Abone Ol

O toplantıda neler konuşuldu; hangi kararlar alındı?

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü ile Sosyal Doku Vakfı Başkanı ve ilahiyatçı Nurettin Yıldız'ın buluşmasında moderatörlük yapan Nevzat Çiçek, o buluşmada neler konuşulduğunu, hangi kararların alındığını anlattı.

O toplantıda neler konuşuldu; hangi kararlar alındı?

Geçen hafta kamuoyunda Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü ile "Kadınlar dayak yiyorlarsa şükretsinler" diyen Sosyal Doku Vakfı Başkanı ve ilahiyatçı Nurettin Yıldız'ın buluşmasında moderatörlük yapan Nevzat Çiçek, o buluşmada neler konuşulduğunu, hangi kararların alındığını anlattı.

“Buluşmada Cumhurbaşkanı’nın ‘İslam’ın güncellenmesi’ sözlerinin tartışıldığını; ‘Keşke bu kapı açılmasaydı’ denildiğini" aktaran Çiçek, "AK Parti giderse kazanımlarımız kaybolur’ diyorlar. Hocaların bir istişare heyeti kurması kararı alındı” dedi.

Geöçen günlerde kimi hocaların verdiği fetvalar tartışma yaratmıştı. Hatta bir kısmına Cumhurbaşkanı Erdoğan da tepki göstermişti. Bunun üzerine Nurettin Yıldız ve Cübbeli Ahmet Hoca başta olmak üzere birkaç hoca bir araya geldi ve bir ‘hocalar buluşması’ gerçekleştirdi. O toplantıda gazeteci Nevzat Çiçek moderatörlük yapmıştı. O gün neler konuşuldu? Verdiklere fetvalara yönelik eleştirilere ne diyorlar? Cumhurbaşkanı’nın tepkisini nasıl karşıladılar? Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Nevzat Çiçek'in açıklaması şöyle:

Nevzat, o gün hocalar niye toplandı? Sen niye oradaydın?

Sanki çok büyük bir günah işlemişim gibi her­kes “Niye oradasın?” diye soruyor! (Gülüyor) Sonuçta bu insanlar aynı mahallede olduğumuz, bir şekilde gidip geldiğimiz, aynı zamanda da çalıştığımız alanın muha­tapları olan hocalar. “Nevzat gazetecilikten deneyimlidir, moderatörlüğü o yapsın” denildi. Hocalar arasında geç­mişten kaynaklı bir soğukluk vardı. Daha önce bir araya geleceklerdi ama programları uyuşmadığı için olmamıştı.

Son dönemde fetvala­rıyla çok tartışma yaratan Nurettin Yıldız ile Cübbeli Ahmet Hoca’nın arasındaki soğukluğun sebebi neydi?

Tartışma siyasi değil, iti­kadi bir tartışmaydı. “Allah yerde midir, gökte midir?” tartışması yaşamışlar. Bu, ilahiyatçılar arasında geç­mişten gelen bir tartışma­dır; bir kısmı Allah’ın gökte sınırlı olduğunu, bir kısmı da Allah’ın her yerde olduğunu ifade ediyor. Nurettin Yıldız, bununla ilgili bir sohbette kendi görüşlerini naklediyor. Cübbeli Ahmet Hoca da “Bu görüşleri naklederken kendi görüşünü de ifade etmen, şerh düşmen lazımdı” diyor ve oradan kaynaklı bir tartışma yaşanıyor.

Cübbeli Ahmet Hoca ne diyor, Nurettin Yıldız ne diyor?

Çok net söyleyeyim, o kısmı hâlâ anlayabilmiş değilim! (Gülüyor) Çünkü ben Allah’ın her yerde olduğuna inanıyorum. Bu ilmi bir tartışma, benim uzmanlık alanım da değil. Cübbeli Ahmet Hoca’nın çok sert demeçleri oldu. “Nurettin Yıldız’ın vaazlarına girilmez” gibi şeyler söyledi.

Aralarındaki tartışma gerçekten itikadi miydi, yoksa bir nevi, iki cemaatin lideri arasındaki güç çekişmesi de var mıydı?

