Doğan Şentürk: Gazeteciyle Siyasetçi ilişkisi perdesiz evde çıplak dolaşmak gibidir

Marketingtürkiye'den Ferruh Altun, yıllardır reytinglerde liderliği kimselere kaptırmayan FOX Haber’in başarısını FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk ile samimi bir röportaj gerçekleştirdi.

Son bir-iki yıldır FOX Haber’in reytinglerde zirvede yer aldığını görüyoruz. Bu başarının altında nasıl bir yaklaşım yatıyor?

Esasında çok kapsamlı bir soru bu ama yanıtını şöyle özetleyebilirim: Türk izleyicisiyle ekran yüzleri arasındaki duvarı yıktık. Bunda Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya’nın da çok önemli katkısı var. Biz izleyiciyi star yaptık, starlarımızı da sıradan yaptık. İzleyici de ekran yüzlerimizdeki bu doğallığı hissetti. Çünkü izleyici ekran yüzünü evine misafir ederken doğallığı arar, kendinden bir parça görmek ister onlarda. Çünkü haber de ne olmak istediğinizi değil ne olduğunuzu yansıtır, topluma ayna tutar. Her kesimden izleyicinin FOX ekranında toplanmasının nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum.

Daha önce de başarılı isimler olarak biliniyorlardı ama Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya’nın birer star olması FOX Haberle gerçekleşti… Bunu nasıl başardınız?

Ben buna “Copyright FOX” diyorum. Bu durum muhabirlerimiz için de geçerli. Elbette dışardan da transfer ettiğimiz isimler var ama biz içimizden isimleri öne çıkarmaya, kendi ekran yüzlerimizi yaratmaya çalışıyoruz. Ancak Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya zaten buraya geldiklerinde kendilerini kanıtlamış isimlerdi. Ama FOX ekranlarında Türkiye’nin Anchor’ları oldular.

Haber bültenlerini hazırlarken öncelikleriniz neler oluyor?

FOX Haber 10 yılı aşkındır var ve biz her iki yılda bir seçim yaşadık. Yani seçimler konusunda çok tecrübeli bir ekibimiz var. İnsanların siyaset haberlerini bizden izlemesinin birkaç nedeni var: Birincisi her kesime ekranımızı açık tutuyoruz. Liderler FOX’ta programına seçime giren tüm partileri davet ettik.

Çünkü her kesimden görüşün sesini yansıtmak bizim haberciliğimizin gereği. İkincisi biz siyaset haberlerini çok kompakt verdik. Basit ve yalın bir dil kullandık. Ana Haber’de “chat” yaparız mesela. Liderlerin konuşmalarını uzun uzun vermek yerine onları yaptıkları açıklamalarla karşılıklı olarak konuşturduk. Partilerin tüm vaatlerini ve işin magazinel boyutlarını de bu yolla ilettik. Bu yaklaşımla halkın tarafında olan, onlar adına konuşan Anchor’mız bir araya gelince ortaya toplum tarafından kabul gören bir ekran çıkıyor.

Sizi “muhalif” olarak tanımlayan çevreler de var. Kendinizi “muhalif” olarak tanımlıyor musunuz?

Bu görüşe katılmıyorum. Türkiye’de medya artık angaje. Bunu sadece iktidara yakınlık anlamında da söylemiyorum. Bu kadar angaje bir ortamda tarafsız habercilik yaptığınızda muhalif olarak algılanıyorsunuz. Diğer yandan gazeteciliğin zaten özünde de muhaliflik vardır. Elbette gazeteci olumlu şeyleri de haber yapar ama daha çok olumsuz şeyleri haber yapar. Haberlerimizi yaparken vatandaşa dokunuyoruz. Vatandaş ekonomisi dediğimiz mesele çok önemli. Makroekonomik dengelerle ilgili de haber yapıyoruz ama pazara inip patates-soğan haberi, hastaneye gidip sağlık haberi de yapıyoruz. O sebeple de her kesimden vatandaş bizi izliyor. Dizilerle yarışan bir haber bülteni yapıyoruz. Aldığımız yüksek reytinglere baktığınızda bizi sadece CHP, İYİ Parti ve HDP’lerin izlediğini söylemek yanlış olur. Bizi AK Parti ve MHP’liler de izliyor. Tüm Türkiye’nin doğruları öğrendiği bir ekran oluşturduk.

Özgür gazetecilik yapma çabanızda FOX’un yabancı bir yatırımcı tarafından kurulmuş olmasının da katkısı var mı?

Yabancı sermayeli bir yayıncı olmanın ötesinde grubumuzun yayıncılık dışında bir işinin olmaması ve tüm gelirini reklamlardan elde etmesi bizim en önemli gücümüz. Diğer pek çok yayıncının farklı alanlarda da yatırımı var ve devletle ilişkilerini de buna göre düzenlemek durumundalar. Bizim başka bir alanda yatırımımız olmadığı için devletle ilişkimiz “haber kaynağı” boyutundan öteye geçmiyor. Yöneticilerimiz bizleri ne kadar reyting aldığımızla ve bu reytingin ne kadar reklam gelirine dönüştüğüyle değerlendiriyor.

Peki, reklam geliri iktidar ilişkilerinden bağımsız bir süreç mi?

Kuşkusuz değil. Sektörde devletin reklamverenleri ile ilgili sıkıntılar zaman zaman yaşanıyor. Dünyanın her yerinde de iktidarlar bu alanı amaçları doğrultusunda kullanırlar. Ama genel olarak baktığınızda Türkiye serbest piyasa koşullarının olduğu bir ülke ve özel sektör çok güçlü. Ortada da izlenme oranlarında birinci olan bir kanal var. Ekranımız güçlü oldukça reklemveren de bizi tercih etmeye devam ediyor. Günün sonunda devlete bağlı kurumlar da reklam yapmak istediklerinde güçlü kanalları tercih ediyor.

Yaptığınız yayınlarla ilgili hükümet ya da patronajdan telefon alıyor musunuz?

10 yılı aşkın süredir bu görevi yapıyorum; ne bir hükümet yetkilisinden ne de yönetimden haberlerimize dair müdahale görmedim. Elbette hem hükümet kanadından hem de muhalefetten sitemler geliyor ama tehditkâr bir telefon almadık. Her tarafa eşit yaklaşarak gazetecilik yapmak amacındayız. Yayınlarımızda ülkenin üniter yapısı, bayrağı, halkı ve her şeyden önce Atatürk Cumhuriyeti’nden asla ödün vermeyiz. Yayınlarımızda da bu değerlere bağlılığımızı vurguluyoruz. Haber merkezimizde çalışanlar da dahil bu ülkede yaşayan herkes Cumhuriyet’in kazanımlarıyla bugün bu noktadalar. Bu Cumhuriyet olmasaydı Kasımpaşa’dan, Isparta’nın bir köyünden gelip Cumhurbaşkanı olmak mümkün olur muydu?

İsmail Küçükkaya seçim gecesi Muharrem İnce’nin “Adam kazandı” mesajını canlı yayında okudu ve tartışmalar da başladı. Sizce bu bir “haber” miydi?

Buz gibi haberdi. Siyasetçiyle gazeteci arasındaki ilişki perdesiz evde çıplak dolaşmaya benzer. Seçim gecesi saat 12.30’da 5 saattir kimsenin ulaşamadığı bir Cumhurbaşkanı adayına yayın sırasında ulaşıp “Sayın Başkan sosyal medyada birçok konu konuşuluyor, size ulaşılamıyor. Ortaya çıkan seçim tablosunu nasıl yorumluyorsunuz” diyorsunuz ve karşından şöyle bir yanıt geliyor: “Adam kazandı…” Bu tamamen gazeteci ve kaynağı arasındaki bir iletişim ve ortaya çıkan da bir haberdir.

İsmail Küçükkaya’nın yerinde siz olsaydınız üslup olarak da o mesajı böyle mi yayınlardınız?

Ben de o mesaj nasıl geldiyse öyle yansıtırdım. Eğer Muharrem İnce off the record olarak “Adam kazandı” deseydi bunu yayınlamazdım. Bizde haber de kaynak da kutsaldır, namustur. Ama ortada böyle bir gizlilik talebi yok. Muharrem İnce’de durumun farkında diye düşünüyorum. Ertuğrul Özkök’ten, Çiğdem Toker’den tutun da gazeteciliğin pirlerinden Haluk Şahin’e kadar pek çok meslektaşımız bunun gazetecilik olduğunu dile getirdi.

Doğan Grubu’nun satılması medyada dengeleri nasıl değiştirdi?

Şuanda çok parlak bir medya tablosu yok. Doğan Medya artık iktidarın kontrolünde bir yapı. “Satılmadan önce öyle değil miydi?” diyenler de var tabi ama bence aynı şey değil. Tirajlarının düştüğü yönünde çeşitli piyasa dedikodularını da duyuyoruz. Ama ne kadar doğru bilmiyorum. Fakat tablo iyi değil çünkü demokrasiye katkı sağlaması açısından dördüncü kuvvet olarak tanımladığımız medya kendi görevini şu anda yapamıyor, önümüzdeki dönemde daha da zorlanacak gibi.

“Doğan Medya’nın satılması FOX’a ve Sözcü’ye yaradı” yorumları var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

Gazete tarafını bilmiyorum ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ölçümler özellikle Kanal D’den ciddi bir izleyici kitlesinin FOX’a kaydığını gösteriyor. Komşumun evi yanarken, o ateşle yumurtamı pişirmem. Doğan Medya’nın satılması reytinglerimizi artırmış olabilir ama sektörün geneli için olumlu bir gelişme olmadı.

Bir söyleşinizde “Bu coğrafyada yaşayan gazetecilerin basın özgürlüğü olmadığı gibi can güvenliği de yoktur” demişsiniz. Bu söyleminizi biraz açar mısınız? 

Çok da açıklanacak bir durum yok. MHP’nin gazetelere verdiği ilana bakmak yeterli. Bir muhalefet partisinin seçimden sonra bir gazeteci listesini ilan olarak yayınlaması veya ceza evindeki bir başka isimin “şu şu gazetenin şu şu isimlerini öldüreceğim” diye mektup göndermesini gördükten sonra dile getirdiğim can güvenliği meselesi sizce de doğru değil mi? Bu başka türlü nasıl açıklanabilir. Yarın muhalefet partisinin ilanında yer alan gazetecilerden birinin başına bir iş gelse bunun sorumlusu kimdir? Bunun yanıtı çok basit. O ilanda yer alan iki isim bizim ekran yüzlerimiz. Bu durum devlet adamlığı ciddiyetiyle bağdaşan bir durum mudur?

FOX olarak bu konuda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Biz de insanız ve elbette endişeleniyoruz. Ama şunu çok büyük bir açıklıkla söylemeliyim ki endişelerimizin bizi esir almasına izin vermedik, bundan sonrada vermeye niyetimiz yok.

Bu ilanın altında nasıl bir amaç var?

Bence bu ilanı veren muhalefet partisi de yaptığının yanlış olduğunun bir süre sonra farkına varacaktır. Belki bu ilanı verenler de işin can güvenliğini tehdit etme boyutuna ulaşmasını istemez. Ama bu iş o noktaya giderse de bunun altında kalırlar. Sivil silahlanmanın çok yüksek olduğu bir yerde böyle bir ilanı vermek arı kovanına çomak sokmaktır…

İzlenme oranlarınız bu denli artınca “FOX bir gazete çıkaracak mı, bir haber kanalı kuracak mı?” soruları sorulmaya başlandı. Var mı böyle bir plan?  

Şuanda böyle bir planımız yok. Biz birinciliğini ilan etmiş, geliri yüksek bir kanalız. Haber bölümü de bu yapı içinde görevini başarıyla yerine getiriyor. Ama ilerde böyle adımlar atılır mı? Bu global yönetimin alacağı stratejik bir karar. Fakat şunu da görüyoruz FOX Haber Türkiye’de güvenilirliği oldukça yüksek bir marka. Toplumdan haberleri daha çok yayınlamamız konusunda bir talep var ama bu taleplerin karşılık bulması koşullara bağlı. O koşullar da şirketin yüksek karar vericileri tarafından değerlendirilir. Ama yakın vadede böyle bir plan yok.

Globalden gelen geribildirimler nasıl? Kanalın gidişatından memnunlar mı? 

Son derece olumlu dönüşler alıyoruz. Seçim gecesi AB grubunda 18, diğer guruplarda da 15 reyting aldık. Bu konuda hem globalden hem de Türkiye’deki yönetimden tebrikler aldık. Tabi onların isteği güvenilirliği yüksek ve tarafsız bir marka yaratmak. Biz de buna katkı sağlamaya çalışıyoruz.

Haber bültenleri kendi içinde rekabet ederken siz dizilerle rekabet ettiğinizi söylüyorsunuz. Bunun nedeni nedir?

Diziler kurmaca hikayeleri anlatır. Biz de hikaye anlatıyoruz ama bizim anlattıklarımızın hepsi gerçek. Üstelik her gün her biri iki dakikalık 20’den fazla dizi yapıyoruz. Böyle kısa bir zamanda gerçek bir hikayeyi tüm çarpıcılığıyla vermek de hiç kolay bir iş değil. Böyle bakınca dizilerle rekabet eden bir haber bülteni çıkıyor ortaya.

Kapanan yayınlar, işsiz kalan gazeteciler, bitmeyen basın özgürlüğü tartışmaları… Türk medyası bu süreçten nasıl kurtulur?

Her şeyde olduğu gibi basın özgürlüğünü de devletten bekliyoruz. İktidarın bir gün “Tamam, artık özgürsünüz” demesini bekliyoruz. Oysa bu yanlış. Basını kurtaracak tek güç, kendisidir. Medya sorunlarını kendini yenileyerek aşmalı. Öncelikle kendi gelirini kendisi sağlamalı. Medya patronlarının başka alanlarda yatırımları olmamalı. Patronların gazetecilerden beklentisi Ankara’daki işlerini takip etmek değil, çok okunan çok izlenen yayınlar yaparak kârlı ve itibarlı bir yayıncılık yapmaları olmalı. Türkiye reklam gelirleri açısından potansiyeli yüksek bir ülke. Türkiye televizyonlara da gazetelere de dijital dünyaya da yetecek kadar büyük bir reklam pastasına sahip. Yeter ki bu reklam pastası adil dağıtılsın, bu pastaya devlet karışmasın.

Fatih Portakal Vicdanlı bir gazeteci

“Fatih Portakal çok samimi ve bu samimiyetinden dolayı da yaptığı yorumlar izleyiciyi rahatsız etmiyor. Fatih kamara arkasında nasılsa kamera önünde de öyle olan sahici bir insan. İnandığı doğrulardan şaşmayan, denge kurma endişesi olmayan bir gazeteci. Vicdanlı bir gazeteci. Fatihi muhalif bulanlar bile bu özelliği nedeniyle kendisine sempatiyle bakıyor.”

İsmail Küçükkaya dengeyi sağlıyor

“İsmail Küçükkaya da Fatih Portakal gibi samimiyetini izleyiciye aşılamayı başardı. Hiçbir haberi saklamayan, habere namus gözüyle bakan bir gazeteci. Bir başka özelliği de bir Ankara gazetecisi olması ve yöneticilikten gelen bir gazeteci olması. Dolayısıyla dengelere de çok dikkat eden bir yanı var.”

(Ferruh Altun - Marketingturkiye)