Abone Ol

İsmail Küçükkaya: Ne Yandaşım, Ne Candaşım

Ankara diplomasi dilini mantığı ile harmanlayan İsmail Küçükkaya, gazetecilik hayatını ve bilinmeyenlerini FM Dergisi’ne anlattı.

İsmail Küçükkaya: Ne Yandaşım, Ne Candaşım

Hürriyet, Sabah, Star’da muhabirlik, Akşam Ankara temsilciliği ve genel yayın yönetmenliği derken İsmail KÜÇÜKKAYA için film aniden koptu. İşsiz kaldı. Tam da ‘bitti!’ denilirken, Fox genel yayın yönetmeni Doğan Şentürk’ün teklifi ile daha önce deneyimlemediği tv gazeteciliğine soyundu.

Üzerine azar azar koyduğu yeni kariyerinde yeni bir kimliğin yanında, şöhret ve başarıyı da yakaladı. Ankara gazeteciliğinin verdiği avantaj, Küçükkaya’nın başarısının en büyük rampası oldu. Ankara diplomasi dilini mantığı ile harmanlayan İsmail Küçükkaya, gazetecilik hayatını ve bilinmeyenlerini FM Dergisi’ne anlattı.

İsmail KÜÇÜKKAYA, senin gazetecilik yaşamın klasik olacak ama başarılarla dolu. Hürriyet’ten, Sabah’tan, Akşam’ın Genel Yayın Yönetmenliğinden bir işsizlik dönemi... Akşam döneminde ne oldu da olmadı?

Akşam gazetesinde ben 5 yıl yayın yönetmenliği yaptım. Ankara Temsilciliği yaptım. Çok çalıştık. Kendimize göre başarılıydık, gündem belirliyorduk. Özel haberlerle, muhabir odaklı yayıncılıkla yaptık. Tabi dönem değişti, iktidarın medyaya bakışı çok değişti. Biz ideolojik olarak AK Partili değiliz. Biz merkezdeyiz. Bu tavrımızla da gazetecilik yaptığımız için eskiden makbuldü. Partimiz yok bizim. Biz toplumun merkezine hitap ediyorduk. Bu şekilde baktığın zaman haberi saklamıyorsun. İdeolojik
kodla beslenmediğin için haber kim ne ise onu yapıyorduk.

-Peki Gezi Parkı’ndan sonra ne değişti?

Bu uzun süre başarılıydı aslında. Fakat AK Parti için Gezi olaylarıyla birlikte yeni bir dönem başladı. Dolayısıyla AK Parti’nin lideri ve liderliği şu çizgiye geldi: Artık arada, derede, ortada, merkezde istemiyoruz dediler. Bizdensin ya da değilsin.

GEZİ PARKI’NDAN SONRA “BİZ ARTIK SAVAŞTAYIZ” DEDİLER

Niye diye soruyorduk biz mesela ne değişti? Çünkü dediler ‘biz artık savaştayız.’ Ölüm kalım savaşı olarak görüyorlardı. Gezi Parkı’yla başlayan olaylar var ya onlar bir komplo teorileri de geliştirdiler. Dolayısıyla dediler ki ‘benden misin değil misin?’ Ben sizden değilim, sizin karşıtınız da değilim. Ben bir gazeteciyim. Orada koptu iş.

NE YANDAŞIM NE CANDAŞIM

Medyada şöyle bir ayrışma da var. Yandaş-yoldaş. İktidarı destekleyen gazetecilere yandaş deniyor. Diğerlerine yoldaş deniyor. Bazı gazeteciler kayıtsız şartsız x partiyi destekliyor diğerleri de iktidarı destekliyor. Diğerleri ne kadar yandaşsa onlar da aslında o kadar yandaş olmuyor mu?

Şimdi şöyle, ben zaman zaman şunu söylerim. Ne yandaşım ne candaşım. İdeali iktidarı desteklemek mümkün olabilir gazeteci için veya muhalefetteki herhangi bir partiyi de. Gazetecilik dediğimiz şey ‘mesafe’ ayarıdır. Gazeteci, herkesle görüşür ama mesafesini korumalıdır. Mesafeni koruduğun, mesleğini yerine getirdiğin sürece bir beyis yok. İktidarı desteklemek de öyle. Türkiye’deki sorun iktidarı destekleyen medyadaki arkadaşların iktidarla aralarına mesafe koymamaları. Bazı muhalefet partilerini ölümüne destekleyen arkadaşlar var. Onlar da bir partinin sesi gibi. Bir farkı yok aslında. Orada da mesafe sorunu var. Orada da mesafe ayarı sorunu var. Dolayısıyla bizim uymamız gereken ana ilke şu: Herkesle görüşebilirim ama mesafemi korurum.

DOĞAN ŞENTÜRK, FATİH PORTAKAL’DAN SONRA RİSK ALDI

Peki İsmail Küçükkaya, mutlu musun? Hayat seni tatmin ediyor mu? Sinemaya gidiyor musun? Kendine vakit ayırabiliyor musun?

