Abone Ol

8 Mart Raporu: Kadınlar Daha Yoksul, Daha Öfkeli

Ekmek ve Gül; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne giderken, 22 ilde, 23 farklı işkolunda ücretli çalışan 680 kadınla anket ve derinlemesine görüşmeler yaptı

8 Mart Raporu: Kadınlar Daha Yoksul, Daha Öfkeli

Ekmek ve Gül, 22 ilde 680 işçi ve emekçi kadınla görüşerek bir rapor hazırladı. Rapor, son 1 yılda kadınların işyerinde ve evde artan iş yüklerinden değişen duygu durumlarına kadar çarpıcı anlatımlar içeriyor.

Kadınlar, işyerinde pandemi tedbirlerinin alınması için vermek zorunda kaldıkları mücadeleleri, çalışma koşullarının ağırlaşması, artan baskı ve denetimleri, işyerlerinde artan cinsiyetçi uygulamaları kadınların sözleriyle anlatırken, bir yandan da ev içindeki yüklerin nasıl ağırlaştığını, hane içindeki değişimlerin kadınların hayatını nasıl etkilediğini, bu süreçte kadınların duygu durumlarında ne gibi değişimler yaşandığını ortaya seriyor.

Kadın işçi ve emekçilerin bu süreçteki örgütlenme eğilimlerini de değerlendiren rapor, kadınların pandemi döneminde yaşadığı ağır sorunların sorumlusu olarak kimi gördüklerini ve kadınların 8 Mart taleplerini de ifade ediyor.

İşyerlerinde temizlik Kadınların sırtına bindirildi

Rapora göre, pandemi döneminde işyerlerinde alınan tedbirleri yetersiz bulan kadınların oranı yüzde 57, kısmen yeterli bulanların oranı yüzde 10, “yeterli” diyenlerin oranı ise yüzde 30.

İşyerinde pandemi sürecinde artan temizlik ihtiyacının temizlik için yeni personel istihdam edilerek değil, üretimde çalışan kadın işçiler arasında paylaştırılarak “halledilmeye” çalışıldığını anlatan kadın işçiler, örnekler veriyor:

“Fazla maske verilmesi ve tuvaletlerin daha sık temizlenmesi dışında bir önlem yok. Hatta bu ekstra temizliği de biz işçiler arasında paylaştırdılar, biz yapıyoruz. Yeterli değil yani.” (Ankara, havalandırma sistemleri üreten bir fabrikada taşeron işçi, yaş 50)

“Mutfaklarımız çok pis. Bizim bölümden kadınlar seçildi, onlar mutfakları temizliyor. Çayı bile onlar koyuyor. Pazar günleri de dahil. Temizlik için personel almıyorlar, işçiler hem çalışıyor hem de diğer temizlik işlerini yapıyor. Tuvaletleri bile biz temizliyoruz.” (Bursa, tekstil fabrikasında kalite operatörü, yaş 52)

Çalisma süresi belirsiz

Rapora göre çalışma saatlerinde değişim yaşayan kadınların oranı yüzde 44,8. Kadınlar hafta sonu yasakları nedeniyle çalışma sürelerinin belirsizleştiğini, pandemi tedbiri adı altında uygulamaya konan esnek çalışmanın çalışma sürelerini uzattığını ortaya koyuyor.

İstanbul’da büyük bir tekstil markasının deposunda çalışan 35 yaşındaki bir kadın “İnternet satışına çalışan bölümlerde artış oldu. Diğer bölümlerde azalma yaşandı. Pandemi gerekçe gösteriliyor. Çalışma saatlerimiz aynı ama hafta sonu çalışma kalktı. Mesailer kalktı. Sürekli NÜT’e (nakdi ücret desteği) çıkartılıyoruz” diyor.

