Ağlıyoruz ne fayda?

Yurdumuzun her yerini sevgi ormanlarıyla donatmak zorundayız.

Oya Ulaş Oya Ulaş

Boğazımda koca bir yumrukla “sadece Allahım yardım et” diyebilmenin kahredici sızısı ile yazıyorum haftalar sonra.

Uzun bir ara oldu biliyorum, merak ettiniz. Yazdınız, sordunuz, “özledik” dediniz. Ben de özledim yazmayı, size yazılarımla ulaşmayı. İyice toparlanayım, kendimi iyi hissedeyim öyle döneyim istedim. Ne mümkün. Beden sağlığı bi şekilde düzeliyor da akıl sağlığı zor. İçinde bulunduğumuz coğrafya da hele.

Çocuklarımla arefe günü bir haftalığına bir Antalya yapalım dedik ki, ben eskiden beri çok severim Antalya’yı. Hatta uçakla değil, araba ile gitmeyi tercih ederim her seferinde.

Yol boyu ağaçları seyredip, bu güzellikleri bize miras bırakan büyüklerimizin ne büyük hayır yaptığını, ülkemizin her noktasının nasıl cennet gibi olduğunu düşünürüm.

Biz döndük, ertesi gün Manavgat’daki yangın haberi düştü medyaya. Sonra diğer iller, derken Marmaris, Bodrum.

"Ormana, doğaya düşman olan, insana düşmandır" diye bir cümle okumuştum. Hiçbir düşmanlığı aklım almasa da "insan"a düşmanlığı, kendimi zorlayarak bir nebze de olsa algılayabiliyorum ama doğaya, ormana düşmanlığı ne yaparsam yapayım aklım, kalbim, ruhum hiçbir şeyim almıyor. Bu kadar büyük bir kötülük neden yapılır? dahası bu kadar büyük bir kötülük bu kadar organize bir şekilde nasıl yapılır? Hiç mi el titremez, kalp sızlamaz? ya da organize olurken bir kişi çıkıp da demez mi mesela: "yok olmaz, ormanlara; ağaçlara, kuşlara, çiçeklere, böceklere, kaplumbağalara, sincaplara, yılanlara, çiyanlara, geyiklere, tavşanlara, kurtlara, domuzlara, keçilere bunları yapamayız, hayatta olmaz”

Bir insana ya da bir ülkeye zarar vermenin binlerce farklı yolu vardır eminim. Neden benim aklıma dahi gelmeyecek, başıma geldiğinde de iflahımı kesecek olan bu kötülüğü yapabiliyorsunuz? Bu kadar büyük bir kötülüğü böylesine adi bir şekilde organize olarak nasıl yapabiliyorsunuz?

Kundaklama veya değil, bu ülkede senelerdir orman yangını oluyor. Dünyanın kıskandığı ve itibardan tasarruf etmeyen (!) bu ülke bu konuda bir arşın yol alamadı ya deliriyorum öfkeden.

Çaresizce izlemek, sadece yardım gönderebilmek için çabalamak ama yangınları söndürebilmek için hiçbir fayda olamamak en kötüsü.

Her yer cayır cayır yanıyor, bir çok şehirde kontrol altına alınamayacak seviyeye geldi. Yanan milyonlarca canlı, yitip giden emekler.

Ağlıyoruz ne fayda. Köylü köyünden, ağaçlar yerinden, hayvanlar canından oldu. Ne fayda?

Yangınlar niye bu kadar kolay başlıyor ve kolay bitmiyor. Eş zamanlı kaç şehirde başladı üstelik. Cevap belli, yeterli uçağımız yok.

783.000 m2 vatan toprağına 3 yangın uçağı, 1 cumhurbaşkanına 8 uçak.

İnanılmaz günler geçiriyoruz.

Memleketin ciğerleri, geleceği yanıyor ne ana akım medyanın ne de hükümetin umrunda değil.

Gencecik ölüp giden çocuğun aldığı sorumluluğu almıyor yetkililer.

Bir tarafta yangınla mücadele etmeye çalışan vatandaş, diğer düğüne pardon nikaha giden THK başkanı, diğer tarafta 300 koruma, özel uçaklarla, jetlerle, yüzlerce araçla halkın kafasına çay atmaya gelen dünya şeysi.

Aynı ülkede birbirinden farklı hayatlar yaşıyoruz.


Halkı gerçekten tebaası olarak gören, “sevinsin fakirler” diye kafalarına çay atan biri ile karşı karşıyayız.

Adalet ve kalkınma diye çıkılan yolda gelinen nokta.

Bunu orantısız mizah sanarken daha mutluydum ben.

Sel, heyelan, deprem, müsilaj, mülteci, flamingo, yangın.

Bütün doğal afetleri ve ülke sorunlarını yaşarken bir de bu hükümetin aptallıklarına katlanıyoruz. Gerçekten bizden daha yüce bir halk zor bulunur. Savaş dönemlerinde bile bu kadar acı yaşamadığımıza eminim, en azından tek bir düşmanla uğraşıyorduk.

Dün bir post gördüm.

Hani şu afet bölgeleri için yardım listeleri hazırlanır ya.

Su, kuru gıda, bebek bezi, … Liste uzayıp gidiyor.

Buraya kadar her şey normal.

Ama listede öyle bir şey var ki ! En sonda.

Nefesimin kesildiğini, tenimin yandığını, burnumun sızladığını hissettim iliklerime kadar.

O anda çok daha yandı içim.

Yanık kremi !

O kısacık anda neler geçmedi ki aklımdan.

Yanık kremi !

Kavrulup küle dönmüşken hangi krem fayda edecek bu kadar yaraya?

Hangi ağacın gövdesine sürelim?

Hangi kuşun kanadına?

Hangi börtü böceğin eline,ayağına?

Hangi canlının neresine?

Hangi ciğeri yanan insanımızın yüreğine?

Hangi kremin gücü yetecek bu kadar derin yaraları iyileştirmeye ?

Ya da var mı bu acımasızlığı, bu caniliği, bu vahşeti, bu saçmalıkları yapanların taşlaşmış yüreklerini iyileştirebilecek bir krem.

Geçmiş olsun demekle geçip gitse keşke.

Ama geçmek zorunda.

İyi olmak, iyileşmek zorundayız.

Yaralarımızı sarmak, gidenin yerini fazlasıyla doldurmak zorundayız.

Yurdumuzun her yerini sevgi ormanlarıyla donatmak zorundayız.

Ha bir de, bir ara sevinçte de, keder de de bir olabilmeyi öğrenirsek.

İşte o zaman gönülden gönüle kurulan bağlarımız dönüşüverir o bahsettiğim, en çok ihtiyacımız olan yanık kremine…