İran tehdidi: ABD Türkiye'yi cezalandırmakta tereddüt etmez

ABD'li uzman Lesser, Türkiye'nin maliye ve güvenlikte Batı'ya bağlı olduğunu belirterek, "İlişkilerin daha da kötüleşmesinin getireceği en büyük risk, gerçekten ihtiyacı olduğunda partnerlerinin orada olmamasıdır” dedi.

Düşünce kuruluşu Alman Marshall Fonu’nun (GMF) Başkan Yardımcısı ABD’li Ian Lesser, ABD-Türkiye ilişkilerinde derin güven bunalımının sürdüğünü, Washington’da Türkiye’ye yönelik bakışın hiç olmadığı kadar kötüleştiğini söyledi.

DW Türkçe'den Değer Akal’a verdiği mülakatta "Bugünlerde ABD'de Türkiye'nin pek de dostu olduğu söylenemez” diyen Lesser, Trump yönetiminin 1915 olaylarının yıldönümü olarak kabul edilen 24 Nisan açıklaması konusunda da dikkat çekici bir değerlendirme yaptı. Bugüne kadar stratejik gerekçelerle soykırım tanımının kullanılmadığını ancak denklemin artık değiştiğini söyleyen Lesser, “Bu Washington’daki Türkiye algısının sınanacağı çok çarpıcı bir eşik olacak” diye konuştu.

“GELECEK İÇİN OLUŞTURDUĞU EN BÜYÜK RİSK…”

Daha önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapan, Türkiye konularında en deneyimli Amerikalı uzmanlardan biri olarak görülen Ian Lesser, “Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin daha da kötüleşmesinin gelecek için oluşturduğu en büyük risk, Türkiye’nin gerçekten ihtiyacı olması halinde partnerlerinin orada olmayacak olmasıdır” diye konuştu.

“İRAN İLE İŞ YAPTIĞI İÇİN TÜRKİYE’Yİ CEZALANDIRMAKTA TEREDDÜT ETMEYECEKTİR”

GMF Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Direktörü Lesser’e yöneltilen sorular ve yanıtlar şöyle:

DW Türkçe: ABD Kongresi’ne sunulan tasarılarda, 1915 Ermeni tehciri sırasında yapılan katliamların soykırım olarak tanınması talep ediliyor. Her 24 Nisan’da olduğu gibi gözler yine ABD Başkanı’nın yapacağı açıklamaya çevrilmiş durumda. Gerilim arttığı bir dönemde, Washington politika değişikliğine gidip, bu kez soykırım tanımını kullanır mı?

Ian Lesser: Bu, Washington’da Türkiye konusundaki algının test edileceği çok çarpıcı bir eşik olacak. Geçmişte de soykırım tanımının benimsenmesi eğilimi oldu ancak hep yönetimler stratejik gerekçelerle son anda bundan kaçındı. Ancak artık denklem değişiyor ve sonucun bu sefer farklı olması benim için bir sürpriz olmaz.

ABD’nin İran üzerinde baskıyı artırması, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 8 ülkeye tanıdığı yaptırım muafiyetini kaldırması ne anlama geliyor? Türk hükümeti, İran’la ticareti sürdürebilmek için bir mekanizma oluşturmaya çalışıyor. Bu gelişmeler Washington’da nasıl değerlendiriliyor?

Bu muafiyetlere son verilmesi aslında doğrudan Türkiye ile ilgili bir konu değil, ABD yönetiminin İran’a karşı çok daha sert tutum takınmasının bir yansıması. Şu da bir gerçek. Geçmişte yaşanan deneyimler var ve Türkiye, on yıllar boyunca ABD’nin Irak, İran ya da Rusya’ya yönelik birbirini izleyen yaptırım dalgalarından ekonomik olarak zarar gördüğünü unutmadı. Kanımca Türkiye’nin, uluslararası ilişkilerde yaptırımların bir araç olarak kullanılmasına çok ihtiyatlı bakması buna dayanıyor. Ancak Trump yönetimi, İran konusunda çok kararlı görünüyor. İran ile iş yapmaya devam etmenin riskleri çok yüksek. Amerikan yönetimi, İran ile iş yaptığı için Türkiye’yi cezalandırmakta tereddüt etmeyecektir.

