Yılmaz Özdil: Sezen Aksu İşte Bu Zihniyete Destek Verdi

Gazeteci Yılmaz Özdil, son günlerde hedef tahtasına konulan sanatçı Sezen Aksu hakkında çarpıcı bir yazı yazdı.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil bugünkü yazısında Sezen Aksu’nun geçmişte destek verdiği zihniyeti öne çıkardı. Bir zamanlar ‘yetmez ama evetçi’ olduğunu da hatırlatan Özdil “Pkk açılımında Akp’yi desteklemeyenleri “iki cihanda lekeli” ilan ediyordu” ifadelerini kullandı.

İşte Yılmaz Özdil’in yazısı:
Yunus Emre’yi okul kitaplarında sansürlediler, 8 kıtadan oluşan şiirini 7 kıtaya indirdiler, “cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri, isteyene ver onları, bana seni gerek seni” mısralarını yokettiler.

Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar’ını sakıncalı bularak, yasakladılar.

Dünyanın en ünlü çocuk romanı Şeker Portakalı’nı erotik buldular.

İlkokul öğrencilerine tavsiye edilen 100 temel eseri değiştirdiler, Heidi dua ederek huzur buluyor, Pollyanna Allah’ın bahşettiklerinin kıymetini biliyor, Pinokyo teşekkür etmek yerine, Allah razı olsun demeyi tercih ediyor, Üç Silahşörler’deki Aramis hidayete eriyor, La Fontaine’in tilkisi bile Allah yolunu açık etsin diyor.

Zeki Müren kasetlerini, Mozart cd’lerini, Suna Kan’ın konser biletlerini Ergenekon davasında delil yaptılar.
Kırıkkale cezaevinde mahkumlar boncuklarla Pir Sultan Abdal resmi yaptı, “örgüt lideri” diyerek Pir Sultan Abdal’ın resmine el koydular.
İçki içiliyor diye tekbir getirerek İdil Biret’in

Topkapı Sarayı’ndaki konserine saldırdılar.
Ecdadımıza saygısızlık yapılıyor diye İstanbul bineali kapsamındaki sergiye saldırdılar.
“Adile Naşit’in ninni okuduğu Türkiye kabustu” diyerek, dünyanın en güzel insanı Adile Naşit’in aziz hatırasına bile dil uzattılar, intikam duygularıyla Adile Naşit’i bile hedefe koydular.
Kemal Sunal bu ülkeye zihinsel anlamda yapılmış en büyük kötülüktü, filmleri zekaya hakaretti” diyerek, Türkiye’nin yüzünü güldüren, Türkiye’nin ortak paydası Kemal Sunal’a bile saldırdılar.
Mübarek üç aylar Recep, Şaban, Ramazan’a lakaplar takmak suretiyle, dini değerleri aşağıladığı iddia edilerek “İnek Şaban” hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundular.

“Shakespeare müslümandı, esas adı şeyh pir’di” diyen, kafasında fesle dolaşan tımarhanelik arkadaşı “kültür adamı” sıfatıyla sarayda ağırladılar.

Asrın liderimiz bir ara kafayı Muhteşem Yüzyıl dizisine taktı, “bizim öyle ecdadımız yok, diziyi kınıyorum” dedi, “kınıyorum” lafından hemen sonra diziye aniden ramazan ayı geldi, Topkapı Sarayı’nda komple oruç tutmaya başladılar, haremdeki göğüs dekolteleri kayboldu, hamam sahneleri yokoldu, Hürrem türban taktı, namaza başladı.

Heykele “ucube” dediler, İnsanlık Anıtı’nı idam ettiler, darağacı kurar gibi, vinçle boynuna halat doladılar, kafasını koparttılar, kazmalarla kırdılar.

Baleye “belden aşağı” dediler.
“Böyle sanatın içine tükürürüm” dediler.
Tarihi sinema binalarını yıktılar.
Marmaray inşaatında 8 bin 500 senelik seramikler bulundu, “çanak çömlek yüzünden vakit kaybediyoruz” dediler.

Aspendos’a mutfak mermeri döşediler, Apollon Tapınağı’na çimentoyla merdiven yaptılar, 2 bin 300 yaşındaki dünya kültür mirası Efes antik kentini yemekli organizasyonlara kiraladılar.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin sembolü Venüs heykelini müstehcen bularak yaktılar.
İzmir Sevgi Parkı’ndaki kadın heykelini parçaladılar.

Edirne’de Türk Kadınlar Birliği tarafından yaptırılan Özgür Kadın Heykeli’ni halatla çekerek kaidesinden kopardılar.
Ordu’daki kadın heykellerine sprey boyayla “edep yahu” yazdılar.

Bursa’da uluslararası heykel sempozyumu kapsamında yaptırılan Gerçek Aşk isimli kadın heykelinin ayaklarını kırdılar.
Denizli’de at heykeline saldırdılar, fazla büyük görünüyor diye cinsel organını kopardılar.
İstanbul’da kollarını iki yana açmış kadın figürü

Akdeniz Heykeli’nin kolunu kopardılar, taşla vura vura ezdiler.
Dünya çapındaki karikatüristimiz Oğuz Aral’ın heykeline molotof kokteyli attılar, tamir edildi, bu defa demir çubuklarla vura vura parçaladılar, tamir edildi, bu defa balyozla yıktılar.

La Diva Turca, dünyaca ünlü sopranomuz Leyla Gencer vefat etti, vasiyeti üzerine bedeni yakıldı, İstanbul Boğazı’na serpildi, “küllerinizle suyumuzu kirletmeyin” diye yazdılar.
Levent Kırca vefat etti, “müslümanlara zehir saçan alkolik tiyatrocu öldü” diye yazdılar.