Yok, değil. İsmailağa’da Cübbeli Ahmet Hoca ve diğer farklı ekoller var. Burada Nurettin Yıldız’ın temsil ettiği ekol farklı. Tamamıyla itikadi bir tartışma vardı.

Nurettin Yıldız’ı son dönemde çok tepki çeken fetvalarıyla biliyoruz. O da bir cemaatin lideri mi? Ona ‘tabi’ olan grup ne kadar büyük? İsmailağa Cemaati kadar güçlü mü?

Sayı olarak o kadar değildir ama kadınlar üzerinde, özellikle gençler üzerinde çok etkili, farklı çalışmaları olan bir grup. Sosyal Doku Vakfı üzerinden kendilerini ifade ediyorlar. Kamplar düzenliyorlar, eğitim çalışmaları yapıyorlar. En büyük özelliği, İslami kesim içerisinde, iletişim kanalı olarak sosyal medyayı en etkin kullanan hocalardan biri olması.

"Nurettin Yıldız, 'Söylediğim şeyin arkasındayım' diyor"

Buluşmada başka kimler vardı?

Nurettin Hoca’nın yanındaki arkadaşlardan Hüseyin Tepe vardı. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, İhsan Şenocak, Avukat Cihat Gökdemir ve İHH’dan Yakup Bey vardı. Bir de o fotoğrafta olma­yan Siyer Vakfı Başkanı Muhammed Emin Yıldırım vardı. Onun mekânında gerçekleşen bir toplantıydı.

Peki, bu isimler farklı ekolleri, farklı grupları mı temsil ediyor?

Cübbeli Ahmet Hoca’nın, İsmailağa’nın bir kanadını temsil ettiği söyleniyor. Ama Cübbeli Ahmet Hoca’ya sorsanız, nevi şahsına münhasır oldu­ğunu söyleyecektir. Nurettin Yıldız Hoca Sosyal Doku Vakfı’ndan, İhsan Şenocak İFAM’dan, Muhammed Emin Yıldırım Hoca Siyer Vakfı’ndan. Cihat Gökde­mir, o çevrelerin avukatı. Dolayısıyla, herkesin kendisini farklı nitelendir­diği yapılar içerisinden geliyorlar.

İHH Başkanı Bülent Yıldırım neden oradaydı? Sonuçta o bir insani yardım vakfının başkanı...

O bütün hocaların tanıdığı, güvendiği bir isim. İHH’nın merkezinde bütün cemaatlerden oluşan bir yapı var. İyi ki de o gün oradaydı, kırgınlığı sona erdirmesi, atmosferi değiştirmesi için herkesin güven duyacağı bir insana ihtiyaç vardı. Bülent Yıldırım’ın öyle bir vasfı bulunuyordu.

Nurettin Yıldız’ın “asansörde halvet”, “yastık yorgan” ve en fenası da “çocuklara yönelik evlilik” fetvası var. O günkü toplantıda, tartışma yaratan bu fetvalar gündeme geldi mi?

Nurettin Yıldız, “Bir bütün olarak bana sorulan sorular üzerine söylediğim her şeyin arkasında duruyorum çünkü ben bunu fıkhi kaynaklardan alıp aktarıyorum” diyor. Cübbeli Ahmet Hoca’nın da çok tepki çeken nal meselesi vardı. O da kendisine göre açıklayıp söylediklerinin arkasında olduğunu ifade etti.

"Hocaların istişare heyeti kurma  kararı alındı"

“Nurettin Yıldız, o fetvaların arkasında durdu” dedin. Diğer hocalardan onu eleştiren oldu mu?

“Biz halkın önünde her şeyi söylüyo­ruz, buna dikkat etmek lazım. Her şeyi halkın önünde konuşmamak, üslubu, zamanı iyi ayarlamak lazım” denildi. Her hocanın kendi etrafında 8-9 kişilik bir isti­şare heyeti kurması istendi. Bu heyetin içerisinde medyacısı, avukatı, psikoloğu, iletişimcisi olacak ve bu sohbetler halka yansıtılmadan önce bir şekilde kontrol edilecek. Yanlış anlaşılacak kelimeler varsa çıkarılması amaçlanacak.