Büro/ofis emekçilerinin arasında yaygın olan evden çalışma uygulamasının da belirsizliğin kaynaklarından biri olduğu vurgulanıyor. Sağlık ve bakım hizmetlerinde ise çalışma saatleri insan bedeninin sınırlarını aşan bir boyuta varmış durumda: “Pandemi sürecinde vardiyalar kurumda kaldığımızdan dolayı 18 saat; bazen bunu da aşan çalışma saatlerimiz söz konusu oluyor.”

Tedbir lafta

Salgın koşullarında daha fazla molaya ihtiyaç duyulduğu açıkken, görüşülen işçi kadınların yüzde 88’i yeterli mola süresinden mahrum olduklarını ortaya koydu. Kadınların bir kısmı ise pandemi öncesinde de mola sürelerini kullanamadıklarını ya da çok az molaya çıkabildiklerini, şimdi fiilen molaya çıkmanın imkansızlaştığını belirtti. Ayak üstü ya da masa başı karın doyurmak neredeyse normalleşmiş.

İzmir’den belediye işçisi bir kadın anlatıyor: “Öğle yemeği yarım saate düştü. Her yer kapalı olduğu için öğle yemeğini de evden getirip işyerinde yiyoruz.” Aydın’dan tekstil işçisi bir kadın “Sadece yemek molası var, devlet zaten yarım saatlik bir mola veriyordu. Fakat 18 saatte bir makinaları birbirimize devretmemiz için, işin aksamaması için molalar 10-15 dakikaya düşürüldü” diyor.

Aynı işi yarı fiyatına yaptıran pandemi fırsatçılığı

Raporda görüşülen kadınların yüzde 39’u iş yoğunluğunda belirgin bir artış yaşandığını söylüyor. İstanbul’dan gıda işçisi bir kadın “Daha az personelle daha çok iş yaptırılmaya başlandı, pandemiden önce yapılan iş şu anda neredeyse yarı yarıya kişiyle yapılıyor” diye anlatıyor.

Metal ve elektrik-elektronik işkolunda çalışan kadınların anlatıları da işçiler arasında Kovidli sayısı yükseldikçe, henüz hasta olmayan işçilerin üstüne yük bindirildiğini ortaya seriyor: “Mesai saatlerimiz artmadı ama iş yükümüz arttı. Pandemiden dolayı rahatsızlanan arkadaşlarımızın yerine biz bakmak durumunda kaldık. İşler yetişmeyince de bir sürü lafa maruz kaldık.” (İstanbul, Esenyurt, elektronik, 28)

Hizmet işkolunda ise “az zamanda daha çok iş” kuralı işliyor. Tekirdağ’dan 37 yaşındaki büro emekçisi bir kadın “Evden de çalışıyoruz. Özellikle belirli bir dönemde çok yoğunluk oluyordu ve bunu normalde 8 saatte yaparken şimdi 4 saatte yapmaya çalıştık. Bu da iş yükümüzü artırdı” diyor. Kadınların bu koşullara katlanmak zorunda kalmasının nedeni ise iş güvencesinin yokluğu ve işten çıkarılma korkusu.

İşçilere aynı anda başka işçilerin işlerinin yapılması dayatılırken, bir yandan  sözleşmeli işçi alımları yapılıyor. “4 tezgâh bakarken artık 6-7 tezgâha bakmaya başladık. [İş yoğunluğu] neredeyse yüzde 30 arttı. Eleman olmadığı için 2-3 kişinin yükünü tek kişiye yıkıyorlar. Sürekli işten çıkanlar, işe girenler değişiyor. Şu an İŞKUR’dan gelenler çok fazla. Son zamanlarda işe girenlerin çoğu İŞKUR’dan geliyor. Patron zaten parasını ödemiyor, onun da lehine oluyor. Biri patronun radarına yakalandığında hemen ücretsiz izine gönderiyorlar, işçi istifa edene kadar ücretsiz izinde bırakıyorlar.” (Bursa, dokuma, yaş 47)

