadığından Hâkim’in nasihatçiliğini de yutuyoruz mecburen. Lakin senaryo istediği kadar ezmeye çalışsın, Metin’in karısının Hülya olduğu, Metin’i kapmak için basitlik ve hinlik sergileyen Perihan’ın hariçten gazel attığı da hukukla sabit! Yani diziye bakıp yoldan çıkmayalım.

Şöyle ki; bir kişinin cesedi bulunmasa dahi ölümüne kesin gözüyle bakılan durumlarda ölüm karinesi gereği o şahıs ölü sayılır. Evliyse, nikâhı otomatik olarak düşer. Gaiplik karinesinden bir ihtimal dikiş tutturuluyor desek… Hâkim Abi de Perihan’ın kayıtta ölü göründüğünü belirtti. Yani dizide sakız edilen konunun temeli bu durumda sağlam değil! Perihan’ın Metin’in karısı olma iddiasıyla açtığı dava bir yana, kocasının başka kadınla evliliğini görmezden gelen Perihan’ın Metin’in evinde kalma ısrarcılığı en anlamsızı.

Peki, tablo buyken kendini zavallı gören Metin’in devlete millete rezil olma kaygısından, ‘Bizimki eksantrik bir durum’ mantığına gelişi ne iş? ’Metin’in ‘Çifte Saadet’ merakına çanak tutan karar neyin nesi? Komün gibi neden hep birlikte aynı evde kalıyorlar? Başta ne güzel gururlu davranıp giden, sonra cıvıklaşan Perihan neyin davasını güdüyor? Onu da seni de isterim diyen adama kanca takmayı gururuna nasıl yediriyor? ‘Çifte Saadet’in mantığı nereye koşuyor? Tüm soruların ortak cevabı, ‘Erkek aynı anda iki kadını sevebilir. İki kadınlı evlilik normaldir. Çocuklar da bunu rahatça kabullenir’ felsefesini beyinlere işleyip modern kadın-aile tipini aşağılamak! Bunun için seçilen yol da, sofrada bile ayartıcı kadın tavırları sergileyen 92 model Perihan’ın alabildiğine abartılması. Ne kadar kolay değil mi?

Misal; Hülya’nın ‘Çekip gidecek’ umudunu kırmak için Metin’e unuttuğu Perihan’ı hatırlatıp adamı ikinci kez tavlama peşine düşen Perihan’ın pervasızlığı… O denli ölçüsüz ki, kızıyla, kocasını tekrar nasıl tavlayacağının muhabbetine girişmekte sakınca görmüyor. Bu ve benzeri tavırlar ‘Çifte Saadet’in kadını yozlaştırmadaki yol haritası. Perihan’ın edepsizliğini ‘Kadın dediğin etek giyecek’ gibisinden mesajlarla destekleyerek, pantolonun-topuz saçın kötü olduğu yönünde bilinçaltına çalışan içerikte modern kadına karşı, tek hedefi erkeğin hoşuna gitmeye endeksli olan hamarat-basit ev kadını modeli geliştirilmesi de cabası. Tebrikler.

Sonuçta; ‘Çifte Saadet’ kadınları yozlaştırmanın komedi yüzü! İki karısı olmadığını üstüne basa basa söylese bile, iki kadının resmini cüzdanında yan yana koyan Metin’in ‘Nasıl seçeyim’ sorgusuysa, dizideki kadın yozlaşmasının kilit noktası! Hal böyleyken nasıl olacak da, örgülü saçı ve onca yıl sonra ortaya çıkan beyaz elbisesiyle cilveler yapan Perihan’ın karşısında ağzına at sineği girme tehlikesiyle karşı karşıya kalan kayınvalide destekli Metin’in iki kadınla aynı evde yaşama mağduriyetine inanabileceğiz? Mümkünü yok.

Anlayacağınız ‘Kazanan zaten her şeyin sahibi olacak’ diyen Hülya ile ortalığa Perihan tozu serpmeye niyetlenerek cıvıklaşıp gururunu yerlerde sürükleyen Perihan’ın gizlice yatağa girme çekişmesinden komedi çıkartmaya odaklı dizinin kadın mantığını makul bulmak çok zor. Hele ki, komedi diliyle maskelenen bu mantıkta Metin’in, ‘Ne olur şöyle gül gibi geçinip gitseniz’ düşüncesi bariz biçimde vurgulanıyor ve erkeğin karar vericiliğine oyuncak edilen kadınlar, sözde komedi unsuru davranışlarla alabildiğine küçük düşürülüyorsa zorun da ötesinde! Nitekim Metin her an ‘Asla Vazgeçmem’de olduğu gibi Perihan’a imam nikâhı basıp birlikte yaşama formülü dayatabilir bize. Bu gidişatın sonu ne peki? Cevap, sizde.

Makul bulunması zor olan yozlaşmada sistem öylesine kararlı bir mantıkla işletiliyor ki, Mürüvvetli Hülyalar kumpanyasını ‘Alışmadık çanakta don durmaz’ diyerek izleyen Perihan ile fit kalma meraklısı Hülya arasında tercih yapmak istemeyen mağdur görünümlü cin Metin’in riyakârlığındaki dayatma tablosu yakında ekrandan taşıp alabildiğine yaygınlaşırsa şaşmayalım. Yozlaştırmanın kolay, düzeltmenin zor olduğunu da unutmayalım. Bu tablodan üstüne sürekli titrenilen sağlıklı aile yapısını, kadın onurunu ve mutluluğunu yakalayana ‘Kadınlar Günü’ de ‘Çifte Saadet’ de hayırlı olsun.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal