Duygu Asena'nın Aydın Doğan'dan son isteği neydi? Asena'nın en son kitabı ne zaman çıkacak?

Kaybettiğimiz gazeteci Duygu Asena en son kitabı Paramparça'yı Tunç Erden Yakar ile birlikte kaleme aldı. Peki bu kitapta neler var? Asena kimlere kırgındı?

PA – RAM –PAR –ÇA"YIM!

sabahın köründe çalan telefonlardan hep nefret ederim. Lanet bir haber verirler! Sabahın kör zamanı yine telefon çaldı. Yine lanet mi lanet bir haber…

Başın sağolsun!

Sormadım bile… Sakin sakin giyinip hastahaneye gittim.

Hastahanenin kapısının yan tarafındaki duvarın kenarına çöküp bir sigara yaktım. Anlatılır gibi bir acı değil. Boğazımın tam orta yerine sıkı bir yumruk yemiş gibiydim, nefesim kesildi.

HER – YERİM – ACI – YOR!

Davet edildiğim bir resim sergisi yerine asistanımın yanlış serginin adresini elime tutuşturmasıyla birkaç dostumla Beşiktaş'daki sergi salonunda aldık soluğu, Banu Zorlutuna'yı bekliyorduk! Beklerken ikram edilen şarap kadehlerinden yuvarladık. Yuvarladıkça sarhoş olduk. Saatler sonra farkına vardık ki "Biz yanlış sergideyiz"

Doğru sergiye vardığımızda hepimiz sarhoştuk… Kısa bir tur attık resimlerin önünden ve ortalarda bir yerde durduk.

Gözleriyle hayat yazan kadın, hayranı olduğum kadın, sevgilim sandığım kadın sol tarafımda ayakta dimdik duruyordu.

Birden arkasını dönüp kapıya yöneldi. Ardından seslendim "Duygu Hanım!", olduğu yerde durdu, yüzüme doğru baktı, "Efendim" dedi.

Ortamıza aldık Duygu'yu… "Doğan Kitap'tan ayrıl, Turuncu Medya'ya gel, 100 Bin dolar transfer ödeyeyim. Kitaplarının tüm karını da sana vereyim" dedim!

"Telefon numarasını verdi. Sabah beni ara ve aynı teklifi yap, kabul ediyorum" dedi.

Sabah erkenden aradım. Telefonu açar açmaz "Tamam! transfer ücretini 250 Bin dolar yapıyorum" dedim. Dakikalarca gülmekten konuşamadı…

Ve O akşam Galata Köprüsü altındaki balık lokantasında Turuncu Medya çalışanları ile sabahladığımızda başladı dostluğumuz…

O gece ne yapıp edip "Paramparça"yı yazmaya ikna ettim. Eşcinsel bir aşk öyküsünü yazacaktı. Tek şart koşmuştu. Ona kitabı yazarken yardım edecektim. Canıma minnet, hayatımdaki en büyük hazdı.

Sabahlara kadar, aylarca, gerçekte yaşanmış bir öykü olan "Paramparça" için paramparça olduk Duygu'yla…

Kitap'ta Şule'ye bir mektup yazdırdı bana… Düşünsenize! Hayatımın kadını, düşlerimi altın tepside sunmuştu bana… Kitabındaki birkaç sayfayı ben yazmıştım… Halide Edip'ten sonra gelmiş geçmiş en büyük Türk kadın yazarın kitabında birlikte çalışmıştık… Bu gurur bana yeterdi.

Dostluğumuz ilerledikçe ilerledi, sahibi olduğum Turuncu Dergisinin Genel Yayın Danışmanı olmuştu Duygu. Artık düşlerimin kadınının bir de patronuydum.


ÇOK – KIR – GIN – DI!

En çok Milliyet Gazetesine kırgındı, Mehmet Yılmaz'ın onun işene son vermiş olmasını yıllar sonra bile hazmedebilmiş değildi. Çok ama çok üzülürdü. Haftada bir ya da iki kez gittiğimiz Galata Köprüsü altındaki balık lokantasında Murat Çıtak, Ali Bolat ve Bana sürekli yeniden köşe yazmak istediğini söylerdi… Aydın Doğan'a hiçbir zaman cevabını alamadığı ama hep cevap beklediği bir mektup bile yazmıştı…

En sevmediği Hikaye Can Yücel ile olandı. Yaşanmamıştı. Yalan bir hikayeydi. Can Yücel, Duygu'yu kızı gibi severdi.