İşyerinde taciz

Pandemi süresince işyerinde izlenme ve denetlenmenin yaygınlaştığını gösteren rapor, ağır çalışma koşullarına itiraz edildiğinde baskının yoğunlaştığına işaret ediyor: “İşte hata yaptığımızda bazı ustabaşları azarlıyor. Kendi üzerindeki baskıyı bizim üzerimize gelerek üzerinden atmaya çalışıyor” (İstanbul, tekstil, 24)

İşyerinde tacize uğrayan kadınlar, cezalandırılma riskiyle ses çıkaramıyor. Taciz söz konusu olduğunda “tutanak yeme” ve “işten atılma” korkusu belirleyici.

“Çok fazla erkekle çalışıyoruz. İş isterken ‘güzelim bana iş versene’ diyerek iş istiyorlar. Bunun gibi bir sürü olay yaşadım. Kavga ede ede çözüyorum. Geçenlerde bir olay yaşadım. Çalışan arkadaşlardan biri Kürtçe bir şeyler söyledi. Bir diğeri güldü. ‘Sen ne dedin?’ diye sordum. ‘Güzel kardeşim, nasılsın, iyi misin? dedim’ dedi. … zorlayınca söyledi.

‘Sen çok güzel bir kadınsın. Benim sevgilim olsana’ demiş. Küfür ettim, cesaret edip şikâyet edemediler. Şikâyet etse işten atılırdım. O an ben şikâyet etseydim iki tanığım vardı. Ama en fazla tutanak yerdi, işten atılmazlardı diye düşündüğüm için şikâyet etmedim.” (İstanbul, depo, yaş 35)

Tacize karşı en büyük direnç mekanizması ise dayanışma ve sendikalı yerlerde buna daha çok güven duyulduğu görülüyor. Kocaeli’de bir metal fabrikasında çalışan 32 yaşındaki bir kadın “Ustabaşının böyle şeyleri oluyordu. Şikâyet edip bölümden attırdık” diyerek örnek veriyor.

Raporda görüşme yapılan 680 kadının yüzde 77’si evdeki işlerine ayırdıkları zamanın arttığını söylüyor. Kadınların yüzde 34’ü dinlenme zamanlarının pandemi öncesine göre azaldığını belirtiyor. Yüzde 95’i salgın öncesine göre daha yorgun ve tükenmiş olduğunu söylüyor.

İstanbul’dan depo işçileri anlatıyor:

“Pandemi döneminde yüküm iki katına çıktı. İşten çok evde yorulduğumu hissediyorum. Hem kafa olarak hem de beden olarak müthiş derecede yıpranmışlık hissediyorum. Bir reklamı, bir diziyi izlerken bile kendimi ağlarken buluyorum.”

“Bitmişlikleri oynuyorum derler ya o durumdayım. Pandemi öncesinde zaten hayatımız zordu şimdi iki katı zorlaştı. Çocuğum ihtiyaçları için zaten çalışıyorum. Yetişebilmek için mesaiye kalıyorum. Çocuğun evde tek kalacağı düşüncesi kafayı yediriyorken buna bir de eğitim alamıyor olması eklendi. Her şeye birden yetişmeye çalışıyorsun. Bu da sinirlerimi alt üst ediyor.”

“Sürekli çalışıyorum. Kendime sadece banyo yaparken ve oje sürerken zaman ayırabiliyorum. Kendim için bir şey yapmak istesem onda da sabah erken kalkmam lazım, yine uykudan fedakârlık yapıyorum.”

Ağır yükler bazen işi bırakma noktasına getirse de, kadınlar çalışmak zorunda olduklarını belirtiyor. Nedenini ise rapordaki şu rakam ortaya koyuyor: Kadınların yüzde 89’u pandemi öncesine göre evin ihtiyaçlarını karşılamakta daha fazla zorlanıyor. Bursa’dan bir tekstil işçisi durumu “Çok istemişimdir işten çıkayım. Ama hiç yapamadım. Bazen kendi banyomu bile geciktiriyorum. Kendime ayırdığım özel bir zamanım yok” diye özetliyor.

