Ersoy Dede: Erdoğanistim ve iflah olmaz bir yandaşım

Kanal 24’ün ünlü ekran yüzlerinden gazeteci Ersoy Dede Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. İşte Alev Gürsoy Cimin ve Ersoy Dede'nin o sohbeti...

Sıcak bir gelişmeyle başlamak istiyorum. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara temsilcisi Erdem Gül tutuklandı. Bu tutuklamalar basın özgürlüğüne vurulan bir darbe midir yoksa olması gereken bu muydu? Siz ne düşünüyorsunuz?
Soruyu ‘basın özgürlüğüne darbe’ diye sorarsan elbette yanıtta beni sınırlamış oluyorsun. Bak şimdi Can Dündar çok önemli bir belgeselci, Portre yazarı… Yıllarca konuşulan önemli dosyalara imza atmış biri. İşin bu kısmından bakacak olursak evet artık Can Dündar, hürriyetinden yoksun olduğu için öyle dosyalar yapacak imkâna sahip olmadığı için büyük kayıp. Buna diyecek bir şeyim yok. Ayrıca yargılamanın süratli, tutuklamanın tedbir amaçlı ve esas olanın tutuksuz yargılama olduğunu savunan biri olarak Can Dündar’ın tutuklanmasını savunacak değilim. Ama şu kadarını söyleyeyim, Cumhuriyet’in o manşeti suçtur. Hem de affı olmayan büyük bir suç ve her kademesinde rolü olan herkesin de yargılanmasını gerektirecek türde bir suç. O tırları durdurandan, o devlet görevlilerini karşı karşıya getiren her kimse ona kadar. Düşünebiliyor musun diz çökmüş bir devlet görevlimiz karşısında silahını alnına dayamış bir başka devlet görevlimiz var. Aynı devletin iki görevlisi. İkisi de sorsan bu vatan uğruna can vereceğini söyleyecek iki asker. Ama biri, diğerinin alnına silah dayamış. Böyle bir ihaneti tarih yazmadı. Ve sen şimdi bu ihanete ortak oluyorsun. Gazeteni zaten bu adamların emrine tahsis etmişsin. “Erdoğan 1 Numara” diye başlık atıyorsun. Kimin ağzından? Bugün kaçak durumda olan tescilli bir örgüt üyesinin ağzından. Bütün bağlantılar ortada yani. Bu haberi ‘basın hürriyeti’ diye satma şansın yok. Erdem Gül’e çok üzüldüm. Hem 24 TV’de ekrandan söyledim hem de aynı gün yazı yazdım uzun uzun. Kurunun yanında yanan yaş gibi Erdem Gül. Ve sanıyorum o da ilk itirazda serbest bırakılır zaten.

“17 / 25 ARALIK DARBE KUMPASI EĞER GERÇEK OLSAYDI, ŞU AN İÇERİDE OLACAKTIK”
Tutuklanmaları sizi üzdü mü?
Üzmez mi? Elbette üzdü. Hem de çok üzdü. Bir gazeteci için, bir gazeteciyi cezaevine yollamak kadar hüzünlü başka ne olabilir ki? 17 / 25 Aralık Darbe kumpası eğer gerçek olsaydı, aralarında benim de olduğum onlarca gazeteci şu an içeride olacaktı. Eminim Can Dündar falan da ona üzülürdü o zaman. Ama asıl anlamadığım, kendilerine kumpas kurup içeri attıran FETÖ’nün mağduru gazeteciler, Nedim Şener gibi Mustafa Balbay gibi adamların bugün yaşadığı savrulmaları anlamakta güçlük çekiyorum. FETÖ ile mücadeleye destek olmaları gerekiyor.

“CAN DÜNDAR VE BARANSU’YA BURADAN ÇAĞRIM VAR”
Can Dündar’a da söyleyeyim. İnsan bir kere ölür. Kim adına bu haberi yapmak durumunda kaldıysa bunu savcılarla açık açık paylaşması gerektiğini düşünüyorum. Mehmet Baransu’ya da aynı şeyi tavsiye ediyorum. Bakın uğruna cezaevlerinde yattığınız adamların önemsediği isimler Amerika’da hayatlarını yaşıyor. Sizin kaç sene yatacağınız belli değil. Ahmet Altan dışarıda, Yasemin Çongar dışarıda, Ekrem Dumanlı dışarıda. Eee … Baransu cezaevinde... Can Dündar cezaevinde... Bir terslik var bu işte.
Can Dündar’ın MİT TIR’ları haberini gazetecilik olarak gören ve tutuklamalarını da habercilik açısından değil de siyasi bir rövanş olarak değerlendiren büyük bir kitle var, buna nasıl bakıyorsunuz?
Onlara dünyadaki emsalleriyle cevap verebilirim. Julian Assange.. Amerika’nın yatak odasını deşifre etti. Doğru-yanlış.. Ne dedi Joe Biden? ’Terörist bu adam’ dedi.. Washington için Assange bir vatan hainidir... Şu anda Ekvador’un Londra Büyükelçiliği’nde kapana kısılmış durumda. Hakkında bir suçlama yapılmış. Cinsel saldırı gibi bir suç. Yerinden kımıldayamıyor. Bradley Manning? Tutuklu yargılanırken cezaevinde ağır işkenceler gördü. Amerikan ordusunun Irak ve Afganistan’daki sivil ölümlerindeki rolünü deşifre etmişti. Edward Snowden. CIA elemanı… Ülkesinin devlet ve hükümet başkanlarını dinlediğini ortaya çıkardı. CNN, bu deşifreleri yayınlamayı, ‘ulusal güvenlik meselesi’ sayarak reddetti. The Guardian redaksiyonlu yayınladığı halde başı derde girdi. Genel Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger gazetesini kapattırmamak için belgelerin depolandığı hard discleri parçaladı. Gazetecilik meselesi başka bir mesele.

