Boğaziçi Üniversitesi

Kayyum haberini ilk duyduğumda, nedense aklıma ilk dipsiz göl geldi.

Oya Ulaş Oya Ulaş

Amerikalı eğitimci ve mimar Cyrus Hamlin ile Amerikalı tüccar Christopher Rheinlander Robert, 16 Eylül 1863'te bir araya gelerek Bebek'te Robert Koleji adıyla bir kolej açmaya karar verir ve çok geçmeden bunu uygular.

Bu kolej aynı zamanda, ABD dışındaki ilk Amerikan koleji olarak kayıtlara geçer ve eğitime dört erkek öğrenciyle eski ahşap bir binada başlar.

Kuruluş aşamasında Robert, mali problemlerle ilgilenirken ilk başkan seçilen Hamlin ise ABD'den kaynak sağlamaya çalışır ve bunu başarır. Kolejin Yönetim Kurulu, herhangi bir ayrım yapılmaksızın tüm öğrencilerin derslere kabul edilmesini ve eğitimin İngilizce verilmesi kararlaştırır. 20 Aralık 1868'de Rumeli Hisarı'nda okul binası inşa edilmesi amacıyla Osmanlı Padişahı Abdülaziz'den izin alınır ve inşaat başlar.

Bu inşaatla, Yükseköğretim Kurumları Sınavı'nda en yüksek puanları alan, ÖSS'de tüm puan türlerinde en fazla tercih edilen, üniversiteler kategorisinde 1. olan, Times Higher Education'a göre de en iyi 10 Türk üniversitesi sıralamasında 3. sıraya kadar yükselen Boğaziçi Üniversitesinin tohumları atılmış olur.

26 Ocak 1971'de Yönetim Kurulu, Robert Koleji üzerinden Boğaziçi Üniversitesi adıyla bağımsız bir üniversite kurulması için Türkiye hükûmetini teşvik eden önergeyi kabul eder.

Ağustos'ta TBMM okulun devlete geçişi hakkındaki maddeleri görüşmeye başlar, bazı milletvekilleri okulun adının Boğaziçi Üniversitesi yerine Fatih Üniversitesi olması fikrini öne sürse de bu fikir kabul görmez.

Aynı ay kabul edilen kanun tasarısıyla birlikte Boğaziçi Üniversitesi'nde üç yıllık bir geçiş sürecinin ardından Türkiye'de kabul edilen üniversiteler kanununa göre eğitim verilmeye başlanması kararlaştırılır.

10 Eylül'de, günümüzde Güney Kampüs olan 118 dönümlük alan binalar, kütüphane ve laboratuvarlarıyla birlikte resmen Türkiye'ye devredilerek Boğaziçi Üniversitesi adıyla kamulaşır. Aynı ay Robert Koleji ile Amerikan Kız Koleji birleşerek aynı adla Arnavutköy'de karma eğitim vermeye başlar.

Abdullah Kuran, Boğaziçi Üniversitesi'nin ilk rektörü seçilir.

20 Eylül'de üniversite yeni adıyla ilk derslerine başlar.

Bu üniversite aynı zamanda, gündemimize rektör atamalarını sokan üniversite olarak da tarihe geçecektir.

Şöyle ki;

1946 yılında seçim usulü getirilir. 1981 yılında yök kuruldu ve seçim usulü kaldırılır. 1992 yılında yeniden seçim usulü getirilir. 2016 yılında seçim usulü yeniden kaldırılır. 2018 yılında yök tamamen devreden çıkarılır, profesör olma şartı kaldırılır.

Aslında seçimle gelen rektörü de Cumhurbaşkanı seçiyor, seçimle 3 tane aday belirleniyor, Cumhurbaşkanı işine geleni atıyordu.

Bu devran böyle gitmezdi elbet.

Şimdilerde çok “elit” bu okulun, Rumeli Hisarüstü’nün gecekondudan bozma evlerinde oturan öğrencileri, “torpille rektör yapılan şahsı üniversitemizin başında istemiyoruz, seçimle ve liyakatle gelen bir rektör istiyoruz” deyip direniş başlattılar.