Kadınların çalışmayla ilgili beklentilerini ve ortak duygularını ise İstanbul’dan bir tekstil işçisi kadın ifade ediyor: “Öyle bir şansım yok. Hiç de işten ayrılmayı düşünmedim. Daha güzel şartlarda çalışmak istedim.”

Çocuklarının üstüne kapi kilitleyip işe gidiyorlar

Pandemi sürecinde kadınların büyük kısmı, çocuklarının bakımını büyükanne desteğiyle sağlayabilmiş. Çocuğu olan kadınların yüzde 29’u çocuklarını evde yalnız bırakmaktan başka çare bulamamış.

Kadınların yüzde 78’i “kaygı/endişe”, yüzde 53’ü “gerginlik/sinirlilik”, yüzde 51’i ise “mutsuzluk” duygusu yaşadığını belirtiyor.

Herkes evde parasızlık ve gerginlik had safhada

Rapor, salgının hane içindeki yaşamları ve ilişkileri nasıl etkilediğine ilişkin de veriler sunuyor. Kadınların yüzde 38’i salgında ilişkilerin olumsuz yönde, yüzde 11’i ise olumlu yönde değiştiğini ifade ediyor. Olumsuz değişimler, aile bireyleriyle görüşememek, aile içinde gerginlik, tahammülsüzlük ve tartışmaların artması, maddi sorunlar ve geçim kaygısı olarak ifade ediliyor. Kocaeli’den bir depo işçisi “Ailemin yüzünü dahi göremedim. Psikolojik olarak kendimi yalnız hissediyordum” derken, İzmir’den bir hemşire “Çocuğumdan 3 ay ayrı kaldım. Bu sürede aile bağlarımız zedelendi” diyor.

Hayatımdai lk kez pandemide dayak yedim

Kadınların yüzde 79’u pandemide kadınlara yönelik şiddetin arttığını söylüyor. İstanbul’dan bir metal işçisi “Ben hayatımda ilk defa eşimden dayak yedim” derken, bir temizlik işçisi ise “Geçim sıkıntısından eşimden şiddet görüyorum. Daha önce şiddete maruz kalmamıştım. Çünkü birbirimize çok zaman ayırmıyorduk” diyor.

Kadınlar, yakın çevrelerinde de şiddetin arttığını belirtiyor. Gebze’den bir petrokimya işçisi “İş yerinde eşi tarafından şiddete maruz kalan arkadaşım var. Üstelik ailesi de yanında olmadı. Biz yanında olup destek olmaya çalıştık. Hatta başörtüsünü çıkarıp artık açık olmak istediği için kendi ailesi saçını kesti” diye anlatıyor.

Sendikalı olsam belki değer görürdüm 

“Pandemi döneminde koşulları ve zorlukları düşündüğünüzde, sizce sendikalı olmakla, sendikasız çalışmak arasında bir fark var mı?” sorusuna, “var” diyenler yüzde 66, “yok” diyenler yüzde 27 oranında. Kadınlar en çok “hakları kullanmak”, “güvence”, “birlik ve dayanışma” için sendikalı olmanın önemli olduğunu dile getiriyor.  İstanbul’dan, 50 yaşındaki bir tekstil işçisi şöyle anlatıyor:

“Elbette ki sendikalı iş yeri ve sendikasız işleri arasında fark var. Sendikalı iş yerinde çalışsaydım bu kadar çok baskıya maruz kalmazdın. Makinacı olduğum halde ‘Hadi şu yerleri de süpür, hadi şu kolileri de kaldır diyemezlerdi. Benim yaptığım iş belli olurdu…”

Sendikalı kadınlar, pandemi döneminde hijyen, koruma, iş güvencesi ve ücretli izin konusunda kazanım elde etmiş.

