Abone Ol

Fatih Altaylı: Hükümetçi medyada Gül'e hakaretsiz gün geçmez oldu

Habertürk yazarı Fatih Altaylı, "Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali, hele hele AK Partili bir adayın karşısına 'aday olarak' çıkma ihtimali sıfır değil, sıfırın bile altında" ifadesini kullandı.

Fatih Altaylı: Hükümetçi medyada Gül'e hakaretsiz gün geçmez oldu

11'inci cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 2019 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday olması ihtimaline karşılık bugünkü köşesinde "Hükümetçi medyada Abdullah Gül’e “hakaretsiz” gün geçmez oldu" diyen Habertürk yazarı Fatih Altaylı, "Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali, hele hele AK Partili bir adayın karşısına 'aday olarak' çıkma ihtimali sıfır değil, sıfırın bile altında" ifadesini kullandı.

Altaylı "Kendini asla hedefe koymayacak biri için iktidarcı medyaya tavsiyem 'kurşunlarını' tüketmemeleri" dedi.

Altaylı'nın "Cephane tüketmeyin" başlığıyla yayımlanan (11 Ocak 2018) yazısı şöyle:

Hükümetçi medyada Abdullah Gül’e “hakaretsiz” gün geçmez oldu.

Ve doz giderek yükseliyor.

Şaşırtıcı.

Çünkü Abdullah Gül, AK Parti’nin kurucu “quadriga”sının 2. önemli ismiydi.

AK Parti iktidarının “ilk Başbakan’ı”, “ilk Cumhurbaşkanı” idi.

Şimdi “emekli Cumhurbaşkanı” ve artık “yarı aktif” siyaset yapıyor.

Fakat hükümet yanlısı medyaya göre “yeniden aday olma ihtimali” var.

Bu yüzden de hedefte.

Ama akıl bu paniğin boşuna olduğunu söylüyor.

Çünkü bence Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali, hele hele AK Partili bir adayın karşısına “aday olarak” çıkma ihtimali sıfır değil, sıfırın bile altında.

Zaten kendisini yakından tanıyanlar da bunu açıkça dile getiriyor.

Bu yüzden iktidarcı medyaya tavsiyem “kurşunlarını” tüketmemeleri.

Kendini asla “hedefe koymayacak” biri için boşu boşuna barut tüketmemeleri.

Yarın öbür gün “hakiki” bir aday çıkınca, atabileceğiniz tüm mermileri attığınızı fark ettiğinizde geç kalmış olabilirsiniz.

Şaşırdılar
Cumhurbaşkanı Erdoğan yol arkadaşı Abdullah Gül’e geçen hafta ilk eleştirisini yönelttiği zaman, “kökten AK Partililer” bu durumu anlamaya çalıştı.

Anladılar da!

“Abdullah Bey’in sözleri beyefendiyi kırdı. Bunu belirtmek istedi”dediler.

Hepsinin inancı, meselenin orada kapanacağıydı.

Ardından Cumhurbaşkanı’nın ikinci çıkışı geldi.

Şaşırdılar.

“Bizde böyle bir şey olmazdı. Galiba bizim bilmediğimiz şeyler var. Keşke aralarında konuşup bu meseleyi çözseler de bizim dava yara almasa” diye düşündüler.

Ve önceki gün Abdullah Gül “trenden indirilince” bu kez paniğe kapıldılar.

Bu kadar tepki, hiçbirinin beklemediği bir şeydi.

Şimdi hepsi oturup bu “meselenin” kapanıp kapanmayacağını ve kapanmaması halinde onların deyimiyle “yürüyüşe”, herkesin anlayacağı dille “AK Parti’ye” ne zarar vereceğini hesaplamaya başladılar.


Büyük ihtimalle önümüzdeki günlerde aracılar devreye girecek ve“sükûneti” sağlamaya çalışacaklardır.

Aynı gömlekte desen farkı
CUMHURBAŞKANI ile eski Cumhurbaşkanı arasındaki tartışmanın temelinde aslında “siyasi bir ayrım” yatıyor gibime geliyor.

Her ikisi de “Milli Görüş” kökenli.

Her ne kadar “Milli Görüş gömleğini çıkardık” demiş olsalar da aslında bu gömlek içlerinde duruyordu.

Sadece üzerine ceket giymişlerdi.

İşler yoğunlaşıp ter basınca ceket çıkarıldı, Milli Görüş gömleği yeniden görülür oldu.