“HAKAN ALBARAK YİNE YAZSIN YİNE ELEŞTİRSİN”
Medya en hareketli günlerini geçiyor. En son sizin mahalleye hayli yakın olan ve zaman zaman hem nalına hem mıhına dokunan yazılar kaleme alan Diriliş Postası’nın Genel Yayın Yönetmeni Hakan Albayrak gönderildi. Ne düşünüyorsunuz?
Hakan Albayrak’a çok üzüldüm. Ayrılma gerekçesini kendi veda yazısında yazdığı kadar biliyorum. Eğer sahiden patronu politik nedenlerde yolları ayırma kararı aldıysa doğru yapmamış. Hakan Albayrak beni eleştirir, ben onu eleştiririm. O Erdoğan’ı eleştirir. Ben onu eleştiririm. Biz bunu kendi aramızda hallederiz. Patronların bu işe karışmasını doğru bulmam. Ama açık açık söyleyeyim. Berat Albayrak’la ilgili olarak söylediği ‘damat olmaktan başka özelliği yok’ sözü, Hakan Albayrak gibi birinin kaleminden çıkacak bir laf değildi. Onun gibi birinin edeceği bir laf değildi. Affedilir türden bir laf değildi. Çünkü bu bir politik eleştiri değil. Direkt kişisel bir hesap görme sözü. Onun dışındaki her türlü politik eleştirisi benzer bir karşı eleştiriyle halledilebilirdi. Hakan Albayrak gene yazsın, gene eleştirsin isterim.

“MAHALLENİN DEĞİL, PATRONUN TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜ”
Bu bir tahammülsüzlük mü çünkü Albayrak kendi kurduğu gazeteden kovuluyor, bu acı verici değil mi?
Onu patronuna söylemek lazım. Benim Hakan Albayrak’ı eleştirme hakkımı da elimden almış oldu bu tasarrufuyla. Ama bir kez daha söylüyorum. Gerçek bu kadar mı? Yani Erdoğan’ı eleştirdiği için mi görevden alındı, bunu bilmiyorum. Eğer öyleyse bu mahallenin tahammülsüzlüğü değil, patronunun tahammülsüzlüğüdür.

“İFLAH OLMAZ BİR YANDAŞIM”
Bugün siyasetten çok biraz sizi tanımak istiyorum ve medya konuşmak istiyorum. Bundan birkaç yıl öncesine gidersek Ersoy Dede deyince akla merkez medyadan bir isim gelirdi. Şimdilerde ise iktidara çok yakın bir isim geliyor, yani yandaş olarak nitelendiriliyorsunuz. Kimdir Ersoy Dede?
Evet, ben yandaşım hem de iflah olmaz bir yandaşım.

“KIRMIZI ÇİZGİM ERDOĞAN, O BENİM BABAM GİBİ”
Bu yandaş ifadesi sizi rahatsız etmiyor mu?
Hayır, etmiyor bilakis gurur duyuyorum. Ben bir Erdoğanistim. Bunu da ilk kez söylemiyorum. Tayyip Erdoğan benim kırmızı çizgimdir, Erdoğan’ı ben herkesin gördüğü gibi ya da herkesin baktığı gibi değil, çok daha farklı görüyorum. Tayyip Erdoğan’ı ben babam gibi görüyorum.

“ERDOĞAN’A HAYRANIM, ERDOĞANİSTİM ÇÜNKÜ…”
Neden babanız gibi görüyorsunuz, bu bağlılık niye?
Tayyip Erdoğan’ın bende algısı bu yani. Ben onu babam gibi hatta daha ileri görüyorum. Bağlılığım millete olan bağlılığım, çünkü o da bu milletine gönülden bağlı. O milleti ile çok farklı bir bağ kurdu ve bu noktada ben kendisine inanılmaz bir hayranlık duyuyorum. Özgürlüklerin önünü açtı, milletin itibarını yükseltti. Bir Türk olarak dünyada başımızı havaya kaldıran o özgüveni sağladı bize. Ben 40 yaşındayım ve Erdoğan öncesi Türkiye’yi de biliyorum.

“ERDOĞAN SADECE TÜRKİYE DEĞİL, DÜNYA İÇİN UMUT”
Erdoğan öncesi bu ülkenin itibarı yok muydu?
Bakın ben bir Zonguldaklı olarak, sol iktidarların umut olarak görüldüğü bir kentten çıktım geldim, ben bir madenci çocuğuyum. O sol iktidarların Türkiye’ye vermiş olduğu arızayı, ağır faturayı bizzat gören biriyim. Erdoğan sadece Türkiye için değil, bu topraklar için ümmet coğrafyası için bir umuttur. Erdoğan öncesi ve sonrası diye bakmak lazım meseleye. Ondan önceki pasaportumuzun kıymeti ile bugünkü pasaportumuzun kıymeti bile bambaşka, bunu vatandaş görüyor. Yarı sömürge ve emperyalizm altında ezilmiş durumumuzu Erdoğan sayesinde aştık. İtibarımız yoktu demek Osmanlı ve Selçuklu’ya hakaret olur ama bizi komprador burjuva aileler eliyle yöneltilen bir Türkiye’den kendi finansal prangalarını kırıp, kendi kimliğini kazanan bir Türkiye’ye Erdoğan ulaştırdı. Buna da ne iş dünyasından ne de akademi dünyasından herhangi birinin itiraz edeceğini sanmıyorum. Biz Mayıs 2013'te kendi prangalarımızı attığımız için o faşist Gezi kalkışması tehditi ile karşı karşıya kaldık.