AKP medyasında Süleymani kavgası: İrancılıkla suçladılar

Türkiye’de tartışmalar farklı eksenlere ayrılmış durumda. Bazı isimler ABD operasyonuna canhıraş sahip çıkıp Süleymani’nin öldürülmesini alkışlarken, operasyona karşı çıkanları “İrancılıkla” suçladı.

ABD’nin, İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi operasyonla öldürmesi hükümete yakın medyada tartışılmaya devam ediliyor.

Türkiye’de tartışmalar farklı eksenlere ayrılmış durumda. Bazı isimler ABD operasyonuna canhıraş sahip çıkıp Süleymani’nin öldürülmesini alkışlarken, operasyona karşı çıkanları “İrancılıkla” suçladı.

Hükümete yakın medyada ABD’nin operasyonuna karşı çıkan isimler de ABD’nin operasyonuna karşı çıkılmamasının sonrası bölgede daha kötü sonuçların olabileceğini söyledi. Operasyona karşı çıkanlar “Süleymani’yi katleden ABD saldırısından memnuniyet duymak, İslâmcılığın çaktırılmadan tekrar ABD mihverine oturtulması anlamına gelir” uyarısında bulundu.

ABD operasyonuna sahip çıkanların başında Pelikancılar geliyor. Operasyonun olduğu günden bu yana, Süleymani’nin öldürülmesini alkışlayan, geçmişlerinde FETÖ bağlantıları bulunan isimler, operasyona karşı çıkancılara “mezhepçilik ve İrancılık” suçlamasında bulunuyor.

YALÇIN: KENDİ İRANCILIKLARINI DA AMERİKAN KARŞITLIĞI GİBİ SUNMA TELAŞINDALAR

Sabah yazarı SETA Strateji Araştırmaları Direktörü Hasan Basri Yalçın, “Herkes başının çaresine baksın” başlıklı yazısında şunları kaydetti:


“Taraflar birbirini şimdilik ölçüp tartacak. Sadece İran ve Amerika değil. Tüm uluslararası aktörler beklemede. Avrupalılar ve Rusya bile henüz konuya teenniyle yaklaşıyor. Ancak maalesef bizde bazı gruplar ya akılsızlıktan ya da kötü niyetten hemen Türkiye'yi İran tarafına itmekte pek hevesli.

Bunun adını da anti-emperyalizm koymuşlar. Yerseniz. Kendi İrancılıklarını da Amerikan karşıtlığı gibi sunma telaşındalar. Onu da yemiyoruz.

Kimse kusura bakmasın. Bu tür işlere karnımız tok. Türkiye'nin kendinden başka hiçbir ülkeye böyle bir sorumluluğu yoktur. Hele son 7 yıldır İran'ın yaptığı Türkiye düşmanlığı düşünüldüğünde bu tür iddialar komik oluyor. Suriye'de Türkiye'yi sıkıştırmaya çalışan İran değil miydi?

Barış Pınarı'nda Amerikalılar PYD'yi yalnız bıraktığında kim sahip çıktı PYD'ye? Afrin'e gireceğimiz sıra Esed'in milislerini Türk askerinin üzerine kim sürdü? Kim ateş atti Türk askerine?”

“DERDİ TÜRKİYE'Yİ SAVUNMAK DEĞİL İRANCILIK YAPMAKTIR”

Yalçın ayrıca şunları kaydetti:

“Kimse Türkiye'nin güvenlik ve çıkarlarını İran'a ya da başka bir ülkeye mahkûm etmeye kalkışmasın.

Türkiye ne İran'ın ne Amerika'nın payandasıdır. İkisi kozlarını paylaşsın biz de kendi işimize bakalım. Bunu da anlamayan varsa o artık zekasını değil niyetini sorgulasın.

Derdi Türkiye'yi savunmak değil İrancılık yapmaktır. Bunlar da son günlerde iyot gibi ortaya çıkıyor. Bizim pozisyonumuz gayet açık. Kaderini Türkiye'nin kaderine bağlayanlar ne İrancılık yapar ne Amerikancılık.”

HİLAL KAPLAN: BAŞARISI KATİLLİĞİ İLE DOĞRU ORANTILIYDI

Pelikancıların kritik ismi Sabah yazarı Hilal Kaplan da “Ruhani’nin çağrısına cevabımdır” başlıklı yazısında şunları kaydetti:

“Amerika, İran'ın Hamaney'den sonraki ikinci adamını ve uluslararası nüfuz yarışındaki en kilit komutanını öldürdü. Süleymani, İran'ın dış operasyonlarını yöneten 'başarılı' bir isimdi. Başarısı, katilliği ile doğru orantılıydı.

İran Şiası, varlığını Sünni karşıtlığı üzerine kurduğu için, İran nüfuzunun yayılması için engel teşkil edebilecek her şey düşmandı. Buna Sünni direniş gruplarını çökertmek kadar, Sünni nüfusun çok olduğu yerlerde nüfusu azaltmak için katliam yapmak ve demografik yapıyı değiştirmek de dahildi.

Bir yandan İran'ın ruhani lideri Amerika'yı "Büyük Şeytan" ilan ederken, diğer yandan "yetenekli Bay Süleymani", Bush dönemindeki Afganistan işgaline direnen Taliban'ı çökertmek için Amerika'ya istihbarat sağlıyordu.

Dönemin Amerikan Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi Ryan Crocker, Süleymani'ye cevap veren İranlı bürokratlarla Cenevre'de buluşmaları hakkında şöyle diyor:

"Cuma günü uçardım ve Pazar günü geri dönmüş olurdum. Böylelikle kimsenin İran'la görüştüğümüzden haberi olmazdı.

"Hacı Kasım" dedikleri Süleymani'den emir alıyorlardı." Amerika ve İran, işgale direnen Taliban'a karşı 'ortak savaşı' böyle yürütmüşlerdi.

Yine Bush dönemindeki işgalde, ABD ve İran, çökmüş Irak devletinde nüfuz sahibi olmak için yarıştı. Süleymani, Şii direniş gruplarını silahlandırıp yönetti.

Ama aynı zamanda Amerika'ya direnen Sünni grupların üzerine de ABD ile beraber çöktüler.”

“KESİLEN FATURAYA DA BİZİ DAHİL ETMENİZE İZİN VERMEYİZ”

Kaplan yazısında ayrıca şunları kaydetti:

“Ardından DEAŞ belası geldi.

DEAŞ, kendisini Şii karşıtı olarak konumlandıran ama 'ilginçtir' en çok Sünni kanı elinde olan terör örgütlerinden biridir. DEAŞ, aynı Taliban gibi İran ve ABD için ortak düşman oldu. Böylelikle Süleymani'nin adamları hem Irak'ta hem de Suriye'de birlikte savaştılar.

Amerikan hava kuvvetleri sivilleri acımasızca bombaladı ve Süleymani'nin yönettiği çeteler de açılan alanda hakimiyet sağladı. Musul, Felluce, Ramadi, Halep ve nice diyar yerle bir oldu; hayalet şehire çevrildi.

Obama döneminde yayılmacılığını büyük boyutta artıran İran, Kasım Süleymani ve Irak'taki ikinci adamı El Mühendis'e düzenlenen suikastle, Trump döneminin o kadar rahat geçmeyeceğini anlamış oldu.

İran, kendi vatandaşı sivil Kürt protestocuları bile asarken, PKK-YPG ile mücadelemize köstek olmak için elinden geleni yaptı. Hem Zeytindalı hem de Barış Pınarı harekâtında İran destekli milislerin provokasyonuna maruz kaldık.

Tüm bunları Türkiye, İran'ın nükleer enerji mücadelesine destek verirken ve ABD'nin İran yaptırımlarına karşı eleştirel tavrımızı korurken yaşadık. Şimdi İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Türkiye'ye, "ABD'ye karşı birlikte direnelim" diye çağrı yapıyor.

Biz zaten çıkarlarımızın gerektirdiği her alanda ABD'ye direniyoruz, Sayın Ruhani. 15 Temmuz'da İranlı muhafızlar sevinç çığlıkları atarken, tanka tüfeğe F-16'ya çıplak ellerimizle direniyorduk mesela. Yine direniriz. Ama sizin ikyüzlü politikalarınızın sonucuna kesilen faturaya da bizi dahil etmenize izin vermeyiz.”

“HESAPLAŞMA BİZİM MESELEMİZ DEĞİL”

Bir başka Pelikancı Melih Altınok da Sabah’taki “Bu bizim kavgamız değil” başlıklı yazısında İran’ın Türkiye’ye yaptığı çağrıya tepki gösterdi. Altınok şunları kaydetti:

“ABD'nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'yi öldürmesinin sarsıcı etkileri oldu. ABD Başkanı Donald Trump, girilen virajda frene basmanın, paniklemenin, seçimlerde takla atmasına neden olacağını fark etti. Direksiyon hâkimiyetine odaklandı.

Irak, Afganistan ve Suriye operasyonlarına onay veren kendileri değilmiş gibi bugün çiçek çocuğu pozları kesen demokratların gürültüsüne pabuç bırakmadı. Hatta virajdan çıkarken de gaza basmayı ihmal etmedi...

Kum şehrindeki Cemkeran Camii'nin kubbesine 'alınacak intikamı' temsilen kırmızı bayrak çeken İran'a bu sırada "yine vururuz" dedi.

İran ise içine girdiği çukurdan, yanına başkalarını da çekerek kurtulmaya çalışıyor. Ruhani'nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a 'ABD'nin küstah eylemlerine birlikte karşı koyma' çağrısında bulunduğuna yönelik haberler bu çabanın göstergesi. Bereket Ankara, krizin başından beri soğukkanlılığını kaybetmiyor. Çok da doğru yapıyor.

Zira Trump'ın, ABD'nin Irak ve Afganistan operasyonlarında kullandığı karanlık tiplerle bugün girdiği hesaplaşma bizim meselemiz değil. Kaldı ki, Trump öncesi ABD'nin FETÖ ve PKK'yı kullanarak giriştiği "küstah eylemlerde" neredeymiş "komşumuz"?

Haklısınız, nerede olduğunu söylemeye ne hacet!”

KURTULUŞ TAYİZ: “KİMSE TÜRKİYE’NİN İRAN’A KALKAN OLMASINI BEKLEMESİN”

Pelikancılarla yakınlığıyla bilinen hükümete yakın Akşam gazetesi yazarı Kurtuluş Tayiz de “ABD-İran gerilimi ve Kasım Süleymani” başlıklı yazısında şunları kaydetti:

“Süleymani’ye yönelik suikastın ilk günü içeride ve dışarıda herkes bir “şok etkisi”nden bahsetti. Bütün uzmanlar “böyle bir saldırı beklenmiyordu” yorumunu yaptı. Peki niye beklenmiyordu? Çünkü ABD derin devletiyle İran arasında bir uzlaşma vardı. ABD politikası bugüne kadar bu kurala göre hareket etti. Ama kural dışı biri, yani Trump işbaşına gelince, “madem ABD’nin en büyük düşmanı Kasım Süleymani diyorsunuz, o zaman ilk hedef o, vurup ortadan kaldırın” talimatını verdi. Söz konusu “şok”un kaynağı işte burası.

Kasım Süleymani için İran’ın Ortadoğu politikasından sorumlu olan tek kişi diye bahsedilir. İran’ın Ortadoğu politikası neydi? Süleymani, 11 Eylül saldırılarının ardından başlayan “vekalet savaşları” döneminin öne çıkardığı bir aktördü. ABD’nin dışarıdan dayattığı “vekalet savaşı”nı İran, Kasım Süleymani gibi aktörlerle Ortadoğu’ya yaydı. ABD’nin 11 Eylül saldırılarından sonra savaşı İslam coğrafyasına yayma taktiğinin müttefiki İran’sa, Ortadoğu koordinatörü de Kasım Süleymani’ydi.

Şimdi savaş çıkar mı, bölge yeni bir savaşa sürüklenir mi, diye merak ediliyor. İran, işi uzatırsa ABD’den çok ciddi karşılık görecektir. İran’ın karşısında Obama ve Hillary gibi gizli ortak sayılacak bir başkan yok. Tahran’ın öncelikli amacı savaşı İran dışında tutmak ve ağırlıklı olarak da imajı kurtarmak olacak. Trump da İran’ı masaya çekerek Kasım Süleymani hamlesinden kendisi için büyük bir siyasi rant devşirmeye bakacak. Türkiye’nin tutumuna gelirsek; vekalet savaşlarının hedefinde öncelikle Türkiye vardı; ABD ve İran’ın bu coğrafyada durduran, yenilgiye uğratan da Ankara ve Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Kimse Türkiye’nin İran’a kalkan olmasını beklemesin. Ankara bu tuzağa düşmez.”

YAKUP KÖSE: “ŞİÎ DEĞİL DİYE Mİ BAĞDADİ’YE ŞEHİD DEMİYORSUNUZ”

Pelikancılara yakın olan bir başka isim de Yakup Köse. Köse, hükümete yakın Star’daki köşesinde “Kasım Süleymani'nin Türkiye bağlantıları var mı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Köse, yazısında şu ifadeleri kaleme aldı:

“ABD’nin hava saldırısıyla ölen Kasım Süleymani, İran’ın mezhepçi emperyalizmini sürdürmek gayesiyle katil sürülerinden çeteler kurmakla meşhur olmuştu. Bu çetelerin başta Suriye olmak üzere ele geçirmek istedikleri her yerde kundaktaki bebekten yatalak ihtiyara kadar katletmediği kimse kalmadı. Vahşette, dönem dönem işbirliği yaptıkları ABD’nin askerlerinden geri kalmadılar. Kasım’ın yetiştirdiği çetelerin insanları diri diri yakarken döner bıçağıyla da kestiği görüntüleri ben seyredemedim!

Emperyalistler vahşette yarışıyor; ha ismi ABD olmuş, ha Rusya, ha Çin, ha İran…

Kasım’ın müttefikleri tarafından öldürülmesinin ardından Türkiye’deki İrancı damarda da bir kımıldanma oldu. Bunlara bir de, çok değil 15-20 yıl önce sokaklarda “Gericiler İran’a” diye höykürenler de katıldı. Bu güruh, kurduğu çetelerle bebek katleden, kadınlara tecavüz eden Kasım’ı şehid ilan ettiler. ABD’nin her öldürdüğü şehid ise, 3 ay önce ABD’nin öldürdüğü DAİŞ’in lideri Bağdadi’yi de şehid ilan edin; ne yani Şiî değil diye mi Bağdadi’ye şehid demiyorsunuz, pes yani, bu kadar da mezhepçi olmayın canım!”

“ÜLKÜCÜ OLARAK HAPSE GİRİP İRANCI OLARAK ÇIKANLARI BİLİYORUZ”

“Türkiye’deki İrancı damara dikkat edilmeli. Bunlar, Amerikancı FETÖ kadar tehlikeli bir yapılanmadır” diyen Köse yazısını şöyle sürdürdü:

“İran’daki Şiî devrim sonrası Türkiye’ye nasıl el attıkları hepimizin mâlûmu. 12 Eylül dönemi Ülkücü olarak hapse girip İrancı olarak çıkanları biliyoruz. “Vahdet, kardeşlik” diyerek İslâmî camiada kendilerine yer açıp daha sonra camiayı tasallut altına aldılar. Türkiye’deki İrancılık, FETÖ gibi bir istihbarî yapılanmadır. Suriye’den Afrika’ya kadar katil sürülerini örgütleyen Kasım’ın Türkiye’yi es geçtiğini düşünmek saflık olur. Kasım’ın Türkiye bağlantıları iyi araştırmalı, gerekli hamleler yapılmalıdır.

‘İran’dan sonra sıra Türkiye’ye gelecek’ diyerek farkında olmadan İrancılar’ın değirmenine su taşıyanlara da, hadi Gezi ayaklanmasını, 17/25 Aralık’ı, PKK’ya kazdırılan hendekleri unuttunuz da peki 15 Temmuz’u nasıl unuttunuz diyorum!..

15 Temmuz gecesi “Tayyip Erdoğan devriliyor” diye halay çekilen İran’la Türkiye hangi sırada yahu?

Türkiye’nin son 6 yıldır Başkan Erdoğan liderliğinde her yönden gelen saldırılarla mücadele ettiğinin farkında değil misiniz ki “İran’dan sonra sıra Türkiye’ye gelecek” diyorsunuz?

Ezberletilmiş, sloganlaştırılmış söylemleri bırakmanın sırası gelmedi mi!..”

