Abone Ol

TTB korona raporundan: İki kadın sağlık çalışanının intiharı tesadüf mü?

Türk Tabipleri Birliği COVID-19 İzleme Kurulu’nun “COVID-19 Pandemisi 4. Ay Değerlendirme Raporu”nda pandemi döneminde sağlık çalışanlarının yaşadığı sağlık sorunlarına da yer verildi.

TTB korona raporundan: İki kadın sağlık çalışanının intiharı tesadüf mü?

Raporda, salgın süresince sağlık çalışanlarının ruhsal açıdan olumsuz etkilendiği, beş sağlık çalışanından ikisinin haftada bir iki gün ağlamaya başladığı; üç çalışandan ikisinin uyku düzeninin bozulduğu bilgisine yer verildi.

Raporda, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan Doç.Dr.Aslı Davas’ın yazdığı “Sağlık Çalışanları ve COVID-19” başlıklı bölümde Diyarbakır ve Kayseri’de iki hemşirenin “psikososyal risklerin artması” nedeniyle intihar ettiğine dikkat çekildi.  “İki kadın sağlık çalışanının intiharı tesadüf mü” sorusu yöneltilen bölümde sağlık çalışanlarının sorunları şöyle özetlendi:

Sağlık çalışanları kaygı içinde

Salgının en başından beri sağlık çalışanları büyük bir belirsizlik ve kaygı içinde olmuşlardır. Virüsün mekanizmasıyla ilgili yeterli bilgi olmaması, hastalığın tedavisinin olmaması, bakımından sorumlu oldukları hastaları kaybetmeleri, hastalığı aile üyelerine ve yakınlarına bulaştırma korkusu sağlık çalışanlarının yüzleştiği en önemli sorunlardan olmuştur.

Bunun yanında TTB ve SES raporlarında belirtildiği gibi KKD’a erişimdeki güçlükler, risk grubundaki sağlık çalışanlarının çalışmaya devam etmek zorunda kalması, çalışma yerlerinin rıza alınmadan değiştirilmesi gibi maruz kaldıkları olumsuz çalışma koşulları sadece fiziksel değil ruhsal sağlıklarını olumsuz etkilemiştir.

Ağlama ve uyku düzeninin bozulması

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) 60 ildeki 304 hastanede yaptığı anketi yanıtlayan 440 sağlık çalışanının yanıtlarına göre; beş çalışandan ikisi daha önce ağlamazken salgın döneminde haftada bir iki gün (yüzde 30) ya da her gün (yüzde 7) ağlamaya başladığını; üç çalışandan ikisinin uyku düzeninin bozulduğunu; yüzde 70’i evdekilerle teması azaltmıştır. Çalışanların isle ilgili olduğunu bildirdiği hastalıklar, anksiyete, depresyon, hipertansiyon, panik atak, stres, kronik hastalıkların alevlendiğini bildirmiştir.

İki kadın sağlık çalışanının intiharı tesadüf mü?

Salgın öncesinde de tükenmişlik oranlarının yüksek olduğu birçok araştırmada gösterilmiş olan sağlık çalışanları üzerinde, yukarıdaki örneklerde belirtilen ek psikososyal risklerinin artmasının ağır sonuçları olmuş ve iki sağlık çalışanının intiharıyla sonuçlanmıştır.

Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde pandemi sürecinde hematoloji gibi yoğun bir klinikte 4-D’li olarak güvencesiz çalışan bir hemşire 25 Haziran’da kendini altıncı kattaki klinikten atarak intihar etmiştir. COVID-19 kliniğinde çalıştığı süreçte virüs kapan eşiyle bir ay görüşememiş, o dönemde iki yaşındaki çocuklarına bakacak kimse bulmakta zorlanmıştır.

Hemşirenin  ‘Artık dayanamıyorum. Çok yoruldum. Dinlenmek istiyorum’ diyerek iş yerinden izin istediğine dair de bilgiler mevcuttur. Yine Haziran ayı içerisinde Kayseri’de özel bir hastanede çalışmakta olan 30 yaşındaki bir hemşire daha intihar ederek yaşamını kaybetti.

Her iki sağlık çalışanının da güvencesiz çalışması ve kadın olması tesadüf değildir. Salgın döneminde işin yanısıra toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgili olarak yükün artması, sosyal destek mekanizmalarının kamusal olarak geliştirilememesi intihar riskini arttırmıştır.

Erken normalleşme sorun oluşturdu

Sağlıkta şiddet yasasının bu dönemde çıkması olumlu bir gelişme olmakla beraber şiddet olayları salgınla ilişkili bir şekilde artmaya devam etmektedir. Yasaların uygulanmasının da sağlanması, caydırıcı olması için saldırganların tutuklu yargılanması gerekmektedir. Sağlıkçıların kendilerini korumadığı, görevlerini yerine getirmediği, çalışmak istemediği gibi söylemler de hasta çalışan arasındaki ilişkiyi olumsuz etkilemektedir. Salgının neredeyse bittiği yanılgısı, erken dönemde normalleşme sürecine girilmesi, sağlık kurumlarına başvuranlarda önlemlerle ilgili bilgi eksikliği sorun oluşturmaktadır.

Örneğin İzmir’de 28 Haziran’da bir hastasını maske takması için uyaran bir aile hekimine ve destek olmaya çalışan meslektaşının hem fiziki hem de sözlü saldırıya uğramasına neden olmuş her iki hekim de de tedavi görmüşlerdir.

44 sağlık çalışanı yaşamını yitirdi

Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarından Nisan ayının başından sonuna kadar sağlık çalışanı vaka sayısının 12 kat artarak 7428’e ulaştığını biliyoruz. İki aydır bu konuda tek bir resmi açıklama yapılmamıştır. Normalleşme sürecinden sonrada hasta sağlık çalışanları konusunda kanıta dayalı bilgi toplayan Ankara Tabip Odası verilerine göre 2 Haziran’da 391 olan vaka sayısı 25 Haziran’da 452’ye çıkmıştır.

Sayısından ne yazık ki emin olamamakla beraber 23’ü hekim 44 sağlık çalışanı yaşamını yitirdi salgınla mücadele ederken. Sağlık çalışanları hala yaşamlarını kaybetmekte, şiddete uğramakta, rutin tarama, Kişisel Koruyucu Donanım gibi sağlıklarını ilgilendiren konularda sorunlarla yüzleşmektedir. Hemen hemen tüm ülkelerde sağlık çalışanlarının hastalıkları ve ölümleri sosyal medyada yer bulurken ulusal istatistiklerde yeterince yer almamamaktadır.

(T24)