Bugün çocuklarıma güneş doğmadı..

Bir ülke düşünün ki depremle burun buruna yaşıyor ve büyük risk altında.

Oya Ulaş Yazar oyaulass@gmail.com

Deprem öyle bir şey ki yaşamayan anlayamaz o an ki psikolojiyi, “şimdi ev yıkılacak ve ben ölücem” korkusunu yaşamayan bilmez.

O saniyeler saat gibi gelir insana.

O duvar çıtırtıları, eşya şıngırtıları, o sesler. Bitmek bilmez, bitse de kulaklardan gitmek bilmez.

Bir ülke düşünün ki depremle burun buruna yaşıyor ve büyük risk altında.

Yapıların çoğu depreme dayanıksız, inşaat mühendislerinin çoğu işsiz, müteahitlerin çoğu dudağımızı uçuklatacak fiyatlara alınmış jeeplerinde.

Çünkü “tuzları kuru”.

Çünkü ölenler onlardan değil, ölenler onların ailesi, akrabası, tanıdığı değil.

Nasıl anlasınlar su baskınını görüntülerken, önünden babaannesinin cesedi geçen torunun acısını, ne anlasınlar enkaz altındaki Günay’ın “abi sakın gitme” yakarışında ki çaresizliğini.

Ne anlasınlar enkazdan çıkan Annenin, enkaz altındaki çocukları için “bugün çocuklarıma güneş doğmadı” feryadını. Ne anlasınlar “köpekleri gönderin, ben kedi sesi çıkarayım” diyen Buse’nin umuda tutunuşunu.

Anlamazlar.
Anlamalarını da beklemiyoruz zaten.

Sadece büyük, çok büyük harflerle 'yazıklar olsun' demek istiyorum hepsine, tüm sebep olanlara.

Deprem Bilimci Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın dediği gibi; Bir ülkede ekonomi ne kadar bozuksa deprem o kadar öldürücü olur, yoksulluk ne kadar fazlaysa deprem size o kadar yakındır. Hiçbir zenginin enkazdan çıkarıldığını duymadınız, duymayacaksınız." Ne haklı, bir o kadar da acı yüklü bir açıklama.

İki gündür öfkeyle ve üzüntüyle izliyorum olan biteni. Onların insan olarak değil, sayı olarak gördüğü 39 vatandaşı (yazımı yazarken can kaybı sürekli artıyordu)

39 Anneyi.
39 Babayı
39 Evladı.
39 Kardeşi
39 Arkadaşı.
39 Hayatı.
39 yarım kalan hikayeyi.
39 yitip giden canı.

Bu canlar aslında biziz.

2 gün, maksimum 1 hafta konuşulduktan sonra unutulmayacak mı ? Hayır diyebiliyor muyuz?
Diyemiyoruz.

Yine önlem alınmayacak, gsm operatörleri yine hiçbir şey yapmayacak, kimse deprem çantası hazırlamayacak ama herkes bilinçsizce büyük istanbul depremini bekleyecek.

Çakma insanlığıyla, aslında içleri kararmış, sevgisiz, insanlıktan nasibini almamış, o ruh emici caniler yine Doğu’da olan deprem için; “Kürt değil mi? hak ettiler” Batı’da olan için “bunlar zaten dinsiz imansız, olacağı buydu” demeye devam edecek.

Bizler, “Sayın cumhurbaşkanımızın talimatıyla” diye başlayan cümleler kurup, krizi şova çeviren bakanların yaptıklarıyla utanacak, 20 yılda hiç bir şeyin değişmediğini görüp kahrolacağız.

Yıllardır ötv adı altında toplanan deprem vergilerinin ve dask primlerinin, deprem mağdurlarının kayıplarını (can kayıpları hariç elbette) sorunsuz bir şekilde karşılayacağını umacak ama buna kendimiz bile inanmayacağız.

En acısı da “deprem değil, insan öldürür” cümlesinin doğruluğuna yine yeni yeniden şahitlik ediyor olacağız.

Bu ülkede düzensizlik, önlemsizlik ve vurdum duymazlık yüksek seviyede olduğu icin basıp gitmek isteyecek, gidecek yerimiz olmadığı için çaresizce bize bahşedilen kaderi yaşıyor olacağız.

Çünkü bu hep böyle oldu.
Çünkü bizim topraklarda, coğrafya kaderdi.

Bu ülke insanı ne zaman depremi tartışmaktan vazgeçer, binaları tartışmaya başlar işte biz o zaman güvende oluruz.

Güzel İzmir’in dağlarında yine çiçeklerin açması umuduyla hepimize, herkese geçmiş olsun.

Kaybettiğimiz tüm canlara rahmet, yaralılara şifa diliyorum.
Uzak olsak da; kalbimiz de ruhumuz da sizlerle.
Yeter ki siz biraz daha dayanın, az biraz daha.

Tüm yazılarını göster