Yine bir akşam yemeğinde "Hangi gazetede yazmak istersin?" diye sorunca "Vatan" dedi. Ve biz bir oyun oynadık o gece, Duygu Masada gözlerini kapadı, Vatan Gazetesinde yazmayı diledi. Sonra da bizler gözlerimizi kapadık, Duygu'nun Vatan Gazetesinde yazmasını diledik.

Sizce olur mu diye sordu?

Ali Bolat cevap verdi: "Tunç dilek tutuyorsa olur Duygu, İnan ki olur!"

Tam bir hafta geçti aradan. Bir öğleden sonra yine telefonumun ekranında "Duygu Arıyor" yazıyordu. Bu yazıyı görmek muhteşem bir duygudur

"Biliyor musun Tunç! Oldu. Zafer Mutlu aradı. Vatan'da yazacağım" dedi. O gece öyle bir kutladık ki!!! İnce saz çağırtıp Galata Köprüsü altında…

Benim gibi Mersin'li olan sevgilisi çiçekler bile gönderdi. Çok ama çok mutluydu. Duygu Asena tam bir Zafer Mutluydu… (Binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca, milyarlarca kez  teşekkürler Zafer Abi)

Ve kahrolası depresyonlar başladı. Ne Kaz Dağları, ne İnci'nin Bodrum'daki evi kesmedi. Gitmedi kahrolası depresyon. Ona aldığım çiçekler hiçbir işe yaramadı. Çakıldı kaldı depresyon.


İSMİ Ã‚Â– YOK –TU – O – GECE –NİN!

Üç eylüldü. Turuncu Dergisinin tanıtım kokteyli. Yine Galata Köprüsünün altındaki lokanta… Saat dokuz on beşÃ‚Â… Dünyanın en gururlu insanıydım. Sağımda Duygu, Solumda Murat Çıtak. Ne büyük keyifti.

Başardın Tunç! Diyordu Duygu.

İlk Pınar Çekirge geldi kollarını kocaman açarak, Duygu buz gibi soğuk sağ elini uzattı.

Merhaba Beyefendi!
Simsiyah kesildi Pınar'ın yüzü…
Duygu'ya bakıyordum anlamsızca…Neden böyle davranmıştı ki Pınar'a? Pınar kırgın, arkasını dönüp uzaklaştı….

Sonra Deniz Pulaş kocaman bir gülümsemeyle yaklaştı yanımıza.

Duygu Ablacım nasılsın?

Yine buz gibi soğuk sağ elini uzattı. "İyiyim Ya siz?"
Deniz'in suratını görmeliydiniz!

Daha bu şoku atlatamadan, "Neden Duygu" diye soramadan!

Billur Kalkavan Geldi. Duygu'cuğum hepimize hayırlı olsun! Kolları açık… Sarılacak Duygu'ya her zamanki gibi…

Duygu yine soğuk sağ elini uzattı…

Bir ara elimi sımsıkı tutup, "Ben buradaki hiç kimseyi tanımıyorum" dedi.

Nasıl? Anlamadım? Anlamaya çalışmadan onu götürüp…

Eve bıraktım hemen…


DUY – GU – NUN – ELLE – Rİ!

Bir geceydi. Murat Çıtak ve ben, ameliyattan çıkmış, yeni yeni kendine gelmiş Duygu'nun hastahanedeki odasında aldık soluğu. İnci Karşıladı bizi. Koltukta oturmuş bekliyordu Duygu. Ellerini öptüm dakikalarca. Ellerini kokladım…

"Canım, her şeyim, Allah benim ömrümden alıp sana versin"…

Melekler gibiydi. Gözlerinin içi gülüyordu.

KARŞIMDA KOSKOCAMAN DUYGU ASENA DURUYORDU….

Hayatımdan Duygu Asena böyle geçti.

Türkiye Cumhuriyetinden Duygu Asena Nasıl geçti?


Tunç Erden Yakar