Kerbela olayı nedir? Hz. Hüseyin nasıl şehit edildi?

Tarihte birçok önemli olay, aşure gününe denk geliyor. Hz. Adem’in tevbesi bugün kabul ediliyor mesela. Hz. Nuh gemisini Cudi Dağı’na bugün demirliyor. Rabbi, İbrahim’i (as) ateşten, Yunus’u (as) balığın karnından bugün kurtarıyor. Hz. Eyyub’un hastalığının şifası...

Yine Hz. Musa, aşurede kendisine ihsan edilen mucizeyle denizi yararak Firavun ve ordusunu sulara gömüyor. Ancak Allah’ın ihsanlar yağdırdığı aşurede, yani Muharrem ayının 10. gününde bir de tüm İslam âleminin içini kanatan, elîm bir hadise meydana geliyor: Allah Resulü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevmeyi emrettiği Ehl-i Beyt’inden torunu Hz. Hüseyin ve beraberindeki aile efradı Kerbela’da şehid ediliyor. Kerbela’da ne oldu da bir mü’minin gözü canlar feda Peygamber’in torununun canına kast edecek kadar karardı?

Yezid, babası Hz. Muaviye’nin ölümünün ardından saltanatla Emevî tahtının başına geçmişti. Ancak Hz. Hüseyin’le birlikte büyük sahabilerden bazıları ona biat etmemişlerdi. Resulullah’ın (aleyhissalatü vesselam) torunu, Hz. Ali’nin oğlu olan Hüseyin’in (ra) biatı Yezid’in saltanatının İslam âlemince kabul görmesi açısından çok önemliydi. Bu sebeple Medine valisine bir emir gönderdi Yezid. Hz. Hüseyin, İbn-i Ömer ve İbn-i Zübeyr ya bu fasık adama biat edecek ya da boyunları vurulacaktı. Hz. Hüseyin Yezid’e boyun eğmeyi reddederek ailesiyle birlikte Medine’den ayrılıp Mekke’ye gitti. Bu arada Kûfe halkı mektuplarla Hüseyin, Efendimiz’i çağırıyor, oraya gelirse kendisini emirü’l-mü’minin kabul edecekleri beyan ediyorlardı. Hz. Hüseyin, oradaki durumu anlamak için amcasının oğlu, yakın dostu Müslim bin Akil’i Kûfe’ye gönderdi. Gelen haberler halkın biat için hazır bulunduğu yönünde olunca, Hz. Hüseyin aile efradını ve birkaç arkadaşını yanına alarak Kûfe’ye doğru yola çıktı.

Hz. Hüseyin’in bu yolculuğunu haber alan Yezid, Kûfe valisini değiştirdi. Bu yeni vali Ubeydullah bin Ziyad’ın ilk işi Müslim bin Akil’i çok feci bir şekilde şehid etmek oldu. Acı haber kafileye ulaştığında artık geri dönmek mümkün değildi. Bu yüzden itirazlara rağmen, Hz. Hüseyin Kûfe’ye doğru  ilerledi. Geri dönmediğini görünce bu kez yolda tuzaklar kuruldu. Üzerlerine ordular gönderildi. Su kaynakları kesildi ve Hz. Hüseyin’le beraberindekiler çölde aç, susuz kaldı. Ubeydullah, Ömer bin Sa’d’ı Kerbela’da kafilenin karşısına çıkardı. O sırada Hz. Hüseyin, Ömer’le konuşarak hudut boylarından birine gitmeyi, Medine’ye dönmeyi ya da Yezid’le görüşmeyi teklif etti karşı tarafa. Fakat gözünü makam hırsı bürümüş Yezid bu tekliflerin hiçbiriyle ilgilenmiyor, ya biat ya da kan istiyordu. Artık kendisine yapılacak kötülükten emin olan Hz. Hüseyin için münafıklarla savaşmaktan başka çare kalmamıştı. Atılan ilk oktan sonra göz gözü görmeyecek hale geldi Kerbela’da. Hz. Muhammed Mustafa’nın ümmetine emanet ettiği Ehl-i Beyt’inden biricik torunu Hüseyin (ra) ve beraberindekiler (72 kişi) şehid edilmiş, hayatta kalan birkaçı da Yezid’in sarayına gönderilmişti. ‘Kerbela’ o günden sonra tüm İslam âleminde kanayan bir yaranın adı oldu.

Kerbela’nın yasını tutmak doğru mu?

Alvarlı Efe, “Bugün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar / Bugün eyyam-ı matemdir, bugün âb-ı Revan ağlar.” demiş. Kerbela’da Hz. Hüseyin’in başına gelenler elbette hepimizin yüreğini kanatmalı. Ancak bu hüzün karşısında ağıdın veya ‘kaşı şöyleydi, gözü böyleydi’ gibi mersiyeler söylemenin ya da bu menfur işi işleyenlerin arkasından sövmenin bize hiçbir sevabı yok. Aksine bu tür davranışlar –Allah muhafaza- kadere taş atmaya, şikâyete bile varabilir. Aşure gününde Hz. Hüseyin’i anarken onun civanmertliğini, enginliğini, derinliğini, Ehl-i Beyt’in ikinci derece babası olmasını, Allah’a yakınlığını, Efendimiz’in ona teveccühünü hatırlayarak, bu günün insanlara İslam’ın faziletlerine dair bir şeyler anlatmaya vesile edilmesi gerekiyor.