"Devletin tarikatlara ve cemaatlere bakış açısı dğeişti, devlet katında cemaat ve tarikatların büyük bir kısmının milli ve yerli olmadığı düşünülüyor"

Tarikatlara, cemaatlerin denetlenmesi gün­demde. “Hükümet bu konuda adımlar atacak” söylentisi var. Acaba bununla ilgili bir tedirgin­likleri var ve bu nedenle mi bir araya geldiler?

FETÖ meselesinden dolayı devletin tarikatlara ve cemaatlere olan bakış açısı değişti. Devlet katında cemaat ve tarikatların büyük bir kısmının milli ve yerli olmadığı düşünülüyor. Yani “Dışarıyla bağlantıları var. Halkı gözetmiyorlar, daha çok kendi çıkarlarını öne çıkarıyorlar” tarzı yaklaşımlar oluştu. “Bu ülkenin ve bu halkın faydasına çalışmıyorlar.” Yeni paradigma, Hanefi-Maturidi, biraz daha Eşarilik ile Maturidilik arasında gidip gelen, daha akılcılığı önemseyen bir paradigma olacak. Çünkü keşfe, rüyaya dayalı bir din anlayışının FETÖ’yü ürettiğini düşünen ve dolayısıyla da tarikat ve cemaatlerin yeniden yapılanması gerektiğine inanan bir sistem var. Bunu tarikat ve cemaatler de sistemin kendisi de biliyor.

“Sistem”den kastın devlet, değil mi? Devlet içinde bunu tartışıyor, konuşuyorlar mı?

Evet, tartışıyorlar ve konuşuyorlar. Çok net biçimde bu gündeme geliyor. Cumhurbaşkanlığı’nda, MİT’te de, Başbakanlık’ta da gündeme geliyor. Cemaatlerin kendisinde ve toplumda da bu tartışmalar var. Gazeteciler olarak, “Başka bir tarikatın da FETÖ gibi olmayacağının garantisi var mı?” diye sorgulamıyor muyuz? Sonuç itibarıyla devlet de bunu sorguluyor. Sorun, nasıl kayıt altına alınacakları noktasında ortaya çıkıyor. Osmanlı’da Meşait Kurumu vardı ve bunlar kayıt altına alınıyordu. Ama o kaydı kaldırdığınız andan itibaren, her taraftan kendisini şeyh, hoca ilan eden yapılar çıktı. Devletin bunları denetlemesi belki çok zor olabilir. Ama bunlara bir resmiyet kazandırıldığında belki ortak bir akıl bunlar üzerinde egemen olabilir.

"Cumhurbaşkanı'nın sözleri de tartışıldı"

Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu fetvalara tepki gösterdi ve “İslam’ın hükümlerinin güncellenmesi vardır. Siz İslam’ı 14-15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulaya­mazsınız” dedi. O gün hocalar toplantısında Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri de tartışıldı mı?

Çok açık konuşmak lazım, evet tartışıldı. “İslam, kendisini ihya eden, ıslah eden bir dindir. Yani sürekli fetva mekanizmaları karşısında kendini güncelliyor ama sabit ayetler üzerinden bir güncelleme kastedili­yorsa bu yanlıştır” denildi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ikinci konuşması da bunun böyle olmadığını çok net ortaya koydu. Ayetin güncellemesi olmaz, fıkhın gün­cellemesi olur. Orada Sayın Cumhurbaşkanı, “Konuş­ması gerekenler konuşmuyor” dedi. Anahtar cümle o. Sadece Diyanet değil. Bu ülkenin ilahiyat fakülteleri, hocaları asıl meseleleri konuşmuyorlar. Konuşanlar da bir şekilde işlerine gelmediği için ötekileştiriliyor.

Peki, Cumhurbaşkanı’na kızgınlar mı?

Reformcular Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuş­masını sanki “Cumhurbaşkanı da reform istiyor” gibi lanse edince “Keşke bu kapı açılmasaydı” dediler. 20-30 yıllık bir arkadaşlıkları var. Sayın Cumhurbaş­kanı’nın gelenekçi bir yapısı olduğunu, geçmişten bugüne kadar nerelerden geldiğini, o camialara karşı yakınlığını da herkes biliyor. Dolayısıyla bu tartışmanın Sayın Cumhurbaşkanı üzerinden açılmaması gerekti­ğini ifade ettiler. Açıkçası ben de öyle düşünüyorum.