Abone Ol

Hürriyet bir yazarını daha işten çıkardı!

Hürriyet Gazetesi, deneyimli gazeteci, köşe yazarı Şükrü Küçükşahin'in işine son verdi.

Hürriyet bir yazarını daha işten çıkardı!

Şükrü Küçükşahin, Hürriyet'te uzun yıllardır siyaset gündeminin ve Ankara kulislerinin nabzını tutuyordu.Hürriyet geçtiğimiz günlerde Bülent Mumay'ı da işten çıkarmıştı.

ŞÜKRÜ KÜÇÜKŞAHİN KİMDİR?

Şükrü Küçükşahin, 1959 Erzincan doğumlu. İki yaşındayken ailesi  İstanbul’a yerleşti. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden 1982’de mezun oldu.

Yayın hayatını 30 yıldır sürdüren okul gazetesi  Görünüm’ü çıkaran öğrencilerin arasında yer aldı. Gazeteciliğe 1981 yılı başında Ankara Ekspres gazetesinde başladı. Sonra sırasıyla Günaydın,  Sabah, Hürriyet, CNBC-E/NTV ve yine Hürriyet’te çalıştı.
Yedi yıldır Hürriyet’te Ankara Temsilci Yardımcılığı ve yazarlık görevini birlikte yürütüyordu. Evli ve bir kız babası."

İŞTE KÜÇÜKŞAHİN'İN O TWEETLERİ

Hürriyet bir yazarını daha işten çıkardı! - Resim: 1

SON YAZISINDA NE YAZDI?

Şükrü Küçükşahin bugün yayınlanan Hürriyet'teki son yazısında Ankara'nın sorunlarını ele almıştı.

İşte o yazı:

"Ankara'nın gelişmesi üzerine

İLÇE belediye başkanları, ticaret ve sanayi odası başkanları ile Türkiye'nin büyükleri de dahil çok sayıda müteahhitlik şirketinin sahip ve yöneticilerinin katıldığı 'Hürriyet Gelişen Bölgeler Zirvesi'nde Ankara'nın gelişmişliği/gelişmesi konuşuldu.
İstanbul’dan üniversite eğitimi için gelip yerleşmiş 40 yıllık bir Ankaralı olarak, bu toplantıda yaşadığımız kentimize nasıl baktığımızı gördük. 20 yıldır aynı kadronun yönettiği Ankara’da büyük değişim yaşandığı gerçek.
Ancak dinlediklerimizden bir toparlama yapacak olursak, dünya başkentleri içindeAnkara’mızın hâlâ ciddi sorun ve eksiklikleri barındırdığını söylemek ve görmek durumundayız.

BELKİ DE DÜNYADA İLK ÖRNEK

Ankara, geniş de bir alana yayılan ‘tarihi şehir’ (old city) ve bir kaleye sahip; ama şehre gelen turistin, ‘Önce ‘old city’yi veya kaleyi gezeyim’ demediği...
Ulusal havayolu şirketinin dünyadaki sadece üç noktaya uçuş yaptığı...
Organize sanayi bölgeleri ile yerleşim yerlerinin yan yana inşa edildiği...
1/100.000 planları henüz bitirilmediği ve altyapı yatırımları tamamlanmayan alanlara binlerce bina dikildiği için 20 yıllık yöneticilerinin, “Yol açacak yer yok, yeşil alanları/üniversite arazilerini almak zorundayız” dediği...
Dev firmaları bir bir İstanbul’a kaçarken, yerel veya merkezi yönetimden tek kişinin dahi, “Niye gidiyorsunuz, kalın” demediği, aksine kamu kurumlarının da bu yolda teşvik edildiği...
Şehir merkezindeki AVM sayısının dünya rekoruna ulaştığı...
Trafik akışının zayıflatılması gereken şehir merkezindeki caddelerin otobana dönüştürüldüğü; kentlinin çocuğunu pusete koyup, eşiyle el ele tutuşup yürüyeceği tek caddesinin kalmadığı, tek bir koruluğun olmadığı dünyanın tek başkenti, diye anılsa yeridir.
Bu noktada şu örneği de anımsatmakta yarar var:
Ayak bastığım ilk yıllarda, özellikle de yazın akşam saatlerinde Kuğulu Park’tan Sıhhiye Meydanı’na kadar, Atatürk Bulvarı kaldırımlarından çoluk çocuk, arkadaş-dost binlerce Ankaralı gezinti yapabilirken bugün, aynı güzergâhta puseti falan bırakın, iki kişinin yan yana yürümesi dahi çok zor. Çünkü, elektrik direkleri ayırıyor onları, kaldırımlar daraltıldığı için.

RANT KENTE DÖNMÜYOR

Bir de ‘keşke’ denecek noktalar var Ankara konuşulduğunda. Örneğin, üniversiteler kenti diye bilinen Ankara, ilk özel üniversite olan Bilkent’ten sonra Koç veya Sabancı markalarına neden ev sahipliği yapamadı?

Hele de Ankara’dan çıkmış bir grup olan Koç’un üniversitesine... Son 20 yılda, rant yaratmak öne çekilmiş olsa da gecekondularının büyük bölümü, kavgasız gürültüsüz dönüşüme uğratılmış Ankara’nın bu bölgelerde, başta yol olmak üzere, altyapı yatırımlarında geri kalması anlaşılır gibi değil.

Tabii ki 5-6 bin konut yapılmak üzere yola çıkılan alanlarda, sonradan verilen imar kararları ile sayı 11-12 bine çıkarılıyorsa başka şey olamaz.

Ne yazık ki, hâlâ da bu gerçeklerin aksi örnekler yaşandığı için kentin nefes alacağı vadilerde dahi onlarca gökdelen yükselmeye devam ediyor, üstelik yaratılan rant da kente dönmüyor.

Daha pek çok konuya değinildi; ama üzülerek belirteyim ki böylesi bir toplantıda dahi ‘sanat’ sözcüğü tek bir kez kullanılmadı, o da bana düştü. Çünkü, hele de bir başkent sanat, kültür ve bilim olmadan yaşanır olamaz."