En sert Danla Biliç analizi: Böcekleşen insanların fenomeni

Odatv yazarı Ahmet Koyuncu, videoları izlenme rekoru kıran sosyal medya fenomeni Danla Biliç'in mesajlarını masaya yatırdı. Yazara göre eski Hülya Avşar neslinin alton çocuğu Danla Biliç, Kafka'nın böcekleşen kahramanı Gregor Samsa'ya benziyor...

İşte Ahmet Koyuncu'nun Odatv'de yayınlanan yazısı...

"... Danla Biliç: Gerçek adı Damla, mahlas kullanıyor. 24 yaşında ve psikoloji bölümü öğrencisi… Youtuber ve Instigram fenomeni… Milyonlar (önemli bir kısmı çocuk ve ergen) onu takip ediyor. Videolarında genellikle makyaj yapıyor. Medyatik insanlar da ona eşlik ediyor. Bir bakıma Talk-show tarzında işler yapmaya çalışıyor. Her videosunun dikkat çeken bir ismi var. Vize haftası makyajı, cehennemin dibine giden kız makyajı, zengin koca bulunca sosyete makyajı yapan kız, mekan sahibini tanıyan kız makyajı vb… Bir de gezdiği yerler ve yaptığı aktiviteler… Her bir videosu milyonlarca tıklama alıyor.

Instagram’da pozlar veriyor. Pozlarının altına aşırı iddialı ve kışkırtıcı cümleler kuruyor, genellemeler yapıyor. Gencim, güzelim, cildimde kırışıklık yok, diyor. Bir insana kırmızı ruj bu kadar mı yakışır, diyor. Çok güzel olmasının bedelini çok ağır ödüyormuş. İnsanları kaliteli- kalitesiz olarak ayırıyor ve ‘güzellik bende, kalite bende’ diye bitiriyor.

Saymakla bitmiyor. Hatta ‘ben Youtuber değilim, celebrity’im. Sosyal medyanın starıyım, benden daha iyisi yok’ diyor. Psikolojide bunun adı omnipotans, yani tüm güçlülük hali… Bir şeyi başardığında her şeyi yapabileceğini zannetme…

Peki bu sözler ve bu omnipotans sizlere kimi hatırlatıyor?

Tabii ki de ‘daima bir numarayım’ diyen Hülya Avşar’ı… Tıpkı Hülya Avşar gibi, sistemin beslediği narsisizmi ile konuşuyor. Ama daha kaba ve nobran…

DANLA BİLİÇ, BİR YENİ NESİL AKILLI HÜLYA AVŞAR MI?

Hatırlayın. Özal’la birlikte liberalizm ülkemize girmişti. Bu geçiş dönemine sembol olacak isimler aranıyordu. Tüm erkeklerin aşık olduğu Hülya Avşar’dan, ‘kıl oldum abi’ dediği için tüm kızların saçını başını yolduğu Tarkan’a kadar… Kimler yoktu ki?

Kendinizi genç Hülya’nın yerine koyun. Yarım eğitimli, güzel bir kızsınız. Bir anda şans rüzgarını yakalamışsınız, bırakır mıydınız? Gazeteler en güzel kadın olduğunuzu yazsaydı… Ülkedeki tüm erkekler size aşık olsaydı… Yeşilçam’ın jönleri ve arabeskçiler sizinle film çekmek için sıraya girseydi… Muhabirler röportaj için sırada bekleseydi, siz ne yapardınız?

İşte o gün Hülya Avşar’ı isteyenler, bu gün de Danla Biliç’e ‘I want you’ diyordu. Hem de Hülya ile aynı yaşlarında… Sistem, yarı okumuş insanlara kendilerini sağlıklı değerlendirme şanslarının olmadığı yaşlarda ün, şöhret, zenginlik vb. veriyor ve yolundan çıkarıyordu. Gençliklerinin verdiği toylukla bu rüzgara kapılıp gidiyorlardı.

Zaten Danla Biliç de, bir videosunda pirinin kim olduğunu ağzından kaçırıyordu. ‘Dünyanın en akıllı ve zeki kadınları bir araya geliyor. Hülya Avşar, Seda Sayan ve Ben’ diyordu. Yani, şıracının şahidi bozacıydı. Açıkça ‘aptallar dahilere karşı birleşir’ diyen Hülya Avşar’ın izinden gittiğini gösteriyordu.