Ancak görüş ayrılıkları ve üslup farklılıkları aynı gömlekte farklı desenler oluşturdu.

Elinde ve sırtında yumurta küfeleri olan Erdoğan, Milli Görüş’ten kendi siyaseti açısından kaçınılmaz hale geldiğini düşündüğü “milliyetçi görüş”e yöneldi.

Daha rahat bir pozisyonda olan Gül ise “liberal görüş”e yöneldi.

Bu görüş farklılığını vurgulama ihtiyacını duymasına rağmen anladığım kadarıyla Gül’ün merkezin sağındaki siyasetin “siyasi kutbu” olma niyeti yok.

Yapmaya çalıştığı şeyi süzgeçten geçirince AK Parti’yi 15 yıl önceki konumuna geri çekmeye çalıştığını düşünüyorum.

Gül’ün yanıldığı nokta ise “köprünün altından hayli suyun aktığı”.

Ve siyasette aynı suda bir kez daha yıkanmanın imkânsız olduğu.

Hele hele parti “Erdoğan hareketi”ne dönüşmüşken...

Günlük dost-düşman raporu
Suriye’de ABD ile ters düşündüğümüz ve ABD bölgede PKK’yı desteklediği için Rusya’yla “müttefik” haline gelmiştik. İran da bu ittifakın bir parçasıydı.

En azından civarımız için.

2 gün önce Suriye’deki Rus üslerine drone’larla hava saldırısı yapılınca Rusya’nın tepkisi Türkiye’ye yöneldi.

Saldırgan muhalif güçlerin Türkiye tarafından desteklendiğini iddia etti.

“Haydaaa!” derken bir gelişme daha oldu.

Türkiye de Rusya ve İran’ın büyükelçilerini bakanlığa çağırarak “notamsı”bir uyarıda bulundu.

Çünkü Rusya ve İran, Esad güçleriyle birlikte muhaliflere karşı harekete geçmişti.

Bu durumda ben artık dış politikayla ilgili tek satır yazmama kararı aldım.

Çünkü kimi eleştireceğimi, kimi destekleyeceğimi artık şaşırmış, karıştırmış ve bulamaz vaziyetteyim.

Dışişleri Bakanlığı’ndan ricam, günlük bir “ilişkiler” bülteni yayınlayıp an itibarıyla “hangi ülkeyle dost, hangi ülkeyle düşman” olduğumuzu bize bildirmeleri.

Bu günlük raporu görmeden bir ülkeyi eleştirip veya övüp durduk yerde “vatan haini” damgası yemek istemiyorum.

Yasaman: Bal gibi satıştır
Galatasaray Spor Kulübü’nün saygıdeğer başkanlık makamında oturan Dursun Özbek, divan kurulu konuşmasının büyük bölümünü bana ve eski başkan Ünal Aysal’a ayırdı.

Burası ona yanıt verme yeri değil elbet.

Ama bir kulübü yönetemeyip suçu bir gazeteciye ve bir eski başkana yıkmak gerçekten komik.

Riva ve Florya’nın satışını “Bu bir satış değil, hasılat paylaşımı” diye savunup SPK danışmanı hukukçu Prof. Hamdi Yasaman tarafından “Bu bal gibi bir satıştır” diye yalanlanmak ise utanç verici.

Başka söyleyeceğim yok mu?

Var elbet ama bu köşeyi spora ayırmak istemiyorum.

Gerekenleri haftaya spor sayfasındaki röportajımda söyleyeceğim.

Yine de sayın başkan bilsin ki ben Galatasaray’ın divan kurulu toplantısını 20 dakika meşgul edecek kadar önemli biri değilim!

Bir reklamdan fazlası
Dün hemen hemen tüm gazetelerin orta sayfasında, Ciner Grubu’nun Kahramankazan’da inşa ettiği dev sanayi tesisisin ilanı vardı.

Bu tesisin üretiminin neredeyse tamamını ihraç ederek yüzde 100 katma değerli ihracat yapması bir yana, benim asıl hoşuma giden bu ilanda kullanılan şahane dil oldu.

Açıkçası benim gibi düşünen pek çok kişiden de iletilmek üzere tebrik telefonu aldım.

Gazetelerin reklamsızlıktan kan ağladığı bir dönemde tüm gazetelere ilan verilmesi ise mesleğim adına çok hoşuma gitti.

Hem Ciner Grubu’nu hem de bu ilanı hazırlayan ajansı kutlamak isterim.

Ne zaman adam oluruz?
Yalancıların mumu seçimde söndürüldüğü zaman.