Zeki Alasya vefat etti, “rahmet okunmamalı, cenazesi camiden kaldırılmamalı” diye yazdılar.
Tarık Akan vefat etti, “cuma bereketiyle geldi” dediler, “ateşi bol olsun” dediler, “elhamdülillah bir RTE düşmanı daha gitti” dediler, “geberdi melun” dediler, “artık cehennemde rol kesersin” dediler.
Ferhan Şensoy vefat etti, “meyhaneci öldü” diye yazdılar.

Bedri Baykam’ı bıçakladılar.
Değerli ağabeyim Müjdat Gezen’in tek kuruş almadan pırıl pırıl sanatçılar yetiştirdiği okulunu kundakladılar.
Tiyatromuzun duayeni Orhan Aydın’ı yumrukladılar.

Kadıköy Özgürlük Parkı’nda konser veren opera sanatçısı Güvenç Dağüstün’e tekme tokat saldırdılar.
Levent Kırca’nın cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından verilen Devlet Sanatçısı unvanını geri aldılar, gözaltına aldılar, beş yıl hapisle yargıladılar.
Tarık Akan’ı dört yıl hapisle yargıladılar.

Metin Akpınar’ı evinden polisle aldırdılar, beş yıl hapisle yargılıyorlar.
Müjdat Gezen’e yurtdışına çıkış yasağı koydular, beş yıl hapisle yargılıyorlar.

Uluslararası gururumuz Fazıl Say’a 10 ay hapis cezası verdiler.
Zuhal Olcay’a 11 ay hapis cezası verdiler.

Orhan Aydın’a 11 ay hapis cezası verdiler, gözaltına aldılar, toplam yedi yıl hapis istemiyle yargılamaya devam ediyorlar.
Şair Yılmaz Odabaşı’na 11 ay hapis cezası verdiler.

80 yaşındaki Nilüfer Aydan’a 11 ay hapis cezası verdiler.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy’a hapis istemiyle dava açtılar.
Ressam Fikret Otyam’ı yargıladılar, para cezası verdiler.
Barış Atay’ı iki yıl hapis cezasıyla yargıladılar, para cezası verdiler, sokakta beş kişi üstüne çullandılar, yerlerde tekmelediler.

Efsane karikatüristlerimiz Musa Kart’ı tutukladılar, Nuri Kurtcebe’yi tutukladılar.
Muhteşem piyanistimiz Dengin Ceyhan’ı tutukladılar, bileklerine kelepçe takıp fotoğrafını basına servis ettiler.

Atilla Taş’ı tutukladılar.
Grup Yorum’u tutukladılar, suç aleti olarak bağlama’dan bile parmak izi aldılar, ellerinden gelse türküleri de hapse atacaklardı.

Metalci selamı veren gençleri gözaltına aldılar.
Edip Akbayram’a soruşturma açtılar.
Tarkan’ı açılım toplantısına çağırdılar, katılmadı, suç icat ettiler, iki yıl hapisle yargıladılar.

Selin Şekerci’yi dört yıl hapisle yargıladılar.
 Deniz Çakır’ı bir yıl hapisle yargıladılar.
Levent Üzümcü’ye soruşturma açtılar.
Şevket Çoruh’a soruşturma açtılar.

Rapçi Ağaçkakan’ı müzik yasağını eleştirdiği için gözaltına aldılar.
Rapçi Şehinşah’ı asrın liderimizi eleştirdiği için gözaltına aldılar.

Kelimelerin efendisi Ataol Behramoğlu’nu yargıladılar.
İlyas Salman’ı altı yıl hapisle yargılıyorlar.
Varlığıyla onur duyduğumuz, 83 yaşındaki Genco Erkal’ı dört yıl hapisle yargılıyorlar.
 S

ivas’ta şairleri, yazarları, ozanları, aydınları, diri diri yakanlara sahip çıktılar, savundular, afla hapisten çıkardılar.
 Sezen Aksu işte bu zihniyete destek verdi.

Türkiye’yi cehenneme götüren yolu döşeyenlerden biriydi.

Yetmez ama evet referandumunda “tabii ki evet diyeceğim, dört dörtlük buluyorum, canıgönülden evet demeye devam edeceğim” diyordu.
Pkk açılımında Akp’yi desteklemeyenleri “iki cihanda lekeli” ilan ediyordu. Sadece lekeli ilan etse gene iyi… Beni mesela, hapse atılmam için mahkemeye verdi, özgürlük şarkıları söylüyordu ama benim özgürlüğümün elimden alınmasını, beş yıl hapse atılmamı istedi, helal süt emmiş namuslu savcılara hakimlere denk gelmeseydim, şu anda hâlâ içerdeydim.

Ve şimdi ibretle görüyoruz ki…

Canıgönülden destek verdiği zihniyet tarafından linç ediliyor.

Akp gibi düşünmeyenleri “dini değerler” üzerinden infaz ediyordu, şimdi Akpciler tarafından “dini değerleri aşağılamakla” suçlanıyor.

Diyanet bile aleyhinde açıklamalar yapıyor, suç duyurusu yağıyor.

Oh olsun yazısı değildir bu, asla.

Olacağı buydu yazısıdır.

Türkiye avaz avaz çığlık atarken, inim inim inlerken… Akp’yi şakşaklayıp, hak ettiği karşılığı almayan görülmedi bugüne kadar!

Maskeli balo illa ki sona eriyor.

Binbir suratlıların, gerçek yüzleri illa ki ortaya çıkıyor.

Ama bizlere, duygularımızdaki cam kırıkları kalıyor.