Ana Yurdu: Senem Tüzen

Galerinin tamamı için tıklayınız

Filmin ana karakteri Nesrin (35) kıyafetlerine, oturup kalkmasına, eve geliş saatlerine dikkat etmesi konusunda sürekli uyarı alıyor. Bir erkekten değil, annesinden... Kadınlar, neden sınırlarını erkeklerin belirlediği bir ahlakın bekçiliğini yapmaya bu kadar gönüllü olabiliyor? - Temelinde korku var bunun. Anne orada kızını korumaya çalışıyor. Çünkü kızı, o değer dizgesindeki yerini kaybederse başına gelebileceklerden korkuyor. Bu noktada sorumluluk almak, işi “Erkekler bize böyle yapıyor”da bırakmamak lazım. Ortada erkek yok çoğu zaman. Biz, bize yapıyoruz, ne yapıyorsak... “Dünyayı kadınlar yönetse barış içinde oluruz” diyenlere katılıyor musunuz? - Hayat denge meselesi... Bir tarafı inkâr edip bütün iktidarı öbür tarafa vermenin kötü sonuçlarını yaşıyoruz. Bunu tersine çevirmeye gerek yok. Amerika’da başkanlık için yarışan Hillary Clinton, temsil ettiği değerler açısından Bernie Sanders’tan çok daha erkek. Condoleezza Rice’ı hatırlarsınız... Ya da Tansu Çiller’i... Ne kadar ‘kadınlar’ o anlamda? Haluk Bilginer “Tanrı diye bir şey varsa kadındır. (...) Erkek üretmenin ne olduğunu bilmediği için kolay öldürür” dedi. Ona katılıyor musunuz? - Neden böyle düşündüğünü anlıyorum; bu sistemde genelde merhamet duygusu yüksek olanlar kadınlar. Ama o da yine ezilmişlikten geliyor. ‘Tüm kadınlar çiçektir ve çiçekler su ister’ diye bir reklam vardı, Haluk Bilginer’inki de o tip bir yüceltme sanki. Ve her yüceltme de bir anlamda bir köşeye sıkıştırma… Filmle ilgili “Çok sert, çok karanlık” gibi yorumlar okudum. Öyle mi sizce de? - Bir karanlık tarafı var ama sadece karanlık mı ondan emin değilim. Kara komedi denebilecek yerleri var. Hatta ben çok sevgi dolu bir film olduğunu düşünüyorum. Bence bu film, kız evlatların annelerine verdikleri bir aşk mektubu. Aşk mektubu deyince canım, cicim, kalpler falan bekliyoruz. Ama gerçek aşk, benim anlattığım aşk... Marazlı bir dünyada, marazlı insanlar olarak yaşıyoruz. Aşkımız da marazlı, içinde karşıt duygular barındırıyor...