“MEZHEP ÇATIŞMALARININ YENİDEN KÖPÜRMESİNE DÖNÜK KAYGILAR ÖNE ÇIKIYOR”

Saray’dan aldığı haberleri aktarmasıyla bilinen Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, yazısının “Kasım Süleymani meselesine Ankara’nın bakışı” başlıklı bölümünde şunları kaydetti:

“İran’ın en güçlü komutanı olarak bilinen Kasım Süleymani’nin Bağdat Havaalanı’nda ABD Başkanı Trump’ın emriyle öldürülmesi sonrası Ankara’nın bu yeni gerilime nereden baktığını, nasıl bir yaklaşım içerisinde olduğunu araştırdım.

Aldığım nabzı şöyle özetleyebilirim.

* Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile yaptığı görüşmede Süleymani için ‘şehit’ ifadesini kullanmadı. Kullandığı ifade, “derin üzüntü” beyanından ibaret.

* Dolayısıyla İran’ın Ankara Büyükelçiliği’nin bu yönde yaptığı açıklama gerçeği yansıtmıyor.

* Süleymani’nin Sünni Müslümanları büyük bir zevkle katleden, eli kanlı bir adam olduğu, toplumun yüzde 80’inin böyle düşündüğü dile getiriliyor. Diğer yandan, bu saldırıyı Amerika’nın hangi niyetle yaptığı konusunda bir takım kuşkular var.

* Resmi açıklamalara yansıdığı gibi, Irak’taki istikrarsızlığın derinleşmesi ve mezhep çatışmalarının yeniden köpürmesine dönük kaygılar öne çıkıyor.

* Trump’ın “İran muharebe yaparak hiçbir şey kazanmadı/ Müzakere ederek hiçbir şey kaybetmedi” cümlesinin altı çizilerek, iki ülke arasındaki gerilimin yeni sıcak gelişmelere yol açabileceği değerlendiriliyor.

* Erdoğan-Ruhani görüşmesine yansıdığı gibi, Tahran bu olay üzerinden Ankara’yı ABD’ye karşı ortak bir cephede buluşturmaya çalışıyor. Ancak, Ankara’nın İran diplomasisinin ‘kurnazlığı’ karşısında ‘sütten ağzı çokça yandığı için’ daha dikkatli bir tutum sergileniyor.”

YUSUF KAPLAN: BÜTÜN DÜNYAYI APTAL YERİNE KOYUYORLAR! SADECE AMERİKALILAR DEĞİL, İRANLILAR DA, İSRAİLLİLER DE…

Hükümete yakın Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan da “Batılılar İran’la birlikte hareket ediyorlar, sahte İran düşmanlığı icat ederek dünyayı aptallaştırıyorlar!” başlıklı yazısında şunları kaydetti:

“Öncelikle şunu özenle vurgulamamız gerekiyor: ABD, tam anlamıyla haydut devlet olduğunu, terör devleti olduğunu bir kez daha ispat etmiştir! Dünya, özellikle de mazlum İslâm dünyası, Amerikan haydudundan kurutulmadığı sürece günyüzü göremeyecek. Bunu bilelim.

Evet, Amerika’nın ne işi var Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Latin Amerika ülkelerinde? Bir de sömürüsüne, haydutluğuna, emperyalizmine “demokrasi götüreceğiz” kılıfı uydurmuyor mu, insanın çıldırası geliyor! Senin demokrasin de, özgürlüklerin de başına çalınsın!

Evet, bütün dünyayı aptal yerine koyuyorlar! Sadece Amerikalılar değil, İranlılar da, İsrailliler de! Çok büyük bir oyun tezgâhlıyorlar hep birlikte!

“TÜRKİYE’DE GÜÇLÜ BİR İRANCI LOBİ VAR ÇOK İYİ KAMUFLE OLUYORLAR”

Amerikalıların İranlı generalleri öldürmeleri hem İran provokasyonudur hem de hedef saptırmaya dönüktür!

Amerikalıların “Halep Kasabı” Kasım Süleymani’yi, binlerce masum Suriyelinin katili el-Mühendis’i öldürmeleri, iddia edildiği gibi “İran’la Amerika arasındaki ilişkilerin kontrolden çıkması anlamına geliyor, Amerika, İran’ı cezalandırıyor” şeklinde yorumlanamaz!

Neden öyle yorumlansın ki! Amerika, bölgede, İran’dan daha kullanışlı bir gizli müttefik bulabilir mi? Düşünsenize: Bütün Arabistan yarımadasını işgal ediyor İran! Irak’tan Suriye’ye kadar!

Amerikalılar, İngilizler, İsrailliler değil, İran işgal ediyor, kana buluyor! Dolayıyla bir taşla birkaç kuş birden vurmuş oluyor emperyalistler! Her şeyden önce, kendileri yorulmadan, Müslümanları birbirine düşürmüş ve hatta kırdırmış oluyorlar! Böylelikle asıl hedef sapmış oluyor!

Batılı emperyalistler temize çıkmış oluyor! Bu nedenledir ki, hepimizi, bütün dünyayı aptal yerine koyarak, “Ortadoğu bataklık! İslâm dünyası birbirini yiyor!” diyorlar ve sonra da “kurtarmaya” geliyorlar! Çok aşağılık bir tezgâh bu!

Ve Müslümanlar, Müslüman toplumların okur-yazarları, bu zokayı yutuyor; özellikle de seküler aydınları, başlıyorlar Amerikan ağzıyla konuşmaya: “Ortadoğu bataklık! İslâm dünyası birbirini yiyor!” diyerek...

Ben burada körkütük İran düşmanlığı yapmıyorum. Yaşanan vakıayı anlatmaya, bunun için de oynanan tezgâhı deşifre etmeye çalışıyorum.

Amerikalılar, İsrailliler, İran’ı mazlum duruma düşürerek, İran’ın önünü açıyorlar!

Özetle... Öncelikli olarak, İran, Batılılar tarafından mazlum duruma düşürülerek, sürekli olarak önü açılıyor İran’ın. İkinci olarak, İran’la ilişkilerimizi bozmayacağız ve emperyalistlerin oyunlarını başlarına yıkmış olacağız böylelikle.

Üçüncü olarak, Türkiye’de devlette de, muhalefet partilerinde de güçlü bir İrancı lobi var! Çok iyi kamufle oluyorlar ve tam bir paralel devlet gibi örgütlenmiş durumdalar!

Bunu da hatırlatmış ve ilgilileri uyarmış olayım buradan... Vesselâm.”

ZENTÜRK: “BUGÜN SEVMEDİĞİMİZ BİRİ ÖLDÜRÜLDÜĞÜNDE ZİL TAKIP OYNARSAK, YARIN AĞLAMAYA HAKKIMIZ OLMAZ”

ABD operasyonunu destekleyen Pelikancılara karşı çıkan isimlerden birisi hükümete yakın Star yazarı Ardan Zentürk oldu. Zentürk, ABD’nin operasyonuna karşı çıktığı “Bugün suikast desteklersek, yarın söyleyecek lafımız olmaz…” başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Amerika, bu suikastle, kendisiyle görüşebilecek bir karakteri de yok etti, Batı Asya’nın daha da güvensiz bir bölge olmasının kapısını araladı.

Kasım Süleymani’nin arkasından ağıt yakacak halimiz yok. O İran’ın küresel boyutta tetikçisiydi ve bölgenin kan gölüne dönüşmesinin en önemli aktörlerinden biriydi.

Anti-Amerikan zeminde, anti-emperyalist kimlik taşıyor gibi görünse de, aslında “Acem yayılmacılığının” silahşörüydü ve Sünni coğrafyada neden olduğu kanlı yıkımlar kuşkusuz hatırlanacaktır.

Özellikle, bir Amerikan-siyonist yapımı olan DEAŞ sonrasında 2014-2017 arasında yaşanılanlar, Sünni coğrafyanın asla unutacağı türden değildir.

Amerikalılar tarafından öldürülmesi Şii inanç dairesinde büyük etki yapabilir, ama asıl olan ileride, küresel paradigmanın değişim anı olarak değerlendirilecek olmasıdır.

Amerika bu suikastle, BM üyesi meşru bir devletin komutanını “terörist olduğu gerekçesiyle” ortadan kaldırdı… Tanımlama, tanımlamanın kriterleri, bu kriterlere göre hedefe koyma ve infaz… Hepsi Amerika’nın tek taraflı kararlarıyla gerçekleşti… Bu, kabul edilemez… Tipik bir “pandoranın kutusunun açılması” öyküsüdür…

Yol açıldığında, devletlerin sınır ötesi faaliyetlerinde kullandıkları askeri-meşru birimlerinin bir başka devlet tarafından “terörist” ilan edilmesinin ve “özel kuvvetler komutanları” ile ileri gelen “istihbarat şeflerinin” öldürülmesi süreci başlar…

Amerika’nın PKK-YPG’ye sırtını dayadığı Suriye’de, Türkiye de Özgür Suriye Ordusu’nu, hassaten de Türkmen tugaylarını yapılandırıyor, bu suç mu, yarın ABD bu yapıları kendi çıkarlarına aykırı bulup “terörist” ilan ettiğinde ne yapacağız, alandaki komutanlarımızın bir SİHA tarafından hedef alınmasını mı bekleyeceğiz?

Ne Amerika, ne Rusya ne de bir başkası, binlerce kilometre uzaklardan gelip bu bölgede onu bunu öldüremez, bugün sevmediğimiz biri öldürüldüğünde zil takıp oynarsak, yarın ağlamaya hakkımız olmaz…”

METİNER: BİZİ İRANCILIKLA SUÇLAYAN ARKADAŞLARIMIZI ESEFLE KINIYORUM

Eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner de Twitter hesabından “İrancılık” suçlamasına yanıt verdi. Metiner şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’de İrancılık yapanlar ile İran düşmanlığı yapanlar bu ülkeye zarar veriyorlar. Mezhepçiliğin her türü zararlıdır. Şiiciliğin karşısına Sünniciliği, İran’ın karşısına Türkiye’yi dikmek isteyenler kimin değirmenine su taşıdıklarını düşünsünler asıl.

’İran düşerse sıra Türkiye’ye gelir!’ dediğimiz için bizi İrancılıkla suçlayan arkadaşlarımızı esefle kınıyorum. Biz İrancı değil Türkiyeliyiz. Sünniyiz ama Şii/Alevi düşmanı değiliz. Herkes bilsin ki biz ne İrancıyız ne İran düşmanı!”

“ABD SALDIRISINDAN MEMNUNİYET DUYMAK, İSLÂMCILIĞIN ÇAKTIRILMADAN TEKRAR ABD MİHVERİNE OTURTULMASI ANLAMINA GELİR”

Metiner ayrıca sosyal medya hesabından yayımladığı yazısında şunları kaydetti:

“İslâmcılığı mezhepçi bir eksene oturtmak, ABD’nin istediği Şii-Sünni çatışmasını körükleyecek söylemler geliştirmek, Süleymani’yi katleden ABD saldırısından memnuniyet duymak, İslâmcılığın çaktırılmadan tekrar ABD mihverine oturtulması anlamına gelir. Belli ki birileri İslâmcılık üzerinden bunu yapmaya çalışıyor. Birileri de tekrar AK Parti’nin dümenini ABD’ye kırmaya çalışıyor kurnaz analizlerle. Çok şükür ki buna izin vermeyecek bir AK Parti liderliği var. Her şeyin ve her oyunun farkında olan bir Erdoğan aklı var.

Erdoğan liderliğindeki Türkiye ABD’ye karşı İran’ı hiç bir zaman yalnız bırakmamıştır. ABD’nin safında durarak İran’ı vurma yoluna gitmemiştir. Türkiye İran’ın Suriye başta olmak üzere Irak vb. yerlerde İran’ın mezhebçiliği önceleyen ve Türkiye düşmanlarıyla kendi çıkarları için ilişkilenmeyi zorunlu gören siyasalarını yüzyüze görüşmelerde eleştiri konusu yapmakla beraber İran’a yönelik ABD ambargosu ve saldırganlığı söz konusu olduğunda İran’ı destekleme yoluna gitmiştir.

“ERDOĞAN’IN DURDUĞU YER SÜLEYMANİ’NİN ÖLÜMÜYLE SONUÇLANAN ABD SALDIRISINDAN MEMNUNİYET DUYANLARIN DURDUĞU YER DEĞİLDİR”

Bu olayda da Sayın Cumhurbaşkanımız atılması gereken adımları atmıştır. İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile Irak Cumhurbaşkanı Salih’i arayan Cumhurbaşkanımız söylenmesi gerekenleri söylemiştir. ABD tarafına da gerekli mesajlar iletilmiştir.

