Işıl Reçber, Asena'ya fena çaktı! O arabaya bin de..

Rüştü Reçber'in eşi Işıl Reçber, futbol piyayasındaki izlenimlerini Hürriyet'ten Aslı Barış'a anlattı. Reçber'in hedef aldığı isimlerden biri de sansasyonel haberlerin odağındaki Asena Erkin'ddi. İşte o röportaj..

Aslı BARIŞ - Fotoğraflar: Muhsin AKGÜN

Futbolumuzun efsane file bekçisi Rüştü Reçber’in eşi Işıl Reçber, yakında çıkarmayı planladığı kitapta yakından tanıdığı bir dünyayı tasvir edecek. Kendi ifadesiyle büyük tepkilere neden olacak kitapta Reçber, futbolcu eşlerinin kendince sosyolojik analizine soyunacak. Reçber’e göre futbolcu eşleri ve sevgilileri “Bana hiçbir şey olmaz” diyerek yanlış yapıyorlar. Onlara tavsiyesi şu: “Tamam istediğiniz renk arabaya binin, istediğinizi giyin ama kendinizi de geliştirin.”

IŞIL REÇBER FOTOGALERİ

ASENA ERKİN FOTOĞRAFLARI için tıklayın

Bu hafta herkes futbol camiasıyla ilgili yazacağınız kitabı konuştu. Nedir içeriği?

Bu kitap projesi aslında 4-5 senedir aklımda. İnsanların hayalleri, hedefleri vardır. Bu benim hedeflerimden. Eşim çok küçük yaşta futbola başladı. Ve 17 yaşımdan beri kendisiyle beraberim.  Mayıs ayında 18 yıl olacak. Bu zaman diliminde milli takımda en çok forma giyen futbolculardan oldu, Fenerbahçe’de, Beşiktaş’ta, Barcelona’da oynadı. İki yakın dost olduğumuz için her şeyi birebir yaşadık. Ben de yaşadıklarımız üzerine uzun yıllardır ufak ufak notlar alıyordum. Bir baktım o defter büyümeye başladı. “Kitap olsun” dedim.

Neden “Yazdıktan sonra belki İstanbul’dan taşınmam gerekir” dediniz?
Çünkü doğruları yazarım. Doğruları yazınca da bazen bazılarına ağır gelebilir. Çok isimlere girmemekten yanayım ama girdiğim zaman ağır gelebilir. Bir futbolcu gibi yaşıyordum. Öyle bir hayattı ki bizimkisi, onlar başarılıysa evde dünyalar bizim oluyordu. Kötü olduklarında, sakatlandığında ya da kulüp içindeki sıkıntılarda her şeyi birebir yaşıyorduk. Böyle bir bilgim var neden olmasın?


"Şimdi bana diyecekler ki 'Işıl Reçber, biz de her dergide senin ayakkabını, çantanı görüyoruz.' Okey, ben onu da yapıyorum ama bazı şeyleri kaybetmeyerek. Aile yapıma dikkat ediyorum, kendimi besliyorum, günümü boş geçirmiyorum, kendimce birçok şeyler yapıyorum. Sadece fotoğraftaki kişi değilim."

Anlattıklarınızdan yaşamınızı eşinize adadığınızı çıkarıyorum...
Evet, zaten misyonunuz eşinizin yanında, hatta iki adım arkasında durmak, ona her koşulda destek olmaksa bu doğal olarak gelişiyor. Biz kötü bir maç geçirdiğimizde, mağlup olduğumuzda yeri gelir bir hafta evden çıkamazdık. O sadece antrenmana giderdi, ben de çıkmazdım. O zaman da bana projeler, reklam teklifleri geliyordu. Ama ben davetler dahil hepsini geri çevirdim. Gelen davetiyeleri açmadan attığımı bilirim. Projeleri de “Aman Rüştü’nün moralman kafası dağılmasın, bir de bunu düşünmesin” diye parasına, pozisyonuna bakmadan  reddettim. Eşim de gelen tekliflerde bana diyordu ki: “İstemiyorum Işıl’cığım. Zaten çok yoğunum, yeri geliyor bir ay kamptayım. Çocuklarımız var, senin bu tarz koşturmaların içinde olmanı istemiyorum.”