“ABD’DE TÜRKİYE’NİN PEK DE DOSTU OLDUĞU SÖYLENEMEZ”

Türk hükümetinin kendisi de Rusya’dan alınacak S-400 füze savunma sistemi nedeniyle ABD yaptırımlarına hedef olma ihtimali ile karşı karşıya. İran yaptırımlarını deldiği gerekçesiyle Halkbank'a verilmesi beklenen ceza hala gündemde. ABD’li konsolosluk çalışanları ve Amerikan vatandaşlarının Türkiye’de tutuklu bulunmasıyla ilgili olarak senatörlerin yaptırım talep eden tasarıları var. Türk-Amerikan ilişkilerinde gelinen noktada, ortak stratejik çıkarlardan çok yaptırımların konuşulduğunu görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gelinen noktanın gerçek nedeni iki ülke arasındaki derin güvensizlik. Bölgeye dönük farklı perspektiflere sahip olan, egemenlik bilinci güçlü olan iki ülkeden söz ediyoruz. ABD bölgeye, İran, Rusya, Suriye ve Irak’a küresel güç, Türkiye ise bölgesel paydaş merceğinden bakıyor. Türkiye ile ABD, bölgenin güvenliği ve istikrarı konularında genel anlamda görüş birliğinde olsalar da, izlenecek politikalar konusunda hemfikir değiller. ABD ile Türkiye arasındaki karşılıklı güvensizlik çok derinlere adeta kök salmış durumda, benim hiç tanık olmadığım kadar kötü durumda. Yaşanan gelişmeler hiç iç açıcı değil… ABD yönetiminde, basınında, Pentagon’da, siyasi analistler arasında Türkiye konusundaki algı çok derinden sarsıldı. Bugünlerde ABD’de Türkiye’nin pek de dostu olduğu söylenemez.

“TÜRKİYE BAKIMINDAN SIKINTIYA NEDEN OLABİLİR”

Türkiye son yıllarda Rusya, Çin ya da İran gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirse de birçok uzman ekonomik açıdan bu ülkelerin bir alternatif olamayacağını, Avrupa ile ABD ile ilişkilerin belirleyici olduğunu savunuyor. Sizin görüşünüz nedir?

Türkiye'nin ekonomik gelişmesi ve bölgesel nüfuzu, Batı’yla ilişkilerine bağlı. Diğer pek çok ülke gibi Türkiye de karşılıklı bağımlılık içerisinde. Eğer Türkiye IMF’ye gitmek durumunda kalırsa, ki Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar istemese de bu ihtimal tümüyle gözardı edilemez, o zaman ABD ve Avrupa’nın Türkiye’nin IMF başvurusunu desteklemek isteyip istemeyeceği çok büyük önem taşıyacak. Türkiye’nin IMF’ye başvurduğunu ve ABD’nin bir paket üzerinde mutabık kalmadığını bir düşünün…

Türkiye’nin Batı dışında mali kaynak sağlayabileceği alternatifler yok mu?

Türkiye uluslararası finans sistemine entegre bir ülke. Hem mali konular bakımından, hem güvenlik bakımından en iyi seçenekleri Batı’da. Türkiye bölgesinde, Ortadoğu’da Avrasya’da, Balkanlar’da, Doğu Akdeniz’de uzun vadeli istikrarsızlık süreçleriyle karşı karşıya. Bu Türkiye’nin caydırıcılık ve savunma bakımından güvenli partnerlere sahip olmasının önemini daha da arttırıyor. Bu ilişkilerinin erozyona uğraması Türkiye bakımından sıkıntıya neden olabilir… Batı ile ilişkilerinin daha da kötüleşmesinin gelecek için oluşturduğu en büyük risk de Türkiye’nin gerçekten ihtiyacı olması halinde partnerlerinin orada olmayacak olmasıdır…

Erdoğan, Trump ile bir görüşme ihtimali olabileceğinden söz etti. Size göre liderlerin buluşması, bu gerginliklerin azaltılmasına katkı sağlayabilir mi?

Aslında her iki taraftaki liderliğin doğası sorunların daha da büyümesine yol açıyor. Ama aynı zamanda tek bir telefon görüşmesiyle sorunların çözüme kavuşturulabilmesi ihtimalini de görebiliyoruz. Ancak yine de bunun için danışmanların, bürokratların her iki taraf için çekici olabilecek, uzlaşıya dayalı bir paket hazırlayarak, sorunların aşılmasına zemin oluşturması gerekiyor. Geçmişte, çok sancılı dönemlerde bu başarıldı. Örneğin Kardak krizi döneminde ABD lider rol üstlendi, Gümrük Birliği, Yunanistan ile detant, AB üyelik müzakereleri gibi paketlerle ABD yönetimi devrede oldu. Türkiye-Batı ilişkilerindeki önemli gelişmeler hep ciddi, çok yönlü mutabakatlar yoluyla sağlandı.