Bilimsel literatüre göre ise ‘kontrolün üreticiden tüketiciye geçmesi, zaman ve mekan özgürlüğünde sınırsızlık ve kitlesizleştirme’ özellikleri ile sosyal medya, post-modernizme daha yakındı (1). Peki o zaman Danla Biliç, bir post-modern Hülya Avşar mıydı?

O GÜN HÜLYA AVŞAR NEYSE, BU GÜN DE DANLA BİLİÇ ODUR

1980-90’ları hatırlayın. Televole’ler Hülya Avşar ile dolup taşardı. Hülya Avşar Şov… Reyting üstüne reyting… Yaptığı espriler, verdiği frikikler, sellülitleri, fotoshopları, yaşadığı aşkları… Malzemesi bitmiyordu. Tenis Turnuvasını bile vardı. Yani, herden o çıkıyordu. Peki bu gün yeni açılan internet ve sosyal medyada kim fırlıyor? Danla Biliç…

Hülya’nın çocuk ve ergenlere yanlış model olduğu birçok davranışı vardı.1990’larda Hülya Avşar’ı ağzı açık izleyenler, sonrasında kadın ve evlilik programlarını da ağzı açık izleyeceklerdi.

En kötüsü ise o dönemin çocukları… Büyüdüklerinde Danla Biliç, Kerimcan Durmaz, Enes Batur gibi fenomenlerin videolarındaki boş içeriğin peşine düşeceklerdi. Hatta Danla Biliç öyle cümleler kuracaktı ki; seyredenlere Hülya Avşar’ı arattıracaktı.

BAŞÖĞRETMEN HÜLYA AVŞAR NESLİ

Danla Biliç’in videolarında küfürler, hakaretler ve aşağılamalar havada uçuşacaktı. ‘Yediğinizi, içtiğinizi gösterdiniz, bir de sıçtığınız b.ku gösterin, görelim’ ‘b.k mu sürüyorum yüzüme’ ‘hadsiz köpek’ ‘açta k.çına gül’ ‘sen cennet mahallesindeki Pembe’sin… Allah’ın yalağı’…

Saymakla bitmiyor. Hatta bir videosunda tuvalet sorunsalını çözmek isterken‘gülerken osurmak’ ‘zart diye çıkarmak’ ‘sessiz olandan kork’… İşte bu sorunsalı ise ‘tuvalet özel olmalı, saygı olmalı, araya b.k girmemeli’ diye çözüyordu. Hatta ‘travesti mi’ gibi cinsiyetçi bir iftiraya ‘kestirdim a.. koyum..’ diye yanıt veriyordu.

Kerimcan Durmaz ile bir araya geldiklerinde, bir de ‘şey dermişim’ muhabbetini yaptıklarında ise, bitiyordunuz. Sohbetin vasat altı hali, seviyesizliği, hatta dibin dibi… Ama bir yandan da bunlar kimin eseri demekten kendimi alamıyordum. Bu çocuklar büyürken televizyonlarda en çok kim vardı; Hülya Avşar…

Diyorum ya, son 35 yıldır Başöğretmen, Hülya Avşar’dı. Bunlar da başöğretmen nesli… Bu neslin neredeyse hepsi sosyal medyadan Hülya Avşar pozları veriyordu. Başöğretmenleri daima bir numarayım derken, onlar iki numarada kalırlar mıydı?

Ama Hülya Avşar, ‘ceset rengi’ ‘derede boğulan kız makyajı’ ‘geri zekalılık sanatı’ diyecek kadar empatiden yoksun değildi. Bir psikolog adayı olan Danla Biliç’in, mental retarde çocukları olan ya da sevdiklerini kaybeden ailelere karşı bu kadar düşüncesiz olmasının izahı ne olabilirdi?

HÜLYA AVŞAR NESLİNİN MEDARI İFTİHARIYDI DANLA…

Bir videosunda otel odasında, dolaptakileri yediğini ve tekrar bakkaldan alarak koyduğunu övünerek anlatıyordu. Bu da küçük köylü kurnazlığı değil mi?

Sonra bir bakıyorsun. Danla Biliç firarda… Acun Ilıcalı gibi şehirleri gezmeye çalışıyordu. Cem Yılmaz gibi küfürlü espriler yapmaya, Beyaz gibi geyik muhabbeti, Okan Bayülgen gibi konuklarını iğnelemeye çalışıyordu. Adını saydıklarımın en azından bir üslubu vardı. Ama bu kadar estetikten ve terbiyeden yoksun değillerdi.

