Can Dündar bir kamikaze haline nasıl geldi?

Can Dündar’ı kamikaze haline getiren karanlık...  

Gökhan Kaya Gökhan Kaya

Halk TV’ye Komünist Parti yöneticisi Kemal Okuyan’ı çıkarmışlar, tesadüf bu ya ben de izliyorum. “ABD, emperyalist güçler istemezse AKP iktidarı bir günde düşer” diyor, Ayşenur Arslan kaşlarını kaldırıp, pek de ikna olmamış gözükerek, ‘Hımm öyle mi sence’ diyor.

Tek ikna olmayan o değil sanırım. Bu eskinin modası ‘Türkiye’deki iktidar emperyalistlerin oyuncağıdır’ açıklamaları biraz geçmişte, iki kutuplu dünyada kalmış gözüküyor. Bu noktadan baktığınızda artık olan biten hiçbir şeyi açıklayamıyorsunuz.

Cumhuriyet’in, içinden çıkan savaş mühimmatının görüntülerini yayınlamasıyla birlikte MİT Tırları yeniden gündemin ön sıralarına düştü biliyorsunuz.

ABD’nin desteği olmadan böylesi bir operasyonun sadece içeriden yapılması mümkün müydü? Ama buna rağmen başarılı olamadı.

MİT Tırlarını durduran mekanizma içinde yer alan herkes askerinden, polisine ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ve casusluk'tan tutuklanıyor. Büyük ihtimalle Can Dündar da tutuklanacak.

Hükümet kendi adına haklı mı?

Bir yönüyle. Gerçekten MİT Tırları operasyonu uluslararası bir işti ve AKP Hükümeti’nin Suriye’deki radikal islamcılara yönelik askeri yardımını deşifre etmeyi amaçlıyordu.

AKP bir süredir Türkiye’nin güney sınırlarının hemen yakınındaki gelişmelerle ilgili meselelerde ABD ve NATO üyesi müttefikleriyle birlikte hareket etmiyor. Suriye meselesinde de, Barzani Kürdistan’ı meselesinde de, Rojava meselesinde de.

Adı konmamış bir şekilde aslında Türkiye ABD ile bir örtülü güç mücadelesi yaşıyor. Türkiye Suriye’de Esad’ı devirmek için ABD’ye rağmen radikal islamcılarla birlikte hareket ediyor. Barzani ile ABD’ye rağmen anlaşmalar yapıyor.

Rojava’da yaşananları anımsayın. IŞİD, PKK yanlısı bir siyasi çizgiye sahip yönetimi olan Rojava’yı kuşattı ve bu kuşatma ABD’nin havadan askeri desteğiyle sona erdirilebildi. Aslına bakarsanız Türkiye’nin Ortadoğu’daki müttefiki IŞİD ABD’nin desteğiyle Kürt nüfus alanlarından atılmış oldu.

ABD ve Türkiye; uzantıları, taşeronları, müttefikleri aracılığıyla bugün silahlı çatışmaların da vuku bulduğu gerilimli bir süreç yaşıyor.

17-25 Aralık operasyonunu da ABD’nin Türkiye’nin görece bağımsız ekonomik hareket yeteneğinin kaynaklarından birisi olan İran kara parasını aklama organizasyonunu engelleme girişimi olarak tanımlamak doğru olur.

Perinçek ve Soner Yalçın gibi solculuğa tek kıstas olarak ABD karşıtlığını koyan ultra milliyetçiler –ki böylece vahşi bir diktatör bile ABD ile uyuşmuyorsa otomatikman solcu ilan edilebiliyor- AKP’ye desteklerini Türkiye’nin ABD ile olan bu gerilimli sürecine dayandırıyorlar.

Peki bu operasyonlara içeriden yardım edenler AKP’nin ya da ulusalcıların iddia ettiği gibi vatan haini, ABD ya da başka ülkelerin ajanı mıdır?

Bana kalırsa hayır, değildir. Türkiye’nin Suriye ile taşeronları aracılığı ile savaş içinde olmasını memlekete ihanet olarak gören, Erdoğan’ın iyice bağnazlaşan, güçler ayrılığını sürekli çiğneyen tavrının ülkeyi karanlık bir noktaya sürüklediğini düşünen insanlar da bu operasyonlara vatan-memleket sevgisinden yani milliyetçi bir zihniyete sahip oldukları için katıldılar.

En son hamle Can Dündar’dan geldi. Buna bir kamikaze dalışı da diyebiliriz. Can Dündar hedef alınacağını bile bile o görüntüleri yayınlayarak Erdoğan’a bizzat meydan okudu. Anlaşılan o ki seçim öncesi kendisini tutuklatarak AKP’ye oy kaybettirmeyi hedefledi.

Erdoğan bu resti ‘Bedelini ağır ödeyecek’ diyerek gördü ama açıkçası seçimden önce düğmeye basmaya da cesaret edemedi.

Can Dündar gibi mülayim, hayatı boyunca ortada durmaya çalışıp risk almadan kariyer yapmaya gayret etmiş tipik bir ana akım gazetecisi nasıl bir kamikaze haline geldi?

Bence AKP’lilerin seçim sonucu ne olursa olsun bunu oturup bir düşünmesi lazım.

Özellikle Erdoğan’ın orta sınıf seküler kesime yönelik sürekli kullandığı nefret dili, tehdidi tehlikeli bir hal aldı. Seküler kesim bu tehdidin kendi hayatına yönelik kıskacını hissettikçe radikalleşiyor.

Tarihteki bütün demokratik halk devrimleri orta sınıf tekkesinde mayalanmıştır. İktidar ne yaparsak yapalım halk oy veriyor rahatlığı ile iktidar koalisyonunu daralttıkça ve bağnazlaştıkça bir devrime su veriyor.

AKP seçimi kazanırsa ve hak hukuk tanımaz yöntemlerine devam ederse, seküler kesim parlamenter demokrasiden umudunu daha fazla kesecektir. Gezi’deki ‘Daha bu başlangıç’ sloganı sanki böyle bir tarihsel gelişmenin kehaneti gibi.

AKP yanlısı gazeteciler bu tür sözleri duydukça hemen ‘bakın darbeciler’ diyor.

Haksızlar, neden?

Her rejim bir toplumsal sözleşme üzerine kurulur. Bu toplumsal sözleşme bozulursa artık var olan Anayasa’nın ve hukukun geçerliliği ortadan kalkar. Özellikle Erdoğan ve ekibi bırakın Anayasa’yı çiğnemeyi -Bu seçimde hergün çiğnedi zaten- Cumhuriyet rejiminin toplumsal mutabakatını da fazlasıyla erezyona uğrattı.

Oysa bir kesime ‘darbeci’ diyebilecek tek meşruiyet kaynakları da o mutabakat. Yani bir nevi kendi altlarındaki halıyı çekiyorlar.

Bu bağlamda seçimlere gelirsek HDP’nin barajı geçip AKP’nin iktidardan düşmesi en çok belki de bugünkü AKP yöneticilerinin sonu için hayırlı olabilir. Bir kaos ortamında bugün birilerini şeytan ilan edenlerin şeytan ilan edildiklerinde başlarına gelecekleri kim bilebilir?