Hiç arkanıza baktınız mı?
O zaman hiç düşünmedim. Ama ne zaman Rüştü futbolu bıraktı, karşıma geçip dedi ki: “Ben bu zamana kadar o yoğunluğumda düşünemedim ama sana çok haksızlık etmişim. Sana bu kadar talep varken, bu yıllardır da devam ederken aslında haksızlık yapıyormuşum. Sana çok güveniyorum, düzenimizi bozmayacak olanları seçersen artık destekçinim.” Benim için çok önemliydi çünkü farkındaymış.

AŞIN ŞU EGO MESELESİNİ!


“Rüştü’nün hayatı zaten film, kitap olur. Ailesinin küçükken okulunu ihmal etmesin diye futbol oynatmadığı bir çocuk o. Etrafımda çok düşünsem de böyle bir insan göremiyorum ondan başka. Olaylar, ilişkiler, her şey çok dejenere. Çok şükür çizgimizi bozmadık, değer yargılarımızı yitirmedik. Dışarıdan bakınca da kendimize hayran kalıyorum.”

Çoğu futbolcu ve eşi böyle süreçlerden geçiyorken sizin deneyimlerinizi bu kadar farklı kılan ne?
Futbolcu eşi olan ama olayı yüzeysel gözlemleyen kişiler de var. Biz böyle değildik. Çok küçük yaşta evlendik, birlikte büyüdük. Çocuğumuz oldu, onunla büyüdük. Dost olduk, sırdaş olduk, yeri geldi kardeş olduk. Ben bir menajer ve futbolcu değildim ama hepsinden daha fazla dahildim. Barcelona’ya gittik, bir buçuk yıl orada yaşadık. Kulüp işleyişinden futbolcuların yaşam biçimlerine, bakış açılarından özel hayatlarına birebir gördük. Kendi ülkemizle aralarındaki farkı da...

Oradaki futbolcu-eş/sevgililerinin yaşayışlarıyla Türkiye arasında fark var mı?
Kimse darılmasın, ciddi fark var. Orada olduğumuz dönem Ronaldinho’ların Messi’lerin olduğu dönemdi. Kaldığımız semtte Barcelona kaptanı Carles Puyol da komşumuzdu, takımın yıldızı Ronaldinho da. Dünyanın en çok kazanan futbolcuları... Mütevazı, doğal ve samimiler. Takım arkadaşları başarılı olunca seviniyorlar. Kulübün futbolcularla ilişkisi de profesyonel. Tam bir aileler. “Biz aileyiz” denince aile olunmuyor. Orada gördüm. İsterdim ki 4 yıl orada kalalım. Ama 17 yıllık evliliğimiz içinde tek müdahil olmadığım konuydu. Dedi ki “Ben Fenerbahçe’ye dönmek istiyorum. Benim için oynamak önemli çünkü milli takım oyuncusuyum. Burada hocayla sıkıntılarım var. Sen ne dersin?” İçimdeki ses “Kalmalıyız” dedi ama diyemedim.

‘Aile olma’ durumunu hiç mi hissetmediniz?
2002 Dünya Kupası’nda hissettik. O zaman futbolcular, eşleri, herkes kenetlenmişti. Kore’de malzemecinin eşinden tutun, başkanın eşine hepimiz beraber kalıyorduk.  Maçlara gidiyor, eşlerimizi ziyaret ediyorduk. Bu, başarıyı getirdi diye düşünüyorum. Aile ortamı yeniden yaratılabilir. Her şey sevgi, saygıya, egonun sıfırlanmasına bağlı.

FUTBOLCU EŞLERİNDEN 2-3 DOSTUM VAR
DİĞERLERİYLE MESAFELİYİM


"Beni vefasızlık anlamında en çok etkileyen Rüştü’nün tesislerde saldırıya uğramasıydı. En çok sevindiğimse Pele’nin Rüştü’yü ‘efsane’ ilan etmesi. Bir de Barcelona’ya transferi sırasında kulüpte başkanlık seçimi vardı. Başkan adayı Joan Laporta “Beni başkan yaparsanız Rüştü Reçber ve Ronaldinho’yu getireceğim” demişti ve bu sayede kazandı."

Ego derken?
Siz her işi, başarıyı, kazandığınız parayı egonuzu şişirmeye harcarsanız ayaklarınız yere basmaz. Burada böyle havalar: “Ünlüyüm, şöhretim, herkes beni tanıyor...” Ego diye bir şey yok, hepsi sahte duygular. 7 senedir Amerika’ya çocuklarımı yaz okuluna götürüyorum ve bir buçuk aydır orada kalıyorum. Los Angeles’ta Hollywood yıldızları, sanatçılar, bilimadamları, ressamları birlikte görüyorum. Ego yok. Burada “Ay, o bana baktı, aksanımı şöyle yapayım, böyle davranayım” gibi anlamsız tavırlar var. Bıraksınlar bunları, aşmak lazım.

Futbolcu eşlerinden kimler dostunuz?
Yani tabii hepsini tanıyorum, birçok ortamda zaman geçirdim. Ama ciddi anlamda bir şeyler paylaşabileceğim çok yok. İki, en fazla üçtür. Mustafa Doğan ve eşi ilk günden beri yakın dostumdur. Onun dışında Nilüfer ve Yusuf vardır. Serkan Balcı ve eşi vardır. Dikkat ederseniz hepsi farklı kulüplerden. Aynı kulüpte olmamız da gerekmiyor. Dediğim gibi diğerleriyle birçok güzel şey yaşarken aynı ortamda bulunmuşuzdur ama hepsi kulüp genelinde. Özel yaşantımda samimi olup, bir şeyler paylaştığım olmadı.

Bu kadar beraberliğe rağmen neden yok? Yakındınız da sonra mı koptunuz? Eşiniz futbolu bırakınca “Öküz öldü, ortaklık bitti” ruh haline mi geçtiler yani?
Yoo. Hiç öyle yakınlık yaşamadım. Çizgim, mesafem hep belliydi. Bu da “Ay seni sevmiyorum, beğenmiyorum, uzak dur” değil. Birkaçı dışında paylaşabileceğim, özel durumlarımı anlatabileceğim biri yoktu, o kadar. Herkesin yaşam tarzı, hayat anlayışı farklı.  Samimi olamıyorsunuz ama şekilde saygı gösteriyorsunuz.

Dünyada ‘WAG’ stili var (Futbolcu eş ve sevgilileri için kullanılıyor). Size de Türkiye’nin Victoria Beckham’ı diyorlar...
Victoria’yla stil sahibi olmak, modaya düşkünlük anlamında benzetiyorlar. Ama tarzlarımız benzemiyor bence. Lafı gelmişken, David Beckham dünyanın en yetenekli futbolcusu muydu? Bence değildi. Ama İngiltere öyle sahip çıktı ki evladına, dünya markası oldular. Türkiye’de kim sivrilse aşağı çekmek için seferber olunuyor, yeteneklerine sahip çıkılmıyor. ‘Nasıl bir Türk’ü dünya markası yapabiliriz’den çok; kim başarılı ve ön plana çıkıyorsa onun zaafını, eksiğini bulalım aşağı çekelim düşüncesi var. Çok yazık. İngiltere, basınıyla, yöneticisiyle, spor yazarıyla Beckham’ı var etti. Onunla birlikte Victoria da var oldu. Marka oldular. Şimdi küçük kızları oldu onu David büyütüyor çünkü Victoria çalışıyor. Ne güzel. Bir zamanlar Victoria, David’in arkasındaydı. Şimdi o futbolu bırakınca, destek olmak David’e düştü.

ÇOK 'MADDESEL' YAŞAYANLAR VAR

Türkiye’de tarzını beğendiğiniz futbolcu eşleri var mı?
Vardır ama hiç hatırlamıyorum. Stil anlamında bilemeyeceğim de iyi hoş insanlar vardır. Kimler var ki şimdi? Rüştü oynarken de farklı bir çevrem vardı zaten. Futbolu bırakınca iyiden iyiye koptum.
Futbolcular ve birlikte oldukları insanlar genç yaşta şana, şöhrete, servete kavuşuyorlar.