Hayatımın en huzurlu, mutlu günlerini yaşıyorum. Ben genç yaşta pek çok hayalimi gerçekleştirdim. Ankara temsilcisi olmak istiyordum. 5 yıl yaptım. Yayın yönetmeni olmak istiyordum okurken bile hep bunu hayal ederdim. Gazete yönetmek manşetler atmak istiyordum. Bunları yaptım. İşsiz de kaldım. Doğan Şentürk’e ömrüm boyunca teşekkür edeceğim. Benim bile aklımda yokken risk aldı ve Fatih Portakal’dan sonra beni aldı oraya. Fakat ben o tarihte derdim ki Allah’ım 3 yıl yapabilsem şu işi. Şimdi 8.inci yılı bitiriyorum. Yayın yönetmenliği de çok zor bir iş. Maaş yatmaması sorun, reklam, tiraj, gazete kağıdı, idari sorumluluklar… Şimdi şöyle bir dönem yaşıyorum. Başka hiçbir şeyden sorumlu değilim. Yalnızca yaptığım iş, haber ve yorumdan sorumluyum. Herhangi bir personelle ilgili bir sorumluluğum yok.

-Peki İşinizi yaparken size müdahale ediliyor mu?

Profesyonel bir kanal. Editöryel bağımsızlığıma hiç müdahale edilmiyor. Doğan Şentürk, “Sen orada varken bütün bu yollardan geçtiğin için ben sabahları çok rahatım” diyor. Türkiye’de yüzde yüz özgürlük diye bir şey yok. Hiçbirimiz bütün düşündüğümüzü ifade etmiyoruz. Ama Türkiye’nin koşulları içinde olabildiği kadar özgürce ama alnımız açık işimizi yapmaya çalışıyoruz. Halkımıza karşı, ülkemize karşı sorumluluğumuz var. Mesleğimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. O nedenle çok huzurluyum.

Cüneyt Özdemir, Fatih Portakal gibi isimler son dönemde YouTube’a yöneldiler. Sizin dijital medyaya olan bakışınız nedir? Bir gün YouTube’da ‘artık ben de varım’ der misiniz?

Bence bu önemli bir soru. Çağımızın gerçeği. Bugün burada TURKTIME’dayız. Siz sonuçta hem sosyal medyada hem de dijital medyada uzun zamandır var olan bir mecradasınız. Doğrusu şöyle, benim şu anda bir sorumluluğum var. Kanalda görev yapıyorum. Kanalımızın zaten sosyal medya etkileşimlerine çok önem veriyor. Kanal çalışanlarının ayrıca kendi bireysel olarak faaliyet göstermesine sıcak bakmıyorlar. Bunu anlayabiliyorum ama bunun ne kadar önemli olduğunu biliyorum.

Hayatta sizin mottonuz nedir? Bunlar benim vazgeçilmezim ve bunlar olmazsa benim hayatımın anlamı kalmaz diyeceğin ne var?

Zor bir soru. Şöyle ben kendim ve ailem için en çok sağlık dilerim. Hayat mottom şöyle diyebilirim Andre Comte Sponville’ın Büyük Erdemler risalesini okumuştum. Ve orada erdemler şöyle anlatıyor. Yiğitlik, cesaret, ölçülülük ve adalet. Benim için ölçülülük çok önemli. Benim hayat mottom için ölçülülük diyebilirim.

ÜNLÜ OLMADAN ETKİLİ OLMAK İSTERDİM

Hayattaki hedefin nedir?

Samimiyetle söylüyorum. Bu kadar etkili olmayı çok isterdim ama ünlü olmadan. Çünkü tanınmak gerçekten iyi bir şey değil. O seni kısıtlıyor.

-Şöhreti nasıl tanımlarsınız?

Bir kitapta okumuştum. Şöhret dediğin şey kredi kartı gibidir. Kredi kartıyla harcama yaparken para veriyor musun? Vermiyorsun. Ama şunu unutma şöhret kredi kartı gibidir. Ayın sonunda hesap ekstren gelecek. Bunu biliyorum ben.

Z kuşağı ile ilgili bir gerçek var artık. Bunlar bizim geleceğimiz. Onların beklentileri, istekleri var. Sizce hükümet veya muhalefet kanadı onların isteklerine cevap verebiliyor mu?

Ben siyasetin şu anda sadece Z kuşağına değil bütünüyle toplumu ıskaladığını düşünüyorum. Toplumlarda bazen böyle oluyor. Halklar ileriye gidiyor siyaset geriye gidiyor. O zaman ne oluyor? Toplum demokratik sistemde balans ayarı yapıyor. Yani bütün kuşakları anlayamayan siyasetçilerin yerine o toplumsal dalgayı kavrayan ve onları anlayabilen kuşatabilen yeni siyasal kavramlar ortaya çıkıyor.

Röportaj: Gizem Ak / Emre Sarı