Türkiye’de; ülkenin başına dert olmuş ne kadar boktan kesim ve ideoloji varsa, hepsinin derdi olan bu güzide kurum, atama rektörler yüzünden kalitenin azalmasını ya da en doğru tabirle düşmesini istemiyor.

Öğrencilerin son bir haftadır devam eden protestolarına, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri de destek verdi.

BBC Türkçe'ye konuşan Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, okul tarihinde ilk defa okul ile hiçbir şekilde konuşulmadan bir rektörün atandığını anlattı.

Okuduk, okudukça kızgınlığımız, öfkemiz arttı.

Birbirinden değerli bu hocalar, kısılan bütçelerinden bahsettiler.

Okulu bilmeyen, okulun çalışma yöntemlerine vakıf olmayan, hatta haberdar olmayan birinin, üniversiteyi sevk ve idare edebilmesinin mümkün olmamasından söz ettiler.

Aşağıdan yukarıya işleyen bir yönetiliş şekli olduğunu anlattılar.

Bölümlerin, orada çok güçlü oluşunu, okulun yerel demokrasiye inanan bir yer olduğunu söylediler.

Akabinde; bu üniversitenin iktidara kafa tutmasından hoşlanmayanlar, okulun güncel tutumunu eleştirmekle yetinmeyerek, buranın bir ihanet kurumu olduğunu, tarihsel olarak açıklamayı da ihmal etmedi tabi.

Siyasi geçmişi olan bir kişinin, rektör olarak görev yapması, karşıtlar kadar bana göre de yanlış.

Hele hele boğaziçi gibi, en yüksek sıralamalarla giriş yapılan üniversitede olması.

Neydi istedikleri ve savundukları;

Üniversitelerde siyaset olmasın.

Üniversiteler, bilim ve akademik araştırmaların evi olsun.

Rektörü öğrenciler seçsin.

Cumhurbaşkanının üniversitelere rektör atama yetkisi kaldırılsın ve üniversiteler özgürleşsin.

Sırf haklarını savundukları için; ne öğrenciler "terörist" yaftasını, ne de öğretmenler "solcu" yaftasını hak etmesin.

Yönetim yapısını bilmeyen birinin, Metallica dinlemesi, kabarık cvs’si, tuttuğu parti değil olay.

Bunu hepimiz biliyoruz.

Bildiklerimiz zaten ürkütücü olan.

Evet ortalık biraz toz duman.

Daha da böyle gideceğe benziyor.

Mutasyona uğrayan virüs, aşının akıbeti, açlık, sefalet ve işsizlik almış başını gitmiş.

SMA hastalarının ailelerinin istekleri, onlar için başlattığımız “Milli Piyango’nun Varlık Fonu’na devrettiği 75 milyon tl SMA’lı çocuklara harcansın kampanyamız” ve akabinde sağlık bakanının çıkıp kampanyaya “KİRLİ” demesi.

Tüm bunlar gündemden düşmezken, tam da bu zaman da Boğaziçili bu zeki ve parlak çocukların, nasıl tepki vereceğini bilerek yeni bir rektör atayıp gündemi değiştirmeye çalışmaları.

Çok iyi biliyorlar gündem değiştirmeyi.

Değişiyor da.

Kayyum haberini ilk duyduğumda, nedense aklıma ilk dipsiz göl gelmişti.

Hani define bulmak için talan edilen, bulamayınca suyu yapay olarak yeniden doldurulup eski haline döndürülmeye çalışılan, koruyamadığımız bir başka miras.

Son olaylara kadar, bu denli sahiplendiğimi ben de bilmiyordum ama cidden herkes ayrı bi sarıldı okula.

İfade özgürlüğünü nadir hissettiğimiz yerlerden biri olması sebebiyle kimsenin yedirtmeye niyeti de yok sanırım.

Yedirtmeyelim de.

Ve biliyorum ki; Boğaziçi’nin yakınından bile geçemeyenlerin, siyasetin ve hatta iktidarın bile gücü, oradaki ortamı bozmaya kolay kolay yetmeyecek.

İnanıyorum buna. İnanmak istiyorum.

Ve lütfen, bırakın bazı şeyler olduğu gibi kalsın.

En iyi haliyle...