Nasıl olacak bu ego sıfırlama durumu? Olay doğru insanla birlikte olmaktan mı geçiyor?
Eleştirdiğim, “Neden böyle yapıyor ki” dediğim futbolcu eşleri var.  Bu camianın içine girip geri planda durduğum için net görebiliyor, “Keşke böyle davranmasalar” diyorum. Ama futbolcu eşleri öyle bile olsa “Son model spor arabaya biniyormuş, şöyle giyiniyormuş” diye eleştirmek kimseye düşmez. Üzerime alınmıyorum. Ama onlar biliyor mu benim annem babam üniversite mezunu. Ben nasıl bir kültür aldım, nasıl değer yargılarım var biliyorlar mı? Sadece birinin eşi, sevgilisisiniz diye “Küçük yaşta parayı vurmuşlar, kendilerini kaybetmişler, kocaları sayesinde bir yerdeler” gibi laflara kimsenin hakkı yok. İstediği renk arabaya biner. Onu bağlar.

‘Yanlışlar’ derken?
Kendini geliştirmeyen, çok ‘maddesel’ yaşayanlar var. Hayat bunlar üzerine kurulu değil. Kendinize bir şeyler katabilirsiniz, eşinizle bazı şeyleri kendinize ekleyebilirsiniz. Çok materyalist olmak iyi değil. Altyapında boşluk varsa, doldur. Bu elinde.  Eksikler olabilir, bu da senin günahın değil. Böyle bir ortamdan gelmişsindir, ailenin durumu yeterli değildir... İmkânın olmamıştır, belki de istememişsindir. Ama bunları toparlamak da elinde. İspanyolların bir sözü vardır; “Yeni bir şey öğrenmeden yatağa girme” diye. İnsanlar kendilerini geliştirebilirler. Kim olursa olsun, kocası futbolcuysa doğrusu yanlışı onu ilgilendirir ama onun faturasını da kocası öder. Başka yoruma kimsenin hakkı yok.

INSTAGRAM'DA PAYLAŞMA OLAYI YANLIŞ

Ama nedense fazlasıyla yoruma açık oluyor futbolcu eşleri, keza fatura ödeme durumu da... Alpay-Cansel dönemini hatırlarsınız. Şimdi de Caner-Asena olayları gündemde... Instagram paylaşımları, direk dansları filan... Ne düşünüyorsunuz?
Direk dansını kadınlar spor olarak da yapıyor ama bunu ifadeyle yorum yaparak Instagram’da paylaşmak doğru değil. O zaman gelebilecek bazı taşlara açık oluyorsun. “Tamam, ben de böyle giyiniyorum, böyle yaşıyorum. Ama bazı şeylerimi de düzeltmem lazım” diyebilirler. Değer yargılarını kaybederek, başka hiçbir şeye önem vermeyerek, “Bana hiçbir şey olmaz” diyerek yanlış yapıyorlar. “Ben şuyum, ben buyum” zırhını giyiyor, sonrasında “Bu arabaya binmem lazım, şöyle davranmam lazım” diye bir ruh haline giriyorlar. Özlerinde kimsenin kötü olduğuna inanmıyorum, sadece böyle şeylere kendilerini kaptırıp doğal hallerinden şaşıyorlar. Şimdi bana diyecekler ki “Işıl Reçber, biz de her dergide senin ayakkabını, çantanı görüyoruz.” Okey, ben onu da yapıyorum ama bazı şeyleri kaybetmeyerek. Aile yapıma dikkat ediyorum, kendimi besliyorum, günümü boş geçirmiyorum, kendimce birçok şey yapıyorum. Sadece fotoğraftaki kişi değilim. İnsanlar görüyor “Makyaj yapıyor, saçları çok güzel, marka giyiniyor.” Ama gerçekler sadece bundan ibaret değil.

HÜRRİYET