Türkiye’nin bu konudaki tavrı nettir. Bölgeyi istikrarsızlaştıran yabancı güçlerin derhal bölgeyi terketmeleri gerektiğine inanıyor Erdoğan hükümeti.

İlgili taraflara gerilimi sıcak çatışmaya dönüştürecek adımlar atmamak konusunda sağduyulu davranma telkininde bulunan Cumhurbaşkanımızın durduğu yer, Süleymani’nin ölümüyle sonuçlanan ABD saldırısından memnuniyet duyanların durduğu yer değildir.

Sayın Ruhani’ye başsağlığı ile beraber sağduyu telkininde bulunulmuştur.

Bu çerçevede Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin ile İstanbul’da yapacağı görüşme büyük bir önem arz ediyor. Bu aşamada diplomatik müzakerelerin dışında atılacak bir adım yok. Yarın şartlar nasıl gelişir bilinmez. Türkiye gelişen şartlara göre atılması gereken adımları kendi çıkarlarına göre atar.

“ZİRA BİLİR Kİ İRAN DÜŞERSE SIRA TÜRKİYE’YE GELİR”

Şu kadarını söyleyebilirim:

Erdoğan liderliği asla bölgede oluşturulmak istenen Şii-Sünni çatışmasına ve bu eksende İran düşmanlığına dönüştürülecek bir oyun planına asla izin vermez. Zira bilir ki İran düşerse sıra Türkiye’ye gelir. Türkiye’nin bu kritik süreçteki politikası ne ABD düşmanlığı ne de İran düşmanlığı eksenine oturur. Her iki düşmanlık siyaseti Türkiye’ye kaybettirir. Türkiye dün olduğu gibi bugün de İran’ı desteklenmesi gereken konularda destekler. Türkiye’yi bu tehlikeli süreçte bir tarafın koşulsuz yedeğine düşürmek isteyenler Türkiye’nin dostu değildirler. Vakti zamanı geldiğinde Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin tavrını herkes görür. Biz ne inanç değerlerimizden ne de ilkelerimizden ödün veririz. Dostumuzu da düşmanımızı da iyi biliriz. Bizi Şii tehlikesine ve yayılmacılığına karşı İran’a karşı konumlandırmak isteyenlerin de gerçek niyetini çok iyi biliriz. Hiç kimse merak etmesin: Türkiye’nin aklı yerindedir. Türkiye kendi aklıyla nerde duracağını bilir. Türkiye bölgenin artık oyun kuran güçlü ve etkili aktörlerinden biridir. Kimse Türkiye’yi kendi oyun planında bir figüran olarak kullanamaz.”

ÇAKIRGİL: BİRİLERİ GİBİ MEZHEBÎ ÇIĞIRTKANLIK YAPANLAR…”

Bir başka Star yazarı Selahaddin Eş Çakırgil “‘Ülkeyi savaşa sürüklemeyeceğiz!’ diyerek savaşa koşar adım..” başlıklı yazısında ABD operasyonunu değerlendirdi. Uzun yıllar ABD’de yaşayan ve İslamcı cenahta önemli bir militan olarak tanınan Çakırgil, konuyla ilgili yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Benim aslî inanç temelimi oluşturan aqîdeye göre, ‘Ehl-i Kıble olanlar tekfir edilemez..’ Kusurlu, yanlışlar içinde veya günahkâr olsa bile, ‘Ehl-i Kıble’ olanlar, Müslümandırlar. ‘Ben Müslümanım’ diyenleri hemen pîr-u pâk kabul edecek kadar safdil ve hatalı, günahkâr olanlarını da zındık, kâfir diye niteleyecek kadar seng-dil (taş yürekli, duyarsız) kabul edecek kadar katı olup olmamak, herkesin kendi bileceği iştir.

Bu açıklamayı, şu son günlerdeki yazılarımda, birileri gibi mezhebî çığırtkanlık yapanlar misâli davranmadığım için mesajlarında eleştiri mesajları gönderenlere yapıyorum... Bu gibiler, kalemlerini, zamanlarını, güçlerini boş yere harcamasınlar. ‘Fakir’, doğru olduğuna inandığı müddetçe, kendi yolunda sonuna kadar yürümek kararlılığındadır, inşaallah..”