Fehmi Koru: Reza Zarrab itirafçı olduysa...

Gazeteci Fehmi Koru kendi internet sayfasında, Reza Zarrab’ın itirafçı olmayı kabul etmesiyle ilgili gelişmeleri yorumladı.

İşte o yazı:

Rıza Sarraf’ın ‘itirafçı’ hale dönüştüğünden artık neredeyse eminiz. ABD’den gelen haberler o yönde. Mahkemenin daha önceden belirlenmiş günde başlamayacak olması bile bu yeni gelişme ile ilgili olabilir.

Neyi ‘itiraf’ ediyorsa veya edecekse, o konularla ilgili ek malzemeler bu arada toplanmaya çalışılacaktır.

Bazılarımız sonradan Türk vatandaşlığına geçmiş İran asıllı Rıza’nın, yanına eşini ve çocuğunu da alarak ABD’ye gitmesini danışıklı dövüş olarak gördü; yani Rıza en başından ‘itirafçı’ olmak üzere yola çıkmıştı o bazılarına göre..

Yalan söyleyecek değilim, ben de öyle düşünenlerdendim. Eğer son gelişme de önceden yazılmış senaryonun bir parçası değilse, ‘baştan beri itirafçı’ yakıştırmasının doğru olmadığı, yeni misyonuna Sarraf’ın şu son günlerde karar verdiği anlaşılıyor.

Acaba neden?

Amerikan yargı sistemi bizimkinden farklı
İlk akla gelen, kendisine teklif edilen anlaşmayı Sarraf lehine bir parça daha iyileştirmiş olabilir savcılar…
ABD yargı sistemi savcılara geniş bir alan bırakıyor. Pahalı yargılama sürecini kısaltabilmek için mahkeme öncesi anlaşma yoluna girebildikleri gibi, daha büyük balıklara ulaşabilmek için de küçük balıkla anlaşabiliyor savcılar.

Her iki halde de mahkeme daha başlamadan bitmiş oluyor; tabii yargıç yapılan anlaşmayı onayladığı taktirde…
Anlaşma yüzünden başlamadan biten mahkeme süreci yeni dava/lar açılarak başka zeminde sürdürülebiliyor.
Gelen haberler doğruysa, yani Rıza Sarraf teklif edilen anlaşmayı kabul ettiyse, Amerikan cezaevlerinde kalacağı süreyi asgariye indirmeyi, hatta yeni bir kimlikle hayatını devam ettirmeyi de sağlamış olabilir.
Şimdi iş, anlaşmanın masraflı süreci kısaltmak için mi, yoksa yargılamanın kapsamını genişletmek amaçlı mı yapıldığının tespitine kalıyor…

Genel kanaatin Türkiye’nin başına dert açma yolunda bir anlaşma olduğunu elbette ben de biliyorum.
Konuyu yakın takip altında tutan kalemler bundan hiç kuşku duymuyorlar.

Daha da önemlisi, siyasiler de, verdikleri demeçlerle, ‘itirafçı’ haline dönüşen Sarraf’ı da hedefe koymaya başladılar.

Hükümet sözcüsü de olan başbakan yardımcısı ‘iftiracı’ sıfatını bile kullandı onun için…

Sarraf’ın önemini biz büyüttük

Konu bu noktaya gelmişken, sürecin bizimle ilgili yönüne biraz yakından bakmakta yarar olabilir.

Acaba Sarraf’ı ‘itirafçı’ olmaya Türkiye’nin süreçte izlediği tavır sevk etmiş olabilir mi?

Farklı yönetilseydi, süreç daha az zararla atlatılabilir miydi?

Yalnızca 17-25 Aralık (2013) günlerinde, o sırada tapelerle köşeye sıkıştırılan bazı siyasilere yönelik iddiaların üzerine gidilmemesinden, yargının ve Yüce Divan yolunun başlamadan bitirilmesinden söz etmiyorum.
O yola başvurulsaydı bugün durum Amerikan yargısına Türkiye’yi sarsacak bir malzeme olmayabilirdi.

Benim üzerinde düşünülmesini, hiç değilse bundan böyle biraz farklı bir tavır sergilenmesini arzu etmemin sebebi o değil.

Geçmiş geçmişte kaldı, ona dönemeyiz.

Esas düşünülmesi gereken, Rıza Sarraf’ı Amerikalılar gözünde büyüten tavrın doğru olup olmadığı…
Aylar boyunca konuya ilişkin resmi ağızların açıklamaları ve tüketilen mürekkep ile işgal edilen televizyon yayın saati ile büyüdü Sarraf’ın önemi; sıradan bir yolsuzluk konusu, ülkenin ‘beka sorunu’ ile bu yüzden bütünleşiverdi.

Verilen olağanüstü önem Sarraf’ın savcılarla kendisinin daha lehine bir anlaşmayı kotarmasına yaradıysa hiç şaşırmam.

Daha ‘cool’ yaklaşılabilirdi bu konuya ve bu denli büyütülmeden etkisi asgariye düşürülebilirdi.
Hiç değilse, bugünden geriye baktığımda, bu yapılabilirdi gibi görünüyor bana.

Sanki kendi elimizle Sarraf’ı büyük oyunda çok önemli bir oyuncu haline dönüştürmüş gibiyiz.

Birileri birilerine had bildirmek istiyor, Rıza işte o oyunda en vazgeçilmez malzeme halinde karşımızda duruyor.

İş işten geçti mi?

Rıza’nın kendisini rahatlatacak bir anlaşmayı kotarmasını sağlayan ‘itirafları’ yüzünden ülkemizi rahatsız edecek bir süreç başlayacaksa, bu artık durdurulamaz mı?

Durdurulamaz diye düşünülürse durdurulamaz elbette; ancak şimdiye kadar yapılanın yanlışlığı görülebilir ve bundan sonrası için aklı başında bir yol izlenebilirse, ülke bu vartayı en az zararla atlatabilir.

Aksi halde Rıza Sarraf, Amerikan yargı sistemi tarafından, ülkemizin kimyasını bozacak bir unsura dönüştürülebilme potansiyelini hala taşıyor.

Olabilir mi? İstenirse olabileceğine eminim, ama isteneceğinden o kadar emin olamıyorum.

En yetkili ağızların ‘’Ambargoyu deldiysek deldik, kime ne?’’ anlamına çekilebilecek açıklamaları bana dönüşü olmayan bir yola girildiğini düşündürüyor.

Türkiye Rıza Sarraf’la sarsılacak bir ülke olmaktan süratle uzaklaşmalı.

Bu yazı ilk kez fehmikoru.com'da yayımlanmıştır.