Ancak rapordaki anlatılar, pandemi döneminde sendikalarından ihtiyaç duydukları desteği göremeyen çok sayıda kadın olduğunu da ortaya koyuyor. “Sendikalıyız ama sendikasız gibiyiz. Sendikaya güvenmiyoruz, sendikaya ulaşamıyoruz. TİS süreci yaşıyoruz.

Anlaşma sağlanamadığı için ikramiyelerimiz kesildi. Kesinti neden yapıldı, ne zaman ödenecek belli değil. Zamlar, aldığımız paralar çok düşük. 16 yıldır çalışıyorum, en iyi elemanlardanım, en yüksek maaş alanlardanım ama aldığım para asgari ücret.” (Eskişehir, tekstil işçisi, yaş 34)

Birlik olduk kazandık

Pandemi sürecinde işyerinizde çalışma arkadaşlarınızla ortak hareket ederek elde ettiğiniz bir kazanım oldu mu?” sorusuna kadınların yüzde 77’si ‘hayır’, yüzde 20’si ‘evet’ yanıtı veriyor. Kazanım elde edenlerin büyük kısmı işyerinde alınması gereken hijyen önlemlerini (maske/siperlik dağıtılması, tek kullanımlık plastik bardak verilmesi, masalar arası paravan konulması vb.) birlikte hareket ederek sağladıklarını ifade ediyor.

Çalışma koşullarının ağırlaştırılmasına, sömürü ve baskıyı artıran uygulamalara karşı da çeşitli kazanımlar söz konusu. Tekirdağ’dan 51 yaşındaki plastik işçisi “12 saat çalışmamak, cumartesi gece vardiyasında 8 saat çalışmak için imza topladık” derken, Adıyaman’da 22 yaşında bir tekstil işçisi “Müdürün bize hakaret etmesinin ardından bütün arkadaşlarla birlikte kararlaştırıp çalışmayı durdurduk. Müdür gelip özür dileyene kadar işbaşı yapmadık” diye anlatıyor.

Dikkat çekici bir rakam da “Pandemi döneminde işyerinizde bir hak için eylem yapılsa katılır mıydınız?” sorusuna kadınların yüzde 75’inin “evet”, yüzde 19.5’inin “hayır” cevabı vermesi. Katılmam yanıtı veren kadınların en büyük gerekçesi ise “işten atılma korkusu.”

Anket yapılan mülteci ve göçmen kadınlar ise işyerlerinde bir hak mücadelesi olduğunda katılacaklarını ama diğer işçilerin kendilerine yaklaşımından çekindiklerini ortaya koyuyor. Gebze’de 20 yaşındaki Suriyeli gıda işçisinin sözleri bu durumun özeti: “Katılırım. Ama ben Suriyeliyim. 7 yıldır birçok yerde çalıştım. İnsanlar nasıl desem bana kötü bakıyor. Bana güvenirler mi bilmiyorum. Ben onlara güveniyorum. Birbirimize güvenmeliyiz, birbirimizin aynısıyız, çünkü çalışma koşullarımız çok zor gerçekten.”

Sorumlu: Devlet patron işbirliği

Sizce işçi ve emekçilerin pandemi koşullarında yaşadıkları zorlukların sorumlusu kim?” sorusuna kadınların yüzde 72’si hükümet, yüzde 10’u işveren, yüzde 6’sı hiç kimse, yüzde 2’si hepsi yanıtını veriyor.

“Sorumlu hükümet” yanıtını verenler arasında en çok dile getirilen konu; patronlara teşvikler verilirken işçilere ücretsiz izin ve kısa çalışma dayatılması: “En büyük sorumlu devlet, işverene de bu kadar rahatlığı veren devlet. Çarkın içinde ezilen yine işçi. Yasal düzenlemelerin etkisi yok. Teşvikler patronlara yapıldı. Kısa çalışma ödeneğinde de patronlar kazandı. Devlet sadece patronu koruyor.” (İstanbul, metal işçisi)