Ama o, bir Hülya Avşar nesliydi. Yapılan anketlerde ise, gençler ünlü ya da zengin olmak istiyordu. Popüler olmak varken, kim isterdi kaynak yapmayı, dikiş dikmeyi, dirsek çürütmeyi… Çünkü kolay tüketmeye alışmışlardı ve emeğin değerini bilmiyorlardı.

Danla Biliç’in bir videosunda, bu net olarak görülüyordu. Kotun özelliklerinden bahseden kişi için ‘şaka mısınız siz? Kot lan kot… Anlattığın kot’ diyor ve insan emeğini aşağılıyordu. Oysa o kotun iğnesinden, ipliğine, kumaşına, kesimine, dikiş cinsine, düğmesine kadar ne büyük emekler aldığı, kumlama sırasında kaç kişinin silikozdan öldüğü umurunda değildi?

Hatta her değeri alaya alıyor ve aşağılıyordu. Sanatçı(!) konuklarını bile… Onlar da trend olanın yanında olmak uğruna boyun eğiyorlardı. Eğitimlilerle dalga geçiyordu. ‘Saçını boyatmayan kızlar sinsi ve bencil olurlar’ diyerek entel kızları aşağılıyordu. Çünkü o, okumuş insanlara ‘eşeklik baki’ entel kızlara ise ‘kıllı bacaklı’ diyen Hülya Avşar’ın neslinin medarı iftiharıydı.

İşte bu tipik olarak değersizleştirme durumu idi. Çünkü sosyal medyada, değerlerin içi boşalıyordu. Her şeyini paylaşabilen kişilerin mahremiyeti ve kendilik değerleri kayboluyordu. Popüler olmanın getirdiği özgüven ise, bilinçaltında hissettiği değersizlik hissini örtme çabasından başka bir şey değildi.

TÜM ÖĞRETMENLERİN YENİLGİSİDİR HÜLYA AVŞAR

Aslında kendisini yetiştiren öğretmenin ve tüm öğretmenlerin yenilgisi idi Hülya Avşar… Onun çağı, cahil cesaretinin zirve yaptığı yıllardı.

O zamanlar insanlar ekranda Hülya Avşar ile uyutuluyordu, şimdilerde ise Danla Biliç ile… Zaten Hülya Avşar, döneminin kolay tüketim materyaliydi. Danla Biliç ise bu günün daha kolay tüketim materyali oldu. Çünkü sosyal medyada devasa boyutlarda tüketim yapan bir çekirge sürüsü onun vereceği içeriği bekliyordu. Her şey anlık olarak tüketiliyor, bir sonraki içerik bekleniyordu. Jean Baudrillard ise bu kültürün ‘kalıcı olmak üzere değil, silinip gitmek üzere’ üretildiğini söylüyordu.

İşte Hülya’nın da, Danla’nın da en büyük korkusu bu idi. Bir sonraki içerik ekrana düştüğünde onların işi bitiyordu. Bitmemek için ise, ne pahasına olursa olsun, bir sonraki içeriği, onlar vermek zorunda idi. Yoksa tamamen silinip gidiyordu.

Oysa çok önemli bir gerçek gözden kaçıyordu. Sosyal medya, sistemin sahiplerinin ‘özgürlük olarak yutturduğu’ yeni bir sömürü düzeni, yeni bir toplum mühendisliği idi. Televizyon karşısında düşünmeyen insan, sosyal medyada paylaşım çılgınlığına kapıldığında ise hiçbir şey düşünmüyordu.

Örneğin Hülya Avşar… Ergenekon davası için ne demişti? Düşünemediğini, çok karışık olduğunu… Peki Danla Biliç bu gün ne diyor? ‘Düşünmeyi bırakalı çok oldu, yoruyor beni’. Hatırlayın. Düşünmeyi kim bırakıyordu? Kafka’nın böcekleşen insanı…

Kafka, kapitalist toplumun ulaşacağı noktayı ‘böcekleşmiş insan’ metaforu ile anlatmıştı. Peki medya çağının popüler insanları neydi? Bu böcekleşmiş olan insanların ekrandan aldıkları besinleri idi. Tüketim kültürü ile, Hülya’ların, Acun’ların, Beyaz’ların kolay tüketim ürünleri ile uyuşmuş olan insanlar metamorfozunu bile göremiyordu.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN