Ahmet Özhan: Çocukken babamın kucağında ilahi mırıldanırdım

Gülben Ergen, sanatçı Ahmet Özhan’la bir araya geldi ve çocukluğundan gazino dönemlerine, tasavvuftan yeni albümüne kadar her şeyi konuştu.

Hürriyet / Röportaj: Gülben ERGEN

İstikrar insan yaşamında en hayran olduğum özellik. Saygınlığı beraberinde getiren bir ayrıcalık...
Sesine olduğu kadar istikrarlı duruşuna hayran olduğum kıymetli dostum Ahmet Özhan bu hafta sayfamın konuğu. Yüzündeki, gözündeki, sözündeki, özündeki anlam ve bilgi birikimi gün geçtikçe yerini mütevazılığa bırakıyor ve o hiç eskimeyen bir değer olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Biz de onu alkışlamaya ve hayran olmaya devam ediyoruz...
Beni arayıp “Gel seninle bir ilahi okuyalım birlikte” dediğinde hayatımın en anlamlı ve kutsal düeti olacağını düşünüp, hiç tereddüt etmeden “Evet” dedim. Sosyal medyanın acımasız eleştirileri beni yerden yere vururken sadece gülümsedim. Uzun bir yoldu bizim seçtiğimiz... Önce insan olmanın vasıflarını taşıyan, önce insan olabilmenin erdemlerinin peşine düşen meşakkatli bir yol... Elmasın toprak altında kömürleşmesinin sonunda pırlanta olması gibi... Hamız daha, pişeceğiz ve yanacağız elbette.

BABAM DOĞRUYU SÖYLERDİ DOKUZ KÖYDEN KOVULDU

◊ Nerede büyüdünüz?
- Ben bir memur çocuğuyum. Babamın görevi dolayısıyla Anadolu’nun birçok yerinde bulunduk. Şanlıurfa’da dünyaya gelmişim. 10 aylıkken Şanlıurfa’dan ayrılmışız ve Hakkari’ye gitmişiz. Benim babacığım doğruyu söylemeyi seven, hakkı savunan bir insan olduğundan dolayı çok çabuk tayin olurdu. Kimin tekeline çomak soksa başka yere sürerlerdi babacığımı. Dokuz köyden de gitti yani.

◊ Babanız ne iş yapıyordu?
- Emniyetçiydi. Namuslu, güvenilir bir insan olduğundan dolayı hayatı bol tayinli bir memuriyet yaşamakla geçti. Tabii bize de yaşamak kaldı. İlkokula Bilecik’te başladım, Kırklareli’nde bitirdim. Oradan Karamürsel’e geçtik ki bu babamın emeklilik zamanıydı. Ben ailenin en küçük çocuğuyum. Çok yer tanıdım, çok arkadaşım oldu, memleketim hakkında çok güzel kanaatlere sahip oldum. O yüzden fevkalade renkli bir çocukluk geçirdim diyebilirim.

◊ Gençliğinize gitsek, aklınıza ilk gelen şey ne olur?
- Gençliğime gittiğim zaman, pardon ama siz beni yaşlı mı görüyorsunuz? Önceki zamanlar diyelim ona, aklıma sanattan başka hiçbir şey gelmiyor. Duygusal bir çocuktum. Çok romantik bir çocukluk ve ilk gençlik yılları yaşadığımı söyleyebilirim. Fakat hayatımın merkezinde hep sanat ve müzik olmuştur. Zaten küçük yaşta konservatuvar hayatım başlayınca, amatör olarak söylediğim, zevkle yaptığım bütün çalışmalar profesyonel bir zemine doğru şekillenmeye başladı. Şarkı söyleyerek uyuduğumu, rüyamda şarkı söyleyip, şarkı söyleyerek uyandığımı hatırlarım.

“AKŞAM ELBİSENİ AL BEBEK’TE SAHNEYE ÇIKIYORSUN” DEDİLER

◊ İlk sahneye çıktığınızda kaç yaşındaydınız?
- 18 yaşındayken profesyonel olarak sahnelere adım attım. Daha önceden arkadaş topluluklarından bana “Hadi bir şeyler oku” derlerdi.
18 yaşında konservatuvar talebesiyken aynı zamanda Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde eğitimimi sürdürürken sahneye çıkışım da ilginç oldu.
Sevgili Emel Sayın, alafranga gazinodan alaturka gazinoya dönüşen Bebek Belediye Gazinosu’ndaki ilk programına çıkıyordu. Saz ekibinde olan kemancı Mehmet Ali Hevenk abi de Üsküdar Musiki Cemiyeti’ndeydi.
Benim sesimi biliyordu. Bebek Belediye Gazinosu’nda bir uvertür yani sahneye ilk çıkan bir sanatçı bulunmasını istemişler. Mehmet Ali abi de beni önermiş. Eve bir telefon geldi. “Akşama elbiselerini al Bebek Belediye Gazinosu’na gel” dediler.

◊ Haberi alınca ne yaptınız?
- “Olmaz öyle birdenbire, bir prova yapalım” dedim. Birkaç arkadaşını aldı Mehmet Ali abi ve bir prova yaptık.
Sonra beni Bebek Belediye Gazinosu’nda deneme maksatlı sahneye çıkardılar.
2 seneye yakın bir süre orada sürekli olarak çalıştım. Bütün kadrolar değişti ama ben değişmedim.

◊ Hiç acemilik çektiniz mi?
- Hiçbir acemiliğim olmadı. Bugün neysem ilk çıktığımda da aynı şekilde o işi yaptığımı söyleyebilirim.
Demek ki yaradılışımdan bu işe yatkınmışım. Yalnız şunu belirteyim ki ben hiçbir zaman çok fazla eğlendirici bir sanatçı olmadım.
Sadece sahneye yakışan ve güzel söyleyen bir sanatçı oldum. Gerçekten eğlendirici sanatçılar vardır.
Ben kendimi o kategoriye koymam doğrusu.
Onlar kadar becerikli değilim.

GAZİNO DÖNEMLERİ

BENİM DÖNEMİMDE DÖRT ASSOLİST VARDI HEPSİ DE KADINDI

◊ Assolist ne demek?
- Benim yaşadığım gazino dönemlerinde assolistler Behiye Aksoy, Emel Sayın, Muazzez Abacı ve Gönül Yazar’dı. Birlikte çalışmadım ama Zeki Müren ve Bülent Ersoy da assolistti.
Hem sanat olarak güçlü hem de toplumun geniş bir yelpazesine kendilerini kabul ettirmiş, bir gazinoyu ayakta tutabilecek şöhrete, cazibeye ve sanat değerine sahip insanlardı. Bunların etrafında oluşan, toplanan bir sanatçı grubu o gazinoyu ayakta tutan bir kadro oluştururdu.
Bütün bunları sırası geldiğinde müdafaa edebilecek, haklarını arayabilecek, güçlü, karakter sahibi insan demektir assolist.

◊ Günümüzde assolist olarak tanımlayacağınız biri var mı?
- Müessesesi kalmadı ki assolistlik kalsın. Şimdi artık insanlar konserlerini vermektedirler.

MÜŞTERİNİN TABAĞINI PATRON DOLDURUR RUHUNU BİZ DOYURURDUK

◊ Gazino dönemine dair en çok neyi özlediniz?
- Gazino hakikaten çok ilginç bir müesseseydi. Sahneye ilk çıkan arkadaştan son çıkan assoliste kadar hep bir aradaydık. Zamanınızın çoğu kuliste geçerdi.
Çünkü vakitli gelmek, içerideki atmosferi görmek ve bilmek gerekirdi. Müşteriyi tanımak önemliydi.
Tanıdığınız müşteriler olurdu ve onlarla sevdikleri repertuvarları yapmanız lazımdı. Müşteri, dinleyici ve patron da bunu bizden isterdi. Çünkü musiki açısından doyurma görevi bize yüklenmiş bir şeydi.
Gelen müşterilerin sevdiği makamlar ve sevdiği eserler neyse o gece baştan aşağıya repertuvar değiştirme durumu dahi söz konusu olabilirdi.

◊ Müşteriler için başka nasıl hazırlıklar yapardınız?
- Sahne müdürü tarafından gazinonun krokisi gelirdi. Kimler nerelerde oturuyor önceden bilirdik. Çok ciddi bir kulis hayatımız vardı. Birbirimize yardımcı olurduk. Birbirimizin saçıyla, kıyafetiyle ne ihtiyaç varsa hepsiyle ilgilenirdik.
Birbirimizin yakasını, papyonunu düzeltirdik. Geç gelen bir arkadaşımız varsa ona yardım ederdik. Aile gibiydik. O kulisi özlediğimi söyleyebilirim.

◊ Kimlerle turnelere çıkardınız, ne kadar sürerdi?
- Ben rahmetli Fahrettin Aslan’ın müesseselerinde çalışan bir sanatçı olduğum için İstanbul’daki Maksim, Taşlık, Caddebostan haricinde Ankara’daki Köşk Gazinosu, İzmir’de Dalyan Gazinosu gibi Fahrettin Aslan’a ait olan müesseselerde çalışırdım. Bir de halka mâl olmuş sanatçıların birkaç senede bir Anadolu Turnesi dediğimiz turneleri vardı. Benim de 1-2 böyle turnem olmuştu.
Bir otobüs içerisinde bütün sanatçılar her gün bir başka yerde bazen gündüz başka yerde gece suare olarak başka yerde sahne yapardınız. Hepsi çok ciddi olarak özlenen, iyi ki yaşanmış olan hatıralardır. Güzel memleketimizin her köşesini insanıyla, tabiat dokusuyla, kent dokusuyla tanıma imkanı bulurdunuz ki bunlar çok hoş şeylerdir.

SERVİS TABAĞINA REPERTUVAR YAZIP “AHMET AKŞAM BU ŞARKILARI İSTİYORUZ” DİYEN MÜŞTERİLER VARDI

◊ Gazino bir kültürdü değil mi?
- Şu an gazino yokluğunda, onun bir kültür, eğlence sektöründe hakikaten önemli yer tutan bir müessese olduğunu daha net olarak hissediyorum. Oraları birer müzikholmüş.
Her tür müziği dinleyebildiğiniz, seyirciyle interaktif bir şekilde birlikte olabildiğiniz ve her akşam devam eden bir çalışma düzeniydi.
Her gün konser veren bir sanatçısınız. Kendinizi iyi ve hazır hissetmek, diri tutmak, kıyafetlerinizi sürekli yenilemek gibi çok daha seri bir çalışma biçiminde olmanız gerekirdi. Her akşam sahne yapmak kolay değildir. Hem fiziki hem de moral açısından. İnsanın zaman zaman düşüklük gösterdiği dönemleri vardır.
Ama sahne bunları hiçbir şekilde kaldırmaz. Siz onun üstesinden gelmekle mükellefsiniz. Geniş bir repertuvara sahip olmak lazımdır. Ben hatırlarım o geniş servis tabağına baştan aşağı yeni repertuvar yazıp “Ahmet bu akşam bunları istiyoruz” diyen gazinolarımızın temel müşterileri vardı. Hazır olmak durumundaydınız.

◊ Gazino kültürünün devam etmesini ister miydiniz?
- Keşke bu kültür devam etmiş olsaydı. Hem sazende olarak hem de hanende yani okuyucu olarak gençlerimizin çok daha deneyim kazandıkları bir ortam olurdu. Diyeceksiniz ki şimdi de televizyon var. Çok çıkılıyor falan. Aynı şey değil.
Sahne bir başka yerdir. Karşınızda oturan yemek yiyen, sohbet eden insanlara kendinizi kabul ettirmeniz ve dinletmeniz başkadır. Bunların hepsi çok ilginç kabiliyetlere ve de deneyimlere gereksinim gösterir. Olmuş olsaydı güzel olurdu. Artık maalesef bundan bahsetmemiz mümkün değil.

POPÜLERLİK BİTTİ  POPÜLİSTLİK BAŞLADI

◊ Sanat hayatınızda kaçıncı yılınız?
- 1968 yılında profesyonel oldum. 48 yıl olmuş. Yarım asırlık bir tecrübe, yarım asırlık bir hizmet, yarım asırlık bir keyif… Allah’ın bana bir hediyesi bu yarım asır. İleriki yıllarda da bu hizmetimi devam ettirmeyi arzu ediyorum.

◊ 40 yıl önceki müzik piyasasıyla günümüzü kıyaslar mısınız?
- Nitelikli bir kültür dönemi yaşadığımızı söylemek mümkün değil. Bugün profesyonel, becerikli, özgüven sahibi bir nesil de var.
Gerçek şu ki; dünya konjonktürüne baktığımız zaman bütün dünyada popülerliğin ötesinde popülist bir davranış biçimi var. Bunu dünya kültür hayatının bir geçiş dönemi olarak değerlendirebiliriz.
Dünyada her şeyde bir yozlaşma da diyebileceğimiz, insanların tamamen maddiyatla ve kendi menfaatleriyle bir araya getirdikleri davranış biçimleri var.
Bunlar zaman zaman da çok ciddi olarak acıları icap ettiriyor. Bu acıları da hepimiz yaşıyoruz. Halbuki insan bu tür eylemler, düşünceler için yaratılmış bir mahluk değil.
Çok donanımlı bir gençlik geliyor. Bu gençliğin zaman içerisinde gerekeni yerine getireceğini, gereken kaliteyi dünyaya getireceğine dair ümidim var.

ÇOCUKLARINIZIN MÜZİĞE İLGİSİ VAR MI?

- Çok iyi dinleyiciler. Beni çok iyi tenkit ediyorlar. Musikiye profesyonel olarak merak sarmadılar. Tahsillerini yaptılar. Kendi işlerini yapıyorlar ama kaliteli ve kalitesiz müziği ayırt edebilecek bir kulağa ve zevke sahipler. Bana da bu yeter.

TASAVVUF BİR YAŞAM BİÇİMİDİR

◊ Tasavvuf ile tanışmanız nasıl oldu?
- Tasavvuf ve tasavvuf müziği ile tanışmam çocukluğumda oldu. Rahmetli babacığım tasavvufu seven, meraklı, okuyan, sözü sohbeti olan bir insandı.
Güzel sesi vardı ve evde kendi kendine mırıldanırdı. Onun kucağına tırmanır ben de onunla beraber mırıldanırdım. Sonradan o mırıldandığım şeyin bir ilahi olduğunu anladım. Konservatuvar döneminde dini musiki derslerimiz vardı.
Daha sonra Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorunu Araştırma Yaşatma Vakfı diye bir derya ile bir araya geldim. Orada binlerce eser meşk ettim ve hâlâ etmekteyim. Dünyanın en büyük kaynağına sahibim diyebilirim.
Tasavvuf bir ilimdir. Bir yaşam biçimidir. Tasavvuf müziği de o yaşanırken ki duyguları, hisleri ortaya koyan eserlerdir.

◊ Tasavvuf müziğine yöneldikten sonra kısıtlandığınızı düşünüyor musunuz?
- Tasavvuf müziği çalışması benim için bir hizmetin en kutsalı, en güzeli olarak hayatıma girdi.
Bu çalışmaları kayıp diye değerlendirebileceğim hiçbir şey gözüme gelmedi.
Yüksek lisanslarını yapmış ve meslek sahibi olmuş iki tane de evlat yetiştirdim.
Cenab-ı Hak bereketiyle hiçbir eksikliğini hissettirmeden bize bir hayat ve bir hizmet sundu.
Hâlâ aynı hizmet şevki ve zevki içerisinde çalışmaktayım. Ömrüm olduğu sürece de devam edeceğimi söyleyebilirim.

KİMSE KİMSENİN HÜRRİYETİNİ SINIRLAYAMAZ

◊ Sizce toplum olarak maneviyattan uzaklaştık mı?
- Uzaklaşmadık. Yurdumuzun her köşesinde mutlaka maneviyatla alakalı bir çalışmayı görebilirsiniz. Ancak çeşitlilikleri bir zenginlik olarak almanın ötesinde zaman zaman kargaşa sebebi olarak da düşünebiliyoruz. Bunlar beni üzüyor.
Halbuki “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” dedikten sonra birbirimize ters düşmemizi gerektirecek hiçbir şeyin olması mümkün değil. Bu zenginliği avantaja dönüştürmemiz ve de barış içerisinde bunu yaşamamız lazım.

◊ Bunu nasıl yapacağız?
- Maneviyatla beraberiz derken maneviyatın tam manasıyla kitap, sünnet doğrultusunda Resullullah Efendimiz kaynaklı, Kuranı Kerim kaynaklı olan o güzeller güzeli yaşam biçimini ve de her türlü ibadet biçimini düşünmemiz lazım.
Bu kaliteden uzaklaştık mı dersek hürriyetler bazen deformasyonları da getirebiliyor. Meseleleri sonradan disipline etmeyi düşündüğünüzde veya disipline etme kaygısını dışa vurduğunuzda orada da sanki insanların hürriyetlerini sınırlıyormuşsunuz gibi bir algı oluyor.
Hayır kimse kimsenin hürriyetini sınırlayamaz, sınırlamamalı. Herkes hür olmalı. Ancak prensipleri iyi bilmeli. Kulaktan dolma bilgilerle birtakım kanaat sahibi olmak yozlaşmayı getiriyor. Maneviyat özellikle yozlaşmayı hiç kaldırmayacak şeydir.

YENİ ALBÜM: BEST OF İLAHİLER VE DÜETLER

◊ Yeni bir albüm çıkardınız ve ben de sizinle düet yaptım… Albümü anlatır mısınız?
- Yeni bir albüm çıkardık sen de eksik olma. Birlikte düet yapma teklifimi kabul ettin. Sevgili Kubat, Serkan Çağrı ve Yonca Lodi kardeşlerime de teşekkür etmek istiyorum. Hakikaten çok hoş eşlik ettiler. Albümüm çok ilginç oluştu. Bir gece yarısı elime geçen ilginç birtakım şeyler vardı. Sevgili Taşkın Sabah’a yolladım. Taşkın o andan itibaren buna konsantre oldu. Çok süratli bir çalışma oldu. Gündüz klip çektim, gece konser verdim. Konserden geldim stüdyoda okunması gereken diğer parçaları okudum.

◊ Birlikte bir klip çektik. Diğer şarkılara da klip çekecek misiniz?
- Her esere bir klip çektik. Seninle olan klibimizi sevgili Nihat Odabaşı çekti. O da fevkalade önemsedi meseleyi. Diğer dokuz klibi sevgili Kubilay Kasap çekti. Çok titiz ve zevkli çalışması için ona da buradan teşekkür ve selamlarımı göndermek istiyorum. Taşkın Sabah ve menajerimiz Oğuz Arınmış en incesine kadar uğraşarak gece gündüz katkı koydu. Avrupa Plak ve Cengiz Erdem’i unutmayalım. O da çok ciddi olarak meseleye sarıldı.

◊ Birlikte çektiğimiz klipteki bazı sahnelerde sema gösterisi yapıldığı izlenimi uyanmış...
- Paylaşılan resimlerde senin el ve kol hareketlerin sanki sema ediyormuşsun gibi yorumlandı ki hiç öyle bir şey yok. Doğru değil.
Böyle bir yanlışlık ve duyarsızlık söz konusu bile olamaz.

İSLAMLA SAVAŞ BİR ARADA DÜŞÜNÜLEMEZ

◊ IŞİD’in yaptıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?
- İslam’la savaşın bir arada düşünülmesi kadar abes bir şeyi düşünemiyorum. İslam bütün kavgaların bitişi anlamı taşıyan, tamamen sevgi ortak paydasında birleşmenin adresi olarak ortaya çıkmış olan Cenab-ı Hak tarafından lütfedilmiş olan bir yaşam biçimi, düşünce biçimi.
Bunun yanında kavga, terör mümkün mü? Maalesef birtakım menfaat şebekeleri ki bunlar devlet organizasyonu içerisindeler, menfaat elde edebilmek için, o coğrafyanın temelinde var olan kaynakları, stratejileri elde tutabilmek için veya elde edebilmek için çeşitli hileler, desiseler, fitneler uydurmaktadırlar. Bunların hepsi deşifredir. Yapanlar, yaptıranlar da deşifredir. Ama niçin önlenmiyor, niçin topyekun bir hareketle bunların kökü kurutulmuyor onu anlamak mümkün değil.
Bunu yapmayanlar kendi menfaatleri zedelenecek endişesiyle yapmıyorlar. Önlemiyorlar, önleyememek değil. Bunu ben yurdum için konuşmuyorum dünya ölçeğinde konuşuyorum.
ABD ve AB gibi güçlerin bir araya gelip bu organizasyonları ortadan kaldırmamaları mümkün değildir. Ben bunların olanaksızlığını değil sadece zamana bırakıldığını ve o zaman içerisinde de birtakım menfaatler temin edildiği kanaatini taşıyorum.

İLAHİYATÇILARIN DEĞİŞİK YORUMLARINDAN DOLAYI İNSANLARIN KAFALARI KARIŞTI

◊ Günümüzde dinin doğru anlatıldığını düşünüyor musunuz?
- Günümüzde dinin birçok anlatış biçimi ortaya çıktı. Burada iki kulvar var.
Bir tanesi hakikaten geleneklerden gelen insanların sadece âdetlerle oluşturmuş oldukları din anlayışı.
Çok derinlemesine düşünmeden, kulak dolgusu ile tefekkür etmeden bir din anlayışı. İşte görüyor etrafından ailesinden, namaz kılınacak kılıyor, hacca gidilecek gidiyor, zekât verilecek veriyor, böyle bir tavır içerisinde.
Bir de tasavvufun ortaya koymuş olduğu varlığın birliği ve o birliğin insanda tam bir yokluğu icap ettirdiği ve netice itibariyle de insanın yok Allah’ın var olduğu bir çalışma söz konusu oluyor. Burada çeşitli davranış biçimleri vardır.
Bu iki anlatımın dışında bir de günümüz ilahiyatçılarının ortaya koymuş oldukları daha başka tür anlatım biçimleri var. Dünyada mesela Peygamber’i yok sayıp Allah’a inanan birtakım düşünce akımları var. Türkiye içerisinde ilahiyatçıların değişik değişik yorumları var. Yani insanların kafaları çok ciddi olarak karışmış vaziyette. Benim zevk aldığım ve yaşamayı arzu ettiğim sorulursa tavsiye edebileceğim tasavvufi yani Tevhid ve Vahdet’i icap ettiren bir din anlayışıdır.